logo

trugen jacn
07 Temmuz 2015

OKUNACAK KİTAP ; EJDERHA’NİN KORKUSU TÜRKİYE – Mehmet Emin HAZRET

 

ejderhanin-korkusu-turkiye

Müslüman âleminin bu kutsal  ramazan ayında Uygurlara uygulanan zulüm, baskı karşısında tüm dünya vicdani bir sınav vermektedir.  Türkiye de halkın duyarlılığını ve bu duyarlılık karşısından siyasilerin açıklama yapmak zorunda kalması beni oldukça etkiledi. Halkın gücünü bir kez daha hissettim. Doğu Türkistan’a ilgi duymayan basın bile artık tepki almaktan korktuğu için haberleri yayımlamaya başladı. İlginç olan yalandır haberini yayınlayanların Uygur olmaması Uygur bölgesinde bir müddet yaşayan da olmamasından dolayı Çin ile çıkarları olan kişiler olabileceğini insan düşünmeden edemiyor. Öyle ki bazı kişilerin yorumlarını şaşkınlıkla okuyor ve dinliyorum bunlar, Filistin soykırım olaylarında paylaşılan fotoğraf ve haberleri tüm gücüyle desteklerken Doğu Türkistan meselesinde fotoğrafların çoğunun yalan olduğunu iddia etmek, manipüle edildiğini söylemeye getirmektedir. Şaşırmamak elde değil bu tarz tüm dünya meselelerinde elbette ki paylaşılan tüm görselleri manipüle edilme olasılığı vardır bu risk sadece Doğru Türkistan meselesinde değil tüm savaş, katliyam  soykırım görüntülerinde söz konusudur özellikle Uygur meselesinin abartıldığını vurgulamak istercesine bunun üzerinde durma maksadını pek anlamış değilim. Uygurlar ile ilgili bu tarz yönlendirmelere lütfen itibar etmeyiniz.
Eğer en direk doğru haber online anlamak istiyorsanız lütfen http://www.uyghurnet.org/ sitesini okuyun, ispatları ile haberleri bulabilirsiniz.

Daha önceki Benim İçin Devlet Demek yazımda belirttiğim gibi;

Korku düzleminde varlığını sürdürmüş topluluklar barış dönemlerinden çok hoşlanmaz. (Çin, gibi ) Barış dönemleri ordular için riskli dönemlerdir. Savaşçı kişilikler demokrasiden yoksun yönetimler halk üzerinde etkinliğini kaybetmemek için sürekli düşman figürü yaratmadan yaşayamazlar. Onların karşılarında birileri olmalıdır. Tabi yarattıkları düşmana karşı da halkı koruyacak kendi olacaktır. Bu şekilde topluma daha kolay hükmedeceklerdir. Fakat hükümet topluma değil, devlet kurumlarına hükmedendir. Gerçek demokrasilerde toplumlar hükümetlere hükmeder. Bu olayda Türkiye bir kez daha demokrasi dersi vermiştir Tebrikler Türk Halkına ve teşekkürler

Doğu Türkistan ile ilgili birinci kaynaktan bilgi almak isteyenler Uygur Âlim Mehmet Emin Hazret’tin ilk Türkçe eseri Ejderhanın Korkusu Türkiye kitabını okumalı ve incelemeli. Bu eser Türkiye Dış Politikası açısından oldukça önemli kaynaktır. Mao dönemi ve sonrasına şahit olmuş birinden Çin’in içinden Türkiye nasıl görünüyor merak edenler varsa muhakkak okumalı.

Yazarımızı Mehmet Emin Hazret 1950’de Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ın Hoten’e bağlı Karakaş İlçesi’nde  doğdu. Şincang (Urumçi) Üniversitesinde edebiyat Fakültesinden 1976’da mezun oldu. 1982-1983 yıllarında Beijing Sinema Üniversitesinde Senaryo Bölümünde Yüksek Lisans yaptı.

1976-1989 yılları arasında Çin’de yayınlanan çok sayıda hikâye, senaryo, şiir, roman ve araştırma kitapları bulunmaktadır. Kalemi eline alanı da Terörist ilan eden Çin yönetimine dayanamadı ve Türkiye’ye yerleşti. 1989-1994 yıllarında Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 1992’de İstanbul’da düzenlenen Doğu Türkistan  Milli  Kurultayı’nın Genel Sekreterliğine seçildi. Şuan emekli olup  Uygur Haber ve Araştırma Merkezi’ndeki çalışmalarına  www.uyghurnet.org  İnternet sitesi’ndeki   yazılarına  devam etmektedir.

