logo

trugen jacn

ÇİN İŞGALİNDEKİ TÜRK İSLAM YURDU DOĞU TÜRKİSTAN’İN TARİHİ VE SON GELİŞMELER

İstanbul merkezli  VUSLAT Dergisi yayınladığı Doğu Türkistan özel sayısında Dünya Uygur Kurultayı Yürütme Kurulu Sekreteri ve Ankara Ün.DTC.Fakültesi  öğretim üyesi Prof.dr.Erkin Emet ile  ” Doğu Türkistan’ın tarihi ve   Çin Zulmünde son Gelişmeler” konulu bir raportaj yaparak yayınlamıştır.Vuslat Dergisi Genel Yayan Yönetmeni Sayın İlhami Pınar Hocamıza  özel sayı  yayınlayarak Doğu Türkistan davasına verdiği değerli  katkıları  için teşekkür ederiz.(UYHAM)

Çin, zengin Araplara Uygur Türklerinin organlarını satıyor"

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

Vuslat: Türkistan’ın Doğu ve Batı olarak anılması ne zaman başladı?
Erkin EMET: Türkistan ismi, Türk ve Farsça (diyar, memleket anlamına gelen) “estane” kelimelerinin birleşmesinden oluşmakta ve ‘Türklerin Diyarı’ anlamına gelmektedir. Türkistan, Türklerin yaşadığı coğrafyanın adıdır. Bu coğrafyada kurdukları devletlerin sınırları ise Büyük Okyanus’tan Hazar Denizi’ne kadar uzanır. Çin’in sınırlarını kuzeyde Sarı Irmak çiziyordu. 1865’te Türkistan’ın batı kısımları Çarlık Rusyası tarafından işgal edilmeye başlandı. Batı Türkistan adı bundan sonra kullanıldı. 1924 yılında Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla Batı Türkistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere beş cumhuriyete bölündü; her birine ayrı alfabe ve tarih uyduruldu. Türkistan’ın doğusunu, o zamanlar Çin Devleti’nin egemeni Mançular işgale başladı ve sekiz sene süren kanlı savaşlar sonrasında 1884’te Doğu Türkistan’ı resmen ilhak etti; adını da kazanılmış toprak, yeni ülke anlamına gelen “Xinjiang” koydu. Doğu Türkistan’da zulüm bu tarihte başlamıştır. Mançu İmparatorluğunu yıkan ve hâkimiyetini kuran Çin’in 1911’de başlattığı baskı ve zulmüne karşı Uygur, Kazak ve Kırgız Türklerinin kültürlerini, inançlarını, törelerini ve kimliklerini korumak için gösterdikleri nice asil direniş zamanımıza kadar sürmüş ve devam etmektedir. Önce 1933’te, daha sonra 1944’te iki defa Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Mao ve Stalin’in işbirliği sonucu 1949’da yıkıldı. 1955’te bölgenin adı Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirildi. Son yetmiş yıldır Doğu Türkistan’daki Türk soylu Müslümanlara yapılan zulüm artarak devam etmektedir. Bugün artık bu zulüm soykırıma dönüşmüştür.
Vuslat: Doğu Türkistan’da etnik temizlik yapıldığını söylüyorsunuz. Çin Doğu Türkistan’dan neden bu kadar korkuyor?
Erkin EMET: Doğu Türkistan, yaklaşık 1.6 km² alandan oluşan geniş, ancak nüfusun belli yerlerde yoğunlaşan bir bölgedir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin topraklarının 1/6’sını, sınırlarının da 1/4’ünü oluşturmaktadır. Orta Asya’da bulunan bölge, kuzeyde Rusya; batıda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan; güneybatıda Afganistan; güneyde Pakistan, Hindistan ve Tibet; doğuda Çin; kuzeydoğuda ise Moğolistan ile komşudur. Doğu Türkistan, dağdan inmiş bir aşiretin değil, milattan önceden beri dünyaya yön veren Türklerin yurdudur. Türk tarihi ve dünya için en büyük bilim, kültür ve medeniyet merkezlerinden biridir. Üç bin yıllık Türk medeniyetinin şaheseri iki eser, 11. asırda yazılmış Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ü Lügati’t Türk (Ansiklopedik Türk Sözlüğü) ile Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) şaheserleri Doğu Türkistan’da yazılmıştır. Anadolu’daki kültürel değerler o damarlardan geliyor. Avrupa’da Latincenin dışında yazılı eser yokken, Göktürk ve Uygurlar kendi alfabelerini kullanıyorlardı. Türkçe, gelişmiş, edebi ve özlü bir dildi. Doğu Türkistan Türklüğü hiçbir zaman bu müstemlekeyi kabul etmedi. Milli ve dini kimliğinden vazgeçmedi. Mao’nun yürürlüğe koyduğu aşırı sol siyaset döneminde Doğu Türkistan’da din yasaklanmış, camiler kapatılmış, din adamlarına domuz besletilmiştir. Dine karşı yapılan bunca baskıya rağmen halkın gönlündeki camileri yıkamamıştır. Uygurların etnik ve dini kimliğini eritemeyen Çin bundan korkuyor.
Vuslat: Bu tarihi bilgilerden sonra günümüzde Doğu Türkistan ne durumda?
Erkin EMET: Çin devletinin, insanların kimliğine ve varlığına karşı yürüttüğü zalim ve yıkıcı operasyonlara rağmen Uygur Türkleri ve yerel halk, Çin tarafından vurulmak istenen boyunduruğa meydan okumakta ve kendilerine atalarından miras olarak bırakılan direniş meşalesini hala taşımaya devam etmektedirler. Doğu Türkistan’da yaklaşık olarak yirmi milyon Uygur Türkü yaşamaktadır. Kadim Uygur dili bugünkü Uygurların da dilidir. Günümüzde Doğu Türkistan’ın resmi yazı dili Uygurca-Arapça alfabesiyle yazılmaktadır. Uygurlar, Sünni Müslümanlardır ve Doğu Türkistan’daki çoğunluk gruptur. Gözlerden uzak, dünyaya meydan okuyarak hayat mücadelesi veren Doğu Türkistan, Çin’e komşu on üç ülke arasında batıya açılan tek çıkış kapısıdır. Çin ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ dâhilinde dünya ticaretini Doğu Türkistan güzergâhından kontrol etmek istediği için Uygur Türklerini uzun vadeli tehlike olarak görmektedir. O nedenle bizim buradaki varlığımızı sonlandırmak amacıyla her türlü yönteme başvurmaktadır. İnsanlarımızın milli ve dini kimliklerini yok etmek için insanlık dışı politikalar izlenmektedir. Uygurlarda babadan dededen görülen örfi İslam anlayışı var. Çinliler elleriyle besledikleri radikal grupları öne çıkarmak suretiyle, insanlık dışı uygulamalarına kendilerince gerekçeler üretmektedirler. Burada, Türk diyene ‘Pan-Türkist’, İslam diyene ‘Pan-İslamist’ olarak bakılıyor. Önceleri Uygur Türkünün diline karışmayan Çin, bölgeye hâkim olmanın tek yolunu Çinlileştirme olarak görüyor.
Vuslat: Müslüman Uygurları Çinlileştirmek için neler yapılıyor?
Erkin EMET: 1993 yılında Çin dilinde eğitime geçme kararı alan Çin yönetimi tarafından bütün halk imtihana tabi tutuluyor. Çincesi yetersiz görülenlerin işine son veriliyor. Memur ise zorunlu emekliliğe sevk ediliyor. 2003 yılında Uygur Türkçesi tamamen yasaklanıyor. Doğu Türkistan insanının % 90’ı Çince bilmiyor, öğrenmek de istemiyor. Büyükler Çinceyi düşman dili olarak gördüğü için öğrenilmesini istemiyorlardı. Çin devleti Uygur, Kazak ve Kırgız Türklerini sosyal puan vererek fişliyor. Uygur ise eksi 10, namaz kılıyorsa eksi 10, dini bilgisi varsa eksi 10, hassas kabul edilen 26 ülkeye gitmişse eksi 10 v.s. Geleceği karartılıyor bu fişlemeyle. “Uygur Özerk Bölgesi” tabeladan ibaret, tamamen göstermeliktir. Uygulamada yok öyle bir şey. İnternete erişim yok. Facebook ve WhatsApp yasak. Doğu Türkistan’da Çinli oranı şimdiden % 47. Böyle devam ederse Uygur Türkü yok edilecek. ABD ve Batı ülkelerinden insan hakları bağlamında bazı destekler var. İnsan hakları ihlallerinin rapor edilmesi, aktivistlerin desteklenmesi gibi. Türkiye’nin destekleri ise tatminkâr olmaktan çok uzaktır.
Vuslat: İnanç ve değerler noktasında ne gibi baskılar yapılıyor?
Erkin EMET: Başta “Allah’ı inkâr et” baskısı yapılıyor. Bu yüzden intihar edenler var. Doğu Türkistan’da yemeğe başlamadan önce çekilen bir ‘besmele’ hapse atılmak için yeterlidir. Çocuklarınıza verdiğiniz Türkçe ve İslamî isimler sizin devlet düşmanı olarak değerlendirilmenize yol açıyor. Ramazan ayında düzenlenen içki festivallerine katılmayanlar, oruç tutmadığını açıkça göstermeyenler rejim düşmanı ilan edilip sonu meçhul zindanlara atılmaktadır. Çin hapishanelerine gönderilen Uygurların pek çoğundan bir daha haber alınamamaktadır. ‘Kardeş aile’ adı altında her eve Çinli yerleştirilmiş. Rapor veriliyor içeriden. Aile mahremiyeti hiçe sayılarak Çinli erkeklerin ailenizin bir parçası olarak sizinle yaşaması dayatılmaktadır. Çin devlet gazetelerinde yayınlanan haberlere göre 2017 yılından bugüne kadar Uygur ve Kazak Türklerinin evlerine 1 milyon 266 bin erkek yerleştirilmiş. Uygur kızlarını Çinlilerle evlenmeye zorlamaktadır.
