Son Dakika
Prof.Dr.Nevzat ÖZKAN (Kayseri- ERÜ Ün. Fen Ed.Fak.öğretim üyesi)
20. Yüzyılda Doğu Türkistan ve Anadolu
Osmanlı Türklerinin Turkiye Cumhuriyeti’ne, Sibirya, İdil-Ural, Kafkasya ve Batı
Türkistan Türklerinin Sovyetler Birliği içinde özerk bölge ve cumhuriyetlere dönüştüğü bu çağda,
Doğu Turkistan da Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesini aralıksız sürdürmüş, 1933 ve 1944’te on
yıl arayla iki defa bağımsızlığını kazanmayı başarmıştır. Ancak Rus-Çin ittifakları ile durdurulan
bu iki devlet kurma mücadelesi de Doğu Türkistan Türklüğü için toplu ölümler ve göçlerle
sonuçlanmıştır. Doğu Türkistan’ın iki büyük Türk grubundan Kazaklar ve Uygurların bu ortak
mücadelesi onları bir ortak akıbette buluşturmuştur. Böylece 20. yüzyılın ortalarında Anadolu yeni bir Doğu Türkistan göçüne şahit olmuştur.
Türkistan’ın Türkiye’ye Türkiye’nin Türkistan’a ilgisi sadece bu toplu göçlerle sınırlı kalmamıştır. Bütün Türklük ülküsüne gönül vermiş idealist insan hikâyeleri küçümsenmeyecek ölçülerdedir. Anadolu’dan Doğu Türkistan’a yardıma giden Ali Kemal İlkul ile Kutü’l-Ammare’de İngilizlere karşı savaşan ve ardından ata yurduna dönüp bağımsızlık mücadelesine katılan Kaşgarlı Hacı Abdullah ve Türkiye’de doğup Doğu Türkistan’da yetişen ve yine Türkiye’de ölen oğlu Hacı Yakup Anat’ın gün yüzüne çıkan hayat hikâyeleri bu mücadeleyi belgeleyen iki örnektir.9
Doğu Türkistan’dan Göç
Doğu Türkistan Türklerinin ilk ve önemli göç hattı Batı Türkistan’daki belli bölgeler
olmuştur. Çin baskısının katliama dönüştüğü dönemlerde sınırı geçen pek çok Doğu Türkistanlı
Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a büyük kafileler hâlinde göç etmiştir. Bu kafileler bazen binlerce kişiye ulaşmıştır. Bugünkü bağımsız Türk cumhuriyetlerinde yaşayan 300 bin kadar Uygur Türkü bu göçler yoluyla gelmiştir. Bazıları geldikleri yerlerin adını göç ettikleri ülkeye de
taşımıştır. Bugün Kazakistan’da Uygurların yaşadığı Yarkent adlı bir kasaba da bulunmaktadır.
20. yüzyılın ilk göç dalgası 1906 yılında Boke Batır’ın önderliğinde Altay Dağları
üzerinden Hindistan’a yönelik olarak başlatılır. Bu göç, Tibet’te Nakşa bölgesinde dönemin valisi
tarafından askerî güç kullanılarak durdurulur ve Böke Batır şehit olur.10
İkinci önemli gelişme, 1931’de Hoca Niyaz Hacı önderliğinde Kumul’da başlayan
ayaklanmadır. Kısa sürede yayılan bu ayaklanmaya Dungan adı verilen Müslüman Çinliler de
destek olur. Sonunda 12 Kasım 1933’te Kâşgar’da bağımsızlık ilan edilir ve Şarki Turkistan İslam
Cumhuriyeti kurulur. Hoca Niyaz Hacı cumhurbaşkanı olur. Ancak Rusya ve Çin araya girip bu
yeni devleti her bakımdan baskı altına alır. Devlet iki yıl ayakta kalabilir, başkent Kâşgar’ın
düşmesiyle güç kaybeder. Hükümet Yenihisar’a taşınır. Buna rağmen devleti ayakta tutmak
mümkün olmaz . . Cumuhurbaşkanı Hocaniyaz Hacı ,Başabakan Sabit Damollam ve hükümet üyelerinden önemli bir bölümü ve başbakan Çinli General Şeng Si Say tarafından idam edilirler.
1937 yılının Nisan ayında Doğu Türkistan Cumhuriyeti genel kurmay başkanı Generam Mahmut Muhiti’nin Kaşgar’da konuşlu Milli Ordu’nun 6.Tümeni’nin Komutasını Yeğeni Albay Abdu Niyaz Kemal’a devrederek Hindistan yolu ile Japonya’ya gider. Mehmet Emin Buğra Hindistan’a sığınır.
Bu gelişmeler üzerine 1934’te Elishan Teyci, Barkol’den yeni bir göç hareketi başlatır. Bu
çileli yolculukta, Elishan Teyci başta olmak üzere göçmenlerin büyük bölümü hastalık ve
savaşlarda hayatını kaybeder, hayatta kalanlar 1941’de Hindistan’a ulaşır. Kazak Türklerinden
oluşan bu göçmen grubu 1941-1953 yılları arasında Hindistan ve Pakistan’da mülteci olarak
yaşar.11
İkinci bağımsızlık mücadelesi 1940’lı yıllarda başlar. İli bölgesinde çok sevilen,saygın ve güvenilen bir din adamı olan Ali Han Töre Başkanlığındaki Azatlık teşkilatı ilk bağımsızlık hareketini İli vilayetinin Nilka ilçesinden başlatır. Kısa zaman’da 3 Vilayet(İli,Altay ve Çöçek vilayetleri) kurtarılır ve 12 Kasım 1944’de Gulca’da Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan ediler. Altay’da yaşayan Kazak Türklerinin Lideri Osman Batır gibi milli kahramanlar da bu bu harekete destek verirler.
1945’da Yalta Konferası toplanır.2.dünya savaşının galipleri; Sovyetler Birliği Moğolistan Cumhuriyeti’nin Çin tarafından bağımsızlığının tanınması karşılığı Doğu Türkistan’ın Çin’e terk edilmesini önerir.Batılı galip devletlerin göz yumması ve ihaneti sonucu Stalin’in de baskısı ile Doğu Türkistan Cumhuriyeti ile Çin arasında barış görüşmeleri yapılır ve 1946’da Doğu Türkistan siyasi tarihinde 12 bitim olarak anılan bir anlaşma imzalanır.Çin ile Gulca merkezli Doğu Türkistan Cumhuriyeti arasnda imzalanan bu anlaşma gereğince Urumçi’de 15’i Türklerden 10’u Çinililerden olmak üzere 25 kişiden oluşan bir Eyalet Hükümeti (Ülkelik Hümkümet) kurulur.
Hükümet Başkanlığına(Başbakanlığa) tahsilini Türkiye’de tamamlayan Dr. Mesut Sabri Baykuzu, Genel Sekreterliğe,Başbakan Yardımcılığına Mehmet Emin Buğra ve Genel Sekreterliğe
İsa Yusuf Alptekin getirilir. 1949’da gerçekleşen Mao devrimi ile bu Doğu Türkistan Komünist Çin Ordları tarafından işgal ediler ve hükümet de son bulur .Başbakan Yardımcısı ve Genel Sekreter İsa Yusuf Alptekin “Vatan için Vatan’dan Ayrılmak ” şiarı ile Doğu Türkistan’ı terk etmek zorunda kalır.
Böylece ilk göç hareketinden 10 yıl sonra Eylül 1949’da ikinci göç hareketi başlar.12
1950 yılında yola çıkan çoğunluğu Kazak Türklerinden meydana gelen kafilede Alibek
Hakim, Delilhan Canaltay, Huseyin Teyci ve Sultan Şerif Teyci gibi isimler öncülük görevi üstlenir.
Bir romana konu olan ( 13) bu göç hareketi ile yol çıkanlar, birinci göç dalgası ile Hindistan’a
gelip Pakistan’a daha önce gelen göçmenlerle irtibata geçer.
Eyalet Hükümeti üyeleri Doğu Türkistan Türklerinin liderlerinden İsa Yusuf Alptekin ve
Mehmet Emin Buğra göçmenlerin yerleşim yerleri ile ilgili olarak, Birleşmiş Milletler,Hindistan ve Türkiye Hükümetleri nezdinde yıllar süren uzun görüşmeler yapar ve bu
görüşmelerin sonunda çoğunluğunu Kazak Türklerinin oluşturuduğu Doğu Türkistanlı mülteciler Serbest göçmen olarak Türkiye’ye kabul edilirler. 1.850 kişilik ilk göçmen grubu 26.10.1952’de Turkiye’ye hareket eder.
