Son Dakika
İSTANBUL ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ Prof.Dr.YÜCEL OĞURLU, ÇİN’E KRİTİK BİR RESMİ ZİYARETTE BULUNAN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’İN GEZİSİNİ VE UYGUR TÜRKLERİNİN SORUNLARINI HUKUK AJANSI’NA VERDİĞİ BİR RAPORTAJLA DEĞERLENDİRDİ.
– Türkiye-Çin ilişkileri ve son dönemde yaşanan Uygur Türkleri ile ilgili konulara geçmeden, sizden iki ülke arasındaki tarihi ilişkiler hakkında bilgi alabilir miyiz?
Prof. Dr. Yücel Oğurlu: Çin ile olan ilişkinin uzak ve yakın tarihçesini kısaca hatırlamak faydalı olacaktır.
Türklerle Çinliler bugün uzak mesafede olsalar da geçmişte komşuluk yapmış ve savaşmış olan iki ayrı millettir.
Çinliler’in Çin Seddi’ni yapma sebebi, daha sonra da Türkler’in bölgede yer değiştirmelerine sebep olan tarihi olaylar silsilesi, dostane ilişkiler değildir. Türkler’in Küçük Asya’ya gelişinden itibaren, geride kalan Uygurlar’la Çinliler’in başta ticari olmak üzere yüzlerce yıl boyunca teması olmuştur. Fakat 1750’li yıllardan itibaren Çin yayılması bölgeyi derinden sarmaya ve sarsmaya başlamıştır. Türkiye ile Uygurlar arasında Abdülhamit döneminde kurulan ilişkiler dışında neredeyse sıfır seviyesine düşerken, Türkiye’de halkın büyük bir kesimi -son yılları saymazsak- Uygurlar’ı tarihi bir topluluk olarak zannetmekteydi.
Çin ile Uygurlar arasında İpekyolu üzerinden gerçekleşen tarihi ticaret ilişkisi yerine, 1949 Komünist Mao devriminden sonra beklentilerin tam aksine adım adım derin bir sömürüye dönüşmeye başlamıştır. Çünkü, Komünizm bölgeye “eşitlik ve halkların kardeşliği” söylemi üzerinden gelirken bu vaad bir kaç yıl içinde tamamen değişmiştir.1971 yılında iki ülkenin karşılıklı olarak birbirini tanımasından sonra uzun yıllar boyunca ciddi bir adım atılmamışken, Çin işgali altındaki Uygurlar o dönemde de yoğun bir asimilasyon ve iç bölgelerden taşınan Çinli nüfusun baskısı altına alınmıştı.
Fakat şu anda Çin-Türk ilişkileri tarihi uyuşmazlıklardan çok iki temel noktada odaklanmaktadır. Ticari ilişkiler ve Türkler’in yakın akrabaları olan müslüman Uygurlar… Türkiye-Çin ilişkilerinin yukarıda bahsettiğim ticari boyutunun hacim bakımından büyüklüğünden ziyade, son günlerde Türk medyasında ciddi bir yer tutan Uygur Türkleri konusu gündemde önemli bir yer tutuyor.
Bununla birlikte, Türkiye ve Çin arasında geçtiğimiz yıl itibarıyla 30 milyar dolar hacminde bir ticari ilişki olduğunu, bu ilişkinin kazan kazan politikası ile Uygurlar’ın da lehine bir kazanıma dönüştürülmesi için neler yapılabileceğine kafa yormak gerekir. Geçen hafta yazılı basına bildirdiğim üzere, 2008’den bu yana, Türkiye ile Çin arasında uçak seferlerinin başlaması, Türkiye’de, sadece İstanbul’da 30 Uygur lokantası açılması, binlerce öğrencinin öğrenim amaçlı Türkiye’ye gelmesi, Uygur işadamlarının Türkiye’de; Türklerin, Çin ve Uygur Özerk Bölgesi’nde yatırım yapabilmelerine izin verilmesi gibi tarihi gelişmeler yaşanmaktadır.
