logo

trugen jacn
02 Nisan 2015

ÇİN ZULMÜNDEN KAÇAN UYGUR TÜRKLERİ (2.BÖLÜM)

Ailesine Türkiye’de kavuştu
Çin’de 17 yıl hapis yatan K.G, yaşadıklarına dayanamayıp, sekiz aylık hamile eşini geride bırakarak, kaçmaya karar verdi. Çin sınırından geçmesi bile üç gün sürdü. Sahte pasaportla yakalandığı Malezya’da eşi ve çocuklarının peşinden gelerek yasadışı yollarla kaçtığını öğrendi.

K.G, 50 yaşında. Üç çocuk babası. Siyasi suçlu olduğu gerekçesiyle iki kez, toplam 17 yıl hapis yattı.

İkinci kez cezaevine gönderildiğinde 13 yıl ceza aldı ve bu mahkumluk sürecinde ailesini sadece iki kez görmesine izin verildi. Cezaevinden çıktıktan sonra ise ‘yaşadığı baskılara dayanamadığını’ söyleyerek, ailesine bile haber vermeden bir bayram sabahı ülkesini terk etti.

K.G yaklaşık dokuz ay süren yolculuğunu ve zorlu hayatını Al Jazeera’ya anlattı.

‘Benim babam bu mu?’
Çin hapishanede kaldığı süre boyunca işkence gördüğünü anlatan K.G., “Çinliler tutukladıkları insanları tarlalarda ya da ağır inşaat işlerinde çalıştırır. Ben de günde 14-16 saat çalıştım. Çoğunlukla günde bir öğün yemek verirler. Ayrıca hapiste namaz kılmak, oruç tutmak yasak. Biri işaretle bile namaz kılsa o tutukluya ailesi ile görüşme yasağı verilir. Ben bu yüzden 13 yılda sadece iki kez ailemle görüşebildim” diyor.

2010 yılında hapishaneden çıktığında ilk defa sarıldığı kızının, annesine dönüp, “Benim babam bu mu?” diye sorduğunu söyleyen K.G. kızını sadece bir kere cam paravanın arkasından gördüğünü söylüyor. K.G. hapis cezası bittiğinde de Çin polislerinin peşini bırakmadığını belirtiyor: “10 seneden fazla hapis yattığım için ölüm tehlikesi olduğunu hissettim. Beni birkaç kez çağırdılar. Ajanlık teklif ettiler. Ondan sonra artık orada yaşayamayacağımı anladım ve kaçmaya karar verdim.”

2.5 ayda üç ülke geçti
2013 yılının ağustos ayında yola çıktı. İlk olarak Doğu Türkistan’dan üç günde Çin’in güney sınırına gitmeyi başardı.

K.G. sınıra ulaşmak için 500 dolardan fazla rüşvet verdiğini söylüyor ve yolculuk boyunca geçtiği ülkeleri deşifre etmek istemiyor.

Anlaştığı insan kaçakçıları ile ormanlık alanda zor yolculuklar yapmış. Kimi zaman yürümüş, kimi zaman araçlarla yol almışlar. İnsan kaçakçılarına sınırdan sonraki yolculuk için iki bin dolar verdiğini, ikinci ülkeden üçüncü ülkeye geçmesinin tam 40 gün aldığını anlatıyor.

K.G. üçüncü ülkede 48 gün bir evde kaldığını söylüyor. Yakalanmamak için bu süre boyunca hiç dışarı çıkmadığını, üçüncü ülkeden Malezya’ya kamyonet kasasında gittiğini anlatıyor.

Malezya’da dört ay hapis
Ağustos ayı başında Sincan’dan yola çıkan K.G üç ülke geçerek 2.5 ay sonra Malezya’ya ulaşabiliyor.

Malezya’da ise bir iyi, bir de kötü sürprizle karşılaştı. Altı ay kaldığı Malezya’da sahte pasaportla Türkiye’ye gelmeye çalışırken havaalanında yakalandı. Dört ay hapis yattı. Hapishanenin koşullarının çok kötü olduğunu söyleyen K.G, ‘Oradaki kötü koşulları gördüm. Yemekler pis, temizlik yok. Pislik yüzünden çocuklarda kaşıntı oluyordu. Biri kaşıntı yüzünden hayatını kaybetti.” diyor.

K.G hapisteyken bir de ziyaretçisi oldu; damadı. Bu ziyarette damadının ailesinin geri kalanını alıp peşlerinden kaçtığını öğrendi:

Hem mutlu oldum hem de o kadar sıkıntı çektikleri için üzüldüm. Ağlamaya başladım. Ben giderken eşimi de götürecektim ama eşim 8 aylık hamileydi. O yüzden onu götüremedim.”
Malezya’da hapisten çıkınca yine ailesini geride bırakmak zorunda kalarak Türkiye’ye geldi. Kendisinden bir ay sonra da ailesi çok zor bir yolculuktan sonra Türkiye’ye ulaştı.

Şimdi bütün aile Türkiye’de yeni bir hayata başlamanın heyecanını yaşıyor. İstanbul’da yardımlarla geçiniyorlar.