Kafilelerin gelişi aralıklarla 1958 yılına kadar sürer.14 Gelenler toplam 564 aile ve 1.892 kişidir.
Göçün hikâyesi hatırat ( 15 ) ve roman ( 16 ) türünde yazılmış edebi eserlerde bütün yönleriyle anlatılmış,
Gelen Kazak Türklerinden 146 aile (462 kişi) Manisa-Salihli’ye, Kazak ve Uygur
Türklerinden 104 aile ise Kayseri iline bağlı Develi, Yeşilhisar ve Yahyalı ilçelerinin Kopcu,
İsahocalı, Musahacılı gibi bazı köylerine yerleştirilir. Gelen Uygur Türkleri arasında yer alan iki
Yarkentli aileden metin derlemesi yapan Selahattin Olcay, bu çalışmasını 1961 yılında yayımlar.18
Kazak Turklerinden oluşan diğer göçmenler Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı Altaykoy’e,
Konya’ya bağlı İsmil’e ve İstanbul gibi merkezlere yerleştirilir.19
Bugün artık Salihli ve Altayköy gibi birkaç merkez dışında tüm Doğu Türkistanlı
göçmenler toplu olarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere göçmüştür.
Yurdundan ayrılmak zorunda kalan Doğu Türkistan Türklerinin Türkiye dışında Suudi
Arabistan, Almanya ve Amerika gibi ülkelerde de küçüklü büyüklü diasporalar oluşturmaya
çalıştıkları görülmektedir.20
Bu göçlerle Türkiye’de 15 bin kişilik bir Doğu Turkistan kokenli Kazak Turkleri
Diasporası ve yaklaşık 20 bini Türkiye’de olmak üzere toplam sayısı 100 bini bulan Dunya Uygur
Turkleri diasporası ortaya çıkmıştır. Batı Türkistan’a göç eden Uygur Türkleri ise kültürel ortaklı
sebebiyle diğer Türk gruplarıyla kaynaşmış durumdadır.
4. Kayseri’deki Uygur Türkleri
Bugün Kayseri il merkezinde Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nde oturan Uygur Türkleri,
Cin’in 1959 yılında çıkardığı “eskiden yabancı uyruklu olup çeşitli sebeplerle memleketine
dönemeyen Doğu Türkistanlıların istedikleri takdirde ülkeyi terk etmesine izin verileceğini” hükme
bağlayan bir kanundan yararlanarak 1961 ve 1963 yıllarında iki ayrı grup halinde Türkiye’ye
gelmiştir.
1961 yılında büyük bölümü Yarkent’ten yola çıkan ilk grup 18 Haziran’da Afganistan
sınırına ulaşır. Afganistan’ın Bedehşan vilayetine yerleşen ilk kafile birkaç ay içinde bir cemiyet
kurar. Cemiyetin resmen tanınması için başvuru yapılır, ancak izin verilmez.
Şarki Turkistan Muhacirleri Cemiyeti adını taşıyan derneğin ilk başkanı Seyid Abdulveli
Efendi’dir. Diğer yöneticiler ise Mehmet Cantürk, Mir Ahmet Batur, Seydullah Tümtürk,
Abdulkadir Öztürk, Yusuf Batuhan, Mehmet Ergenekon ve Nurettin Batur’dur.
İlk grup, 1963’te bir kısmı Kaşgar bir kısmı ise Gulca (İli) vilayetinden yola çıkan ikinci
grupla Afganistan-Rusya sınırının birleştiği Şikaşim bölgesinde buluşur. 40 gün süren bir
yolculuktan sonra iki grup birlikte Bedehşan’a gelip yerleşir ve 1965 yılının Eylül ayına kadar
burada yaşamaya devam eder. Çin’in baskısı ve Afgan görevlilerin işgüzarlığı ile 24 ailenin Çin’e
teslim kararı çıkar. Dernek yönetimi, Türkiye’de bulunan İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin
Buğra ile temasa geçer ve çıkış yolu arar. Sonunda Türkiye’nin Kabil Büyükelçisi ve elçilik kâtibi
Kaya Toperi ile görüşürler ve onların gayretleri ile 235 kişinin Türkiye’ye kabul edileceği haberi
gelir. Böylece 10 Ekim 1965’te ilk kafile Türkiye’ye doğru yola çıkar. Onları ikişer gün arayla iki
kafile daha izler.21
Türkiye’den gönderilen özel uçak, ilk göçmen kafilesini Esenboğa Hava Limanı’na getirir.
