logo

trugen jacn

TÜRKİYE’NİN DE İÇİNDE BULUNDUĞU BATI, NEDEN ÇİN HAKKINDA YANILGIYA DÜŞÜYOR?

bayrak3

Mehmet Emin HAZRET

Batı ülkeleri parlamentoları ve İnsan hakları örgütleri,2015 yılı Çin’deki insan hakları durumunun 1989 dan bu yana   geçen sürede en kötü duruma düştüğü bir yıl olduğu ortak noktasında birleşıyorlar. Batılı  Liderler, Çin’nın dünyaya açılmaya başladığı  1980 lerde, “Çin ekonomide liberalleştikçe demokrasiye geçmesi kaçınılmaz olacaktır.” Tezini savunuyordu. Bu tezi 35 yıl savundular. Şimdi işin öyle olmayacağını her kes anlamış durumda. Bu tez aslında Batı demokrasisini ipotek altına alan kapitalistlerinin,uygar dünya kamuoyu ve siyasetçilerine bilinçli olarak tezgahladığı bir aldatmaca idi.

Kapitalist  kartellerin rejim diye bir derdi yoktur. Onların derdi  sadece kardır ve paradır. 1989’da  Pekinin Tiyen’enmen meydanında demokrası ve  özgürlük talep eden 3 binden fazla Çinli öğrenci kızıl Çin ordusu tarafından  tank paletleri altında ezilerek vahşice katledildi .Bunun üzerine batı dünyası Çine sıkı ambargo koydu. 1991 yılına gelindiğinde Çin’in döviz rezervleri sıfırlanma noktasına gelmişti. Ülke ekonomik çöküşün  eşiğinde idi. 1992’de  Çin komünist partisi, devletleştirilmiş olan ülke arazilerini  batılı kapitalistlere bedava tahsis etmeye başladı.  Düşük ücretli  Çinli köle işçi yığınlarını onların emrine tahsis ettiler.  İhracatta % 20’lere kadar varan vergi iadesini   yürürlüğe soktu. İnsan sağlığı  ve Çevrenin  koruması hakkında her hangi bir şart ve yükümlülük ortaya koymadı.   Çin yönetiminin bedava verdiği  arazilerin cazibesine dayanamayan  batılı   karteller, bu ülkeye balıklamaca atlama yarışına girdiler. Delinen ambargo’yu   batı hükümetleri de görmezlikten geldi.

Batı’nın önlenemez  aç gözlülüğünü,   çıkar ve iştahini ve düzenbazlığını  iyice öğrenen ve  birer kızıl kapitalistlere dönüşen komünist yöneticiler “Ben kazanabileceğim parayı niye sana kaptırayım ? ” mantığı ile son iki, üç yıl içersinde yabancı yatırımcılar üzerine ceza üstüne ceza yağdırmaya başladı. Batılı yatırımcılar da Çin’den çıkıp iş gücünün ce şartların daha cazip olduğu diğer ucuz ülkelere yerleşmeye başladılar.

      Çin yönetimi tabiatı gereği tekrar Mao dönemine yaklaşmaktadır. Bugün Çin devlet başkanı Şi jinpeng, devlet, hükümet,ordu ve diğer kritik kurumlar başta olmak üzere, 15’ten  fazla yetkiyi tek başına ve kendi elinde toplamaktadır. Mao bile bu kadar çok yetkiye sahip değildi. Çin  korkusundan hop oturup, hop kalkan pasifik ülkeleri her 6 ayda bir savunma bütçesini artırmaktadır. ABD de askeri gücünü bu bölgeye kaydırmaktadır. Dünyanın Doğu yarım küresinde bulunan ülkeler  diken üstünde oturmaktadır. Hani, ekonomide liberalleşen Çin demokrasiyi benimseyecekti ve Batı bloğuna katılacaktı?