Ancak terk etmek zorunda kaldıkları memleketlerinde yaşanan haksızlıkları ve insan hakları ihlallerini dünyaya duyurmak için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyorlar.


Altı çocuğu Doğu Türkistan’da kaldı
G.Y. Doğu Türkistan’dan kaçmaya karar verdiğinde yedi çocuğunu ve eşini geride bırakacaktı. Yolda gördüğü oğlunu son anda yanına almaya karar verdi ve umut yolculuğuna çıktı. Ancak oğlunu yolda başka bir gruba emanet etmek zorunda kaldı. Aylar sonra Malezya’da kavuştuklarında oğlu tanınmayacak haldeydi.

G.Y., 40 yaşında, yedi çocuğu var. Onu ülkesini terk etmeye götüren süreç, üniversite yıllarında başladı. Anlattığına göre, “namaz kıldığı ve arkadaşlarını namaz kılmaya davet ettiği” gerekçe gösterilerek, üç yıl hapis yattı. Cezaevi sürecinden sonra kendi ülkesinde hayatını zindana çevirecek ‘siyasi suçlu’ damgası yediğini söylüyor.

Cezası bittikten sonra yeni bir hayat kurmaya karar verip ticarete atılıyor. Ancak “siyasi suçlu” geçmişi nedeniyle zorlanıyor:

‘Üniversitede aldığım hapis cezası, yapmak istediğim her işte karşıma çıktı. Beni hep engelledi. Artık Doğu Türkistan’da yaşayamayacağımı anladım. İnsan kaçakçıları ile iletişim kurarark eşime dahi haber vermeden kaçmaya karar verdim. Kaçacağım gün yolda tesadüfen gördüğüm 10 yaşındaki oğlumu da yanıma aldım ve yola çıktım.’

G.Y. önce Doğu Türkistan’dan Çin bölgesine geçiyor. Burada, insan kaçakçılarının önerisiyle oğlunu başka bir gruba bırakmak zorunda kalıyor. Dağlık yollardan saatlerce yürüyerek Çin’e komşu bir ülkeye geçiş yapıyor ve sekiz gün kaldığı bu ülkeden sonra yine insan kaçakçılarıyla arlaşarak üçüncü bir ülkeye geçiyor.

Oğluna Malezya’da kavuştu
G.Y. üçüncü ülkede insan kaçakçıları tarafından götürüldükleri evde dışarı hiç çıkmadan 1.5 ay sıra bekledikten sonra yeniden yola koyulduğunu anlatıyor. Kimi zaman motosiklet ile kimi zaman araçlarla günlerce yolculuk ettiklerini söylüyor. Vardığı ülke ise; Malezya. Malezya’ya geldikten ancak dört ay sonra yolda bıraktığı oğluna kavuşabiliyor. ‘Çocuğum o zor yollardan yürümekte zorlanınca insan kaçakçıları onu dövmüş. Bunu öğrenince nasıl üzüldüğümü anlatmaya kelimeler yetmiyor’ diyor. Oğlu ile ilk karşılaşmasını ise şöyle anlatıyor:

“Onu ilk gördüğümde kendime hâkim olamadım. Çok ağladım. Çünkü her yerinde yara vardı, kaşınıyordu. Yüzünden başka sağlam yeri yoktu. Onu görünce canım çok yandı. Günlerce elbise giydiremedim. Onu tedavi etmeye çalıştım. Kaçak olduğumuz için doktora götüremiyordum. Sonra o kaşıntı bana geçti. Bir arkadaşımızın yardımıyla eczaneden ilaç aldık. Bir ay sonra iyileşebildik. Bizimle gelen üç çocuk bu hastalıktan vefat etti.”

“Bir yıl evden çıkmadık”
Bir yıl boyunca Malezya’da kiraladıkları evde oturduklarını söyleyen G.Y. yakalanmamak için hiç dışarı çıkmadan insan kaçakçıları tarafından alınmalarını, yani sırasını bekliyor.

Aradan geçen sürede kaçakçıların kendilerine yardım etmediğini anlayan G.Y. kendi başının çaresine bakmaya karar verdi. Türkiye Büyükelçiliğinden yardım istedi. Ancak prosedürler tamamlanamadığı için yine oğlundan ayrılmak zorunda kaldı. 2014’ün Ağustos ayında Türkiye’ye ulaştı. Oğlu ise iki ay sonra başka bir aileyle Türkiye’ye giriş yapabildi.

Baba oğul bu zorlu yolculuktan sonra Türkiye’de yeni bir hayata başlarken, geride kalan eşi ve altı çocuğunun hapse atıldığını öğrendi. G.Y.’nin söylediğine göre, “kendisinin kaçtığını anlayan Çin polisi, eşi ve çocuklarını gözaltına almıştı”.