Kafileyi Ankara’da il valisi ve bakanlar karşılar. Ardından kafile Kayseri’ye getirilir ve gelenler
altı ay süreyle Sivas, Meydan, Sakarya ve Vatan otellerinde kalır. İnşaatına daha önce başlanan
iskan evleri 1966 yılında tamamlanınca göçmenler bu evlere yerleşir. 1967 yılında gelen 70 kişilik
ikinci kafile de aynı mahallede oturmaya başlar. Göç kafilesi içinde yer alan Gulca (İli) bölgesi
göçmenlerinin büyük bölümü İstanbul’a yerleşmeyi tercih eder.
Uygur Türklerinin yerleştirildiği mahalle, resmi kayıtlarda Vedat Dalokay olarak
geçmesine rağmen halk burayı Turkistan Evleri olarak adlandırır. Daha sonra mahallelilerin de
talepleri doğrultusunda mahallenin adı Hoca Ahmet Yesevi olarak değiştirilir.22
Kayseri’ye yerleşen Uygur Türklerinin % 80’i Yarkent, %15’i Gulca, %5’i ise Kaşgar
bölgesinden gelmişlerdir. Bugün itibariyle Kayseri’deki Uygur Türklerinin nüfusu bin kişiyi
aşmıştır. Göçmenlerin 150’ye yakını Kayseri’de vefat etmiştir. 15-20 aile ise Ankara ve İstanbul’a
göçmüştür.
Karabulut’un tespitlerine göre, 2004 yılı itibariyle Kayseri’de kalan nüfusun yaklaşık
olarak % 53’ü kadın, % 47’si ise erkeklerden oluşmaktadır. Toplam nüfusun yaklaşık % 60’nı 0-30
yaş grubu, % 30’unu 30-50 yaş grubu, % 10’unu 50 ve üzeri yaş grubu oluşturmaktadır. İlk, orta ve
lise okul çağındaki çocukların tamamı okumaktadır. Buna karşılık yüksek okula giden öğrenci
sayısında, orta öğretime nazaran düşüş gözlenmektedir.
Doğu Türkistan’da daha çok hayvancılık ve tarımla uğraşan ilk göçmen grup, geldikleri ilk
yıllarda, daha çok sanayide vasıfsız işçi olarak çalışmak zorunda kalır. Bir kısmı küçük sanayi
işletmelerine yerleştirilir. Diğer bir kısmı ise deri giysi imalatı yapar. Memuriyete atılanlar ve
ticaretle uğraşanlar % 5’lik kesimi oluşturmaktadır. Çalışan kadınlar ise % 2-3 civarındadır.
Uygur Türkleri komşu ve çalışma arkadaşı olarak çevre ile iyi ilişkiler kurmakla birlikte,
evlilik konusunda içe dönük bir tavır takınır. Grup dışı evlilik bir kaçı geçmez.23
Grup içi dayanışma sadece mahalle ile sınırlı değildir. Doğu Türkistan’dan gelen
mülteciler, öğrenciler veya başka sebeplerle Türkiye’ye gelen Uygur Türkleri de bu dayanışma
anlayışının tabii üyesi olarak görülmektedir.
Kayseri Uygur Türkleri diasporasının faaliyet alanlarını iki ana bölümde toplamak
mümkündür:
4.1. Teşkilatlanma Çalışmaları
Uygur Türkleri, daha Doğu Türkistan’dan yola çıkarken kendi içinde teşkilatlanmaya ve
organize olarak hareket etmeye özen gösterir. Ancak Kayseri’ye yerleşen Doğu Türkistanlılar
göçten sekiz yıl sonra 1973 yılında bir dernek çatısı altında toplanmaya karar verir. 1980
ihtilalında diğer dernekler gibi Doğu Turkistan Kultur ve Dayanışma Derneği de kapatılır.
Derneğin yeniden faaliyete geçmesi 1989 yılında mümkün olur. Bu derneğin ilk başkanı Mehmet
Canturk’tür. Daha sonra sırasıyla Mehmet Emin Batur, Emrullah Efendigil, Ebubekir Turksoy
başkanlık yapar.
