logo

trugen jacn

ÇİN’İN MODERN UYGUR SOYKIRIMI : ÇKP UYGURLARI ZORLA KÖLE/İŞÇİ OLARAK ÇALIŞTIRIYOR

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

Uluslararası Londra Üniversitesinde Siyasal Bilimler ve Uluslarası İlişkiler  bölümünü tamamlayan ve eğitimini tamamlayan  halen İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapan  ve aynı zamanda Perspektif.eu  yazarlarından olan  Medine Tezcan Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Türklere yönelik  21.yüz yılın modern  Köle/İşçilik  uygulamaları hakkında Doğu Türkistanlı Araştırmacı ve İnsan Hakları aktivisti Yalkun Uluyol ile bir raportaj  yaparak yayınlamıştır. Perpektif.eu.’de yayınlanan Bu raportaj için Sayın Medine Tezcan’a teşekkür ediyor  ve raportajinin de aşağıda sunuyoruz(UYHAM) 

 Sorumluluk Biçmek: Uygur Bölgesinden Avrupa’ya Giyim Tedarik Zincirlerinin İzini Sürmek” başlıklı raporunun yazarlardan olan Yalkun Uluyol ile küresel ve bireysel boyutta Uygur zorunlu işçiliğinin( Uygur Köle/İşçiliğinin)  durdurulabilmesi için neler yapılabileceğini konuştuk.

M.Tezcan : Doğu Türkistan’da Uygurların zorunlu çalıştırıldığını gösteren araştırmalar gündemde. Sizin de yazarlarından olduğunuz son araştırmaya göre Avrupa’da da sayısız insan Uygurların zorla çalıştırılarak üretilen ürünleri almaya devam ediyor. AB, tüketicilerini korumak için nasıl bir politika izleyebilir?

Y.Uluyol : AB dahil olmak üzere dünya piyasalarında Uygur zorunlu işçiliği ile bağlantılı ürünlerin temizlenmesi gerekir. Doğu Türkistan/Uygur Bölgesi dünya pamuk üretiminin yüzde 23’üne, alüminyum üretiminin yüzde 10’una, PVC üretiminin yüzde 10’una, polisilikon üretiminin ise yüzde 35’ine ev sahipliği yapıyor. Çin’in toplam kömür rezervinin yüzde 40’ına sahip olmasından dolayı çeşitli metallerin işlenmesi için gerekli ağır sanayinin bölgeye taşınması devlet politikası hâline gelmiştir. Hâlihazırda son hız devam eden soykırım politikaları ve devlet destekli zorunlu işçilik programları, bölgedeki üretim faaliyetlerinin baskıcı politikalardan bağımsız hareket etmesini imkânsız hâle getirmekte. Hükûmet raporlarına göre zorunlu işçilik programına dahil edilen Uygur ve diğer Türk topluluklarının sayısı 3,5 milyonu geçmiştir. Az veya hiçbir ücret almaksızın üretim tesislerde çalışmak zorunda olan insanlar, aynı zamanda siyasi propaganda dahil olmak üzere birçok insan hakları ihlallerine maruz kalıyor.