Oğlu ile Türkiye’de bir hayat kurmaya çalışan G.Y.’nin eşi ve çocuklarını düşündükçe gözleri doluyor. Doğu Türkistan’dan kaçan başka ailelerle birlikte yerleştirildiği bir evde bir yandan Türkçe öğrenmeye, diğer yandan da dernek ve vakıflardan gelen yardımlarla hayatta kalmaya çalışıyor. Hayali; dil öğrendikten sonra çalışmaya başlamak.

Yaşadıklarının kendini edebiyata yönelttiğini söyleyen G.Y. ailesini ve vatanına özlemini anlatan şiirler yazarak vaktini geçiriyor. Türkiye’de buruk bir mutluluk yaşadığını anlatıyor. Ailesinden ayrı geçirdiği ilk Kurban Bayramı ise içinde bir yara olarak kalmış:

“Bayramda herkes ailesiyle, sevdikleriyle birlikte mutlu ve sevinçliydi. Ben ise memleketimden ailemden uzakta tek başımaydım. Burada gurbetçi olarak yaşamak çok zor. Kelimelerle anlatılması mümkün değil.”

Kaçış yolculuğu 10 ay sürdü
Doğu Türkistan’dan kaçan babalarının ardından ailece yola çıktılar. Yürüdüler, aç kaldılar, tarlalarda yattılar, hapse düştüler. 10 ay sonra ulaştıkları Türkiye’de babalarına kavuştular ancak üç aylık bebekleri yolda öldü.

T.F. henüz 18 yaşında genç bir kadın. Doğu Türkistan’da geçirdikleri hayatları da zordu, memleketlerinden kaçış süreci de… Babası K.G., 17 yılını Çin’deki cezaevlerinde geçirdi. Babası cezaevindeyken dindar kimliğinden dolayı görüşmelerine izin verilmediğini söyleyen T.F. sekiz yaşındayken babasını sadece bir kez, o da cam paravan arkasından, görebildi. Babasının cezaevinden çıktığı günü ise şöyle anlatıyor: “Hapisten çıkacağı gün haberimiz oldu. Amcam, babamı almaya gitti. Babamı iki üç araba konvoy insanla getirdiler. Ben hangisi babam diye sormaya utandım. ‘Acaba hangisi benim babam’ diye arabaların etrafında çırpınarak dolaştım, koştum. Teyzemler, halamlar hepsi ağlıyorlardı. Sonra babam geldi. Babamı görünce dünyalar benim olmuş gibi sevindim. Çok mutlu oldum.”

Anlattığına göre, babası bir bayram sabahı evini, ailesini, ülkesini terkedip kaçmak zorunda kaldı. T.F, ‘Babam gidince Çin polisi bizi rahat bırakmadı, babamın nerede olduğunu söylememiz için bize baskı yaptı. Dört ayda dört ev değiştirmek zorunda kaldık. Baskılara dayanamadık ve eniştemin yardımı ile babamın yanına gitmeye karar verdik’ diyor. Geride kalan aile üyeleri de, memleketlerini terk etmeye karar verdi. Yola çıkmak için 8.5 aylık hamile annelerinin doğum yapmasını beklediler, bebek 15 günlük olunca T.F. ile birlikte; ablası, ablasının eşi, eniştesinin kardeşi, annesi ve biri 15 günlük diğeri 3 yaşında iki kardeşi ile yola çıktılar.

10 Ay Süren Yolculuk
Aile, Aralık 2013’te Doğu Türkistan’dan (Şincan Uygur Özerk Bölgesi) yola çıktı, Eylül 2014’te Türkiye’ye ulaştı. Türkiye’ye ulaşmaları tam 10 ay sürdü.

Karlı bir günde yola çıktıklarını anlatan T.F., üç günde arabayla Çin’in sınır şehirlerinden birine geldiklerini, 16 gün boyunca ismini gizli tuttukları bir sınır şehrinde kaldıklarını anlatıyor.

Doğu Türkistan’dan kaçanların çoğu, gittikleri ve sığındıkları şehir ile ülkelerin adını, kaçan diğer Uygurların zorluk yaşamaması için deşifre etmek istemiyor. Sınırda 16 gün boyunca daha önceden anlaştıkları insan kaçakçılarından gidiş için haber bekliyorlar. Sıra onlara geldiğinde insan kaçakçıları kendilerine şu mesajla geri dönüyor:

“Hepiniz değil, sadece üç kadın ve iki küçük çocuk yola çıkabilir”

T.F. eşini bırakıp ablası, eniştesi, annesi ve biri 3 diğeri bir aylık küçük kardeşi ile yola çıkmak zorunda kalıyor.

Karayoluyla Çin’e komşu bir ülkeye gidiyorlar. T.F. sınırda kendilerini motorlu kişilerin beklediğini ve her bir motora ikişer kişi binerek sınırı geçtiklerini söylüyor. Üç gece üç gün süren bu yolculuktan sonra başka bir ülkenin sınırına geliyorlar ancak burada polise yakalanıyorlar ve hapse düşüyorlar. (Devam edecek.)

Kaynak : El- Cezire Türk.com.tr. ( Digital dergi

Etiketler: » » »
Share
2328 Kez Görüntülendi.