logo

trugen jacn
03 Şubat 2019

AYDINLIK ÜZERİNDEN GALİP GELEN CEHALET

mehmet-emin-.-1

Mehmet Emin HAZRET

Özgürlük  ideali, ona kavuşmak için yola çıkan insan için  tükenmez bir enerji kaynağıdır. Aynı zamanda taşınması zor bir yüktür. Çünkü özgürlüğe giden yol tehlikeli ve meşakkatlidir. Bir toplumun özgürlüğe kavuşmasının ön şartı aydınlanmaktır. Aydınlanma önündeki aşılması en zor engel cehalettir. Cehalet,cahil toplumun gelenek,örf-adet,törelerini ele geçirmekle kalmıyor,insanların beyin hücrelerine,et dokularına,damarlarındaki kana bulaşmış virüs olarak toplumun bünyesinde hayat sürdürmeye devam ediyor.Bu virüs genle bir sonraki kuşaklara geçebiliyor.Toplumu öldürmüyor,yaşatmıyor. Aynı zamanda Cehalet, cahil toplumun acısını dindiren uyuşturucu morfindir. Acı duymayan,ezildiğini,hor görüldüğünü,tüm haklarının gasp edildiğini his etmeyen insanda zulme direnme duygusu,özgürlük arama iradesi olabilir mi? Ancak,aydın insan bilen,düşünen insandır.Toplumun kaderine ne kadar duyarlı olan kişi o kadar acı çeken,kurtulmaya,çözüm aramaya çırpınan,sorumluluk üstlenen kişidir.

20.Yüz yılda Uygurlar içinden çıkmış en büyük fikir adamı, dini alim,şair,tarihçi,devlet adamı,1933. Tarihinde kurulmuş Doğu Türkistan Cumhuriyetinin temelini atan milli lider Mehmet Emin Buğra o tarihi dönem hakkında şöyle yazmaktadır; “ Doğu Türkistan dış dünya ile iletişim kurabilecek  modern ulaşım ve haberleşme araçlarına sahip olmayan,dünya tarafından unutulmuş bir ülke idi. İşgal Yönetim erkine sahip olan Çinli memurlar,Doğu Türkistan halkını bilgiden,eğitimden mahrum bırakarak yönetmekte idiler. Bu yüzden Doğu Türkistan halkı (fiziki olarak) 20.asrın başlarında yaşamakta olmalarına rağmen, (manen) orta çağ karanlığı içinde idiler. Yurdumuzda ise, Çinin dayanılmaz ağır zulümlerini, milletin acı-ıstırap içindeki aşırı derecede çağ gerisinde kalmışlığını hissedebilecek kimseler aramızda yok denecek kadar az idi.” (Mehmet Emin Buğra Seçme Eserleri 27.sayfa.-Uygurca)

Tam o dönemlerde Dış dünyadan habersiz, kültürü dondurulmuş Uygur halkını aydınlatmak arzusu ile bir iş adamı Osmanlı İmparatorluğu payitahtı olan İstanbul’a gelmiştir. Doğu Türkistan’a Almanya’dan deri işleme fabrikası ve Alman mühendis getiren,İstanbul,Moskova, Bombay…da ticari temsilcilik açan Doğu Türkistanlı milyarder,terakkiperver iş adamı Bahavuddin Musabay 1912.tarihinde İstanbulda Talat Paşa ile görüşür ve Doğu Türkistan Türk toplumunun işgalden kurtulmasının ön şartı,toplumu saran cehalet zinciri kırmak olduğunu anlatır. Bahaettin (Uygurlar;Bahavudun bay derler) Musabay, Talat Paşadan  Türkiye’deki gibi  modern yeni okul (usul-i cedit okullar) açılması için Doğu Türkistan’a eğitimci gönderilmesini rica eder ve onların ve açılacak tüm okulların masraflarını kendi karşılamak istediğini söyler.Talat Paşa teklifi çok olumlu karşılar.İttihat terakki partisi kararı ile ilk etapta Türk-İslam gönüllüsü olan Rodoslu genç öğretmen Habibzade Ahmet Kemali hazırlar.1913 tarihinde Ahmet Kemal Hacdan dönen Doğu Türkistanlı hacılarla beraber uzun yolculuğa çıkar.Yolculuk öncesi Zamanın iç işleri Naziri Talat Paşa ve Türklük teorisinin babası Ziya Gökalp, Ahmet Kemali bizzat kabul ederek bu kutsal görev hakkında detaylı öğütler verir. Şubat 1913 tarihinde Doğu Türkistan’ın Artuş kasabasına gelen Ahmet Kemal okul açma işine konmuştur. Bahavuddin Musbay tüm maddi  imkanları sunmuştur.

