logo

trugen jacn

İŞGALCİ ÇİN’İN İNSANLIK SUÇLARI “09 ARALIK UYGUR SOYKIRIM GÜNÜ’NDE LANETLENDİ

Çin işgali altındaki Doğu

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

Hariçte yürütülen Doğu Türkistan Milli Hareketinin küresel düzeydeki Temsilcisi  Almanya/Münih merkezli Dünya  Uygur Kurultayı  Londra’da  2022 yılında toplanan  Bağımsız Uygur Mahkemesinin 09 Aralık 2022 tarihinde Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’da yaşayan Türklere karşı insan hakları ihlallerinin  “İnsanlığa  Karşı İşlenmiş bir  insanlık Suçu ve Etnik Soykırım Uygulaması”  olduğuna hükmettiği  bu kararın açıklandığı 09 Aralık gününü Uygur Soykırım Günü olarak ilan ve kabul etti. Her yıl olduğu gibi diasporada yaşayan Uygur Türkleri bu günü çeşitli etkinler yaparak anıyorlar ve  Çin işgal rejiminin insanlık suçlarını  gündeme getiriyorlar.

ئۇيغۇر ئىرقىي قىرغىنچىلىقى خاتىرە كۈنى مۇناسىۋىتى بىلەن جەنۋەدە ئېلىپ بېرىلغان بىرلەشمە نامايىش كۆرۈنۈشى. 2024-يىلى 9-دېكابىر، جەنۋە

Dünya Uygur Kurultayı   09 Aralık 2024’te ” Uygur Soykırımını Anma Günü”  vesilesiyle  bir açıklama yaparak  Çin’in Doğu Türkistan’da yaşayan Türklere karşı işleri iinsanlık suçları ile etnik soykırım cinayetlerini tüm dünyaya   bir kez daha  ilan etmiş bulunuyor.

Soykırıma Giden Süreç

Uygurlara karşı Çin’in Uyguladığı haksız politikaları ve uygulamalarına karşı  5 Temmuz 2009  tarihinde Urumçi’de gerçekleşen barışçıl protestoya Çin hükümeti basiretsiz ve acımasız bir şekilde kolluk kuvvetleri ile müdahale etmiştir. Resmi rakamlara göre yaşanan kargaşada 197 kişi hayatını kaybetmiş ve 1721 kişi de yaralanmıştır. Bu olaydan sonra binlerce Uygur tutuklanmış, idama varıncaya kadar çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Urumçi katliamı olarak adlandırılan bu olaylar Doğu Türkistan’daki Uygur ve diğer Müslüman Türk halkları için bir dönüm noktası olmuş, artık Çinliler ile asıl halkların bir arada yaşama zemini giderek kaybolmuştur. Her kes kim olduklarını bellemiş Çinlilerle yerel halk arasındaki güven ilişkisi neredeyse tamamen yok olmuş, görünmez bir duvar onları ayırmıştır.

2012’de ÇKP Genel Başkanlık ve 2013’te de Çin Devlet Başkanlık koltuğuna oturan Xi Jinping(Şi Cinping) mevcut totaliter rejimi daha da katı hale getirmek ve tam kontrol mekanizmasını pekiştirmek için elini çabuk tuttu. Bunlardan biri Xi’nin, Çin’in yumuşak karnı olarak gözüken Doğu Türkistan ziyareti olmuştur. 27-30 Nisan 2014 tarihinde Urumçi, Kaşgar ve Bingtuan(Üretim İnşaat Kolordusu)’ı ziyareti esnasında en çok üzerinde durduğu konu güvenlik, istikrar ve kalkınmadır. “Sosyal istikrar uzun vadeli barış ve düzen”  her şeyin anahtarı  söylemi artık her yerde yankılanıyordu. Bunun Çin’in genel reformu, kalkınması ve istikrarı, Tayvan’ı ana karayla birleştirmesi, etnik barış, ulusal güvenlik ve Çin ulusunun büyük canlanması ile doğrudan ilgili bir mesele olduğu vurgulanıyordu. “Bölücü, terörcü ve radikal dinci” unsurların bunların önündeki en büyük engel olduğu ve görüldüğü yerde acımasızca ezilmesi, kökünün kazılması gerektiği hakkında Parti, hükümet, asker ve kolluk kuvvetlere talimat niteliğinde siyasi iradeyi belirtmişti. Bakılınca mantıklı  gibi görünen bu söylemler özünde çok gaddar, sinsi ve kötü maksatlı planın uygulamaya koyulmasının ön sözleri niteliğindeydi. Buradaki esas mesele Doğu Türkistan halkına Çkp yönetiminin yıllardır sürdüre geldiği ekonomik sömürü, asimilasyon, vahşilerce uygulanan doğum kontrolü, milli ve dini kimlikten uzaklaştırma, cahil ve yoksul bırakma, işsiz bırakma, çifte standart muamele, her alanda Çinlileri kayırma ve yerel halkı ezme, zorla çalıştırma gibi despotiktik politikaları yokmuş gibi, sonucu sebep olarak gösterip gerçeği örtbas etme yönündeki hilekarlığıdır.

