Son Dakika
Doğu Türkistanlılar şimdi Kur’an okuduklarında dayak yiyor, Kur’an öğrenmek istediklerinde hapse giriyorlar. Daha doğmadan yasaklarla karşılaşıyor, eğer devlet tarafından “fazlalık” olarak addedilirlerse annelerinin karınlarından zorla çıkartılıp öldürülüyorlar. Kendi dillerini, tarihlerini öğrenme hakları yok. İstedikleri üniversiteye girmek, istedikleri işte çalışmak onlar için hayalden de imkansız. Hayatlarının her aşamasında kimlikleri soruluyor onlara. Aidiyetleri sorgulanıyor, üstelik sorgulanmakla da kalmıyor, kendilerinden çalınıp yerine bir başkası konmaya çalışıyor.
E.Alb.Mustafa Akın – Strateji ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı
Doğu Türkistan, Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisindeki Sincan Uygur Özerk Bölgesi, olarak da adlandırılır. Güneyde Tibet Özerk Bölgesi, güney doğuda Çinghay ve Gansu eyaletleri, doğuda Moğolistan, kuzeyde Rusya, kuzeybatıda Kazakistan ve batıda Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesiyle komşudur.
1.664.897,17 km² yüzölçümü ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin en geniş idari bölgesidir. Başkenti Urumçi, resmî dili Uygurca ve Standart Çincedir.
Mançuların kurduğu Qing Hanedanı Qianlong döneminde “Yeni Sınır” anlamına gelen “Shinkyang (Xinjiang)” (Mançu dilinde “Ice Jecen”) adı verilmiştir. Ancak bu isim kimi zaman eleştirilmekte, Doğu Türkistan ya daÇin Türkistanı gibi isimlerin kullanılması savunulmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti hükûmeti ise bu tür isimlerin kullanılmasını ayrılıkçılık veya Pan-Türkizm olarak nitelemektedir.
Bu bölgede Uygurlardan başka Kazaklar ve Kırgızlar gibi Türk toplulukları da vardır. Zaten 20. yüzyılda Türkiye’ye göç etmiş Orta Asya Türk halklarının da çoğu Çin esaretinden kaçmıştır.
ÇİN-UYGUR MÜCADELESİNİN GELECEĞİ
2015 yılı Ramazan ayının gelmesiyle beraber Sincan Özerk bölgesindeki Uygur Türklerine Çin tarafından yapılan zulüm ve saldırı tekrar dünya gündemine girmiş bulunmaktadır. Peki Çin Uygur Türklerinden ne istiyor?
Bu sorunun cevabı çok basit; ASİMİLASYON, yani kültürlerini, dillerini, dinlerini unutturmak ve uysal bir Çin vatandaşı olmalarını sağlamaktır. Tabi Çin’de bulunan diğer azınlıklar bu boyun eğmeyi gösterebilir ama Türkler asla boyun eğmeyeceği için de zulüm ve işkence 1900’lü yılların başında başlamış ve halen devam etmekte ve gelecekte de edecektir. Bu baskılar ve katliamlar sonucu asimilasyon başarılabilecek mi, görünürde evet fakat insanların ruh, beyin ve kalplerinde asla…. Dolayısıyla Çin-Uygur Türkleri mücadelesini uzun yıllar izleyeceğiz gibi görünüyor. Bu mücadelede eminim ki Türk azmi karşısında Çin zulmü kendini vuracak ve gelecek Uygurların olacaktır.
Ramazan ayı ile beraber, Çin yönetimi Doğu Türkistan’da oruç tutmayı yasakladı. Lokantalara oruç saatinde açık olma zorunluluğu getirdi. Artan dini ve kültürel baskılar ise şiddet olaylarını körüklemeye başladı. Sonuçta Çin güvenlik güçleri terörü bahane ederek onlarca Uygur Türk’ünü öldürdü ve öldürmeye devam ediyor.
Bu olaylar olurken Türkiye dahil tüm dünya devletleri sessiz kaldı ve kalmaya da devam ediyor. Bu sessizliğin nereye kadar süreceğini merak etmiyor değilim. Herhalde tüm Uygur nüfusu katledilinceye kadar devam edecek gibi görünüyor.
Dünya devletlerinin sessizliğini anlamak mümkün tabi ki fakat başta Türkiye olmak üzere Türk dünyasının sessizliğini anlamak mümkün değil. Sırası gelince koca Türk dünyası dediğimiz devletler Çin’den neden korkuyor? Sırf ekonomik çıkarlar için bir Türk boyunun yok edilmesine seyirci kalmak hangi mantıkla, dini duyguyla ve insanî anlayışla izah edilecek bilemiyorum. Burada tüm Türk devletlerinin aklını başına devşirmelerini diliyorum, yoksa bu durum bir gün kendi kapılarını da çalacak potansiyele sahiptir. Yani Çin tehlikesi! Şu anda Orta doğu devletlerinin içinde bulunduğu durum umarım Türk devletlerine de örnek olur. Gölgesinden korkan devlet olma yerine, vurduğu yerden ses getiren devletlere ihtiyaç var Türk dünyasında. Eğer Türk dünyası silkinip kendine gelmez ise daha çok tokat yemeğe mahkumdur. Birlik içinde hareket etmez ise daha çok ölümler görmeye mahkumdur. Atalarımızın 2000 km set yapmak zorunda bıraktığı Çin’den koca Türk dünyasının korkarak baş etmesi mümkün değildir. Proaktif yaklaşımlar sergilemek, cesur ve güçlü olmak ve tabi bunun için çok çalışmak gerekir. Her şeyden önce ortak Türk Dünyası İRADESİ’nin ortaya konması şarttır.
Bilindiği gibi Türkler boyunduruk altına girmeyi sevmez. Daima bağımsız ve özgür olmayı sever. Bu onun genlerine işlemiş bulunmaktadır. Siz ona baskı yaptıkça o daha dirilerek karşınıza dikilir. İşte Çin’in özerk Sincan bölgesinde yaşayan Uygur Türklerinin durumu da budur. Koca Çin yönetimine dünya devletleri sessiz kalırken onlar ölüm pahasına özgürlük, kültür ve dinlerini yaşama savaşı vermektedirler. Başarabilirler mi, şu an için zor görünüyor. Oradaki zulüm dünya gündemine daha şiddetli aksettirilirse belki dünya devletleri yavaş da olsa hareketlenir. Fakat bu iletişimi Uygurların yapması mümkün değildir. Bunu ancak komşu devletler ve bağımsız kuruluşlar dünya gündemine taşıyabilir. Bu da şu anda zor gibi görünüyor. Çünkü Çin uluslararası gözlemciler ve bağımsız gazetecilerin bölgede çalışmasına izin vermiyor.
Peki Çin’in bu zulmünü durdurmak için neler yapılabilir?
Kaynak : Stratejikhaber.com.tr
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER