Bahsettiklerimin en bariz örneğini Çin’de görmekteyiz. Normal şartlarda önceleri “insani müdahale” bu insani müdahale fiyasko ile sonuçlandığında “koruma sorumluluğu” adını alan, Birlemiş Milletler güvenlik biriminden çıkan kanuna göre, bir devlet bir başka devletin egemenlik haklarına müdahale edemez ancak o devlet kendi vatandaşlarına, topraklarında yaşayan insanlara insanlık dışı muamele ediyorsa, haklarını ihlal ediyorsa, asimilasyon, soykırım uyguluyorsa böyle bir durumda “koruma sorumluluğu” üzerinden o devlete herhangi bir şekilde müdahale edebilirsiniz, ambargo, yaptırım vesaire gibi uygulamalarda da bulunabilirsiniz. Ancak başta da söylediğim Çin gibi daimi üye ise ve en önemlisi ekonomik olarak Çin’e bağımlı iseniz Çin’in de size yapacağı olası tepkiler nedeniyle Doğu Türkistanlıların Çin’de uğradığı zulmü ya görmezsiniz ya da sadece sözlü basit bir kınama ile geçiştirirsiniz. Ve hatta Çin’e gereğinden fazla muhtaçsanız, bu kez ülkenizdeki Uygurların iadesi, eylemlerinin engellenmesi gibi faaliyetlere bile karışabilirsiniz. Ne büyük utanç…
Çin’in ekonomik nedenlerle Uygurlara uyguladığı baskı ve zulüm yeni bir şey değil. Hatta 11 Eylül terör saldırıları sonrası tüm dünyanın ABD’nin direktifiyle terörist avı bahanesiyle neredeyse uluslararası ölçekte Müslüman avına çıktığı dönemde, Çin bu ortamdan faydalanarak Doğu Türkistanlılara, Müslüman kimliklerini referans göstererek, terörist muamelesi yapmış, uyguladığı yok etme politikasını meşrulaştırmaya çalışmıştı. Şimdi de, kendisine müdahale eden olmadığı için ve hatta kendisine bağımlı olanlar izlediği için, aynı minvalde politikalar yürütmekte bir beis görmüyor. Hatta elini kolunu uzatabildiği ülkelerde, Uygurların Çin aleyhine yaptığı eylemleri engellemeye çalışıyor ve o ülkenin Uygurlar ile soydaş olan siyasi isimlerine Uygurların terörist olduğunu söyletebiliyor. Sürekli ırka/millete dayalı politika izlediğini söyleyenler ise Çin ile aramız bozulmasın diye müdahale etmeden izliyor.
Uygurların, Çin zulmü altında Doğu Türkistan’da yaşadıklarını maalesef orada yaşayan Uygurların yakınlarının nidaları üzerinden tahmin edebiliyoruz. Tahmin edebiliyoruz diyorum zira Çin, kendi vatandaşlarını bile oldukça katı uygulamalar ile baskı altında tutan bir ülke olarak oldukça kapalı, dolayısıyla Doğu Türkistan’da ne olup bittiğini görmeniz mümkün değil. Bu konudaki tüm talepler reddedilirken, bazen “ben baskı uygulamıyorum” diyebilmek için belli grupları, kendi kolluk güçleri eşliğinde Çin’de, Uygurları zapturapt altında tuttuğu bölgelerde “kontrollü” olarak gezdiriyor ancak “toplama kampları”nda ne yaşandığını bilmiyoruz. Dahası yüzlerce aile, yıllardır Çin’in toplama kamplarında tutulan yakınlarından haber alamadıklarını söylüyor. Yani Çin, zor şer kendisinden kaçabilmiş insanlara dahi zulmetmenin yolunu bulmuş durumda.
Uluslararası ortam anarşik mi değil bunu tartışmayacağım ancak net olan bir şey var ki o da uluslararası ortamın bencil ve hırslı olduğu… bu nedenle Çin’e yönelik sessizlik yanında fazla etkili olmayan kısmi yaptırımlar sayesinde de Çin, Uygurlara zulmetmeye devam etmekten imtina etmiyor. Uygurların, birkaç köşe yazarı, birkaç muhabir, uluslararası insan hakları örgütleri ve hatta birkaç hacker grubu dışında kimsesi yok, bu nedenle de Uygurlar, uzun yıllardır var olmaya ve seslerini duyurmaya çalışıyorlar, duyuramıyorlarsa bu onların güçsüzlüğünden değil geri kalanın korkaklığından ve bencilliğinden kaynaklanıyor.
KAYNAK : https://turkish.aawsat.com/home/article/4023236/cemile-bayraktar /uygurlar-aciz-degıl-bizler-korkağız.