Son Dakika
Şahin ZENGİNAL
” Bir Doğu Türkistanlı olarak Doğu Türkistan davası, bir Türk olarak Türklük davası, bir Müslüman olarak İslam davası ve bir insan olarak insanlık davası için hizmet ediniz.”
İsa Yusuf Alptekin
Öz Türk yurdu Doğu Türkistan yıllardır Çin zulmü altında inim inim inliyor.
Çin’in tek hedefi, Doğu Türkistan’daki Türk ve Müslüman varlığı silmek ve tamamen asimile etmek.
Bu amaçla önce Doğu Türkistan adının kullanılmasını engellemeye kalktı. Bölgenin Türk yurdu olduğu anlaşılmasın diye Sincan diye isimlendirmeye başladı.
Sincan denince çoğu kişi Çin’in herhangi bir bölgesi sanıyor, Doğu Türkistan olduğunu ve orada Türklerin yaşadığını anlamıyor. Çin’in bu planı maalesef tuttu. Ülkemizde bile çoğu kişi artık Doğu Türkistan demek yerine Sincan bölgesi demeyi tercih ediyor. Önce bu yanlıştan dönmek gerekir.
Çin, Uygur Türklerini asimile etmek ve Komünist Partisine sadakat aşılamak için sürgün kampları kurdu. Yakın zamana kadar bu kampları reddediyordu. BBC Türkçe’nin haberine göre, Sincan Uygur Özerk Bölgesi Valisi Şohrat Zakir, Çin’deki gözetim kamplarında tutulan bir milyondan fazla Uygur Türküne eğitim vererek “hayatlarına renk kattıklarını” söyleyecek kadar zulmü abarttı.
Çin’in zulmü sadece bu kadarla kalmıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin’in Müslüman Uygur Türklerine sistematik insan hakları ihlallerinde bulunduğunu duyurdu.
New York merkezli örgütün, daha önce Doğu Türkistan’da yaşamış ve oradan ayrılmış kişiler, gözaltına alınanlar ve onların yakınları ile yaptıkları mülakatlar sonucu hazırladığı 117 sayfalık raporu, Çin’in, Müslüman Uygur Türklerine karşı toplu keyfi gözaltı, işkence ve kötü muamelesini ortaya koydu. Raporda, “Bölgede yaşayan 13 milyon Müslüman Uygur Türkü siyasi telkine, kolektif cezalandırmaya, hareket, iletişim ve dini kısıtlamalara maruz kalıyor” ifadesi yer aldı.
Yine aynı raporda Çin’deki eğitim kamplarında tutsak edilen Uygur Türk’ü çocukların zorla devlet yetimhanelerine yerleştirildiğine vurgu yapıldı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Çin Direktörü Sophie Richardson, “Çin hükümeti, Doğu Türkistan’da onlarca yıldır görülmemiş bir boyutta insan hakları ihlalleri işliyor” dedi.
Doğu Türkistan’da kan var, gözyaşı var, zulüm var, işkence var…
Filistin’de en küçük bir olayda ayağa kalkanlar, Suriye için savaşı bile göze alanlar, Arakan için gözyaşı dökenler…
Doğu Türkistan için ne hikmetse sus pus oldu…
Doğ Türkistan hepimizin meselesidir…
Zulme sessiz kalmayalım…
Uygur kızı Gülnaz’ın mektubu
Benim adım Gülnaz ve ben bir Uygur Türkü Müslümanım. Doğum yerim Doğu Türkistan ama Çin bunu Şincang olarak yeniden adlandırıyor, çünkü Çin öyle istiyor. On bir yaşıma kadar ailem ile birlikte Doğu Türkistan’da yaşadım.
Okula gitmeme izin verilmedi, çünkü babamla tarlalarda çalışmak zorundaydım. Bazen babam rahatsız olurdu yalnız çalışırdım. Küçük ellerim çok fazla yardım edemedi, ancak başka seçeneğim yoktu.
Çin askerlerinin gözlerini ilk kez pazarda gördüğümü hatırlıyorum, onlardan hoşlanmayan farklı bir gezegene ait olduğumu hissettim. Bu yalnızca Uygur ve Müslüman olduğumuz içindi.
Bir gece, her köşeyi kontrol ederek evimizi yağmaladılar. Annem beni bodrumda gizledi, içinde sıvı olan küçük bir şişe verdi ve bir subay bana dokunmaya çalışırsa içmemi söyledi. Neyse ki, hiçbir şey olmamıştı ve bunların normal arama operasyonları olduğu söylendi. Ancak kısa zaman sonra korkunç bir olay bizi ülkeden kaçmaya zorladı.
Mahallemizde oturan Teyzemlerden birisi ikinci çocuğuna hamileydi ve ailesi Uygurların ikinci bir çocuğa sahip olmalarına izin verilmediği için onu ülkeden göndermeyi planlıyordu. Her nasılsa Çinli yetkililer teyzem hakkında bilgi almaya başladı ve onu kürtaj için zorladı. Pis bir hastanede bir gece, teyzem öldü. Bu olay ailemi şok etti ve babam Çin’den ayrılmaya karar verdi. Hemen Türkiye’ye kaçtık, ardından iki yılda bir değişik ülkelerde yaşadık.
Çin’in Urumçi Katliamı, camileri yıkma, masumları tutuklama ve yurtdışında yaşayan Uygurları bulmak için yaptıkları baskınlar hakkında bir düzine haber aldık. Babam, bizi asla Uygur kimliğimizi ortaya çıkarmamamız konusunda uyardı ve Uygur kültürünü de bize öğretmekten kaçındı. Tayland’ın 300 Uygur’u tutuklayan ve onları Çin’e geri gönderen korkunç haberleri, yine bizim içimizde korku kaynağı oldu.
Gözaltına alınan Uygurlar için hiçbir protesto veya açlık grevinin yapılmaması Çin’den duyulan korkuyu ve ailemizi bulduğu zaman da cezalandırılacaklarını açıkça ortaya koydu.
Karşılaştığımız zorlukların hepsine rağmen, babam eğitimden asla taviz vermedi ve iyi bir okul eğitimi yaptığımızdan emin oldu. O, sadece iyi eğitimin bize bu, köle veya korku yolundan geçirebildiğini düşünüyor. Bugün, dünyamı herkes için daha iyi bir yer yapmaya katkıda bulunabilmem için öğretmen olmamı istiyor. Oysa ben bir aktivistim ve her adaletsizlik haberiyle karşılaştığım zaman, kanım kaynar ve bir şeyler yapmaya kararlı olurum.
Dünyamız birinci dünya ve üçüncü dünya ülkeleri arasında bölünmüş olarak görülüyor, ancak Uygurlara bu alanlardan herhangi birinde yer verilmemiştir. Biz dördüncü bir ülkede yaşayan insanlarız, dünya liderleri tarafından acı çekilmek üzere bırakılıyoruz, neden? Uygurlar insanlar değil mi?
Doğu Türkistan Gülnaz Uygur
Kaynak : http://www.istanbulgazetesi.com.tr/kanayan-yaramiz-dogu-turkistan-makale,74822.html
Etiketler: Çin » Dünya » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Haber » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER