logo

trugen jacn
18 Mayıs 2015

RUŞEN ABBAS : GUANTANAMO CEHENNEMİNDE NELER GÖRDÜM ?

  “Oraya, “Cehennem” denmesinin sebebi, diğer hapishaneler gibi değildi. Çok katı kuralları olan bir yer orası. Orada bulunanlar arasında 11 Eylül ikiz kulelerine yapılan saldırının şüphelisi olarak belirtilen ve ‘terörist’ olduğu iddia edilen bazı kişiler oraya getirildiği için, sıradan bir hapishane olarak görülemezdi. Zor şartları olan bir yerdi.”

RAPORTAJ  :   Sezai ŞENGÖNÜL(Birleşik Basın)

 

Rushan Hanım bize ailenizden bahseder misiniz lütfen, okuyucularımız sizi tanısınlar?

1967 yılında Urumçi de doğdum. Babamın adı Abbas Burhan, Annemin adı Mariye. Babam 2010 yılında vefat etti. Doktor olan annemi de 2004 yılında kaybettim. 26 yıldır Amerika’da yaşıyorum. Şu an, Waşhington da 100 sene önce kurulmuş bir mimarlık firmasında Uluslararası direktör olarak çalışıyorum. Babamı bir az tanıtmak isterim. Babam Abbas Burhan, Biyoloji dalında Profesör ve Şef Editördü. 12 yıl Fen ve Teknoloji Cemiyetinin başkanı olarak görev yaptı. 77 yıllık ömrü boyunca bilim dünyasında Uygurları iyi temsil etti. Fen bilimlerini yaygınlaşması hakkında 397’dan fazla makale kaleme aldı. ‘Bilim güç ‘ ve ‘ Fen ve gündelik Hayat’ gibi zamanın önemli dergilerinin yayım işlerinde bizzat kendisi yer aldı ve bu dergilerin basılmasını sağladı. İlim ve fen alanında Uygurca 11 kitap yazdı. 30 dan fazla kitabın da çevirisini bizzat kendisi yaptı.

En son aldığınız yüksek eğitim nedir?

Şincan Üniversitesi, ‘Biyoloji’ bölümünü bitirdim.

Amerika’da yaşıyorsunuz uzun yıllardır. Nasıl bir duygu, burada “Uygur” olmak?

Amerika’da zor bir duygu bu. Ben geldiğimde; “Uygur” kimdir? Nedir, kimse bilmiyordu. Şimdi ise, Çin hükümeti ile problemleri olan insanlar olarak biliniyorlar. Çünkü Çin, tüm dünyaya Uygurları “terörist” olarak lanse ediyor. Ben de gerçek teröristin Çin olduğunu, orada Uygur halkına her türlü terörü uyguladığını, insanlara zulmettiğini, evrensel insan haklarını ihlal ettiğini anlatıyorum. Bu da ancak, ABD’lilere ve diğer Uygurları bilmeyen dünya insanlarına anlatılarak, onlarla konuşarak, tanıtarak çözüme kavuşturulabilecek bir durum. İşte bu nokta da Rushan Abbas olarak ve gücümün yettiği oranda bunu yapmaya çalışıyorum.

Burada şunu merak ediyorum… Sizce, Çin’e rağmen Amerika; neden Uygur Türklerini sahipleniyor, izlediği Çin politikasından olabilir mi?

Amerika bu konuya aslında insan hakları çerçevesinde bakıyor. İnsan haklarını savunduğu dünyaca da bilinir. Bazıları aynı görüşte olmasa da. Bu sebeple, Çin’in Uygurlara zulüm ettiğini, insan haklarını çiğnediğini düşünüyor ilk etapta. Bu yüzden de sahipleniyor. Aynı ‘Tibet’ gibi… Tibet konusunda da, Amerika her zaman onlara yapılan gayri insani muamelenin karşısında olmaya çalışmış, eskiden beri de bu alanda çalışmalarını sürdürüyor.

Öncelikli problemimiz: “Bağımsızlık”

Buradan geniş bir perspektifle Uygurlara şöyle bir baktığınızda, Uygurların sizce bugün en belirgin, en önemli problemi, nedir?

Çinliler ülkemizi işgal etti. Bağımsızlığımızı elimizden aldı. Bu nedenle öncelikli problemimiz “Bağımsızlık” denilebilir. Şu an Uygurlar için önemli olan şey, hayatta kalma mücadelesi vermek. Ardından; Milli kimlik, dil, din ve kendilerine ait tüm kültürün korunması ve yaşaması için mücadele vermek, en önceliği olan meseleleridir Uygurların.

Osmanlı imparatorluğunu incelediğinizde, kendine mensup her tebaa (azınlıklar ve diğer milletler) ile iyi geçinmiş, mümkün mertebe onlara adaletli davranmaya çalışmış, bunun sonucu olarak da yüzyıllar boyu hüküm sürmüştür. Çin ise, içerisinde olan -ki Uygurlar orada asli unsurdur- buna rağmen, hem onlara hem de kendi içindeki diğer tüm insanlara zulüm ediyor. Adaletli davranmıyor. Yayımlanan insan hakları raporlarına baktığınızda bunu açıkça Çin neden bunu yapıyor sizce?

Çin tarihine baktığımızda içinde yaşayan herkesi birbirine kırdırmaya çalıştığını, onların güçsüz, pasif kalmasını istediğini, böylelikle kendi politikasını daha iyi sürdüreceğini düşündüğünü, bunun olması içinde için de her yolu denediğini görüyoruz. Onlar aslında, filozof Konfüçyüs’ün bir felsefesini benimsemişlerdir. Dolayısıyla da o bir felsefenin üzerinden giderek bunları yapıyorlar. Bu yüzden de 1000 yıldır kendi kardeşleri de dahil, herkese zulüm yapıyorlar, onların haklarını çiğniyorlar, eziyorlar. Kafalarını kaldıramasınlar diye, acımasızca bu felsefenin gereğini yapan bir millet Çin..

“Türkiye” sözcüğü size neleri çağrıştırıyor Rushan Hanım?

“Türkiye” sözcüğü benim vatanımı hatırlatıyor. Hatta “anavatanımı”. Ben uzun yıllardır gidemiyorum. Bu yüzden Türkiye’ye geldiğimde “anavatanıma” gelmiş gibi, kendimi huzur ve rahat içinde hissediyorum. Kültürü, dini, dili, adetleri, gelenekleri birçok yönden Uygurların kültür ve gelenekleriyle benzeşiyor. Dili anlıyorum fakat yazmakta zorlanıyorum. Kendimi çok yabancı hissetmiyorum hiçbir şeye. Hatta insanlardaki hale, duruşa, bakışa bile. Ama Türkiye dışında her yerde bir yabancılık hissediyorum ve kendimi fazla huzurlu hissedemiyorum. Zaten Uygurların hemen hemen hepsi Türkiye’ye böyle bakarlar. O yüzden, Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanken Urumçi’ye gittiğinde Uygurların birçoğu ağladı, sevinçten. Sanki uzun zamandır görmediği anası-babası gelmiş gibi oradaki tüm insanlar duygulandı. Bende çok duygulanmıştım bu olay esnasında.

Türkçe’min iyi olmasını bir diziye borçluyum…

     Bu arada Türkçe’niz de fena değil gibi… İlk olarak nasıl başladınız öğrenmeye; kitaplardan mı, televizyonlardan mı, yoksa kursa mı gittiniz?

Size çok ilginç gelecek ama Türkçe’min biraz iyi olmasını Necati Şaşmaz’ın oynadığı ”Kurtlar Vadisi” dizisine borçluyum. Nasıl olduğunu da açıklayayım. 2009 yılında, biliyorsunuz Çin Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine karşı büyük bir katliam yaptı. Bu olayın hemen ardından bir tek Sayın Erdoğan bu meseleyi gündeme getirdi ve ilk olarak o “Çin soykırımı yapıyor” dedi. Avrupa’dan hiç ses çıkmadı, o dönemlerde basın-yayın organları bu konuda pek bir şey yazmadı. İşte bu günlerde, Necati Şaşmaz’da dizinin bir bölümünde; “Bir gün Doğu Türkistan Özgürlüğe kavuşacak” demişti. Bunu gördüğüm, duyduğum an çok duygulanmıştım. Ardından, o diziyi zaman zaman seyretmeye başladım ve Türkçem de haliyle epeyce ilerlemeye başladı. Tabii bunun yanında, Türkçe başka programlarda izledim. Böylece bir başlangıç yapmış oldum. Hatta, Necati Şaşmaz Bey’le görüştüm ve kendisine çok teşekkür ettim akabinde. Doğu Türkistan ile ilgili bu kullandığı cümle için.

Peki… Türkiye’ye dair… Yani düşünce, siyaset, kültür-sanat dünyasına dair, takip ettiğiniz kimler, neler var?

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Biraz yukarıda belirttiğim gibi Türkçem henüz gelişmekte. O yüzden Türkçe basını, daha çok televizyon vb görsel medya organlarından takip ediyorum. Başka kaynakları okumak için Türkçemin daha iyi olmasını bekliyorum Yine de zaman zaman Türkiye basını ve medyasını takip ediyorum, okuyorum. Ama çok detaylı takip edebiliyor muyum; hayır… Buna rağmen Uğur Işılak’ı dinlerim. Dışişleri Bakanlığı dönemlerinden bu yana şimdi ki Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nu takip ederim. Biraz daha gerilere gidecek olursak; Mehmet Akif Ersoy’u severim. Akif’in şiirlerini, düşüncelerini bilirim. Her zaman okumaya çalışırım. Ama Çanakkale ile ilgili herşey ilgimi çeker. En ufak birşey görsem, duysam Çanakkale ile ilgili kulak veririm. Bu konuda yapılmış dizileri, sinemaları hep seyrederim. Atatürk’ü de severim. Şimdilik aklıma şu an geldiği kadarıyla; tanıdığım, bildiğim, takip ettiğim insanlar bu insanlar. Ama hep yeni yeni kitaplar arıyor, buluyor ve okumaya gayret ediyorum. Türkçem düzeldikçe Türk tarihi ve düşünce dünyasına ait çeşitli kitapları okumayı çok istiyorum.

Bu işin arkasında “gizli bir plan” olduğunu düşünüyorum….

Evet… Geçtiğimiz günlerde basında; “Türkiye ile Çin arasında karşılıklı olarak vizelerin gelecek yıl kaldırılacağına dair” haberler yayımlandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz. Birçok cazip ülke varken Çin, Türkiye’ye neden bu imkanı veriyor ki sizce?

Vize konusunu duydum ama, olur mu, olmaz mı o konuda bir bilgim henüz yok. Çünkü benim bildiğim Çin; herşeyi kendi menfaatleri doğrultusunda yapmaya çalışır. Herşeyi söyler, ama kolay olmaz onun bu dediklerini yapması. Benzer bir şeyi, geçmişte Amerika içinde yaptı. Bu yüzden aynı şekilde yapabilir. Bu işin nasıl bir seyir izleyeceğini önümüzdeki aylarda daha net olarak göreceğiz. Ben bu işin arkasında bir (gizli bir plan olduğunu) oyun olduğunu düşünüyorum açıkçası. Bence Çinliler Türkiye’ye vizesiz gelecekler bu işin sonucunda. Fakat Uygurlar veya Türkler için aynı şeyin söz konusu olmasının zor olduğunu düşünüyorum. Aksi olursa, Uygurlar için çok güzel birşey olur. Birçok insana Çin vize vermiyor, çıkış izni vermiyor. Bu insanlar akrabalarını göremiyor, yanlarına gelemiyor uzun yıllardır. Çin’in pasaport ve yurt dışına çıkış konusundaki keyfi uygulamaları yüzünden tabii ki tüm bunlar. Bir nevi canının istediğine vize verir, istemediğine vermez Çin. Bunu tüm Çin vatandaşlarının bir hakkı olarak düşünmez. Hele de Uygur Türkleri söz konusu olursa, bu konudaki kurallar çok daha katı işler. Ve kolay kolay vize vermez Uygur Türklerine. Çin bana göre tüm pasaportları bugünlerde toplayacak. Ardından genel olarak kendi vatandaşlarına çıkış izni verecek. Uygurlardan da pasaportlarını toplayacak. Çin vatandaşı olanlara yani kendi insanlarına (Uygur olmayanlara) çıkış izni verecek. Uygurlar pasaport olmayınca nasıl çıkacak. Çıkamayacakları için de, bunun zararını daha çok Uygurlar ve Türkiye görecek.

Gelelim “GUANTANAMO” ile ilgili sorularımıza… Orayla ilk tanışmanız nasıl oldu? Karar verme aşamanızda çekinmediniz mi, endişelenmediniz mi?

Bu konuda hükümete yardımcı olabilecek kişinin Amerikan vatandaşı olması ve Amerikan hükümetinin onayını alması gerekiyordu. Konu bana iletildiğinde, düşündüm, ‘hayır’ dersem, oradaki Uygurların bu işlerine kim, nasıl yardım edecekti. Onların dilini bilen yoktu, derdini dinleyecek kimse yoktu. Orada yıllarca kalabilirlerdi. Aslında sadece Uygurların problemini çözmek için bu işe ‘evet’ dedim. Ayrıca ABD vatandaşıydım. Amerikan Hükümeti için de bunu yapmam gerektiğini düşündüm. Ardından olumlu bu karar verdim. Bu teklifin bana nasıl geldiği hakkında da bilgi vereyim. Amerikan Hükümeti için, bu durumlarda onlarla irtibat sağlayan ve bu işlerde aracı kurum olan özel şirketler var. İşte Amerikan hükümeti adına böyle bir aracı kurum bana ulaştı ve bu meseleleri konuştuk. Akabinde bu aracı kurum beni Amerikan ordusuyla irtibatlandırdı ve böylece ilk adımı atmış oldum.

Peki, bu süreçte Çin ne yaptı? Sizi tehdit etti mi; dolaylı ya da direkt olarak? Korkmadınız mı?

Çin, tabii ki bu işe karışmaya çalışacaktı. Bu faktör her zaman ihtimaller dahilindeydi. Fakat ben korkmadım. Çünkü Amerikan vatandaşıydım. ABD hükümetine de güveniyordum. Bu yüzden korkmadım, çekinmedim.

Guantanamo sıradan bir hapishane olarak görülemez…

Guantanamo için; “Cehennem” derler, dış dünyada.. Siz oraya gittiniz, gördünüz, sizce bu algıyı verecek birşeyler var mı idi, orada?

Oraya, “Cehennem” denmesinin sebebi, diğer hapishaneler gibi değildi. Çok katı kuralları olan bir yer orası. Orada bulunanlar arasında 11 Eylül ikiz kulelerine yapılan saldırının şüphelisi olarak belirtilen ve ’terörist’ olduğu iddia edilen bazı kişiler oraya getirildiği için, sıradan bir hapishane olarak görülemezdi. Zor şartları olan bir yerdi. Düşünün, her şey bir odanın içinde, yemeniz, içmeniz, tuvalet ihtiyacınıza kadar herşey. Guantanamo hapishanesinin fiziki durumu ve şartlarından dolayı 6. kısmı çok kötüydü. Uygurlar bu kısımda 1,5 yıl kadar kaldılar. Gün ışığı bile girmiyordu buraya. Kaldığınız hücre ışıklar kapatılınca kapkaranlık bir zindana dönüşüveriyordu. 24 saat boyunca sesin kesilmediği, bu seslerden dolayı zor uyuyabildiğiniz, aynı zamanda ışıklar kapanınca dünya ile irtibatınızın koptuğu bir yerdi 6. Kısım…

Guantanamo’ya ilk gidişiniz esnasında hangi duygular vardı, neler geçti aklınızdan?

İlk gittiğimde aklımdan geçen ilk şeyler şunlar olmuştu; bu Uygur kardeşlerimiz acaba ne yaptılar ki, buradalar. Ayrıca kiminle karşılaşacağımı bilmiyordum. Eğer bunlar, dini görüşleri radikal olan insanlarsa, benim kadın olmamdan dolayı bana acaba nasıl bakacaklardı, yoksa bana karşı olumsuz tepki mi göstereceklerdi vb. hususları düşünüyordum. Benim Uygur olduğumu düşününce, nasıl bir tepki vereceklerini merak ediyordum. Bu nedenle biraz çekimserdim.

Orada kaldığınız süre zarfında sıradışı birşey oldu mu, ya da gördünüz mü?

Orada olanları ilk gördüğümde biraz garipsedim. Çünkü normal hayatta gördüğüm şeyler değildi. Sıradışı hapishane şartları vardı tabii ki. Ama diğer taraftan, zamanla da alıştım sanırım.

Oraya kaç kez gittiniz, ya da ne kadar kaldınız Rushan Hanım?

Orada bir yıl sürekli olarak kaldım. Sonrasında diğer insanlarla birlikte, Uygurların serbest bırakılması süreci ve çalışmaları sırasında aşağı yukarı, 40 kez Guantanamo’ya gittim ve geldim.

Sorgu sırasında, Ordu ve İstihbarat servislerinden yetkililer…

Ha, bu arada şunu da soralım… Mahkum sorguları esnasında siz “tercüman” olarak orada bulunuyordunuz, peki sorgular esnasında orada sizden başka kimler bulunurdu genel olarak?

Sorgu sırasında Amerikan ordusundan bazı yetkililer ile istihbarat servislerinden elemanlar bulunuyordu.

Oradaki Uygur mahkumlar, sizi ilk gördüğünde nasıl tepki verdiler, neler oldu?

Dediğim gibi aslındı ilk görüşmemde bende merak ediyordum “neler olacak” diye… Biraz da çekimserdim bu yüzden. Ama umduğum gibi olmadı. Beni görünce çok sevindiler, saygı gösterdiler. Ben zaten resmi olarak üniforma içerisindeydim. O şekilde karşılarına çıkmıştım.

Rushan Hanım, orada edindiğiniz izlenimlerden yola çıkarak şunu da sormak isterim. Guantanamo da bu Uygur mahkumlara işkence yapılmış mı, ya da size bahsettiler mi böyle birşeyden?

Hayır, ben işkence yapıldığına dair bir ‘iz’ görmedim. Mahkumlardan da bu konuda ‘bana işkence yapıldı’ diyen, olmadı. Ancak Guantanamo’ya getirilmeden önce Afganistan’da işkence yapıldığını anlatmışlardı.

Başka bir soru… Amerikalılar nasıl oldu da, bu insanların suçsuz olduğuna inandılar öyle kritik bir süreçte, ya da onları ne ikna etti sizce?

Uygur mahkumlara karşı yapılan sorgulamalar sonucunda şunu hissettim; Amerikalı yetkililer sempati besliyorlardı Uygurlara karşı. Çünkü sorguda sorulan sorulara mukabil verdikleri cevaplarda kendilerinin terörist saldırılarla ilgisi olmadığını net bir şekilde ortaya koymuşlardı, sorgu elemanlarını ve yetkilileri suçsuz olduklarına dair ikna etmişlerdi. Onların Çin’e karşı hiç sempati duymadıklarını, diğer taraftan Amerikalılarla hiç bir işlerinin olmadıklarını, düşmanlık beslemediklerini verdikleri cevaplarda ve tavırlarıyla göstermişlerdi. Bundan sonra da, haliyle farklı bir bakış açısı oluştu Amerikalılarda, Uygurlara karşı…

Çin, daha ben uçaktayken babama telefon açmış…

Peki, bu olaylar esnasında, ya da süreç devam ederken, veya daha sonra Çin’e hiç gittiniz mi? Sizi rahat bırakmamışlardır tahmin ediyorum… Tavırları nasıldı?

Çin, ilk zamanlarda birşey yapmadı. Fakat 2003 yıllarında bir iş sebebiyle Çin’e gitmiştim. Onlar, ben daha uçaktayken babama telefon açmışlar; “kızınızla görüşmemiz lazım” demişler. Bunun üzerine, benim oraya geldiğim günün ertesi gün benimle görüştüler.

Ne sordular?

Guantanamo’da ne oldu? Ben de dedim ki; “Ben şu an Amerikan vatandaşıyım. Amerikan hükümetiyle güvenlik anlaşmam var. Bu konuya dair size bir şey söyleyemem. Bu yüzden Şimdi Amerika’yı arayayım ve sorayım onlara. Eğer, Amerikan hükümeti Rushan Hanım cevap verebilirsiniz derse, sorularınızın cevaplarını o zaman veririm, aksi takdirde hiç bir açıklama yapamam”. Biraz yukarıda anlattığım olaylar esnasında üzerimde ABD’nin Savunma Bakanlığı’na ait bir kartvizit vardı. Onu da çıkarttım ve onlara göstererek; “Bu kartta ismi yazan kişiye soracağım, şimdi arayabilir miyiz?” diye de belirtmiştim. Ardından aynı şekilde bir-kaç kez daha ısrar ettiler, yine aynı cevapları verdim. En sonunda; “Tamam artık, Amerika’yı aramanıza gerek yok” dedi oradaki yetkililer ve ardından da beni bıraktılar.

Babamın cenazesi için bile Çin’e gidemedim…

Tabi o seyahat sonrası döndünüz… Daha sonraları bir daha Çin’e hiç gittiniz mi veya başka sıkıntılar oldu mu bu görüşmelerden sonra…

Evet, bazı sıkıntılar oldu… Annem 2004 yılında vefat etmişti. Vefatından bir sene sonra 2005 yılında Çin’e gittim. O tarihten bugüne kadar, bir daha da Çin’e hiç gitmedim. Aileme bazı sıkıntılar yaşattılar. Mesela; babamın Green kartını iptal ettiler, pasaportunu elinden aldılar. Bu yüzden babam Amerika’ya bir daha gelemedi. Her sene bana ve kardeşlerime ‘ziyarete’ gelir, gezerlerdi. Pasaportu olmadığı için sonrasında bir daha onu görmedim. 2010 yılında babam rahmetli oldu. Onun cenazesine dahi gidemedim. Çünkü gitsem başıma kesin bir şey gelecekti. Bunu görüyordum artık. Bu şekilde giden birçok insan ya hapse atıldı, ya da başına başka kötü şeyler geldi.

Guantanamo ile Amerikan Hükümeti görünen sebepler dışında, sizce dünyaya başka bir mesaj vermek istedi mi?

Guantanamo hapishanesindeki tutuklularla ABD, dünyaya kendilerine saldıran insanların ‘terörist’ olduğunu göstermek istedi. Oraya getirilenlerin hepsinin ilk başta “terörist” olduğunu düşünüyordu. Çünkü para karşılığı satılmıştı bu kişiler. ABD belki de bu nedenle gerçekten onların “terörist” olduğunu düşünüyordu. Ancak oraya getirilen ve para karşılığı satılmış insanların çoğu terörist değildi. Belki aralarında gerçekten terörist ve kötü niyetli insanlar olabilirdi. O ayrı bir konu. Ancak bence bazılarının abarttığı gibi bir durum yok orada. Amerika bu hapishane ve buradaki baskı, şiddetle 11 Eylül saldırılarının gerçek faillerini bulmak istiyordu. Bunların peşine düştü, şüpheli gördüklerini oraya topladı ve sorguladı. Bu nedenle Amerika’nın Guantanamo üzerinden başka bir mesajının olduğunu düşünmüyorum…

Bir tek Katar Emiri olumlu baktı!

Peki… Rushan Hanım; bu 2-3 devlet dışında suçsuzlukları ispat edilen bu Uygur Türklerini, bu insanları ülkelerine kabul edecek Müslüman ülkeler olmadı mı hiç; yoksa siz başvurmadınız mı kabul etmeleri için… Baktım da, kabul edenler arasında hiçbir Müslüman ülke yok..

İstemez olur muyuz? 100 ülkeye bu konuyla ilgili olarak girişimde bulunuldu. Bunların içinde Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Türkiye’de var. Fakat içlerinden sadece Katar Emiri olumlu baktı. O da daha düşünürken, bizim görüşmelerimizin hemen sonrasında Çin devreye girdi ve Katar’a baskı yaptı. Haliyle Emir’de bu tutsakları almaktan vazgeçti. Bir çok ülke de Çin baskısından korkarak, suçsuzluğu ispatlanmış bu Uygur Türkü mahkumları almadı.

Şöyle bir soru da şimdi haliyle aklımıza geliyor… Bu devletler Müslüman olmamasına rağmen, bu mahkumları neden kabul ettiler? Etkili olan faktörler ne idi?

Bu devletlerin ABD ile olan iyi ilişkilerinden dolayı bu devletler onları kabul ettiler. Çünkü Amerikan Hükümeti bu işin olması için onları ikna etti, aracı oldu. Yoksa olmazdı onlarda almazdı ve bu insanlar ortada kalırdı. Ya da, Pakistan’ın yaptığı gibi, birçok ülke alırdı. Tabii ardından da oradan Çin bu insanları alırdı. Veya onlar yine eskiden yaptıkları gibi para karşılığı bu insanları Çin’e gene teslim ederlerdi.

‘Guantanamo’ Uygurların tanınmasında etkili oldu…

Uygurlar açısından düşündüğünüzde; GUANTANAMO’da yaşananlardan sonra yani… Sanki bu olay vesilesiyle Uygurların dış dünya’da ve bazı yerlerde daha bir tanındılar, bu olay buna vesile oldu da diyebilir miyiz?

Evet, bu görüşünüze katılıyorum. Özellikle Amerika’da Uygurların tanınmasına çok büyük katkısı oldu. Hani “hayır gibi görünen olayda şer, şer gibi görünen olayda bazen hayır vardır” denir ya. Bu pekiyi olmayan durum sonunda Uygur Türkleri açısından biraz hayra vesile oldu diyebiliriz. Ayrıca, yukarıda belirttiğiniz gibi, dünyada “Uygurların” kim ve ne olduklarına, nerede yaşadıklarına, ne tür sıkıntılar çektiklerine dair başka ülke insanları da biraz bilgi sahibi oldular. Yoksa birçok ülke ‘Uygur’un ne olduğunu, nerede yaşadıklarını dahi pek bilmiyordu, o olay olana kadar. İnşaallah bir daha Uygur Türkleri bu tür dramlar yaşamazlar.

Bu arada son zamanlarda basında medya da sıkça okuyor ve duyuyoruz… Ortadoğu’da ki kimi terör örgütleri içinde Uygur Türklerinin de olduğuna dair haberler, işaretler, iddialar var. Şayet böyle birşey var ise, bu doğruysa; bu Uygur Türleri açısından gelecekte nasıl bir tehlike oluşturur? Çin’in ekmeğine yağ sürer mi?

Bu işin arkasında yine bir “Çin oyunu” var diye düşünüyorum. Oruç tutanların ağzına Ramazan ayında zorla su koyan, onların namaz kılmalarını istemeyen, camilere, evlere baskınlar yapan, namaz kılan insanları evlerinden, iş yerlerinden teker teker toplayan Çin, nasıl olur da Doğu Türkistan’daki bazı camilerde, bazı imamların vaazlarında; “Ortadoğu’da cihat var, gidin katılın” demesine müsaade eder. Buna nasıl izin verir (!) Bu olacak iş değildir. Son 2 yıldır bunun yapıldığını biliyor ve duyuyoruz. Bu bir oyundur. Sonra bu vaazlar akabinde bazı insanlar elini kolunu sallayarak, nasıl Malezya’ya, Tayland’a giderler. Onca yolu pasaportsuz, kimliksiz ve evraksız nasıl geçerler, kimseler durdurmadan, sormadan.. Ve bu insanlar 3-5 kişi de değiller yüzlerce kişiler! Çin’de bugün böyle birşeyin olmasına imkan yoktur, oluyorsa bu işin arkasında kesinlikle ‘Çin’ vardır.

Uygurlar terör örgütleri içine katılırlarsa en büyük hainliği yaparlar!

Neden, o kadar zor mu, Çin’den; Malezya’ya, Tayland’a gitmek…

Sezai Bey, bugün Çin’de en küçük bir kasabadan yakın diğer bir kasabaya Uygurlar giderken mutlaka ve en azından iki tane evrak göstererek gidebilirler. Öyle, ellerini-kollarını sallayarak hiç bir Uygur bir yere gidemez. Siz bunu bile yapamazken yüzlerce, binlerce kilometre yolu nasıl kateder de hiçbir engel ile karşılaşmadan gidersiniz? Ve hiç kimse size bunu sormayacak. Olmaz böyle birşey. Çin’de yaşayan tüm Uygurlar bu acı gerçeği bilirler. Eğer gidebiliyorlarsa bu işi Çin yaptırıyor, buna göz yumuyor demektir. O zaman şunu düşünmemiz gerekiyor; Çin neden bunu yaptırıyor? Neden bu insanların Çin’den çıkmasına müsaade ediyor.. Bu gün bu yolla gelenlerin birçoğunun profiline baktığınızda, geldikten sonra da o insanların şimdi bir kısmının nerede olduğuna baktığınızda, bunu sorgulayıp araştırdığınızda, tüm bunları ANALİZ ettiğinizde bu sorunun cevabını bulabileceğiniz birçok detayı kendiniz de yakalayabilir, görebilirsiniz! Uygurları tüm dünyada “terörist” göstermek için hazırlanmış bir tezgahın en büyük parçası bu işler bana göre.

Aklı başında olan hiç bir Uygur’un terör örgütleri içerisinde işi olamaz. En büyük hainliği yaparlar şayet Ortadoğu’da ki terör örgütleri içine giderlerse. Bakın benim yıllarım gitti, yıllarca uğraştım; 22 Uygur Türkünü GUANTANAMO’dan kurtarmak için, emekler verdik. Kurtardıktan sonra başına gelenleri de anlattık yazdık, belgesel yaptık ki; dersler çıkartılsın, gerçekler bilinsin diye. O süreçte gördük ki; Bu suçsuz insanları Müslüman ülkeler dahi kabul etmediler. Eğer şimdi Uygurlar böyle bir terör hareketinin içinde yer alırlarsa şayet, onlara kim yardım eder artık, kim kurtarır. Ve verecekleri zarar sadece kendileri olsa ‘neyse’ dersiniz. Dünyadaki tüm Uygurlara zarar verir, Uygurların bu tür örgütler içinde yer alması. Tüm Uygurların vebalini alırlar, şayet iddia edildiği, duyduğumuz gibi; eğer İŞİD gibi terör örgütleri içinde yer alırlar, giderler, onlara katılırlarsa. Çünkü onların yaptığı “Cihad” değildir. Müslüman öyle cihad yapmaz. Masum insanları öldürmez, katletmez. Böyle bir ‘İslam’ yok Uygur Türkleri içinde. Bu Çin’in kandırmacasıdır. Yarın birgün bunu tüm dünyada Uygurları “terörist” ilan etmek için malzeme olarak kullanacaktır. Hem de Uygurların en rahat yaşadıkları, onların yer olan Türkiye’de bu işten zarar görecektir. Eğer Türkiye’de zarar görürse başka kim sahip çıkar bizlere. Müslüman olan birçok ülkeler tarafından para karşılığı “terörist” diye satılmıştır Uygurlar. Yukarıda da bunun altını çizdim. Bu gerçeği tüm Uygurlar bilmiyor mu artık?

Birde Uygur Türkleri arasında son 10 yıldır, zaman zaman; “Otonomi mi”, “Bağımsızlık mı?” gibisinden bir tartışma yaşanıyor. Siz ne söylemek istersiniz bu konuda… Düşünceniz nedir?

“Otonomi” zaten şu an mevcut. Ben bu konuda “Bağımsızlık” diye, cevap verebilirim ben. Çünkü bizim vatanımızı aldılar, işgal ettiler, sürdüler. O vatan ise biz Uygurlara aittir. Bizimdir. Bunun için bu sorunun cevabı kesinlikle: “Bağımsızlıktır!”.