Bugün de Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nde faaliyetlerini sürdüren derneğin son beş
dönemdir başkanı Seyit Tumturk’tür. Dernek 2002 yılında Ankara’da bir şube açmıştır. Ankara
şubesinin başkanı Hayrullah Efendigil’dir. Bu şube resmi kurumlarla ilişkileri yürütmektedir.
1992 yılında İstanbul’da kurulan Doğu Turkistan Milli Merkezi, Doğu Türkistan ile ilgili
tüm sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon sağlamak üzere faaliyet yürütmüştür. Bu
merkezin kuruluşuna Kayseri’deki Doğu Türkistanlılar fiilen katılmış ve yönetiminde önemli
görevler üstlenmiştir. Doğu Türkistan Milli Merkezi, 2004 yılında Erkin Alptekin’in öncülüğünde
20 ülkeden 50 Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşunun katılımı ile Dunya Uygur Kurultayı’na
dönüşmüştür. Merkezi Almanya’da bulunan bu kuruluşun başkanı Amerika’da yaşayan Rabia
Kadir’dir. Kayseri’deki derneğin başkanı Seyit Tümtürk, Rabia Kadir’in birinci yardımcılığına
seçilmiştir.
Kayseri’deki Uygur Türklerinden Hamit Gokturk İstanbul’daki Doğu Turkistan Vakfı’nın
bir dönem başkanlığını yapmıştır. Ayrıca Kayseri doğumlu Uygur Türk gençleri İstanbul’da Doğu
Turkistan Genclik Derneği’ni kurmuştur.
Kayseri’deki Doğu Türkistanlılar İstanbul’da faaliyet yürüten Doğu Turkistan Maarif ve
Dayanışma Derneği’nin kuruluşuna ve faaliyetlerine de katkıda bulunmuştur.
4.2. Kültürel, Bilimsel ve Güncel Çalışmalar
Doğu Türkistan davasının öncüleri İsa Yusuf Alptekin, Mesut Sabri Baykuzu ve Mehmet
Emin Buğra 1932-1946 yılları arasında Altay ve Tiyanşan dergileri etrafında birleşmişler ve tüm
faaliyetleri içinde kültürel aydınlamaya, gazete ve dergi yayıncılığına ayrı bir yer ayırmışlardır. İsa
Yusuf Alptekin daha sonra Altay Neşriyat’ı kurmuş ve Erk gazetesini yayımlamıştır.24
İsa Yusuf Alptekin Türkiye’de de yayın faaliyetlerini sürdürmüş, 1984 yılından itibaren
Şarki Turkistannıŋ Avazı (Doğu Türkistan’ın Sesi) dergisini yayımlamıştır. 62 sayı devam eden
dergi Türkiye Türkçesi, Uygur Türkçesi, İngilizce ve Arapça olarak 3 ayda bir çıkmıştır.
Kayseri’deki Uygur Türkleri de bu gelenekten yetiştikleri için her dönemde seslerini
duyurabilecekleri bir dergi veya gazete çıkarma gayreti içinde olmuşlardır.
Genel merkezi Kayseri’de bulunan Doğu Turkistan Kultur ve Dayanışma Derneği’nin
yayın organı olan Gokbayrak dergisi Ocak 1994’ten beri aralıksız olarak iki ayda bir çıkmaktadır.
Türkiye Türkçesiyle yayın yapan dergi zaman zaman Uygur Türkçesi ve İngilizce yazılara da yer
vermektedir. 2013 yılında 113. sayıya ulaşan derginin basılı tirajı üç bin kadardır. Resmi kurumlara ücretsiz olarak iletilmekte ve dört yıldan beri www.gokbayrak.com adıyla bir site üzerinden dijital ortamda da okuyucusuna ulaşmaktadır.
Kayseri’deki Uygur Türklerinin İstiklal adıyla ayrı bir gazete yayını daha bulunmaktadır.
İlk sayısı 2004 yılı Ağustos ayında çıkan İstiklal gazetesinin sahibi Mehmet Emin Batur’dur. Yazı
işleri müdürü ise 1 Ekim 2013 tarihinde kaybettiğimiz Abdulmecit Avşar’dır. Aylık olarak çıkan
İstiklal gazetesi 105. Sayısına ulaşmıştır.