         Kitap,  insanın tamamen bakış açısını değiştiriyor. Çin’in penceresinden Çinli psikolojisinden Çin Parti siyasetinden kendi gazete, ordu ve hükümet sitelerinden alınan kaynaklar ve ispatlarla Türkiye algısı Türkiye’ye bakış açılarını ortaya koyuyor. Yumuşak başlı, sakin, mülayim gözüken yapılarının altındaki o değişmeyen katı inançları, korku düzleminde yarattıkları acımasız tabu ve sertliği, ırkçılığı nasıl devam ettirdikleri ispatları ile anlatılmış.

            Kitap Çin’in değişmeyen devlet yapısı, siyasi stratejisi ve despot düzeninin altında yatan geleneksel milli psikolojisinin altında yatan nedenleri irdeliyor.

Batının bilim ve teknolojisini kabul et, ideolojisini ret et” sloganı ile kamu düzenini kuran, farklı ideoloji, felsefe ve düşünmeye karşı muazzam korku duyan Çin partisi özellikle Uygur bölgesinde uygulanan akıl almaz yasaklar ve yaptırımlarla, özgür irade sahibi insanın, düşünmesini dahi sorgulamaya, inancını karşı saygısızlığa var gücüyle devam etmektedir. Fakat  şunu hesaplamalıdır insanın varlık sebebi sorgulamak ve düşünmeye dayalıdır. Aklı denetlemeyi başaramayacaktır. Uygur halkı Uygar tarihe sahip kadim bir halktır. Uygur halkı oldukça zeki bir halktır. Uygur halkı ve kadim bilgilerini yeryüzünden silmeyi değil akıllarından bu kurnaz insanlık dışı planlarını silmeyi denemeliler. Dünyaya örnek gösterdikleri üzerinden ödüller dağıttıkları ünlü Çin li filozofları KonfüçyusDevlet Hazinesi Adalettir” demiştir. Bence Konfüçyus’un sözlerini dünyaya pazarlamaya bırakıp anlamaya çalışmalılar. Çinde Uygur bölgesinde facebook , youtube, intagram ve whatsapp yani yabancı firmnaların yaptığı sosyal ağların hepsi yasak. Kendi youku ve wechat gibi iletişim sosyal ağlarını kullanabilirsin. En ufak felsefe, sosyoloji veya siyasi fikrini beyan edemessin anında kapatılır hesabın veya sorgulanırsın. Türkiye’de okuyan Uygur Öğrenciler, Doğru Türkistan (şincan) bölgesine ailesini ziyarete gidecek öğrenciler telefonlarını burada bırakır çünkü pasaport kontrollerinde telefon rehberlerine kadar kontrol ederler. İnsan dışı muamelelere maruz kalarak geçerler ve her pasaport kontrollerin onurları ile oynanır. O yüzden Türkiye ye geldiklerinde nefes alırlar. Vb saymakla bitmez.

Sözüm şu ki 2015 yılında Dünya politik dengesinde büyük rol üstlenmek, oyuncu olmak isteyen bir ülkenin örnek olması gereken bir dönemde bu anlamsız ve dengesiz adalet tartılarının anlamak kavramak imkansız.

Kitaptan Seçmeler – Ejderhanın Korkusu Türkiye

“4 Temmuz 1986 günü, Çekoslovakya’nın Karlovi-Vari kentinde düzenlenecek film Festivali için yola çıkan üç kişilik Çin delegesinin bir üyesi idim. Diğer iki kişi ise Çin Kültür Bakanlığı film yapım Daire Başkanı Zhang ve Çinin en güzel ve en ünlü bayan sinema artisti 28 yaşındaki Jiangveişing idi. Benden önce gelip uçağın cam kenarında ki koltuğa oturdu Zhang, koltuğa iyice yerleştikten sonra bana baktı ve gülümsedi; “Gurur duymalısın. Çin tarihinde uluslararası film festivaline ilk defa giden Uygur sensin ve ardı ardına iki senaryosu filme çekilen ilk Uygursun.” gülümsedim ve yanımdan geçmekte olan hostesin arabasından Renmen Reba (Halk Gazetesi)’ni aldım. “Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhaoziyang Türkiye’de” diye manşet atmıştı gazete. Gazetenin ilk sayfasında, bir gün önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal tarafından Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhaoziyang a  verilen yemekte Zhaoziyang’in söylediği sözler detayları ile verilmişti. Zhao sözüne “Türkiye’nin reformlarını öğrenmeye geldik…” Diye başlıyordu.

“Zhaoziyangin Türkiye’deki üç günlük ziyaretin, takip ettim. Çin, Turgut özal’ın başarılı reformlarını Çin e getirmek, uygulamak için can atıyordu. Zhaoziyang 1987 yılında Çin Devlet Başkanlığına getirildi. 4 Haziran 1989’da, Tiananmen olayında öğrencileri desteklediği için perde arkasındaki lider Dengşiaopeng tarafından görevinden alındı. Ben de o günlerde soluğu Türkiye’de aldım. İstanbul’da büfelerden kağıt mendil ve kağıt peçete aldım. Ama Beyjing’de kağıt mendil yoktu. Çinlilerde  kağıt mendil kullanma kültürü yoktu. Türkiye’de marketlerde makarna gördüm. Çin’de hazır makarna yoktu. Çin’deki bazı lüks restoranlarda Amerika’dan ithal edilen makarna görmüştüm. İstanbul’un E-5 kara yolunda arabalar akıyordu. Beyjing’in Chang’ance caddesinde (Tianenmen meydanı olan cadde) yüz binlerce bisiklet akıyor, ara sıra araba geçiyordu istanbul’da normal bir aile 3 oda 1 salon 120-130 metrekare evde oturuyordu. Beyjing’de, Şanghai’de 9 metrekarelik bir odada 3 kuşağın bir arada yaşadığını, odada tuvalet, banyo olmadığını biliyordum. İstanbul’da her evde telefon vardı ama Cinde bin evden birinde bile telefon yoktu. Türkiye’nin, Çin’den 20-30 yıl ilerde olduğunu tahmin etmiştim. Türkiye’nin 90’lı yılları yönetimi ile heba edildi. 2000 yılından başlayarak Doğu Türkistanlılar Çine mal götürmekten vazgeçti. Çin’den Türkiye’ye mal getirmeye başladılar ve hala getiriyorlar. Tüm Türkiye Çin’den mal getirir hale geldi. 20 yıl önce Türkiye’de olan birçok sanayi koli teknoloji Çin’de yoktu. Bugün Çin’de olan birçok sanayi kolları, teknoloji Türkiye’de yok. 8-10 Ekim 2010 tarihinde Çin Başbakanı Wenjiabao’un Türkiye ziyareti sırasında, Çin, Türkiye’nin hızlı tren projesine 28 milyar dolar yatırım yapacağını açıklanması ile Türk medyası coştu. Çin, Şanghai’dan başlayıp Avrupa’ya ulaşacak hızlı tren projesi için 17 ülkeyle anlaşma yaptı. Türkiye 17’lik halkanın biri idi.

Çin’i bilmeden Çin malı tüketmeye alışan Türkiye’nin Çini tanımaya ihtiyacı olduğunu hissettim. Çin, kendi sınırları içinde Orta Asyada, Orta Doğu, Afrika ve Güney Asya’da hep Türkiye’ni gölgesini hissediyor. Ejderha Türkiye den korkuyor, Türkiye’de tedirgin. Türkiye ve Türk insani kendi gücünün farkında mı acaba Ben Çin sınırları içinde olan Doğu Türkistan’da doğdum. 39 senem içinde geçti. 22 senedir Türkiye’de yaşıyorum. Çin Türk ve Türkçe bilen okuyucuların tanımasını istedim. Dünyayı kontrol etmek, dünyayı tanımaktan geçer.”

Çin’in Türkiye’yi Uygurlar Üzerinde Baskı Aracı Olarak Kullanma Yöntemleri

“Çin, Beşir Atalay ın ziyaretine daha fazla önem verdi. Atalay en üst seviyedeki protokol ile karşılandı. Elbette Çin’in elde etmek istediği bir anlaşma vardı. Varılan anlaşmadan Çin tarafı çok memnundu. Çin ve Türkiye basınında fazla ön plana çıkmayan bu ziyarette Çin Kamu Güvenlik Bakanı Mingjenzhu ile Türkiye İçişleri Bakanı Beşir Atalay arasında imzalanan en önemli madde “terörizme karşı ortak mücadele”, “terör suçlularını karşılıklı iadelerdi. Çin’in amaçladığı ve elde etmek için dört gözle beklediği can alıcı maddeler bunlar idi. Türkiye elbette uluslararası kanunlar çerçevesinde terörle her ülke ile ortak mücadele protokolü imzalıyor. Bu normal bir durumdur. Ama Çin, Tibet’in sürgündeki dini lideri, Nobel barış ödülü sahibi Dalaylama’yı bile terörist ilan eden bir ülkedir. Dünya Uygur Kurultayı Başkanı, Uygurların insan hakları savunucusu Rabiya Kadir’i 5 Temmuz Urumçi olayından sorumlu tutarak “terörist başı ilan etti ve iki çocuğunu Urumçi cezaevinde rehin tutuyor. Ama bugüne kadar bir tek delil gösteremedi. Çin ile başı dertte olan çok sayıda Uygur Türkü Türkiye’ye sığınmış durumda. Türkiye’nin bu suçsuz insanları Çin’e geri vermeyeceğini Çin çok iyi biliyor.”

