logo

trugen jacn
20 Ocak 2016

İŞGALCI ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ GASP VE SÖMÜRGE ESASLI EKONOMİK DÜZENİ


Çin’in Doğu Türkistan’daki işgal yönetimi aynı zamanda Çin’in bu ülke’deki bir sömürge düzenidir. Bu ülke’nin esas sahipleri ve sakinleri olan Müslüman Uygur Türklerini ve diğerlerini “Kendi Yağı ile Kendi Etini Pişirme”  esasına dayanmakatadır. Doğu Türkistan’ın zengin ekonomik kaynakları işgalın,etnik ayırımcılığın,assimilasyonun ve  soykırımının  gerçekleştirilmesinde ve uygulanmasında bir araç olarak kullanılmıştır.İşgalcı tüm Çin yönetimleri,Doğu Türkistan’a gönderdikleri insani değerlerden yoksun,acımasız,katil ve kanhor ruhlu,faşist askeri genel vali’lerine  idari yönde sınırsız yetkiler tanımalarının yanında  ve ülkenin ekonomik kaynaklarını öncelikli ve kişisel olarak ve  sınırsız bir şekilde  sömürme, gaspetme ,çalıp götürmelerine de  sınırsız yetkiler tanımışlardır.  Devlet içindeki devletçikler olan bu Vahşi askeri genel vali’lerın insanlık dışı bu uygulamaları üzerinden bölge’ye hakim olmak politikası   yürütmüşlerdir. Bu politika, İmparatorluk (1911’e kadar) Çin Cumhuriyeti(1949) ve sözde Çin Halk  Cumhuriyeti(1949’dan beri) dönemlerinde de hiç  ama hiç bir şekilde değişmemiştir.Doğu Türkistan Türklerini sömürme, varlıklarını gasbetme, çalıp götürme ve benzeri akla hayale gelmedik yöntemleri bir “Çin Milli Sömürge-İşgal Politikası” haline gelmiştir. Çin yönetimi Doğu Türkistan’a atadığı bir birinden zalim,kan içici acımasız ve insanı duygulardan yoksun ve bir birinden daha betir,despot diktatörler üzerinden bölgeye edebiyen hakim olmak istemişlerdir.Nasıl olsa çalınan ve gasbedilen  varlıklar Çin’in  ve Öldürülen ve yok edilen insanlar ise Etnik Çinli de değildir.Çin’in yüzyıllar içinde şekillenen bu Milli Siyaseti orta çağ sömürge  zihniyetine rahmet okutacak derecede vahşi,acımasız ve zalimce olmuştur.  Günümüzde kendilerini sosyalist  maskesinin arkasına ustaca ve sinsice gizleyen ve Doğu Türkistan’da Çin faşizmi ve Han şövenizmi temelli bir politika  uygulayan Komünist Çin yönetimi  günümüzde Çin işgal ve Sömürge politikalarının en tekamül ettirilmiş bir düzenini kurmuştur. Sömürme,çalma,gasbetme ve öldürme uygulamalarına hiç bir yasal  sınır koymamıştır. Bu uygulamaları ile selefleri diğer Çin yönetimlerini ise, kat be kat geçmişlerdir.

 

Yücel TANAY

Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, yer altı zenginliklerine ve bereketli topraklarına rağmen, Çin’ işgalindeki fakir bölgelerinden biridir.
Çin sömürgeci ekonomisinin temel hammadde sağlayıcısının Doğu Türkistan olduğu göz önüne alınırsa bölgenin neden fakir olduğu ortaya çıkar.
Çin sömürge yönetimi Doğu Türkistan’ın uranyum, doğal gaz, petrol, altın gibi madenleri Çin’e transfer edilmekte ve bu doğal kaynakların kullanımı her yönüyle merkezi yönetimin denetimi altında tutulmaktadır. Bu kaynakların gerçek sahibi olan Doğu Türkistan Müslüman Türklerinin ise “ne kadar üretim yapıldığı, kar paylarının ne olduğu” gibi konularda bilgi edinmeleri dahi mümkün değildir.


Doğu Türkistan’ın doğal kaynaklarının Çin için ne kadar hayati bir değer taşıdığını görmek için istatistiksel rakamlara kısaca göz atmak yeterlidir. Örneğin 1989 yılının ilk çeyreğinde Doğu Türkistan, Çin’e 7.68 milyon varil ham petrol, 906 ton kömür, 444 ton da işlenmemiş tuz göndermiştir.1993 yılında ise Doğu Türkistan’da 10.4 milyon varil ham petrol çıkarılmış, ancak karın tamamı Çin hükümetine gitmiştir.Çin, kendi ekonomisi ve vatandaşları için Doğu Türkistan’ın kaynaklarını sömürmekte, Müslüman Türk halkını ise fakirliğe ve açlığa mahkum etmektedir.
Ekonomik baskı, Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırımın ekonomik boyutudur. Bugün Doğu Türkistan halkının büyük kısmı fakirlik içerisinde yaşamakta, %80’inden fazlası da açlık sınırının altında hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadır.Bununla birlikte eğitim alanında sistemli olarak uygulanan ayrımcı politikalar nedeniyle Müslüman Türkler, kendilerini yetiştirip daha iyi iş imkanları bulmaktan mahrum edilmektedir.