 Ahmet Kemal 6 ay içinde Atuşta “Nur-i Maarif”, “Menbau’l İrfan”, “Musabaylar Mektebi”, “Terekki Mektebi ”, Necm-i Hilal Mektebi”, “Hamiyet Mektebi”… gibi okulları açıyor.Hesap,dil,coğrafya…gibi tüm derslikleri kendi  hazırlayıp,öğrenciler ile  Şapirograf’la çoğaltarak kitap haline getirmiştir. Doğu Türkistan tarihinde ilk defa açılan masa,sandalyeli sırayla oturan,sınıflara ayrılmış okullar çocukları o kadar kendine çekmiş ki, Yoksul Uygurların çocukları okullara dolup-taşıyor.Her okulda birer futbol takımı kuruyor ve okullar arası futbol müsabakası organize ediyor.Hatta Ahmet Kemal kendi yazdığı “Cahil Peder,Katil oğul” adındaki piyesi öğrencileri ile açık hava sahnesinde gösteri yapıyor. Döylece Doğu Türkistan’da modern tiyatroyu ilk başlatan kişide Ahmet Kemal olarak tarihe geçiyor. Tüm Artuş coşuyor,her köy kendi okulunu hazırlıyor Ahmet Kemali davet ediyor. Ahmet Kemal Artuş nahiyesini aydınlatmaktadır. Kaşğar ahalisi Ahmet Kemalin “cedit-i usul okulları”nı istiyor.Kaşgarın en büyük din alimi,özgürlük abidelerinden biri olan Abdulkadir Damolla’nın başını çektiği bir grup aydın Ahmet Kemali Kaşgara davet ediyor.Ahmet Kemal cehaletin en büyük direnişi ile Kaşgarda karşılaşıyor. Kaşgar dini otoritelerin önde gelenlerinden Selim Molla Uygur din adamlarını topluyor. Ahmet Kemalin ders kitapları ve okulları hakkında bilgi veriyor. Ahmet Kemalin hesap,coğrafya derslerini okutması,öğrencilerin sınıflara ayrılarak masa,sandalyede sırayla oturtularak okutulması “İslam’a aykırı” bulunuyor.Dil dersliklerindeki resimler “büyük sorun” teşkil ediyor. (Dil dersinde A harfini tanıtırken Ay resmi,B harfinde balık. G harfinde güneş… resimleri vardi.) Okullarda futbol oynatmak, sahne oyunu hazırlamak… hepsi “din düşmanlığı” olarak görülüyor. Abdulkadir Damolla’nın Ahmet Kemali savunması, onun yaptıkları İslam’a uygun,kuran yolu olduğu hakkındaki fetvaları itibara alınmıyor.Ahmet Kemal “kafir”,” cedit-i usul okulları”  “haram” , bu okullara giden çocuklar ve bu okullara çocuklarını gönderen anne-baba  “kafir” ilan ediliyor. Bir zamanlar Türklüğü İslam ile şereflendiren,Doğudaki aydınlığın merkezi olarak ün salan bu kadimi Kaşgar bugün,Batıl hak üstünden,namussuzluk namus üstünden,yalan gerçek üstünden,cehalet aydınlık üstünden galip gelmiş,kör cehaletin esiri olmuş bir şehir halde idi. İlim-irfan aşığı,Türklüğü ayağa kaldırmak için ömrünü vakfeden mübarek zat Ahmet Kemal Doğu Türkistan daki sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu daha derinden hissetmekte idi.

Cahil kitle içindeki özgürlük önderi veya aydın   gece karanlığında yanmış bir muma benzer.Yer küreye çökmüş karanlık o ışığı boğmuştur.Hafif bir rüzgar bile onu söndürebilir.Yarasalar topluluğu hareket etmek için ışığa ihtiyacı olmadığı gibi, cahil toplum da aydına,aydınlığa  ihtiyaç duymaz. İhtiyaç duymaması ihtiyacı olduğunu bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Doğu Türkistan’ın yakın zaman tarihi cehaletin aydınlık üzerinden galip gelen örneklerle doludur.

Ahmet Kemal o dönem deki Kaşgarın durumu hakkında şöyle yazmaktadır; “Kaşgar şehrinde başlıca yüz on dört mahalle,yüz sekiz cami mevcuttur… Kaşgar şehrinde maruf ve meşhur on beş  medrese vardır. Bunların her birinde iki yüzden az olmamak üzere şagirt (telebe) bulunmaktadır…Bugün Avrupa darülfünunlarında on beş yılda ikmal-i tahsil ile hayat adamı olmak mümkünken, Kaşgar medreselerinde yirmi yıl dirsek sürten oğulların daha isimlerini yazmaktan aciz bulunduklarını kemal-i teessürle işittim.Bilahare gözlerimle gördüm…”  ( Habibzade Ahmet Kemal:  Çin – Türkistan Hatıraları 46-47.sayfa –Türkçe). Yurdun durumu böyle orta çağ karanlığı içinde iken, Kaşgar şehrinin ticaretini tekelinde bulunduran en büyük zengin Ömer Ahunbay ve Kaşgarın en büyük dini otoritesi Selim Damollaların başını çektiği bir heyet  Kaşgar Müslümanları adına  Kaşgarın Çinli  valisi olan afyon bağımlısı Mafuşing’e gidip Ahmet Kemali şikayet eder.

Ma fuşing,Ahmet Kemal ve okulları hakkında izin verildiğini, Bahavuddin Musabay kefil olduğunu.Doğu Türkistan’da en çok vergi vererek hükümetin ayakta kalmasını sağlayan Musabaylara karşı gelemeyeceğini bildirerek “şikayetçiler”i geri çevirir. Bu arada Kaşgar ve Artuşta Ahmet Kemal aleyhinde büyük iftiralar fırtınası kopmaktadır; “ Türkiyeli Ahmet Kemal kız çocukların baş örtülerini yasaklıyormuş, etek giymeye teşvik ediyormuş,Müslüman çocukları kafirlerin terbiye usulü ile  masalarda sırada oturtturotuyor, sınıf duvarlarına resim asıyormuş (Haritayı resim diyorlar), çocukları top oynatmak,dans ettirmekteki amacı dinden soğutmak imiş….”

Kaşgar’da okul açamayan Ahmet Kemal, Artuştaki okullarda da öğrencilerin azalmakta olduğunu görür.Bu arada boş durmayan Ömer Ahunbay ve Selim Molla Kaşgardaki Rus konsoluna görkemli bir yemek ziyafeti tertip eder.Rus konsoluna Türkiyeli Ahmet Kemalin ihtilal hazırlığında olduğunu,Kaşgarı ele geçirdikten sonra asıl hedefin Batı Türkistan olduğunu söylerler.Bu yemekten bir hafta sonra yine Çinli vali Ma fuşing’e  bir altın saat ve birkaç külçe altın hediye ile gidip “Ahmet Kemalin “ihtilal hazırlığında” olduğunu ihbar eder ve Kaşgar halkı adından tutuklanmasını rica eder.Ömer Ahunbay ve Selim Mollaların Kaşgara hükmetmesi için halkın uyanmaması şarttır.Bu yüzden ne pahasına olursa olsun erken öten horuz kesinlikle kesilmeli.

Ahmet Kemal tutuklanır. Ahmet Kemal hatıratlarında,Titey (vali ) Ma’nın,  Kaşgar’daki Müslüman toplumun ve Rus konsolosluğunun baskısına dayanamadan tutuklatmak zorunda kaldığını bizzat söylediğini yazar. Ahmet Kemal son tutuklanmasından önce dört senesi için  şöyle yazmaktadır; “ 28 Eylül.1916. Türkistan’a geleli, bununla dört kurban bayramı olmuştur. Tuhafı şu ki,bu bayramların hepsini hapishanede geçirdim. Kaşgar daki bayramlarımın hapishanede geçmesine sebep, Kaşgarlı Ömer Bay’ın hükümete ve Rus Konsülüne vaki tahrikatı idi.” (Çin- Türkistan Hatıraları. 163.sayfa)