“Çin, Türkiye’nin içinde bulunduğu etnik gerilimi çok iyi biliyor.Çinli yetkililer Türk meslektaşları ile bir araya geldiğinde bölücülük tehlikesi ile Karşı karşıyayız diye dert yanmayı ihmal etmiyor ve Türkiye’ye aba altından altından sopa göstermeye çalışıyor. Türkiye’nin Çinde ki etnik meseleye ilgi duymasının bir nedeni var. Çünkü Çin sınırları içinde Türkiye topraklarının iki misli büyüklüğündeki bölgede Türk toplumu yaşıyor. Türkiye’de ise yerleşik Çin toplumu yoktur. Çin in, Türkiye’deki etnik meseleye ilgi duymasının hiçbir nedeni yoktur. Çin, Doğu Pasifik ülkelerde, hatta Avustralya, Kanada d a toplu yerleşik Çinli etnik grupların durumu ile çok yakından ilgileniyor. O ülkelerdeki demokratik rejimin avantajlarından istifade ederek Çinli göçmenlerin o ülkelerdeki siyasi etkinliğini artırmak için büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Çinli göçmenler yoğun, ekonomik bakımdan üstünlüğe sahip ülkeler üzerinde Beyjing daha fazla diplomatik baskı yaratmış durumda. Türkiye’nin Uygurlara yönelik çekingen, ihtiyatlı ilgisinden Çin’nin rahatsız olması anlaşılır bir durum değildir.”” Büyük Çin bilgini «Konfuçyüs «Kendine reva görmediğini başkasına reva görme.” Diyor. Çin’in kendine reddettiği milli zulmü Uygurlara yapması, kendi uygun gördüğü dışarıdaki Çin toplulukları ile ilgilenmeyi Türkiye’ye uygun görmemesi, kendi adalet anlayışı ile çelişmektedir.”

Çin Komünist Partisi Nazileri Nasıl Geçti?

“Çin komünist iktidarı, ülke içindeki Nobel ödül törenine gitmesinden kuşkulandığı herkesin pasaportuna gümrük çıkış kapılarında el koydu. Ülke içinde Nobel barış ödülü ve ödül sahibi Luişaobo hakkında tüm haberlere yasak koymakla yetinmedi, başka ülkelere de diplomatik baskı yaptı.  Sonuçta ‘Rusya, İran, Pakistan, Sudan, Küba, Venezuela, Kazakistan, Fas gibi 16 ülke

Nobel barış ödülü törenine katılmadı. Ancak Norveç’ke Büyükelçiliği bulunan 48 ülke temsilcisi törene katıldı. Nobel Komitesi Başkanı Thorbjoern Jagland, Liu Şiaobo’nun ödül belgesini boş sandalyeye koydu. Törene, hapisteki Liu Şiaobo’nun yanı sıra, Çin tarafından ev hapsinde tutulan eşi seyahat etmeleri engellenen kardeşleri de katılamadı. Ödül sahibinin ve birinci dereceden akrabalarının Norveç’e gidememeleri nedeniyle Liu Şiaobo’nun 10 milyon İsveç kronu değerindeki para ödülü, diploması ve madalyasının ileri bir tarihte teslim edilmesine karar verildi. “

“İnsan hakları deyince Batı basın Çin’den önce İran’ı dile getirir. Çin’in insan hakları sicili bırakın İran’ı, Nazi Almanyasından da kötüdür. İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadı 2003 yılında Nobel barış ödülüne kavuştu. Çin insan hakları savunucusu Liu Şaobo 2010 yılında Nobel barış ödülüne layık görüldü.Burada dikkatinizi tarihlere çekmek isterim.

Şirin Ebadı barış ödülünü almak için İsveç’e giderken devlet tarafından herhangi bir engelle karşılaşmadı. Iran hükümeti herhangi bir ülkeye “Nobel ödülü törenine temsilci göndermeyin.” baskısında bulunmadı. Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Ali Abtahi, Nobel ödülü sahibi Şirin Ebadı’yi kutladı. İran basını, Şirin Ebadı’nın ödül töreninde başını örtmediğini eleştirdi, ama Nobel ödülü konusunda herhangi bir kötü söz söylemedi. Şirin Ebadı BBC’ye yapığı açıklamasında ‘”Çin’de insan hakları vaziyetinin İran’dan da kötü” olduğunu belirtti.”