Doğu Türkistan’da iş sahalarının hemen hepsinin Çinlilerin elinde bulunması nedeniyle, Müslüman Türkler işsizlik sorunuyla mücadele etmektedir. Buna rağmen hükümet bu bölgelerde çalışmak üzere Çin’in batısından sürekli Çinli transferi yapmaktadır. Bu şekilde, bir yandan bölgedeki nüfus dengesi Çin lehine bozulmaya çalışılırken, bir yandan da Doğu Türkistan ekonomisi denetim altında tutulmaktadır. Bu konudaki rakamlar da, Çin’in baskıcı politikasını göstermesi açısından son derece dikkat çekicidir: Urumçi’deki endüstriyel işçilerin sadece 200 bini Uygur Türk’ü, geri kalanı ise Çinlidir. Urumçi yakınında bulunan büyük bir tekstil fabrikasında çalışanların sadece %10’u Türk’tür. Kaşgar yakınlarında bulunan ve 12 bin kişi çalıştıran bir fabrikada Uygurlu işçi sayısı sadece 800’dür. Urumçi yakınındaki bir başka fabrikada 2.100 işçi çalışmaktadır, ancak bunların sadece 13 tanesi Türk’tür. 1986’da Poskam’da yeni bir petrol rafineri tesisi kurulmuştur, burada çalışan 2.200 kişinin hepsi Çinli’dir.
Aynı şekilde 1989’dan itibaren, özellikle Tarım Ovası’nda petrol aramak için gelen yeni şirketlerin sayısı hızla artmış, ne var ki bu bölgede çalışan 20 bin işçinin neredeyse hepsi Çinli nüfus arasından seçilmiştir.Doğu Türkistan halkına karşı uygulanan bu ayrımcı politika o derece ileri gitmiştir ki, bölgenin tarihi, kültürü ve medeniyeti hakkında hiçbir bilgisi olmayan Çinliler turist rehberliği görevini üstlenmeye başlamıştır. Üstelik bu şekilde bölgeye gelen yabancılara bilgi akışı da Çin denetimi altında gerçekleştirilmekte, bir anlamda Doğu Türkistan Müslümanlarının seslerini dünyaya duyurmaları engellenmektedir.
Öte yandan geçimini tarımdan sağlayan Doğu Türkistanlı Türkler , Kızıl Çin’in yeni kanunları nedeniyle daha fazla vergi ödemek zorunda bırakılmaktadır. Bazı bölgelerde çiftçiler ürünlerini yarı fiyatına devlete satmaya mecbur bırakılmakta, Çinli çiftçilerin ürünleri ise daha yüksek fiyattan alınmaktadır. Bazı Müslüman çiftçilere toprakları zorla sattırılmakta ve onlar da Doğu Türkistan’ın işsizler ve fakirler ordusuna katılmaya mahkum edilmektedir. Tüm bunların yanı sıra sadece Doğu Türkistan Müslümanlarına mahsus “haşer” olarak adlandırılan ücretsiz mecburi hizmet, zaten fakir olan çiftçileri daha da zorlamaktadır. Bu adaletsiz sisteme göre Doğu Türkistanlı her Müslüman Türk, yılın bir veya bir buçuk ayını Komünist Parti’nin kendisine vermiş olduğu mecburi bir işi, ücret almadan yerine getirmek zorundadır. Ama Çinliler, kanunda belirtilen müddete aykırı olarak, başta çiftçiler olmak üzere halkı yılda 5-6 ay arasında ücret ödemeden mecburi işlerde çalıştırmaktadırlar. Zamanlarının çoğunu kendi memleketlerinde bir esir gibi çalışmakla geçiren Türk çiftçiler, varlık içinde yokluk yaşamaktadırlar.
Doğu Türkistan’da Çinli yerleşimcilerin olduğu bölgeler ile Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler arasında yaşam standartı açısından çok büyük fark vardır. Örneğin Çinlilerin bulunduğu başkent Urumçi (üstte) tam bir modern şehir görünümündeyken, Müslüman nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı Kaşgar (sol sayfada), 19. yüzyılın başında donup kalmış gibidir. Halkın büyük çoğunluğu geçim sıkıntısı çekmekte, ulaşım toprak yollar üzerinden at arabalarıyla sağlanmaktadır. Bunun asıl nedeni ise komünist Çin yönetiminin Doğu Türkistan halkı üzerinde yarım asırı aşkın bir süredir devam eden sömürge politikasıdır.
Her türlü ekonomik, siyasi ve hukuksal hakları ellerinden alınan Doğu Türkistanlı Türkler, sadece Komünist Parti’nin kendilerine çizdiği sınırlar içinde hayatlarını devam ettirmek zorundadırlar.
Lüks otellerin, alış veriş merkezlerinin, plazaların bulunduğu, ulaşımın otobanlardan sağlandığı Urumçi’de sayıca az olan Müslümanlar ya küçük lokantaları işletmekte, ya da temizlik veya kapı görevlisi olarak çalışmaktadırlar. Herhangi bir yatırım ve ticaret hakkı bulunmayan halk, sadece bu gibi işlerde çalışabilmektedir .
Köklü bir medeniyetin beşiği olan, zengin doğal kaynaklara sahip Doğu Türkistan halkının kendi vatanlarında ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerinin ve tam anlamıyla esaret altında olduklarının açık bir göstergesidir.

Etiketler: » » » » » » » » » »
Share
2947 Kez Görüntülendi.