Çin, Uygurlar Ünlü Giyim Firmalarının Tedarikinde Köle/İşçi Olarak Çalıştırıyor

Dolayısıyla, sadece AB’nin değil, tüm devletlerin Uygur zorunlu işçiliğini durdurmaya yönelik adımlar atması bekleniyor. Bunun en önemli kısmı, ithalatı durdurmak. Çin menşeli ve Uygur zorunlu işçiliği riski taşıyan ürünlerin tüketicilere ulaşmasını önlemek, devletlerin ve uluslararası şirketlerin önceliği hâline gelmeli. ABD’deki Uygur Zorunlu İşçiliğini Önleme Yasası bu konudaki en güçlü yasa olduğundan, AB başta olmak üzere bu konuda hassasiyet gösteren ülkeler için örnek teşkil ediyor. Yakın zamanda AB parlamentosundan geçen Sürdürülebilirlik ve Durum Tespiti Yönergesi bu alandaki önemli gelişmelerden biri. Bunun yanı sıra, Zorla Çalıştırmayla Üretilen Ürün Yasağı’nın da AB’de yürürlüğe girmesi bu noktada önem arz ediyordu. Ama geçtiğimiz günlerde Çinli üreticilere yönelik sıkı denetim şartı getiren tasarı, maalesef büyük şirketlerin lobicilik faaliyetleri ve Almanya başta olmak üzere üye ülkelerin çekimser davranmasıyla AB Parlamentosundan geçemedi. Böyle giderse, AB, zorunlu işçilikle üretilme riski taşıyan malların serbestçe dolaştığı bir pazar olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Bence, Uygur zorunlu işçiliğine karşı verilen mücadeledeki en kritik ölçüt, tamamı veya herhangi bir parçası Doğu Türkistan menşeli ürünlerin zorunlu işçilik ile üretilmiş varsayılması olmalıdır (İng. rebuttable persumption). Çünkü yukarıda zikredilen sebeplerden ötürü bölgedeki ekonomik faaliyetler Çin devletinin soykırım politikalarının bir parçası, daha önemlisi, bir aracı hâline gelmiştir.

M.Tezcan : Peki tüketiciler, Uygurların zorla çalıştırıldığı ürünler tüketme alışkanlıklarını nasıl değiştirebilir?

Y.Uluyol :  Farkındalığın ve boykotun gücünü küçümsememek gerekir. Bir kişi, sadece kendisini temsil etmez. Ailesi ve arkadaşlarını dahil ettiğimiz sosyal çember göz önünde bulundurulduğunda, bir kişinin farkındalığı birçok kişinin eyleme geçmesine yetebilir. Farkında olarak yaptığımız tüketim alışkanlıkları, piyasa dinamiklerini önemli ölçüde etkiliyor. Özellikle son günlerde İsrail’i destekleyen markalara karşı yürütülen boykot hareketi, dünya çapında etkili olmaya devam ediyor. Benzer farkındalığın ve hassasiyetin Uygur soykırımını destekleyen ve parçası olan şirket ve ürünlere karşı da gösterilebileceğine inanıyorum, ki bu kapsamda yürütülen kampanyalar çoğalıyor ve devamlılığını sürdürüyor. Örneğin, Uyghur Forced Labor Checker kullanmak iyi bir başlangıç olabilir.

M.Tezcan :  Peki çevrenizdeki insanların böyle bir sorunun farkında olduğunu düşünüyor musunuz? Giysi veya herhangi bir ürün satın alırken bu ürünlerin hangi koşullar altında üretildiği konusunda bir araştırma bilincine sahip olduklarını gözlemleyebiliyor musunuz?

Y.Uluyol :  Maalesef bilinçli tüketim alışkanlığı olan kişi sayısı çok değil. Ancak, gün geçtikçe daha da artacağını düşünüyorum. Ancak, çevremdeki insanları bilinçlendirmeye çalışıyorum ve girişimlerimin etkili olduğunu da düşünüyorum. Örneğin, Sheffield Hallam Üniversitesi ile yaptığımız Otomotiv Tedarik Zincirleri ve Uygur Bölgesi’nde Zorla Çalıştırma başlıklı raporumuz yayınlandıktan sonra, çalıştığı kurumun raporda çok riskli bulunan şirketlerle ilişkisi olduğunu tespit eden bir kişi, önce kuruma bu durumu bildirmiş, somut adım atılmadığı için de sonrasında istifa etmiş. Bu olayı çok sonradan duyduğumda oldukça etkilenmiştim. Bahsi geçen rapor farklı kuruluşlar tarafından kullanıldı, sosyal medya kampanyalarında referans olarak gösterildi, ancak beni en çok etkileyen olay, farkındalığı eyleme geçiren o arkadaşın davranışı oldu. Herkes farkında olmayabilir, ama her farkında olan harekete geçebildiğinde bambaşka bir dünyaya uyanacağımıza inanıyorum.