“8 Aralık 2010 günü Amerikan kongresinde 402 kişilik oylamada 1’e karşı 401 oy ile Liu şaoboyu kutlama, Çin hükümetinin Liu şaoboyu derhal serbest bırakması yönünde görüş bildirmesi konusundaki karar kabul edildi. 9 Ekim 2010 günü Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü açıklama yaparak “Norveç Nobel ödülü komitesi barış ödülünü bir suçluya vermekle, Çin sınırları içindeki suç hareketlerine açık destek vermektedir,” diye suçlamada bulundu. Liu Şiaobo’nun gıyabında yapılan ödül törende Nobel Komitesi Başkanı Jagland, “Ödül sahibinin bugün burada olmamasından  üzüntü duyuyoruz,” dedi. Jagland, 1936’da ödüle layık görülen Alman gazeteci Cari von Ossietzky nin de Nazi lideri Adolf Hitler’in engellemesi yüzünden ödülünü alamadığını hatırlattı. 2003’te de

İranlı muhalif avukat Şirin Ebadı’nın ödüle layık görüldüğünü anımsatan Jagland, “Ebadı ödülünü almaya gelmişti. İranlı yetkililerin tepkileriyle ilgili söylenecek çok şey olsa da, İran Büyükelçisini de törende hazır bulunmuştu,” diye konuştu.”

“Çin, Uygurlar Türklere benzemesin diye Uygurlar için soyadı yasası çıkarmamakta kararlıdır. Uygurlar isimlerini pasaportlara yazarken özellikle yazılışını farklılaştırmaktadırlar örnek: Dilara = Dilariaumoa (çin pasaportunda) isimlerin uzatarak farklılaştırmakta telaffuzu tamamen değiştirmeye çalışmaktadırlar. Çin, Uygur  Türklerinin diğer Türk boylarına benzemesinden veya yaklaşmasından bulaşıcı salgın hastalıktan korkarmış gibi korkuyor.”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Doğu Türkistan problemine!

“Ne kadar kaçarsa kaçsın, bu problem Türkiye devletinin yakasını bırakmayacaktır. Türkiye yerküre üzerinde oldukça Çin, Doğu Türkistan Uygur meselesinde Türkiye’den kuşku duymaya devam edecektir. Türkiye, Doğu Türkistan gerçeğini kabullenmek, ona göre diplomatik reçete hazırlamak zorundadır. Uygurların kendilerini Türk olarak görmeleri Türkiye Cumhuriyetini Çin karşısında sıkıntıya sokmak için değil, Allah Türk olarak yarattığı içindir.”

ÇKP “Ebediyen Doğru” partimi?

Çin Komünist Partisi ÇKP “ulu, doğru parti”dir, hep öyle tariflenir. Yanlış yapmaz. 1959-1962 yılları arasında “3 senede çelik üretiminde ingiltere, Amerika yı geçme” çağrısı ve “kamulaşma” seferberliği ile bütün evlerdeki yemek kazanları, erzakların alınması ile başlanan, kör cesarete dayalı “büyük ilerleme” harekatında tarla ve ekmekten alıkonularak ilkel taş ocaklarında 45 milyon Çin vatandaşı açlıktan öldüğünde (Çin muhalifleri 80 milyon olduğu iddiasında) de ÇKP “doğruydu.

1966-1976 arası 10 yıl üniversiteleri kapatılan kültür devriminde bütün ülke, tarihi ve kültürel varlıkları imha etmekle uğraştığı zamanlarda da ÇKP “doğruydu.

2010’da 3 trilyon döviz rezervine karşılık 250 milyon yoksulluk sınırı altında yaşayan Çin vatandaşı varken de ÇKP “doğru, ulu’ partidir. ÇKP halka hesap vermez, halktan hesap sorar. Halktan özür dilemez, halka özür diletir. ÇKP’den “akıllı ÇKP’den’ “doğru” ÇKP’den “adil” kimse olamaz. Olursa başına bela alır.”

Her sayfası ayrı bilgi içeren tarihten anekdotlarda senaryoyu daha iyi okumanızı sağlayan değerli bir araştırma birikim. Kesinlikle tavsiye ederim sevgili kitap severler.

Flora

Facebok    : Floraninkitapligi
Twitter       : Florahaz

Instagram : Floraaura5

Kaynak:

http://floraninkitapligi.blogspot.com.tr/

 

Etiketler: » » » » » »
Share
1440 Kez Görüntülendi.