– Son yıllarda Türk devlet adamlarının ziyaretlerini nasıl buluyorsunuz, bu ziyaretleri pragmatik politik veya ticari ziyaretler olarak mı, yoksa devlet politikaları oluşturacak adımlar olarak mı görmeliyiz?
Prof. Dr. Yücel Oğurlu: 2009 yılından bu yana Türk resmi makamları en üst seviyede temsille Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret etmişlerdi. Bugün yeni bir ziyaret daha gerçekleştiriliyor. Bu ziyaretlere siyasi ve ekonomik açıdan herkesçe farklı anlamlar yüklenebilir.
2008 Kasım ayında Çin’in en üst seviyedeki siyasi danışmanı ve Halk Siyasi Danışma Konferansı başkanı Jia Qinglin`in TBMM Başkanı Köksal Toptan`ı Ankara`da ziyaretiyle ilk resmi iyi niyet görüşmeleri başlamış oldu. Ankara’da Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ziyaret eden Lin, daha sonra, İstanbul’daki “Türk Çin Ekonomik ve Ticari Fırsatlar Forumuna” katılmıştı. 2009 yılında Abdullah Gül`ün Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumciyi ziyareti ve Tarihî İpek Yolu güzergâhinin demiryolu hattıyla hep birlikte yeniden canlandırılacağı projesini açıklaması tarihi bir dönüm noktası olmuştu. Bu ziyaretin ardından maalesef kim tarafından başlatıldığı bilinmeyen büyük gösterilerde yüzlerce Uygur hayatını kaybetti.
2010 yılında iki ülke arasında ortak anlaşmalar, 2012’de Cumhurbaşkanı’nın ziyareti, 2012 yılında Türkiye’ye ait Göktürk II uydusunun Çin’den gökyüzüne fırlatılması, 2013 yılında Türkiye’nin dışa tek yönlü bağımlılığı azaltmak ve alternatif oluşturmak amacıyla Çin’den savunma amaçlı füze alabileceğini açıklaması… 2015 yılı içerisinde ise Uygurlar’ın Ramazan orucunun yasaklanmasına dair haberler üzerine yapılan protesto gösterileri ve bugünse Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık seviyesinde 3. ziyaret…
– Uygur Türkleri konusundaki sert ve acımasız Çin politikaları dolayısıyla Çin ile ticari ilişkilerin kesilmesi ve böylece ders verilmesi gibi yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Uygur Türkleri ile ilgili Türkiye’nin atabileceği doğru adımlar nelerdir?
Prof. Dr. Yücel Oğurlu: Geçen hafta Çin ile Uygur ilişkilerinde ve Türkiye’nin izlemesi gereken politikalar konusunda görüşlerimi yazılı basında uzun uzadıya paylaşmıştım. Körfez savaşında Irak Türkmenleri hakkında yazılan yüzlerce yazı gibi, bir anda kimsenin hatırlamadığı kenarda kalacak bir bilgiye dönüşüyor. Çünkü Türkiye kamuoyu kalıcı devlet politikaları yerine, fevri ve günlük reaksiyonları seviyor. Kamuoyu bugünlerde çocukluğumdan bu yana izlemeye çalıştığım Suriye Türkmenleri’ni keşfetti.
“Uygurlar gündeme hızla girdi”
Emin olun Irak Türkmenleri gibi hızla unutturulacak. Türk-Çin ilişkilerinin geçmişine dönersek Uygurlar için de bugün birileri gündemimize girmesini istediği için Uygurlar gündeme hızla girdi. Bugün onları tartışanlar onları hızla unutup yarın gündemdeki başka bir konu hakkında heyecanlı heyecanlı konuşup geçecekler. Ama asıl mesele gündemde, akıllı politikalarla ve diplomasiyle bütün dünyaya katkı sağlayacak insanı bir paradigma geliştirebilmek ve bunun arkasında durabilmektir. Uygurlar, ne iç siyasetin mezesi ne de üç günde unutulup gidecek kadar değersizler.
Onları sürekli olarak rahatlatacak politikalar ancak binlerce yıllık devlet geleneği olan Asya’da ekonomik ve siyasi (Shangay İşbirliği Teşkilatı) büyük bir lokomotif güce dönüşmüş olan Çin yok sayılarak oluşturulamaz. Kahve sohbetlerinde Çin’e savaş açan kahve cemaatinin günlük refleksleriyle değil, gerçekten uluslararası ilişkiler ve politikayı bilen vicdan sahibi bağımsız akademisyenler ve ciddi devlet adamları tarafından üretilecek devlet politikalarıyla sonuç alınabilir.
“Çin’i yok sayarak Uygurlar’a ulaşmak mümkün değil”
5 bin kilometre uzakta ve Türkiye’nin yaklaşık 20 katı nüfusa sahip BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip olan Çin, dış ticaretteki korkunç gücü ve yıllardır kesintisiz büyümesiyle dünyadaki diğer büyük güçlerin de dikkate almak zorunda kaldığı bir gerçekliktir. Geçen hafta başında ifade ettiğim gibi Uygurlar’ın temel insan hakları ve kültürel korunmaları bağlamında dünyanın anlayacağı ince bir dilde yani teenni ve diplomasinin dili ile gündeme taşımak gerekecektir.
Dünya, Türk kamuoyunun gündemindeki etnik ve dini hassasiyetlerle ilgilenmeyecektir müslümanlar ve Türkler söz konusu olduğunda hiç kuşkusuz duyarsız kalmayı tercih etmektedir. Bu durumda, Uygurlar’a uygulanan her tür hukuk dışı uygulamaya karşı, Çin’i yok sayarak değil, tam aksine ilişki kurarak uygurları gündemde tutmak gereklidir. Bugün Ortadoğu’da nasıl ABD yok sayılarak sonuç alınamıyorsa, aynı şekilde Çin’i yok sayarak Uygurlar’a ulaşmak mümkün değildir.
“Türk akademisyenlere büyük görev düşmektedir”
Çin’den Türkiye’ye ithalat ve yatırım milyarlarca doları bulmuşken, Türkiye’nin Çin’de veya Uygur Özerk Bölgesi’ndeki yatırımları istisnaidir. Özellikle, aynı dilin şivelerini konuşan Türk ve Uygurlar’ın faydasına olacak olan bu bölgede yatırım yapılması, son yıllarda Çin’in izlediği ekonomik açık politika ile Türkiye’nin bölgeye ilgisi ile mümkün hale gelmiştir. Türk işadamlarının Uygur Özerk Bölgesi’nde veya Çin’in diğer bölgelerinde yapacağı yatırımlar ve yaratacağı istihdam imkanı, Uygurlar’ın da lehine olacaktır. Özetle, Türkiye Çin ilişkilerinin devamı öncelikle Uygurlar’ın korunması için elzemdir.
Türkiye’nin 2008’den bu yana kaç bin Uygur’a vatandaşlık hakkı verdiği konusuna değinmeyeceğim. Belki çok daha fazlasına vatandaşlık verilmeli, fakat kalan Uygurlar’ın durumu, her ne kadar bugün çok zayıf argümanlara dönüşmüş olsa da uluslararası politika ve hukukun, diplomasinin ve insan hakları öğretisinin ışığında dünya gündemine taşınmak zorundadır. Bu konuda Türk akademisyenlere büyük görev düşmektedir. Bu arada, Türkiye’de Uygur kökenli olmayıp da Uygurca veya Çince bilen kaç akademisyen olduğunu ortaya sorarak bir mahcubiyet de oluşturmak istemiyorum.
Kaynak : Hukukajansı.com.tr
Etiketler: Çin » Dünya » Ekonomi » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Röportajlar » Siyaset
BENZER HABERLER