logo

trugen jacn

ÇİN’İN FİLİSTİN’E “DESTEK AÇIKLAMASI” VE UYGUR TÜRKLERİNE YÖNELİK ETNİK SOYKIRIMI

Burak Nuri BUÇİN

Uygur Türklerine yönelik  hak ve hukuk  ihlalleri ve baskıcı politikalarıyla sıkça gündeme gelen Komünist Çin yönetiminin Filistin’e destek açıklaması insani olmaktan ziyade stratejik bir adım olarak yorumlanıyor. Çin Uygur bölgesindeki durumun normalleştiğini iddia etse de, Bölgeden  gelen haberler farklı  ve bu iddiaların tersi yönündedir.  

30 Ekim’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin Fransa Büyükelçiliğine ait sosyal medya hesabından, Filistin ve İsrail’de yaşananlar üzerinden  Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananlara dair uluslararası toplumun dile getirdiği eleştirilere cevap amacı taşıyan bir paylaşım yapıldı. Paylaşımda İsrail bombardımanı nedeniyle binlerce insanın hayatını kaybettiği büyük yıkıma uğramış Gazze’nin fotoğrafıyla beraber Sincan şehrine ait panoramik bir fotoğraf paylaşıldı. Gökdelenler arasında kalmasına rağmen heybetli görüntüsünü muhafaza eden Urumçi’deki Sincan Kapalı Çarşısı’nın fotoğrafını paylaşan Çin yönetimi, Uygur Türkleri’ne yönelik sistematik insan hakları ihlalleri iddialarını reddeden tutumunu sürdürdü. Gazze’deki yıkıma kontrast bir “refah artışı”nı gerçekleştirdikleri mesajını veren bu paylaşımda, aslında takdir edilmeleri gerekirken [Gazze’deki insanlık dramına müdahele etmeyen Batı ve uluslararası toplum tarafından] eleştirildikleri ima edildi.

Peki, Çin ne için takdir bekliyor? Aslında “yok edilmeye mübah” bir halkı bütünüyle yok etmeyip bölgeyi kalkındırdığı için mi? İnsaniyetini unutmamış ya da bölgedeki hak ihlallerine yönelik mücadeleden az buçuk haberdar biri sanıyorum ki Çin’in kendisini “yüce gönüllü” atfetme çabasına iştirak etmeyecektir. Yaklaşık 1 yıl önce Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu ev sahipliğinde toplanan Uluslararası Uygur Forumu‘nda (9-10 Kasım 2022) Çin yönetiminin Uygurlara ve Doğu Türkistan’daki halklara karşı uyguladığı soykırım politikasına küresel bir cevap verme amacıyla hak savunucuları, uzmanlar, diplomatlar, uluslararası hukukçular ve en önemlisi bölgedeki yaşananların tanıkları bir araya gelmişti. Forum sonrası yayınlanan Brüksel Deklarasyonu ile soykırımın durdurulması için atılması gereken acil adımlar dünya kamuoyuyla paylaşılmış ve ortak bir tavır alınması talep edilmişti.

Resim

 

Çin’in Filistin Tutumu Ne Kadar Sahici?

Ancak Çinli yetkililer Uygurlara yönelik insan hakları ihlalleri bağlamındaki bütün iddiaları reddederek Sincan’ın “kalkınma ve terörle mücadele çabalarının” yabancı diplomatlar ve uluslararası örgüt temsilcileri tarafından yapılan ziyaretlerde açıkça görüldüğünü ileri sürüyor. Yetkililer, Sincan ve Tibet’le ilgili konuların Çin’in iç işleri olduğunu vurguluyor ve insan hakları kaygıları temelinde yapılan her türlü müdahaleyi reddediyor. Öte yandan Çin’in Uygur Türklerine yönelik politikasını eleştirenler, Çin’in Filistinlilere verdiği uluslararası destek ile Sincan’daki Uygur Müslümanlarına yönelik muamelesi arasındaki bariz çelişkiye dikkat çekiyor. Çin’in Filistin lehinde görüş bildirmesinin, Pekin yönetiminin Uygurlara yönelik soykırım, sömürgeleştirme ve işgal politikaları yürüttüğü iddialarıyla ilgili uluslararası incelemelerden stratejik bir saptırma işlevi görebileceği savunuluyor.

Çin’in Filistin’i desteklemesinin kendisine başka bir getirisinin ise Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki nüfuzunu artırması olabileceği düşünülüyor. Washington merkezli Sürgündeki Doğu Türkistan Hükûmeti Başbakanı Saleh Hudeyar da bu yoruma katılanlardan. Hudeyar, Voice of America’nın Çince haber yapan servisine yaptığı değerlendirmede benzer bir tespitte bulundu:

“[Çin’in] bu desteği Arap ve Müslüman ülkeleri Doğu Türkistan’daki [Sincan] Uygurlar ve Türk halklarıyla dayanışma sergilemekten caydırmaktadır. Çin’in İslam’ı küçümsemesine ve ülke içinde ‘ideolojik bir virüs’ olarak nitelendirmesine ve Doğu Türkistan’ın Türk ve İslam kimliğini silme çabalarına rağmen, Müslüman ve Arap dünyası, muhtemelen Çin’in Filistin’e verdiği destek nedeniyle, büyük ölçüde sessiz kalmaktadır.”

Hudeyar’ın güncel duruma dair bu yorumuna ek olarak, Çin’in Müslüman ülkelerin de içinde bulunduğu birçok gelişmekte olan ülkeyle kurduğu stratejik ve ekonomik kalkınma iş birliklerini hatırlamak ve başat faktör olarak hesaba katmakta yarar var. 6 Ekim 2022’de yapılan bir Birleşmiş Milletler oylamasında BM İnsan Hakları Konseyinin 16 yıllık tarihinde ikinci kez bir önerge reddedilmiş ve Doğu Türkistan’daki insan hakları durumunun görüşülmesi için sunulan tasarı reddedilmişti. Çekimser kalan ya da aleyhte oy kullananların başında Endonezya, Kazakistan, Malezya, Pakistan, Katar, Senegal, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Özbekistan gibi Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu ve İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkeler yer alıyordu.

Çin’in yaptırıma uğramasına engel olan bu tavrın arkasında üç ana neden yatıyor: Ekonomik kooperasyon, başta BM olmak üzere uluslararası arenada Çin’in diplomatik gücüne duyulan ihtiyaç ve söz konusu ülkelerin güvenlik politikalarına Çin’in verdiği teknolojik destek. Öte yandan –Çin’in Filistin’e dair daha önceki diplomatik tutumları ve şimdiyse bir sorun çözücü aktör olarak kendini tanıtma istemesi faktörlerine ek olarak- Çin’in kendi güncel çıkarları açısından Filistin-İsrail meselesine daha fazla dahil olmak istiyor. Çin’in mevcut bakış açısını açıklayan BBC’nin Asya muhabiri Tessa Wong, Çin’in Orta Doğu ülkeriyle olan mevcut petrol ithalatının oldukça önemli olduğunu vurguluyor: Çin’in ithal ettiği petrolün yarısının Körfez ülkelerinden geldiği tahmin ediliyor. İlaveten, Orta Doğu ülkeleri Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nde önemli bir rol oynuyor.

Çin’in Normalleşme İddiası

Dünyanın gözü kulağının Gazze’de olduğu bu günlerde Çin’in Paris Büyükelçiliği dolaylı olarak Uygur meselesini yeniden dikkatimize sundu. Peki, Uygur diasporasının soykırım olarak nitelendirdiği Çin’in Sincan politikası ve uygulamalarında güncel durum ne? Çin yönetimi bir süredir bölgedeki durumun normalleştiğini iddia ediyor. Bu iddialara rağmen, devam eden baskılar ve Uygurların keyfi olarak gözaltına alınması nedeniyle endişeler devam ediyor.

29 Mayıs 2023’te, film yapımcısı İkram Nurmehmet Pekin’de gözaltına alınmış ve gözetimde tutulmak için Sincan’a nakledilmişti. Uluslararası medyanın haberleştirdiği bu olay, Uygurlara yönelik keyfi tutuklamaların sürdüğünü hatırlatmış ve Çin’in Uygurların yaşam koşullarına ilişkin tasvir etmeye çalıştığı olumlu tabloyla tezat oluşturmuştur.

Uygur İnsan Hakları Projesi (UHRP), ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Washington’da Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yapacağı görüşmelerde Uygur soykırımının ele alınmasına öncelik vermesi için Uygur örgütlerinin ortak bir beyan kaleme almasına aracı oldu. 25 Ekim’de yayımlanan açıklamaya imza atan organizasyonlar, insan haklarının önemini ve Uygur siyasi tutukluların haksız şekilde göz altında tutulduğunu vurguladılar. Mektupta ayrıca Çin’in süregelen zulümleri “önemsiz” gösterme çabalarının altı çizilerek “toplama kamplarının” kapatılması ve siyasi mahkumların serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.