M.Çetin : Çin’in Doğu Türkistan’daki yüz binlerce Uygur ve diğer etnik azınlıkları genellikle evlerinden uzakta yeni işlere transfer etme politikasının bu grupların nüfuslarının azalmasına yol açtığı ile ilgili raporlar var. Pekin hükûmeti ise bu bölgenin demografisini değiştirmeye çalıştığını reddediyor ve iş transferlerinin gelirleri artırmak ve kronik kırsal işsizliği ve yoksulluğu hafifletmek için tasarlandığını öne sürüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Y.Uluyol : Hatırlamakta fayda var: Çin devleti, milyonlarca insanı toplama kampına aldığını önce inkar eden, sonrasında da mesleki eğitim süsü ile dünya kamuoyunun gözünü boyamaya çalışan totaliter bir devlettir. Uygur ve diğer Türk topluluklarına uygulanan zorunlu işçilik programı, bölgedeki topyekûn soykırım politikasının sadece bir boyutudur. Kadınların kısırlaştırıldığı, dinin yasaklandığı, çocukların ailelerinden koparılarak Çinlileştirildiği, uzun ve haksız hapis cezaları ile insanların hücrelerde çürütüldüğü, camilerin yıkıldığı – Birleşmiş Milletler raporuna göre insanlığa karşı suç işlenen, bağımsız Uygur Mahkemesine göre ise soykırımın devam ettiği bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu durumda, Çin devletinin işsizliği azaltma veya yoksullukla mücadele etme adı altında yürüttüğü köle işçilik programının arkasında yatan niyeti sorgulamamız gerekir. Devlet zoruyla transfer edilen işçilerin “ameliyat gerektiren akut hastalıklarına rağmen” veya “çocuklarının düğününe dahi gitmeksizin” sadece ve sadece Çin Komünist Partisine olan sadakati ve Çin ekonomisine katkıda bulunma arzusundan dolayı üretim tesislerinde kalmayı tercih ettiğine dair kanıtları Çin resmî yayınlarından faydalanarak belgelediğimiz raporlar var. İnsanları sadece çalışabilmesi için doyuran, ancak özgürlüklerinden mahrum etmek için tasarlanan devlet politikası, devlet destekli modern kölelik değilse nedir?

M. Çetin : Şirketler Uygurların zorla çalıştırılmasından üretilmiş ürünleri tedarik etmemek için nasıl bir yol izlemeli?

Y. Uluyol : Şimdiye kadar yaptığım çalışmalarda edindiğim bilgi çerçevesinde şunu söyleyebilirim: istekli olmaları yeterli, gerisi kolay. Burada kastettiğim, şirketlerin Uygur zorunlu işçiliği ile ilişkili Çinli üreticilerle olan işbirliğini sonlandırmadan daha çok, bu ilişkiyi gizlemeye yönelik çabasının arttığı gerçeğidir. Birçok uluslararası firma artan kamuoyu baskısından dolayı, tedarik zincirindeki Uygur bölgesi ile ilişkili şirketleri gizlemeye çalışıyor. Özellikle uluslararası pazara ihracat yapan şirketler, artık tedarikçilerini veya müşterilerini sır gibi saklıyor ki Uygur zorunlu işçiliği ile olan bağlantısı ortaya çıkmasın. Bunun, tedarik zincirindeki Uygur zorunlu işçilik riskini araştıran kişi ve kuruluşlar için büyük sorun teşkil etmeye başladığını söyleyebilirim. Aslında üreticilerin izlemesi gereken yol çok basit: soru sormak. Firmalar, tedarikçilerine “Bu ürün Uygur zorunlu işçileri tarafından mı üretildi? Cevap hayırsa, kanıtlayabilir misiniz?” şeklinde sorular sormalı. Ancak, günümüzde Çin hükûmetinin artan baskıcı politikaları yüzünden bu soruyu sormak suç sayılıyor. Böyle bir durumla karşılaşıldığında, ticari ilişkiye son verip, alternatif tedarikçilere bakılması gerektiğini düşünüyorum. Şimdiye kadar yayınlanan rapor ve akademik çalışmalarda Uygur zorunlu işçiliği ile bağlantılı olabileceği öne sürülen şirketler listesi bulunuyor mesela, bu gibi kaynaklardan faydalanmak gerektiğini düşünüyorum.

Çin İşkence Kamplarının Şahidi: Gülbahar Celilova “Yaşamak İstemesem de Yaşıyorum”

M.Çetin : Ulusal ve küresel düzeydeki karar alıcılar Uygur soykırımını sona erdirmek için ne yapabilir?

Y.Uluyol : Uygur soykırımı her küresel kriz gibi jeopolitik, ekonomik ve siyasi boyutu olan bir mesele. Ancak, her şeyden önce bir insanlık meselesi. Çünkü dinî, siyasi, ve kültürel kimlikleri totaliter rejim tarafından tehdit olarak algılanan, ve bundan dolayı da sistematik soykırım politikalarına maruz kalan işgal altındaki bir toplumdan bahsediyoruz. Dolayısıyla, ulusal ve küresel düzeydeki politika yapıcıların ellerindeki her türlü aracı kullanarak, Çin devletine Uygur soykırımını durdurması için baskı uygulaması ve sorumlulardan hesap sorması gerektiğini düşünüyorum. Eğer bunları yapamıyorlarsa, Çin’in soykırım politikalarını meşrulaştırmaktan çekinmeleri lazım.

Çin, propaganda vasıtasıyla Uygur soykırımını inkar etmekte ve diğer ülke diplomatlarını kullanarak, bölgedeki baskıcı politikaları alkışlatmakta – ki bu noktada İslam İşbirliği Teşkilatının tutumu tam bir hayal kırıklığıdır-Küresel yumuşak gücünü etkin kullanan Çin, bu alkış seslerini totaliter rejimi ve soykırım politikalarını meşrulaştıran araç olarak kullanıyor. Tüm bu sebeplerden dolayı Uygur soykırımı için somut adımların daha hızlı ve etkin devam etmesi, milyonlarca Uygur’un en temel hak ve özgürlüklerini korumak adına kritik önem teşkil ediyor. Yoksa köklü medeniyet sahibi bir toplumun tarih sayfalarına karışmasına sebebiyet vermiş olacağız.

M.Çetin : Doğu Türkistan’da Uygurların zorunlu çalıştırıldığını gösteren araştırmalar gündemde. Sizin de yazarlarından olduğunuz son araştırmaya göre Avrupa’da da sayısız insan Uygurların zorla çalıştırılarak üretilen ürünleri almaya devam ediyor. AB, tüketicilerini korumak için nasıl bir politika izleyebilir?

Y.Uluyol : AB dahil olmak üzere dünya piyasalarında Uygur zorunlu işçiliği ile bağlantılı ürünlerin temizlenmesi gerekir. Doğu Türkistan/Uygur Bölgesi dünya pamuk üretiminin yüzde 23’üne, alüminyum üretiminin yüzde 10’una, PVC üretiminin yüzde 10’una, polisilikon üretiminin ise yüzde 35’ine ev sahipliği yapıyor. Çin’in toplam kömür rezervinin yüzde 40’ına sahip olmasından dolayı çeşitli metallerin işlenmesi için gerekli ağır sanayinin bölgeye taşınması devlet politikası hâline gelmiştir. Hâlihazırda son hız devam eden soykırım politikaları ve devlet destekli zorunlu işçilik programları, bölgedeki üretim faaliyetlerinin baskıcı politikalardan bağımsız hareket etmesini imkânsız hâle getirmekte. Hükûmet raporlarına göre zorunlu işçilik programına dahil edilen Uygur ve diğer Türk topluluklarının sayısı 3,5 milyonu geçmiştir. Az veya hiçbir ücret almaksızın üretim tesislerde çalışmak zorunda olan insanlar, aynı zamanda siyasi propaganda dahil olmak üzere birçok insan hakları ihlallerine maruz kalıyor.

Uygurlar Ünlü Giyim Firmalarının Tedarik Zincirinde Zorla Çalıştırılıyor

Dolayısıyla, sadece AB’nin değil, tüm devletlerin Uygur zorunlu işçiliğini durdurmaya yönelik adımlar atması bekleniyor. Bunun en önemli kısmı, ithalatı durdurmak. Çin menşeli ve Uygur zorunlu işçiliği riski taşıyan ürünlerin tüketicilere ulaşmasını önlemek, devletlerin ve uluslararası şirketlerin önceliği hâline gelmeli. ABD’deki Uygur Zorunlu İşçiliğini Önleme Yasası bu konudaki en güçlü yasa olduğundan, AB başta olmak üzere bu konuda hassasiyet gösteren ülkeler için örnek teşkil ediyor. Yakın zamanda AB parlamentosundan geçen Sürdürülebilirlik ve Durum Tespiti Yönergesi bu alandaki önemli gelişmelerden biri. Bunun yanı sıra, Zorla Çalıştırmayla Üretilen Ürün Yasağı’nın da AB’de yürürlüğe girmesi bu noktada önem arz ediyordu. Ama geçtiğimiz günlerde Çinli üreticilere yönelik sıkı denetim şartı getiren tasarı, maalesef büyük şirketlerin lobicilik faaliyetleri ve Almanya başta olmak üzere üye ülkelerin çekimser davranmasıyla AB Parlamentosundan geçemedi. Böyle giderse, AB, zorunlu işçilikle üretilme riski taşıyan malların serbestçe dolaştığı bir pazar olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Bence, Uygur zorunlu işçiliğine karşı verilen mücadeledeki en kritik ölçüt, tamamı veya herhangi bir parçası Doğu Türkistan menşeli ürünlerin zorunlu işçilik ile üretilmiş varsayılması olmalıdır (İng. rebuttable persumption). Çünkü yukarıda zikredilen sebeplerden ötürü bölgedeki ekonomik faaliyetler Çin devletinin soykırım politikalarının bir parçası, daha önemlisi, bir aracı hâline gelmiştir.

M.Çetin : Peki tüketiciler, Uygurların zorla çalıştırıldığı ürünler tüketme alışkanlıklarını nasıl değiştirebilir?

Y. Uluyol : Farkındalığın ve boykotun gücünü küçümsememek gerekir. Bir kişi, sadece kendisini temsil etmez. Ailesi ve arkadaşlarını dahil ettiğimiz sosyal çember göz önünde bulundurulduğunda, bir kişinin farkındalığı birçok kişinin eyleme geçmesine yetebilir. Farkında olarak yaptığımız tüketim alışkanlıkları, piyasa dinamiklerini önemli ölçüde etkiliyor. Özellikle son günlerde İsrail’i destekleyen markalara karşı yürütülen boykot hareketi, dünya çapında etkili olmaya devam ediyor. Benzer farkındalığın ve hassasiyetin Uygur soykırımını destekleyen ve parçası olan şirket ve ürünlere karşı da gösterilebileceğine inanıyorum, ki bu kapsamda yürütülen kampanyalar çoğalıyor ve devamlılığını sürdürüyor. Örneğin, Uyghur Forced Labor Checker kullanmak iyi bir başlangıç olabilir.