O dönemde Osmanlı ile  Çin arasında diplomatik ilişki yoktur. Bu yüzden Osmanlı vatandaşlarının Çin’deki işlerine Alman büyük elçiliği temsil etmektedir. Bahattin Musbay İli Şehrindeki deri fabrikasında çalışmakta olan Alman mühendis aracılığı ile Pekin’deki Alman büyük elçiliği ile temas kurar ve sevgili Ahmet Kemalin kurtarılmasını rica eder. Alman büyük elçiliğinin girişimi sayesinde Ahmet Kemal ölümden kurtulur. Ancak Kaşgar ceza evinden Urumçi ceza evine,oradan Şangay’e polis gözetiminde götürülmesi bir seneden fazla sürer ve Şangaydan Alman gemisine teslim edilmek sureti ile sınır dışı edilir.

Urumçi ceza evinde kendi acılarını unutan yüce ruhlu zat Ahmet Kemal, Uygur kardeşlerine yapılan ve bizzat şahit olduğu işkenceler konunda şöyle yazıyor; “ Burada Günahkarları,kabahat ve cürüm sahiplerini engizisyon taklidi olarak kızgın demirler,dikenli kamçılar, yağlı odunlar, ıslak dikenlerle dövüyorlar. Gün geçmez, çürütücü, karanlık ve çamurlu mahzenlere kapatıyorlar… bir Çinliye birkaç yüz kuruş karzdar (borçlu) olan bir Müslüman çocuğunu boynuna zincirler takılıp “orangotan” maymunu, yahut Sibirya ayısı gibi pazarlarda gezdiriyorlar. Bilahare bu biçarelerin kulakları kesiliyor ve ayaklarının topukları ezilip koyuveriliyor. Bu zulümlere boyun eğen Türk evladı, dad-ü feryat edecek bir mekan,bir melce bulamıyorlar.Her yer, her nokta,her memurda aynı zulüm cari…” ( Çin-Türkistan Hatıraları. 166-167.sayfa.)

Doğu Türkistan’da zulmü ayakta tutan işgalci Çin’den fazla içimizde kudurmuş olan cehalet olmuştur. Cehalet, cehaletin içinde bulunan milletin beyin ve ruhuna geçirilmiş bir kelepçedir. Cehaletin beslendiği kaynak nefret ve kıskançlıktır. Nefret ve kıskançlık yıkıcıdır. Cehaletin en tehlikeli yanı gördüğü her ışığı,her aydınlığı  yutabilecek kara deliğe sahip olmasıdır. Cehalet çemberi ışığı ret ettiği gibi sevgiden de kuşku duyar. Toplumda sürekli korku ve nefret üretir. Kendi aralarında nefret üreten toplum kendini tüketen toplumdur. Sömürücü düzen bu çeşit toplumu yetki ve paranın kölesi yaparak kendi aralarında sonsuza dek dalaştırmaktan haz alır, çıkar sağlar, güçlenir. Böyle bir toplumun özgürlüğe kavuşma,  adaletten ve kendi toplumsal enerjisinden yararlanma şansı yoktur.

Cehalet, Doğu Türkistan’in geleceğine ışık tutan Ahmet Kemal gibi  büyük bir aydını bu topraklardan söküp atmayı başarmıştır. Ancak Ahmet Kemal bırakıp giden yüzlerce  tohum, binlerce olarak çiçek açmıştır. Büyük din alimi,eğitimci Abdulkadir Damolla, ve Ahmet Kemalin bir kısım yeni kuşak öğrencileri Ahmet Kemalın okul ve değerlerine sahip çıkmış,Artuştaki tüm cedit-i, usul okullarının canlandırmaya çalışmıştır.Bu okulların hepsinin adını Ahmet Kemalin hatırası için “Habibzade okulları” olarak adlandırmışlardır. Sürekli kın ve nefret üreten cehalet yine boş durmamıştır. Selim Molla ve Ömer Ahunbaylar bu defa Dini alim,Uygur modern eğitimin kurucularının önde gelenlerden,büyük düşünür Abdulkadir Damolla’nın peşine düşmüştür ve 14 ağustos 1924 tarihinde Abdulkadir Damolla’yı yatağında bıçaklayıp katletmiştir.Katil yakalanır.Katil ise  Selim Molla imamlık yapan cami müezzini  Ahmet müezzindir. Katil müezzin Kaşgar ceza evinden Urumçiye gönderilir. Urumçide Çinli yetkililer tarafından serbest bırakılır ve hayatının sonuna kadar Ömer Ahunbay tarafından maddi yardım kazanarak refah içinde yaşar.

Ahmet Kemal kitabında Abdulkadir Damolla hakkında çok yerde bahseder,övgüler yağdırır.  O Kaşgarda ceza evinde iken bir hatırasını şöyle yazıyor; “ O gün,Müftü Hazret-i Abdulkadir hacim benimle görüşmek için hapishaneye gelmiştir.Bu zat-i şeref,benim manevi bir pederimdir. Usul-i cedit mekteplerde okumaklığın doğru ve belki de farz olduğuna dair Türkistan-i Çin’de ilk defa fetva veren bu zat-i fezilet-meabtir.” ( Çin-Türkistan Hatıraları. 91.sayfa). Muhterem Ahmet Kemal tarafından çok sevilen bu zatı da cehalet böyle yutmuştur.

Ahmet Kemal öğrencilerinden en zeki  ve atılgan genç Mehmet Ali Tevfik Hebibzade okullarında öğretmen yetiştirmektedir. Abdulkadir Damolla’ya suikast yapıldıktan sonra bu defa cehaletin gözü Mehmet Ali Tevfik’e çevrilmiştir. Mehmet Ali Tevfik yoksul bir ailede doğmuş köy çocuğudur. O çocuk yaşta iken Ahmet Kemal onun anne-babasını ikna ederek elinden tutup okula getirmiş,ayağına çorap ve ayakkabı giydirmiştir.Mehmet Ali hep sınıf birincisi olmuş.Öğretmeni Ahmet Kemal her defa tutuklu evinde kaldığında,küçük Mehmet Ali öğretmenine su,yemek taşımış,hep kapı önünde beklemiş.Mehmet Ali,Ahmet Kemali bir öğretmenden fazla kurtarıcı,manevi babası olarak görmüştür.

Ahmet Kemal son defa tutuklandığında Mehmet Alı dördüncü sınıfı bitirmiş,birinci,ikinci sınıfa öğretmenlik yapmaktadır.Bir okulda sabah,diğer okulda öyleden sonra ders vermek sureti ile okuldan,okula koşan Mehmet Ali’yi halk “yerli Habibzade” diye atamaktadır.Mehmet Ali Tevfik 1926 de Çin polisleri tutuklamaya geldiği saatlerde kaçmayı başarmış,kuzeydeki İli bölgesine,sonra Batı Türkistan’a gitmiştir.Öğretmenlik yaparken tüm öğrencilerinin saçını keserek usta bir berberlik mesleği edinen Mehmet Ali Tevfik Sovyetler Birliği içindeki Türkistan cumhuriyetlerinde berberlik yaparak kazandığı paralarla Moskova’ya, oradan Odessa’ya gelmiştir.Odessa limanında Türk gemilerine aşçı olarak işe alınmayı başarmıştır ve Ahmet Kemalin anlattığı, dayıma düşlediği son durak İstanbul’a 1928.tarihinde ulaşabilmiştir.O kurtarıcı hocası ve manevi babası olan Ahmet Kemali çok aramış,ama bulamamıştır.İstanbul’da bir öğretmen okuluna çaycı olarak işe giren Mehmet Ali daha sonra imtihandan geçerek öğretmen okuluna öğrenci olarak kabul edilmiştir.Okulu bitirdikten sonra ilk okul öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştır. 1932 de Doğu Türkistan’da Çin işgaline karşı büyük halk ayaklanması başladığını basından öğrenen Mehmet Ali Tevfik  hemen Doğu Türkistan yoluna konuşmuştur.Mehmet Ali Tevfik Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için tüm öğrencilerini seferber etmiş,ön saflarda savaşmıştır. 12 kasım 1933 tarihinde Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulduğu ilan edilen gün Kaşgar caddelerinde geçit töreninde geçen milli ordu ve halk,Mehmet Ali Tevfik yazan ve besteleyen ;

“Kurtuluş yolunda aktı  su misali  kanımız,

Sen için ey yurdumuz olsun feda ten,canımız.