27 Ekim’e gelindiğinde ise UHRP, ABD Ticaret Bakanlığı’nın 2024 yılında Çin-ABD Turizm Liderliği Zirvesi’ne ortak ev sahipliği yapmasına ilişkin endişelerini dile getirdi ve buna gerekçe olarak Çin hükûmetiyle turizm iş birliğinin Sincan’daki Uygurlara yönelik oluşturacağı potansiyel riskleri gösterdi. Bu endişe, Sincan’daki turizmin önemli ölçüde büyüdüğü ve son tatil dönemlerinde önemli gelirler elde ettiği bildirilen bir dönemde dile getirildi. Kurumun İcra Direktörü Ömer Kanat, Ticaret Bakanı Gina Raimondo’ya bir mektup göndererek ABD-Çin turizm iş birliği konusundaki endişelerini dile getirdi ve bir toplantı talep etti. UHRP, Çinli yetkililerin Sincan’da işlediği insanlığa karşı suçları gizlemek ve desteklemek için uluslararası turizmi kötüye kullandığını iddia ederek, bu konuların ele alınması için kamuoyuna kınama ve harekete geçme çağrısında bulundu.

Id Kah Camii Kaşgar Stok Fotoğraflar & Cami'nin Daha Fazla Resimleri - Cami, Çin Cumhuriyeti, Antik - iStock

Son İzlenimlere Göre Sincan: İbadethaneden Çok Turistik Mekâna Benzeyen Camiler

Çin yönetiminin baskısı,  yaygın polis gözetimi, dinî faaliyetlere yönelik kısıtlamalar ve 2014 itibarıyla Uygurlar için “eğitim merkezleri” olarak lanse edilen hapishane kamplarının kurulmasıyla sonuçlanmıştı. 2020 yılındaki raporlara göre, 1 milyon 800 bin Uygur Türkü ve Müslümanın gözaltında tutulduğu, 25 bin insanın ise öldürüldüğü tahmin ediliyor. Son aylardaki birtakım değişiklikler Uygurlar üzerindeki kontrolün biraz gevşediğini gösterse de, binlerce Uygur Türkünün terör suçlamalarıyla hapsedilmiş olması geçerliliğini koruyor. Hotan gibi önemli illerde polis varlığı ve önlemleri hâlen yaygın. Urumçi ve bazı şehirlerde ise sıkı kontrollerin hafiflediği belirtiliyor.

Çin yönetimi, Sincan politikasında son zamanlarda ekonomik kalkınma mesajını daha fazla vurgular oldu. Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında -UHRP’nin şerh düştüğü- turizm ve altyapı projelerine dair teşviklerini arttırdı. Kaşgar’ın tarihi şehir merkezinde, Uygurların yerli ve yabancı turistleri geleneksel kıyafetleriyle karşıladığı belirtiliyor. Fakat İslami dinî faaliyetlere izin verilmiyor ve şehirdeki birçok cami kapalı durumda.

Kısa bir süre önce Sincan’ı ziyaret eden Le Monde muhabiri Frédéric Lemaître, eyaletteki güncel atmosferi ve Çin’in imaj çalışması kapsamında ağırlık verdiği turizm faaliyetlerini gözlemledi. Lemaître, Sincan’daki sıkı polis gözetimi görece hafiflemiş olsa da İslami faaliyetlere dair katı yasağın sürdüğünü ifade ediyor. Kaşgar’daki tarihî Iydgâh Camii‘ni ziyaret eden muhabirin en çarpıcı gözlemlerinden biri ise camide turistler dışında kimse olmaması. Caminin ibadethaneden ziyade bir turistik mekanı andırdığını belirten Fransız muhabirin gözlemlediği kadarıyla camide toplu ibadet de söz konusu değil ve namaz kılmak için camiye gelen insan yok.

Kaşgar, Han Çinlilerinin ağırlıklı olarak Uygurların yaşadığı bölgeye yerleştirilmesiyle birlikte Çin’in Sincan’a uyguladığı baskının ana odağındaki şehirlerden biri olarak görülüyor. Bu şehri de ziyaret eden Lemaître, Kaşgar’da hayatın ilk bakışta normal görünse de altta yatan bir huzursuzluk hissinin varlığına dikkat çekiyor: Esnaf, yaşlılar ve genç kadınlar yabancılarla ilişki kurma konusunda isteksiz. Muhabire göre, bu isteksizliğin arkasında büyük ihtimalle yerli halka yönelik sıkı gözetim ve korku ikliminin sürmesi bulunuyor.

Burak Nuri Gücin : Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Share
397 Kez Görüntülendi.