Sorun,  sadece Çin komünist Partisi iktidarı ile sınırlı değildir. Sorunun esas kaynağı  Çin’in etnik ve tarihi  kültür yapısından ileri gelmektedir.  Çin 1840’lı yıllarda   başlayan afyon savaşından yenik olarak çıktı ve Başta  İngiltere olmak üzere batılı ülkelerin  sömürgesi durumuna düştü.  ülkede büyük bir  reform ve modernleşme isteği ortaya çıktı .Bu istek ve taleplerde  şu 3 slogan öne çıktı ;

  1. Etnik Han / Çin ulusunun  bağımsızlığı,
  2. ülkenin birlik ve  bütünlüğü
  3. Zenginleşen  Çin ülkesi  ve güçlü bir Çin Milleti.

Çin toplumu  yaklaşık 100 yıl süre ile  bu 3 slogan peşinden koşturuldu. Ancak Çin toplumu içinde bireysel özgürlük, sivil toplum kuruluşlarına faaliyet alanı yaratma, ülkeye demokrasiyi getirme konusunda çıkan sesler çok cılız kalmıştır. 1949 da Çin topraklarının tamamı Çin komünist partinin eline geçmiştir.ÇKP.yönetimi ülke genelinde  sınıf savaşını öne çıkartmıştır.

  • 1950 -53. Arası toprak sahiplerini ortadan kaldırmak ve toprağı köylülere dağıtmak,
  • 1956-57. Sağcılara karşı savaş harekatı ile aydınları ortadan kaldırmak,
  • 1958 -62. Toprağı devletleştirmek, Sovyet modeli bir ülke, bir lider yaratma,“demir çelik üretiminde İngiltere den geçip, Amerika’ya yetişmek için büyük sıçrama” kitlesel harekatı,
  • 1964- Parti içindeki kapitalizm yolcularını ayıklama  kampanyası
  • 1966- 1976 yılları arası dünya tarihinin en vahşı  felaketi ; Kültür devrimi.
  • 1978 den başlayan dörtte (Sanayi, tarım,savunma,teknoloji) modernleşme
  • Günümüzde ise Çin Lideri  Şi tarafından ortaya atılan “Çin rüyası” projesi

Ancak, bu devlet programı halinde yürürlüğe sokulan kampanyalar ve sloganlar arasında “özgürlük,demokrasi” kelimesinin  adını veya izini  bulamazsınız. Bu uzun tarihi süreç içersinde  Çin toplumu içerisinde demokrasi,insan hakları ve  özgürlük kelimelerini dillendiren ve bu yolda eyleme  geçen  bir toplumsal  harekete de rastlanılmamıştır.

   Çin’ in 175 yıldan(1840 yılından)  beri  devam eden  bu modernleşme maratonunda Çin toplumu aralıksız  ve sürekli olarak yeni sloganlar ile yeni bir ideal peşinden sürüklenmektedir. Çin’i yöneten  Siyasi iktidarların  Çin toplumuna verdiği acılar istiraplar ve  kitlesel  katliamlar  için hiç kimse şimdiye kadar tarih önünde hesap vermemiştir. Bu acımlar ve kitlesel öldürmeler halen  süregelmektedir.

Bugün “Çin rüyası” sloganı peşinden koşturulan sanayileşmiş, modern Çin’de, güçlü ordu yaratmak, uzay teknoloji yarışında para harcamak, para ve sağlanan manfaat karşılığı    fakir ve muhtaç ülkeleri dize getirilmesi  amaçlanmakta ve bu durum  Çin toplumuna onur aşılamaktadır. Toplum içinde ise hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları, bireysel özgürlük hakkında söz söyleyen, yazı yazanların hayatı risk ve tehlike altındadır. Çin’de özgürlük ve demokrasi savunucuları toplumdan yeterince ilgi ve destek görmediği için ceza evlerinde acı çekmektedirler.