Kan geçip hem can verip sonunda kurtardık seni,

Seni kurtarmak için möhkemdi din-imanımız.” Kıtası ile başlayan Bağımsızlık marşını hep birlikte söylemiş, Kaşgar semalarını çınlatmıştır.

Doğu Türkistan cumhuriyeti Rus  kızıl ordusu ve çin ordusu iş birliği ile yıkıldıktan hemen sonra, Mehmet ali Tevfik, Sovyet yanlısı Çinli diktatör Şengşisey yönetimi tarafından tutuklanmış ve Kaşgardaki siyasi tutuklular cezaevine kapatılmıştır.

Çinliler ile anlaşma yaparak Kaşgarın güney nahiyelerinde 36.kolordu adı ile konuşlanan milli ordu komutanı Albay Abdi Niyaz Mayıs 1937  tarihinde Çine karşı isyan bayrağını açmıştır.Sovyet savaş uçaklarının bombardımanına aldırmadan tüm güney bölgeleri kurtarıp 29 mayıs günü Kaşgarı abluka altına alıyor.

30 Mayıs 1937 tarihi sabahlayın Mehmet Ali Tevfik ve  onunla beraber 300 den fazla siyasi tutuklu Uygur aydınların kaldığı cezaevi üzerine benzin  dökülerek ateşe verildi. Şehit edilenlerin 200 den fazlası Ahmet Kemal tarafından yetiştirilen öğrenciler idi. Büyük Uygur eğitimci, şair,özgürlük savaşçısı olan 36 yaşındaki Mehmet Ali Tevfik’i yakarak şehit etme işini organize eden Kaşgar polis Müdürü Kadir Hacı,görünürde hac yapmış bir Çin uşağı idi.Uygur halkının en değerli aydınlarını tutuklatan ve ceza evini yakma emrini veren ise, Çin Adına Kaşgar şehrinin savunmasını üstlenmekte olan Uygur subay Kurban Se’id idi.Bu katiller Milli ordunun infazından korkup Kaşgar şehrini boşaltıp Urumçiye kaçtılar ve Çinliler sığındılar.

Bu defa cehalet karanlığı bu milletin aydınlık yüzünü topluca yutmuş oldu. En acı tarafı yakarak yok eden de,yakılarak yok olan da Uygurlar idi. Kazanan Çin, kaybeden Uygur toplumu idi.Bu imha olayının aracısı ise cehalet idi.Cehalet,cahil insan beynine yerleştirilmiş saatli bombadır.Her an kendi ve çevresindeki her kesi yok edebilir. Kaşgar da daha çok Uygur’u öldürerek şehri müdafaa  edememekle suçlanan  Kurban Se’id ve Kadir Hacılar,Şing şisey tarafından Urumçide tutuklanarak ceza evine konuldu ve Duğu Türkistan cumhuriyeti Baş Bakan Sabit Damolla, 13 Nisan 1934 tarihinde Yarkentte Sabit damollayı yakalayıp Urumçiye getirip Çine teslim etme karşılığında reis yardımcılığını kabul eden (Doğu Türkistan Cumhur Başkanı) Hoca Niyaz Hacı…larla aynı sıradaki koğuşlarda tutuldu.Sonunda bağımsızlık için savaşan ve bağımsızlığı yıkmak için Çinlilerin emrinde savaşan ,Doğu Türkistan’ın ay-yıldızlı mavi bayrağını Kaşgar semalarında dalgalandıran ve bu bayrağı gökten indirip yakan  Uygurların hepsi hiç ayrım yapılmadan, Urumçi deki Sovyet KGB elemanları tarafından teker-teker katledildi.Özgürlük katili Kurban Seid, Kadir Hacı… dahil.