M. Çetin : Peki çevrenizdeki insanların böyle bir sorunun farkında olduğunu düşünüyor musunuz? Giysi veya herhangi bir ürün satın alırken bu ürünlerin hangi koşullar altında üretildiği konusunda bir araştırma bilincine sahip olduklarını gözlemleyebiliyor musunuz?

Y.Uluyol : Maalesef bilinçli tüketim alışkanlığı olan kişi sayısı çok değil. Ancak, gün geçtikçe daha da artacağını düşünüyorum. Ancak, çevremdeki insanları bilinçlendirmeye çalışıyorum ve girişimlerimin etkili olduğunu da düşünüyorum. Örneğin, Sheffield Hallam Üniversitesi ile yaptığımız Otomotiv Tedarik Zincirleri ve Uygur Bölgesi’nde Zorla Çalıştırma başlıklı raporumuz yayınlandıktan sonra, çalıştığı kurumun raporda çok riskli bulunan şirketlerle ilişkisi olduğunu tespit eden bir kişi, önce kuruma bu durumu bildirmiş, somut adım atılmadığı için de sonrasında istifa etmiş. Bu olayı çok sonradan duyduğumda oldukça etkilenmiştim. Bahsi geçen rapor farklı kuruluşlar tarafından kullanıldı, sosyal medya kampanyalarında referans olarak gösterildi, ancak beni en çok etkileyen olay, farkındalığı eyleme geçiren o arkadaşın davranışı oldu. Herkes farkında olmayabilir, ama her farkında olan harekete geçebildiğinde bambaşka bir dünyaya uyanacağımıza inanıyorum.

M.Çetin : Çin’in Doğu Türkistan’daki yüz binlerce Uygur ve diğer etnik azınlıkları genellikle evlerinden uzakta yeni işlere transfer etme politikasının bu grupların nüfuslarının azalmasına yol açtığı ile ilgili raporlar var. Pekin hükûmeti ise bu bölgenin demografisini değiştirmeye çalıştığını reddediyor ve iş transferlerinin gelirleri artırmak ve kronik kırsal işsizliği ve yoksulluğu hafifletmek için tasarlandığını öne sürüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Y.Uluyol : Hatırlamakta fayda var: Çin devleti, milyonlarca insanı toplama kampına aldığını önce inkar eden, sonrasında da mesleki eğitim süsü ile dünya kamuoyunun gözünü boyamaya çalışan totaliter bir devlettir. Uygur ve diğer Türk topluluklarına uygulanan zorunlu işçilik programı, bölgedeki topyekûn soykırım politikasının sadece bir boyutudur. Kadınların kısırlaştırıldığı, dinin yasaklandığı, çocukların ailelerinden koparılarak Çinlileştirildiği, uzun ve haksız hapis cezaları ile insanların hücrelerde çürütüldüğü, camilerin yıkıldığı – Birleşmiş Milletler raporuna göre insanlığa karşı suç işlenen, bağımsız Uygur Mahkemesine göre ise soykırımın devam ettiği bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu durumda, Çin devletinin işsizliği azaltma veya yoksullukla mücadele etme adı altında yürüttüğü köle işçilik programının arkasında yatan niyeti sorgulamamız gerekir. Devlet zoruyla transfer edilen işçilerin “ameliyat gerektiren akut hastalıklarına rağmen” veya “çocuklarının düğününe dahi gitmeksizin” sadece ve sadece Çin Komünist Partisine olan sadakati ve Çin ekonomisine katkıda bulunma arzusundan dolayı üretim tesislerinde kalmayı tercih ettiğine dair kanıtları Çin resmî yayınlarından faydalanarak belgelediğimiz raporlar var. İnsanları sadece çalışabilmesi için doyuran, ancak özgürlüklerinden mahrum etmek için tasarlanan devlet politikası, devlet destekli modern kölelik değilse nedir?

Şirketler Uygurların zorla çalıştırılmasından üretilmiş ürünleri tedarik etmemek için nasıl bir yol izlemeli?