Ayrıca Mehmet Cantürk, Mehmet Emin Batur, Abdülmecit Avşar, Seyit Tümtürk gibi
Uygur aydınları Kayseri’de yayımlanan Ulker, Erciyes gibi mahalli gazetelerde yazdıkları
köşelerde veya makalelerde Doğu Türkistan davasını sık sık dile getirmektedir.
Kayseri’deki Uygur Türkleri, Erciyes Üniversitesi’nin akademik hayattaki yerini
almasından sonra bir kısım akademik çalışmalara da konu edilmeye başlanmıştır.
Ağız çalışması olarak Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un yönetiminde iki ayrı yüksek lisans tezi
yapılmıştır.
Birincisi Nevzat Özkan’ın Yarkend Ağzı Giriş-İnceleme-Metin-Sozluk adlı yüksek lisans
tezidir, 1990 yılında tamamlanmıştır.
İkinci olarak Mahmut Sarıkaya’nın İli Vilayeti Gulca Tarancı Ağzı Giriş-İnceleme-Metin-
Sozluk adlı yüksek lisans tezidir, bu tez 1992 yılında tamamlanmıştır.
Sosyal yapı ile ilgili olarak Prof. Dr. Ünver Günay’ın yönetiminde Kasım Karaman’ın
Uygurların Dini Yaşayışları Uzerine Sosyolojik Bir Araştırma (Kayseri Orneği) adlı yüksek lisans
tezi bulunmaktadır. Tez, 1995 yılında tamamlanmıştır.
Sosyal yapı ile ilgili bir diğer çalışma Hacettepe Üniversitesi’nde, Yrd. Doç. Dr. Erdal
Sağlam’ın yönetiminde Uygur Türklerinden Abdurreşit Karluk’un 1999’da hazırladığı Turkiye’ye
Goc Eden Uygurların Sosyo-Kulturel Yapısı adlı yüksek lisans tezidir.
Remzi Ataman’ın 2006 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde hazırlamış
olduğu Turkiye’de Yaşayan Doğu Turkistan Kokenli Uygur Turklerinin Sosyo-Kulturel Kimlikleri
Kayseri Orneği- adlı yüksek lisans tezi de aynı şekilde Kayseri’deki Uygur Türkleri üzerinde
yapılmış bir akademik çalışmadır.
Kayseri’deki Uygur Türklerinin gelenekleri, sözlü ve yazılı kültürleri ve dil kullanımları ile
ilgili olarak da çok sayıda makale yazılmıştır. Bu makalelerin tümünde Kayseri Uygur Türkleri
bilgi kaynağı olarak kullanılmış ve sosyal hayatları pek çok yönüyle ele alınmıştır.
Kayseri’deki Uygurların büyük bölümü aynı mahallede komşu olarak yaşadıkları için
sosyal anlamda güçlü bir otokontrol mekanizması işlemektedir. Aile büyüklerinin, sonraki kuşaklar üzerinde mutlak otoritesi vardır. Doğumdan ölüme, tüm gelenekler yaşatılmaya çalışılır. Anne sütünün çocuğa ilk verildiği ağızlandırmadan, beşiğe konulduğu boşuk toyuna kadar her şey gerekli kültürel ritüeller yerine getirilerek yapılır. Çocuğun adı bir aile büyüğü tarafından verilir ve ad toyu yapılır. Erkek çocukların sünneti altı yedi yaşlarında gerçekleştirilir ve diğer Kayserililer gibi konvoyla Seyyid Burhaneddin Türbesi ziyaret edilir. Sünnet sırasında Anadolu’daki kirvelik görevini yapan kişiye hatnı babası denilir.25
Tüm toylarda koyundan kurban kesilir ve toplu yemek verilir. Yemeklerin tümü Doğu
Türkistan’dan da yapılan akşorba, kourma, polav, mantu, lağmen, yutaza, samsa, zaŋza gibi
geleneksel yemeklerdir. Yemek sonunda mutlaka peete adıyla dua edilir ve Fatiha okunur.
Dış evliliğin sınırlı olduğu Kayseri Uygurları arasında evlilik kız koreki denilen kız
görmeyle başlar, kicik cay, coŋ cay, kuyruk cekme, sanduk acma, toy, haduk aşı, yenge katma, kilin katma, salamlık, yuz acgu gibi âdetler yerine getirilerek tamamlanır.26
Hemen hepsi akraba durumunda olan Uygurlar, düğün-dernek, bayramlaşma, ölüm gibi
toplu törenlerde mümkün olduğu kadar bir araya gelmeye ve öz kültürü en azından bu zamanlarda genç kuşaklara tanıtma ve anlatmaya özen gösterir. Bu anlamda, Doğu Türkistan’dan getirilen tören ve âdetlerin önemli bir kısmının biraz değişmiş olsa da, devam etmekte olduğu söylenebilir.