Çin İşgal rejimi  sadece Doğu Türkistan Halkına değil aynı zamanda Tibet, Moğol, Hong Kong, Tayvan ve  Çinli halklara da zulmetmekte, korkutmakta ve tehdit etmektedir. Demokrasiye meydan okumakta, insan haklarını hiçe sayarak bir iç mesele olarak görmektedir. Özerkliği uluslararası normlardaki gibi halkların kendini yönetmesi değil, Çkp yöneticilerinin özerk bölgelerdeki halkları istediği gibi keyfi uygulamalarıyla  yönetme  biçimine dönüştürmüştür.  Çkp yönetimine demokrasi, özgürlük ve insan hakları alanında muhalif olan veya eleştiren herkesi susturmak, caydırmak ve cezalandırmak için 2014 yılında teröre karşı halk hareketi başlattığını ilan etmiş daha sonra son derece geniş kapsamlı çerçevesi belli olmayan herhangi bir davranışı belli bir maddesine bağlama olasılığı olan iki yasayı yani  1 Temmuz 2015’te yürürlüğe giren <Devlet Güvenlik Yasası> ve 1 Ocak 2016’da yürürlüğe giren “Anti Terör Yasası”nı çıkarmıştır. Böylece siyasi iradeyle birlikte sözde hukuki dayanakta hazırlanmış olunmaktadır. Bu yasaların uygulanmaya koyulduğu yer genel olarak Doğu Türkistan olmuştur.

Uygurların Toplu Olarak  Tutuklaması ve  ve Toplama Kamplarına Gönderilmeleri  

2014 yılından başlayıp sözde eğitim kampları kurulmuş ve kısmi tutuklamalar başlanmış olsa da çok ileri gidilmemiştir. Özellikle yukarıda bahsedilen iki yasanın yürürlüğe girmesi ve 15-20 yıl geriye dönük sorgulama yapılabilmesi herhangi bir Uygur’u, Kazak’ı veya diğer Müslüman Türkleri tutuklamak için  uydurulacak suçlara geniş ölçüde olanak sağlamıştır. Namaz kılmak, oruç tutmak, çocuğuna kuran öğretmek, Kuran-i kerim veya seccade bulundurmak, hacca gitmiş olmak, sakal bırakmak, başörtüsü takmak, dini içerikli kitap bulundurmak, tebliğ dinlemiş olmak gibilerde suçlu olabilmek için yeterlidir. Ayrıca Çin’in listelediği Türkiye dahil 26 ülkeye seyahat etmiş olmak, yurtdışında yakınları bulunmak, yurtdışı ile telefonda görüşmüş olmak veya eğitim almış olmak suçlu bulunarak tutuklanmak için yeterli sebeplerden bazılarıdır.