Çin tarihini okuyanlar iyi bilirler; Güçlü ve zalim yönetimler her zaman Çin halkı tarafından saygı görmüşlerdir. Kendini Marksizmci sayan Mao Ze Dong, hayatında Markisizmin baş vuru kitabı olan “Kapital”’ı   bir kez olsun,  okumamıştır. Ancak Çin tarihi konusunda okumadığı hiç bir kitap yoktur.  Çin toplumuna ne kadar korku salabilirse, birde o kadar saygınlık kazanabileceğini çok iyi bilen Mao, kitlesel devrim ve siyasi hareketler ile milyonlarca Çinli’nin ölümü pahasına kendinin yaşayan ilah olduğuna her kesi inandırmıştır. Pekin’deki Tiyen’enmen meydanında ve Çin parasında hala  Mao’un resmi olduğunun sırrını anladınızmı şimdi ?

Bunun farkına varmış ve nedenlerini  anlayabilmiş olsanız, şimdiki Çin devlet başkanı Şi jinpeng’in neden Mao’a özendiğini daha iyi anlayabilirsiniz.

Çin geleneğinde insanlar selamlaşırken ilk selam veren “chi la meyo?” (yemek yedin mi?) der. selama karşılık veren “teşekkür ederim. sen yedin mi?” der. Bizdeki  “Selamünaleyküm”, “merhaba” “Nasılsınız?” kelimelerin yerine asırlardır “yemek yedin mi?” kelimesi kullana gelmiştir.  Yemek yiyebilen insan hayatta kalabiliyor.Onun durumu iyi demektir. son 10-15 senedir Çin’de okullarda,Üniversitelerde,medyada selamlaşırken “yemek yedin mi?” kelimesinin yerine “Ni hao” (iyimi sin?” kelimesini kullanılması teşvik edilmektedir. Böyle bir toplum,insanları çalıştırarak yemek veren hakimiyet ne kadar zalim olursa olsun destekleyecek ve ona baş kaldırmayacaktır.Çünkü Çin’in toplumsal ve kültür geleneğinde özgürlük anlayışı fazla gelişmemiştir.

21.yüzyılda bile Çin halkı seçim sandığını görmemiştir. Çin’de seçimle iş başına gelen muhtar bile yoktur. Çin halkı toplum olarak “Neden bizim oy kullanma hakkımız yok?” diye sokaklara dökülmemiştir. Diktatörlerin kökleri kendi toplumu içindedirler. Beslenme kaynağı toplumdur. Ezilmekten hoşlanan toplumları özgürlüğe kavuşturma çabaları sonuçsuz uğraştan başka bir şey değildir. Diktatörler için, halk sadece bir sürüdür ve yabancı ülkeler karşısında istediği anda kullanabilecek etkin bir silahtır.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu uygar batı dünyası neden Çin hakkında yanılgıya düştüler? Çin kültürünü anlamadığı için.

Çin tarihinin her sayfası acılarla doludur. Çin toplumu acı ile yaşamaya alışmıştır. Tarih boyunca acı çekmiş Çin toplumu sömürü altında bile kendini dünyanın merkezinde görüyordu. Ünlü Çinli yazar Luşun, ecnebilerin Çinlileri tokatlaması, Çinlilerce “çocuğun babasını şımarıklıktan tokatlaması gibi” gören manevi galibiyetçilik(Başarıcılık)  esaretinde yaşayıp geldiğini yazıyordu.  Tarihte Çin’de nükleer silah yoktu. Bugün var. Acıyı sadece kendilerine  değil, dünyaya da yaşatabilir.Çünkü beyni yıkanmış,Liderin kölesine dönüştürülmüş toplum dünyayı ateşe vermeye hazır toplumdur. Hitler Almanyası, Stalin Rusyası bunun örneği değil midir?

Çin’de yakın tarihten beri  ortaya konulan  değişimler dış etkenlerin dürtüsü ile gerçekleşmiştir. Çin demokrasiye geçecekse, uygar dünyanın bir parçasına dönüşecekse yine dış dünyanın dürtücü etkisine muhtaçtır.

Etiketler: » » » » » » » »
Share
1446 Kez Görüntülendi.