Özel gün ve zamanlarda dobba (takke) ve capan (ceket) gibi özel giysilerin giyilmesine,
milli yemeklerin yapılmasına, dombura gibi millî çalgıların çalınmasına gayret edilir. Böylece
Doğu Türkistan’dan getirilen milli hasletlerin devam ettirildiği düşünülmektedir.
Birinci ve ikinci kuşakta Uygur Türkçesi konuşma becerisi büyük ölçüde devam etmekle
birlikte üçüncü kuşakta Uygur Türkçesini kullanma becerisi giderek azalmaktadır. Yeni kuşaklar
için Uygur Türkçesini bilmek, günlük hayatta kullanmaktan çok, Doğu Türkistan’la ilgili bir
kültürel bağı hatırlamak şeklinde algılanmaktadır. Dernekte gençlere yönelik olarak açılan Uygur
Türkçesi derslerine katılım sınırlı kalmış ve devamlı olmamıştır.27
Kayseri’deki Uygur Türklerinin en hassas olduğu konu Doğu Türkistan’daki Çin zulmü ve
art arda yaşanan katliamlardır. Bu alanda hem dernek ve yazılı basın üzerinden hem de internet
ortamındaki siteler üzerinden Türkiye ve dünya kamuoyu bilgilendirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca toplu gösterilerle Çin protesto edilmekte, Gök Bayraklarla eylemler yapılmaktadır. Son yıllarda başta dernek başkanı Seyit Tümtürk olmak üzere sivil toplum öncüleri televizyon programları ve konferanslarla kamuoyunu Doğu Türkistan’da yaşananlarla ilgili olarak bilgilendirme çalışmaları yapılmaktadır.
1991’de Coğcek, Tarbagatay ve Altay vilayetlerindeki ve Barın ilçesindeki ayaklanma,
1996 ve 1997 yıllarında baş gösteren ayaklanmalar, 05 Temmuz 2009 Urumci olayları
gündemde tutulmaya çalışılmıştır.
Sonuç
Tarihi kökleri 13. yüzyıldaki Eretnalılara kadar uzanan Kayseri’deki Uygur Türkleri,
1950’lerde yaşanan göçlerle yeniden canlanma yoluna girmişti. Ancak bu göçmen grubunun
köylere yerleştirilmesi uyum sorunlarına yol açmış olmalı ki Uygur ve Kazak Türklerinden
meydana gelen bu göçmenler büyük şehirlere göç etmiştir.
1965 ve 1967 yılında çoğunluğu Yarkentli Uygur Türklerinden oluşan göçmenler, şehir
merkezinde ve ayrı bir mahallede iskân edilince bu sefer şehrin yerli ahalisi ile göçmenler arasında son derece iyi ilişkiler gelişmiş ve Uygur Türkleri her türlü sosyal organizasyonlarında ve kültürel etkinliklerinde şehrin belli başlı duyarlı zümrelerini yanlarında bulmuşlardır.
50 yıla yakın bir süredir Kayseri’de yaşayan Uygur Türkleri şehirle bütünleştikleri için
günlük dil kullanımları Türkiye Türkçesine hatta Kayseri ağzına yaklaşmıştır. Buna rağmen hem
ağız özellikleri ile hem de daha özenle korumaya çalıştıkları diğer milli-mahalli özellikleri ile pek
çok bilimsel çalışmaya konu olmuşlardır.
Günümüzde sayısı bini bulan Kayseri Uygur diasporası, sivil toplum organizasyonlarla,
bilimsel, kültürel ve sosyal etkinliklerle Türkiye’deki Uygur Türklerinin sesi olmakla kalmamış,
Doğu Türkistan davasının dünyadaki en güçlü temsilcilerinden biri haline gelmiştir.
KAYNAKLAR
(2.bölümün sonu ile yazı sona ermiştir.)
Etiketler: Dünya » Genel » Görüş Yorum » Kültür Sanat » Makale Analiz » RöportajlarBENZER HABERLER