2017 yılına gelindiğinde Doğu Türkistan’da büyük tutuklama başlamış çoğu Uygur olmak üzere Profesörler, doktorlar, memurlar, öğretmenler, yazarlar, sanatçılar, din adamları, emekliler, iş adamları, tüccarlar, esnaflar, çiftçiler, genç, yaşlı, kadın, erkek ayırt etmeksizin 14 ile 80 yaş arasındaki 3 milyondan fazla Müslüman Türkün Çin Nazi toplama kamplarına kapatıldığı ve öldürme, işkence, organlarının çalınması, tecavüz, zorla kısırlaştırma, zorla çalıştırma, zorla kaybetme, çocukları ailelerinden ayırarak asimilasyon kamplarına gönderme, ailelere mecburi Çinli gözlemci yerleştirme, beyin yıkama, kimliğinden vazgeçirme, dinini inkara zorlama gibi her türlü işkenceye maruz kaldığı  diasporadaki Uygur teşkilatları tarafından her ne kadar anlatılmaya çalışılsa da gazeteciler, araştırmacılar, uydu görüntüleri, aileleri ile irtibatları kesilmiş olanlar ve az sayıdaki yabancı kimlikli kamptan kurtulmuş  Uygur ve Kazak’ın tanıklıkları il ve son olarak Çin’den sızdırılmış gizli belgelerin ortaya çıkmasına kadar şüpheyle yaklaşılmıştır. Çin bu durumu ilk başta her ne kadar inkar etse de daha sonra bu yerlerin kamp değil mesleki eğitim merkezleri olduğu yalanını uydurmuştur. Artık mızrak çuvala sığmamış, olup bitenler tüm çıplaklığıyla bir bir ortaya çıkmaya başlamıştır. Gerçekler  karşısında şaşkına dönen dünya 21. Yüzyılda böyle bir vahşetin yaşanıyor olmasına inanamıyordu. Artık harekete geçme zamanıydı ve kaybedilecek her dakika daha çok insanın ölümü veya işkence görmesi demekti. Tam da dünya harekete geçmeye hazırlanırken 2019 yılında Covid-19 pandemisi başladı (bunun müsebbibinin Çin olduğu söyleniyor, Çin Virüsü de deniliyor). Bu durum Çin Hükümetine kamplarda işkence ile hayatını kaybedenleri pandemi ile kamufle etme fırsatını da yaratmış olduğunu söyleyebiliriz. Kamp ve işkence devam ediyordu.

Uygur Soykırım Günü 

Haziran 2020’de O zamanki Dünya Uygur Kongresi (DUK)’nin Başkanı Dolkun İsa, ünlü yargıç Sir Geoffrey Nice QC’ ye başvurarak, Uygurlara karşı sistematik olarak devam eden vahşet ve olası soykırımı araştırmak üzere bağımsız bir halk mahkemesi kurulmasını talep etmiştir. 3 Eylül 2020 tarihinde Londra’da bağımsız Uygur mahkemesi kurulmuştur(uyghurtribunal.com). Başkanlığını Sir Geoffrey Nice üstlenmiştir. Mahkeme delil toplayarak uluslararası farkındalık oluşturmayı ve ahlaki bir karar almayı amaçlamıştır. Mahkemenin diğer üyeleri İnsan hakları savunucuları, Uluslararası hukuk uzmanları, Akademisyenler ve Siyasi danışmanlar veya diplomatlardan müteşekkildir. Mahkeme, yargılamalarında insan hakları ihlalleri ve soykırım iddialarını değerlendirmek için tanıklıklara ve uzman görüşlerine dayalı bir süreç işletmiştir. Binlerce sayfa delil toplanmış, mağdurlar tanıklık yapacaklarını beyan etmiş ve böylece 4-7 Haziran 2021,  4 gün, 10-13 Eylül 2021, 4 gün ve 27 Kasım 2021, 1 gün olmak üzere üç duruşmada toplam 9 gün 70 tanık mahkeme salonunda veya canlı online olarak dinlenmiş, 26 tanığın yazılı tanıklığı alınmış, 500’den fazla belge değerlendirilmiştir. Özellikle 27 Kasım 2021’de Mahkeme‘nin üçüncü duruşmasında, Çin’in Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine dair yeni kanıtlar sunulmuştur. Bu duruşmada, Çin hükümetinin üst düzey yetkililerinin Uygur Türklerine yönelik baskıcı politikalarını detaylandıran 317 sayfalık “Yeni Gizli Sincan Belgeleri” tanıtılmıştır. Bu belgeler, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve diğer üst düzey yetkililerin, Uygur Türklerine yönelik toplama kampları kurulması, zorunlu çalıştırma ve kısırlaştırma gibi uygulamaların emrini verdiğini göstermiştir. Alman akademisyen Dr. Adrian Zenz, bu belgeleri inceleyerek hazırladığı raporu mahkemeye sunmuştur. Rapor, Çin liderlerinin Uygur bölgesindeki baskı ve zulüm politikalarının doğrudan sorumlusu olduğunu ortaya koymuştur. Bu gizli belgeler, Çin hükümetinin Uygur Türklerine yönelik sistematik insan hakları ihlallerinin üst düzey talimatlarla yürütüldüğünü kanıtlamıştır. Bu duruşma, Uygur Mahkemesi’nin Çin’in Uygur Türklerine yönelik eylemlerini soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirmesi açısından kritik bir öneme sahip olmuştur. Uygur Mahkemesi, 9 Aralık 2021 tarihinde Londra’da açıkladığı nihai kararında, Çin hükümetinin Sincan Uygur Özerk Bölgesi(Doğu Türkistan)’ndeki Uygur Türklerine ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik uygulamalarının soykırım ve insanlığa karşı suçlar teşkil ettiğine hükmetmiştir. 