Çin, İlhan Tohti’nin fikirlerinden korktu!

Uygur Edebiyatında çok güzel şiirler var… Abdurrahim Ötkür’ün “Yok Yok” isimli bir şiirini Türkiye’de Uğur Işılak bestelemiş ve yorumlamış.. Ben dinlediğimde çok sevdim bu şiirin sözlerini. Fakat o şiirde aşkın içinde başka birşeyler de anlatılıyor sanki… Siz, bu Uygur Türküsünün sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Evet, gerçekten çok etkileyici bir şiir ve Uğur Işılak güzel yorumlamış. Ötkür, bildiğim kadarıyla bu şiirini taa gençlik yıllarında yazmış. İlk bakışta aslında bir hanıma aşkını ifade ediyor gibi. Öyle görünse de, bence de dizelerinde, aslında o günlerdeki özlemini çektiği bağımsızlık arzusunu ve milletinin özgürlük anlayışını, bunu istediğini, yaşanan gerçekler üzerinden hareketle ve bunun olabilmesi için ödedikleri bedeli, hatta daha da ileride gerçekleşebilecekler hakkındaki öngörüsünü, Uygur Türklerinin ödeyecekleri bedeli aslında o şiirin mısralarına dökmüş…

Birde Uygur düşünce adamı.,. İlhan Tohti’yi ben takip eder ve severim oturaklı düşüncelerinden dolayı. Çeviri makalelerini de zaman zaman okurum. Uygurlarla ilgili düşünce dünyasının önemli bir ismi o ve şu an haksız yere hapiste. Bir terör eylemine katılmamış.. Bir örgüt üyesi de değil… Çin, buna rağmen insan haklarını çiğneyerek onu hapsetti bildiğim kadarıyla… Peki, sizce Çin neden böyle birşeyi yaptı, asıl sebep ne burada?

Bana göre Çin’in İlhan Tohti’den korkup, suçu yokken onu hapse atmasının asıl sebebi, Tohti’nin aslında Çin içinde yaşayan Uygurlardan başka, Çin’e muhalif olan başka kesimlerce de sevilmesi. Örneğin; Tibetliler gibi, diğer grupların da Tohti’nin demokratik ve insani olan fikirlerini benimsemelerinden kaynaklanmıştır. Tohti’nin bu fikirleri artık yayılmaya başlamıştır. İnsanları etkilemeye, geniş kesimlere ulaşmaya başlamıştır. Çin de bundan korkmuştur. Çin kendisinin işine yaramayacak, kendi istediği gibi konuşmayacak hiç kimsenin popüler olmasını istemez. Buna asla müsaade etmez. Halk tabiriyle ‘yılanın başını küçükken ezmek’ felsefesini uyguladığını düşünüyor Çin, bunu yapmakla. Ama Tohti, şimdi daha çok büyük bir etkiye sahip ve daha çok tanınıyor şimdi. Fikirleri de gittikçe büyümeye ve daha çok insana ulaşmaya devam ediyor, şimdi dikkatler daha da Tohti’ye çevrildi. Şimdi insanlar o neden hapiste diye tüm fikirlerini merak ediyor, araştırıyor. Çin, artık bunu engelleyemez. Tohti, er veya geç özgürlüğüne kavuşacak. Bunu istemek tüm Uygurların ve Türk-İslam dünyasının boynunun borcudur birde.

Son olarak şunu sorayım Rushan Hanım… Bir “Guantanamo” belgeseli yaptınız. Patricio Henriquez’in yönetmenliğinde, adı da; “”Uygurlar, Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi” Mayıs ayı içinde de Türkiye’de (TRT’de) gösterildi. Ne amaçlı yaptınız bu belgeseli ve düşündüğünüz amaca ulaştı mı?

Amacımız; ‘Guantanamo’da yaşanan ve orada Uygurların başına gelenleri, Uygurların neden vatanını bırakıp başka ülkelere kadar gitmek zorunda kaldıklarını ve tüm Uygurların bugün Çin’de uğradığı insan hakları ihlallerini, onlara yapılan zulmü gözler önüne sermek istedik. Türkiye halkı bu belgeseli seyredince çok duygulandı, bunu gözlemledim. Ayrıca bu belgeselde, Çin’den kaçan üç Uygur’un Afganistan’dan Guantanamo’ya, oradan da Bermuda’ya uzanan inanılması güç hikayesi de konu ediliyor.

Kaynak : Birleşik Basın.com.

Etiketler: » » » » » » »
Share
2951 Kez Görüntülendi.