Cahil insanın en tehlikeli tarafı düşünme kapasitesinin olmamasıdır. O konuşabilen, emir alan bir makinedir.Onu her kes her iş için kullanabilir.O düşman gücün eline geçtiğinde,kendi ırkını,kendi soyunu,hatta kendi ailesini  yok edebilecek silaha dönüşebilir. Merhum Türk aydını,Uygur yeni maarifin kurucusu ve önderi Ahmet Kemal 100 sene önce Doğu Türkistan’da kudurmuş haldeki cehalet tarafından yutuldu. cehalet dozerleri, Abdulkadir Damolla,Mehmet Ali Tevfik gibi nice Uygur aydınları ezdi ve  üzerinde geçti.Kısası cehalet, Aydınlık üstünden hep galip geldi. Aydınlık neden hep cehalete yenik düşüyor? Çünkü aydınlık şiddet kullanmayı bilmez.Cehalet şiddetten başkayı kullanmayı bilmez. Tarihte fiziki olarak, Cehalet aydınlık üzerinden,fikir olarak aydınlık cehalet üzerinden galip gelmiştir.Bu yüzden atalarımız “gücü olan biri,bilgisi olan bini yener.” diye boşuna söylememiştir. Ancak,cehaletin semeri hemen sonuç alır. aydınlığın meyvesinin olgunlaşması için yıllar,hatta asırlar zaman gerekebilir.

Bugün durum değişmiştir. Yurdumuzda cehalet, aydınlık üzerinden galip gelebilecek gücünü çoktan kaybetmiştir.Ancak cehalet, Uygur’dan ibaret bu gövdeyi gölgesi gibi takıp etmektedir.Çin,Uygur toplumu içindeki cehaleti yönlendirerek yine Uygur toplumunu vurmaktadır.Durum vatan içi ve dışında da aynıdır. Son 300 yılda Uygur toplumuna son derece ağır,telafisi imkansız bedelleri ödetmiştir. Çini Doğu Türkistan’a davet eden ve  kendi elleri ile Yurdu Çine teslim eden Uygur toplumunun içinde büyüyen cehalettir. Bugün Çin, biz Uygurları insan yerinde görmüyorsa,21.Yüz yılda bile biz Uygurlara ilkel taş devrine ait zulüm, işkenceyi reva görüyorsa, bizim elimizle bizim başımızı kesiyorsa, kendi yağımızda kendi etimizi kavrıyorsa, bunun başlıca nedeni içimizdeki cehaletin hala verimli çalışıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Çin işgalinden kurtulmamız için cehaletten kurtulmamız şarttır. Cehalet düşmanımızdır. Cahil cehaletin kölesidir, masumdur. Cahili cehaletten kurtarmak dinen farz, vatani, milli görevimizdir. Biz  Uygur toplumuna yapışan cehalet kirlerini,giysilerdeki kiri deterjan ile söküp attığımız gibi, aydınlığın ışığı ile söküp atmayı  başardığımızda tekrar bağımsız ülkeye sahip,insan onuruna yakışır özgür toplum olarak dünya milletleri içindeki saygın yerimizi  almamızın ön şartını hazırlamış olacağız.

 Şuan yurdumuzda beyni yıkanmış,köleleştirilmiş,boynu maaş adlı tasma ile bağlanan,kendi halkını Çin yönetimi için köleleştirmek görevinde canla,başla çalıştırılan diplomalı “Uygur aydınları” adı altındaki mutsuz kişiliği hoşnutluk maskesi altına gizlenen cehalet takımı,  Uygur halkına karşı etkili silah olarak kullanılmaktadır. Bize bugün yurdumuzun her nokta, her köşesinde 21.Yüz yılın gönüllü Ahmet Kemal,Abulkadir Damolla,Mehmet Ali Tevfik’lerine ve benzerleri aydın ve Liderlere   ihtiyaç duyulmaktadır. Biz,ne kadar çok insanımızın,  Çinli siyasi hipnozlar tarafından kapatılmış  gözündeki cehalet bandını söküp çıkarabilirsek, o kadar güçleneceğiz. Özgürlük ile bizim aramızdaki mesafe şu derece kısalacaktır.Işığı bir defa görenler ışık tarafa yürür, tekrar karanlığa dönmezler.

Özgürlük aydınlanmak’tan, aydınlanmak cehaleti ortadan kaldırmaktan geçer. (Makalenin 2. bölümü ve sonu.)   04.Ekim 2015.

Etiketler: » » » » »
Share
2267 Kez Görüntülendi.