Sonuç

Çin hükümetinin Uygur Bölgesindeki uygulamalarını ABD hükümeti ve Kanada, Hollanda, Birleşik Krallık, Litvanya, Çekya, Belçika hem Fransa parlamentoları ‘soykırım’ olarak tanımıştır. AB Parlamentosu defalarca Çin’in uygulamalarını kınamıştır. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği 31 Ağustos 2022’de yayınladığı raporunda Çin’in Uygur Bölgesindeki uygulamalarının “insanlığa karşı suç” teşkil edebileceğine dair güvenilir kanıtlar bulduğunu ifade etmiştir. BM’de Türkiye’nin de içinde bulunduğu 50 ülke Çin’i kınayan bir bildiri yayınlamıştır.

  • Bugün, Uygur Soykırımı’nın kurbanlarını anarken insanlığın ortak vicdanına sesleniyoruz. Hiçbir halk, hiçbir birey, temel insan haklarından mahrum bırakılmamalıdır. Adalet, özgürlük ve barış için birlikte mücadele etmeliyiz.
  • Uygur halkının haklarını savunmak sadece Uygurlara bırakılmamalı, tüm insanlığın sorumluluğu olmalıdır. Zulmün sona ermesi için birlikte çalışmalıyız.
  • Soykırım suçları, sadece tanımakla değil, harekete geçmekle durdurulabilir. Tüm hükümetleri, uluslararası kuruluşları ve bireyleri, Uygur halkının insan haklarının savunulması konusunda desteğe çağırıyoruz.
  • Uluslararası medya, araştırmacı ve gözlemcilerin serbestçe Uygur bölgesine giriş çıkışları teminat altına alınmalıdır.
  • Uygur kimliği ve kültürünün imhasının derhal durdurulması için ciddi harekete geçilmelidir.
  • Çin hükümetinin pervasız tutumuna karşı uluslararası baskı artırılmalı, ekonomik ve ticari yaptırımlar geniş ölçüde uygulanmalı, iş birlikleri kısıtlanmalı ve Çkp üst kademe yöneticilerinin yurtdışındaki malvarlıklarına tedbir konulmalıdır.
  • Bireyler olarak her Çin malı satın aldığımızda Uygur köle işçiliğine bağlantılı olabileceğini unutmayalım.
  • Çin’in borç tuzağına tüm ülkeler dikkat etmelidir.
  • Tüm insanlık olarak ortak hedefler için çalışırsak mutlaka başarabiliriz. Zulüm ile abat olunmaz, er ya da geç hesabı sorulur.
  • Çin devletinin Uygur ve diğer halkların hak hukuklarını barışçıl yollarla iade etmesi en makul ve erdem olandır.
  • Adalete, demokrasiye ve özgürlüğe inanan ve bir değer olarak gören devletlerden, uluslararası veya ulusal kurumlardan, STK’lar ve şahıslardan Uygur teşkilatlarını desteklemelerini, iş birliği yapmalarını ve Uygur mültecilere sahip çıkmalarını talep ediyoruz.
Share
68 Kez Görüntülendi.