Son Dakika
1860′ lı yılların başlarında Doğu Türkistan’da İşgalci Çinlilere karşı başlatılan Milli Bağımsızlık savaşları başarı ile sonuçlanır. Doğu Türkistanlı Direniş Liderleri çok eski bir Türk devlet geleneğine uygun olarak Hokand Hanlığında sürgün hayatı yaşayan Hocalar ailesinin Varisi ve aynı zamanda bir Tasavvuf önderi olan Buzurg Han Hoca’yi kurulacak Doğu Türkistan devletinin başına geçmesi için Hokand Hanı Hudayar Han nezdine elçiler gönderir ve kendisinin Doğu Türkistan’a göndermesini talep ederler. Hokand hanı bu talebi olumlu karşılar ve Buzurg Han Töre’yi Kaşgar’a emniyet içinde götürmesi için tecrübeli bir subay olan Yakup Han’ı görevlendirir. Yakip Han Buzurg Han Töreyi Kaşgar’a güvenli bir şekilde getirir. Ancak, bir süre sonra Buzurg Han Töre’yi maiyeti ile birlikte Kutsal Beldelerde yaşaması için Suudi Arabistan’a sürgüne gönderir.Yakup Han kısa zamanda Doğu Türkistan(Kaşgariya) devletini başta Ordusu olmak üzere bütün kurumları ile hayata geçirir ve modern bir devlet kurar.İlk iş olarak öz Yeğeni Seyyid Muhammed Yakup han Töre’yi Osmanlı Devleti Sultanı ve Müslümanların Halifesi Sultan Abdulaziz Han nezdine olağanüstü yetkilerle donatılmış büyük elçi olarak yollar ve Osmanlı devletine tabiyetini ve Doğu Türkistan’da hutbenin Sultan Abdulaziz han adına okunacağını bildirir. İngiltere ve Rusya ile diplomatik ilişkiler kurar ve anlaşmalar yapar. O zamanın şartlarına göre uluslararası ilişkileri ve modern kurumları ile kendini kabul ettirir. Ancak, bütün bu çok çok önemli uygulamalarının yanında 1870’lı yılların başında General Zu Zungtang Komutasındaki Çin işgal Ordusu Doğu Türkistan’ın sınır komşusu Gensu eyaletinde saldırı için bir yıl hazırlık yapmasına rağmen her nedense hiç bir tedbir almaz. Çinli işgalciler savunmasız kalan Doğu Türkistan topraklarını hiç bir karşılık, direniş ve savunma olmadan acımasız vahşet derecesinde katliamlar yaparak kısa zamanda işgal ederler. ABD’lı Tarihçi Prof.Dr. James A.Milward’ın Yakup han devrine ait eleştirel bakışını yansıtan yazısını aşağıda bilgilerinize sunuyoruz,, Hükümdar Yakup Han’ın Mekanı cennette olsun. Amin(UYHAM)
Mehmet Akif Erdoğru
Batılı tarihçilerin bir kısmı, önce Sultan Abdulaziz ve sonra II. Abdülhamid’in metbu’u olan Kaşgar emiri Yakup Han’ı, şeriatı, Doğu Türkistan’da aşırı şekilde baskılar uyguladığı gerekçesiyle eleştirirler. Zira Uygurlar, katı şeriat uygulamalarına alışık değillerdi. Ağır vergilendirme, bazı malların ticaretinin yasaklanması, pazarların canlılığını kaybetmesi, ordunun büyük kısmını oluşturan Hokandilerin yerel halkı zorla baskı altına alması ve uluslararası diplomasi yoluyla emperyal güçlerden zarar görmesi gibi sebeplerle, Yakup Han’ın idaresinden memnun olmayan yerel halkın, eski idareye özlem duyduğunu iddia ederler.
Amerikan tarihçi James A. Millard, Yakup Bey’in Doğu Türkistan’da yaptığı uygulamalarıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:
James Millward : Yakup Han Ağır Vergiler ve Yasaklamalarla Halkı Fakirleştirdi
Tarihçi James Millward, bu konuda kaleme aldığı yazısında Yakup Bey döneminde Kaşgar halkının fakirleştiğini ve eski idareyi (Çin idaresini) özler hale geldiklerini belirtir. İslam Şeriatının katı şekilde uygulanması sonucunda ticarete yasaklamalar getirdiğini belirtiyor. ve eleştirel yorumunu şu başlıklar halinde ortaya koyuyor :
Çağdaş Bir Tanığın İfadesi : Yeni Yönetim Çinli İşgalcılardan Daha İyi ve Güzel
ABD’lı Tarihçi James Millward yazısında Kaşgarya devletinde bizzat yaşamış bir çağdaş tanığın gözlemlerini şöyle anlatıyor : ” Yakup han yönetiminin halka yönelik her türlü bbaskı ve olumsuz davranışlarına rağmen yerel Uygurlar ve diğer halklar işgalıcı Çin’in eski baskıcı ve zalim idaresini halâ nefretle hatırlamaktadır. Halk İslami otoritelerin idari fikrini memnuniyetle karşılasa da, bazıları, en azından gönülsüz biçimde de olsa, bu yeni idarenin işgalci Mançur-Çin döneminde daha iyi olduklarını kabul ederler’
Şimdi Pazar gününde gördüğünüz şey… Hıtay’ın (Çinlilerin) zamanındaki yaşam ve hareketliliğin yanında hiçbir şey değil. Bugün köylüler, kümes hayvanları ve yumurtalarıyla, pamukları ve iplikleriyle ya da satılık koyunları, sığırları ve atlarıyla geliyorlar; baskılı pamuklular, kalpaklar, şehir yapımı çizmeler veya ihtiyaç duyabilecekleri her türlü ev eşyasıyla ve her zaman güzel bir akşam yemeğiyle geri dönüyorlar ve biz de dükkânlarımızı kapatıp mallarımızı gelecek haftaki pazara kadar kaldırıyoruz. Bazılarımız bu arada, küçük bir girişimle, çevredeki kırsal pazarlara çıkıyor, ama bizim en büyük günümüz şehirdeki pazar günü. Hıtay (Çin idaresi) zamanında durum çok farklıydı. O zamanlar insanlar, her gün alıp satıyorlardı ve pazar günü çok daha neşeli geçiyordu. İnsanları ibadete gönderecek, kadınları sokaklardan kovacak subaşı ile silahlanmış altı muhtesibi ile Kadı Reis yoktu ve hiç kimse alkollü içki içmek ve yasak etleri(domuz eti) yemekle suçlanmıyordu. Müzisyenler ve akrobatlar vardı. Kalabalığın arasında dolaşan ve insanları oyalayan falcılar ve hikâye anlatıcıları vardı. Mağazaların önlerinde bayraklar, pankartlar ve her türden resim dalgalanıyordu ve müşterilerini memnun etmek için yüzünü boyayan, ipek ve dantellerle süsleyen callaplar(Celbediciler-eğlendirenler) da vardı. … Evet, çok sayıda düzenbaz ve kumarbaz da vardı ve insanlar sarhoş olup onların ceplerini soydular. Şimdi de öyle yapıyorlar, ama bu kadar aleni ve açık değildi. Çünkü artık İslami yönetim altındayız ve Şeriat sıkı bir şekilde uygulanıyor.
Kaynak : https://www.tarihistan.org/kasgar-emiri-yakup-bey-hakkinda-batili-tarihcilerin-degerlendirmeleri/27613/ (James A. Millward, Eurasian Crossroads).
BENZER HABERLER