Şimdiye kadar yaptığım çalışmalarda edindiğim bilgi çerçevesinde şunu söyleyebilirim: istekli olmaları yeterli, gerisi kolay. Burada kastettiğim, şirketlerin Uygur zorunlu işçiliği ile ilişkili Çinli üreticilerle olan işbirliğini sonlandırmadan daha çok, bu ilişkiyi gizlemeye yönelik çabasının arttığı gerçeğidir. Birçok uluslararası firma artan kamuoyu baskısından dolayı, tedarik zincirindeki Uygur bölgesi ile ilişkili şirketleri gizlemeye çalışıyor. Özellikle uluslararası pazara ihracat yapan şirketler, artık tedarikçilerini veya müşterilerini sır gibi saklıyor ki Uygur zorunlu işçiliği ile olan bağlantısı ortaya çıkmasın. Bunun, tedarik zincirindeki Uygur zorunlu işçilik riskini araştıran kişi ve kuruluşlar için büyük sorun teşkil etmeye başladığını söyleyebilirim. Aslında üreticilerin izlemesi gereken yol çok basit: soru sormak. Firmalar, tedarikçilerine “Bu ürün Uygur zorunlu işçileri tarafından mı üretildi? Cevap hayırsa, kanıtlayabilir misiniz?” şeklinde sorular sormalı. Ancak, günümüzde Çin hükûmetinin artan baskıcı politikaları yüzünden bu soruyu sormak suç sayılıyor. Böyle bir durumla karşılaşıldığında, ticari ilişkiye son verip, alternatif tedarikçilere bakılması gerektiğini düşünüyorum. Şimdiye kadar yayınlanan rapor ve akademik çalışmalarda Uygur zorunlu işçiliği ile bağlantılı olabileceği öne sürülen şirketler listesi bulunuyor mesela, bu gibi kaynaklardan faydalanmak gerektiğini düşünüyorum.

M.Çetin : Ulusal ve küresel düzeydeki karar alıcılar Uygur soykırımını sona erdirmek için ne yapabilir?

Uygur soykırımı her küresel kriz gibi jeopolitik, ekonomik ve siyasi boyutu olan bir mesele. Ancak, her şeyden önce bir insanlık meselesi. Çünkü dinî, siyasi, ve kültürel kimlikleri totaliter rejim tarafından tehdit olarak algılanan, ve bundan dolayı da sistematik soykırım politikalarına maruz kalan işgal altındaki bir toplumdan bahsediyoruz. Dolayısıyla, ulusal ve küresel düzeydeki politika yapıcıların ellerindeki her türlü aracı kullanarak, Çin devletine Uygur soykırımını durdurması için baskı uygulaması ve sorumlulardan hesap sorması gerektiğini düşünüyorum. Eğer bunları yapamıyorlarsa, Çin’in soykırım politikalarını meşrulaştırmaktan çekinmeleri lazım.

Çin, propaganda vasıtasıyla Uygur soykırımını inkar etmekte ve diğer ülke diplomatlarını kullanarak, bölgedeki baskıcı politikaları alkışlatmakta – ki bu noktada İslam İşbirliği Teşkilatının tutumu tam bir hayal kırıklığı. Küresel yumuşak gücünü etkin kullanan Çin, bu alkış seslerini totaliter rejimi ve soykırım politikalarını meşrulaştıran araç olarak kullanıyor. Tüm bu sebeplerden dolayı Uygur soykırımı için somut adımların daha hızlı ve etkin devam etmesi, milyonlarca Uygur’un en temel hak ve özgürlüklerini korumak adına kritik önem teşkil ediyor. Yoksa köklü medeniyet sahibi bir toplumun tarih sayfalarına karışmasına sebebiyet vermiş olacağız.

Kaynak :  https://perspektif.eu/2024/03/04/dogu-turkistanda-soykirim-uygurlar-devlet-destekli-modern-kolelige-zorlaniyor/

Share
291 Kez Görüntülendi.