Vuslat: Toplama kamplarından yükselen feryatlar devam ediyor mu?
Erkin EMET: Son günlerde ‘Yeniden Eğitim Merkezi’ adı verilen ve 2017 yılında açılan toplama kamplarında resmi rakamlara göre bir milyon yedi yüz bin, gerçekte üç milyon tutuklu insanımız sistematik işkenceye tabi tutulmaktadır. Çok sayıda saygın, isim yapmış kişiler de var aralarında. Bizzat ailemden ablam Nurela Emet, başta on üç yakınım şu an bu kamplardadır. Çin bu kamplardaki soydaşlarımızı mankurtlaştırmak istemektedir. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Bir balina öldüğünde ortalığı ayağa kaldıran uluslararası kuruluşlar Uygur meselesinde dilsiz kesilmiştir. Türkiye’deki kardeşlerimizden isteğim, kamuoyunu diri tutarak bu meselenin dünya çapında gündeme taşınabilmesi için ellerinden geleni yapmalarıdır. Bölgede yaşayan Türklerin DNA’ları toplanıyor. “İnsan sağlığı ile oynanıyor” bahanesiyle oruç yasaklanıyor. 2008 yılında dini nikâha da yasak konuldu. Cenazelerin İslamî usullerle defnine izin verilmiyor, yakılmaya zorlanıyor. İçeri girilip evin içinde bile başörtüsüne müdahale ediliyor. 18-45 yaş arası erkeklerin yemeklerine ilaç katılıyor, kısırlaştırılıyor. Kutsal mekânları ziyaret de yasaktır. Müslüman Uygur Türklerine reva görülen kötü muameleler yanında Filistin’de ve Gazze’dekiler solda sıfır kalır.
Vuslat: Toplama kampından kurtulanlar var mı? Onlar kimler? Kampta nelerle karşılaşmışlar?
Bugüne kadar yabancı uyruklu Uygur ve Kazaklardan olmak üzere beş kişi Nazi Kampından kurtuldu. Bunlardan biri eşi Pakistanlı olan Zümret Davut hanımdır. Onların karşılaştıklarını, Uygur Türkü Zümret hanımın kampta yaşadıklarıyla anlatmak istiyorum.
Urumçi doğumlu Uygur türkü Zümret Davut, Urumçi-Pakistan arasında ticaret yapan Pakistanlı tüccar İmran Muhammed ile 2005 yılında evlenmiş. O, bu sene 35 yaşında 3 çocuk annesi. 2018 yılı 31 mart günü, Zümret Davut mahalle muhtarlığı tarafından çağırtılarak toplama kampına götürülmüş.
Hür Asya Radyosuna verdiği mülakatta, “31 mart sıradan bir cumartesi idi, mahalle muhtarlığı tarafından ‘Hemen gelmen lazım’ diyen emir ile oraya gittim. Hiç düşünmediğim halde…” diye geçmişini söylemeye başlamış Zümret. Söylediğine göre, o önce mahalle karakolunda neden Pakistanlı ile evlendiği ve banka hesabında Pakistan ile birkaç defa para muamele tarihi olduğuna dair meseleler hakkında sorgulanmış. Sonra tıpkı mahpus gibi başına siyah çuval giydirilerek kendisi gibi çağırtılmış Uygur Türkü kadınlar ile beraber sert bir şekilde sebepsiz içeriye atılmış. Hiç sebepsiz ve kanunsuz tutuklanmış Zümret’in sonraki yaşadıkları tıpkı önceki toplama kamp şahitlerinin geçmişleri gibi korkunçtur. O da önce hastanede sağlık kontrolünden geçmiş, sağlık kontrolü yapılırken polis üniforması üstüne önlük giymiş kişiler kan almış. İç organlarını kontrol etmiş, röntgen çekmiş, parmak izi almış ve gözün kornea kısmına kadar kontrol etmiş. İçeriye alınıp sorgulanıp sağlık kontrolü bitene kadar yiyecek ve içecek hiçbir şey vermemiş. Açlık ve korkudan hiç hali kalmayan Zümret, yine başına siyah çuval giydirilerek hapishaneye götürülmüş. O, başındaki çuval çıkarıldığı zaman akşam olduğunu fark etmiş.
Zümret Davut BM’deki konuşmasında, kampa girdiğinde üç tane erkek polis önünde hapishane üniforması giymeye mecbur kaldığını andığında gözyaşlarına hakim olamadı. Malum ki o şimdiye kadar bu horgörme ve korkunç esaretten kurtulamamıştı.
Daha önce dünyaya Doğu Türkistan’daki toplama kamplarının sırlarını açıklayan Mihrigül DURSUN , Gülbahar CELİLOVA, Ömürbek ALİ, Gülzire AVULKANKIZI gibi şahitler kendilerinin kamptayken her gün belirsiz bir ilaç almaya mecbur kaldığını ve onun etkisinde adet olamadığını, hatta bazılarının kısırlaştırıldığını beyan etmişti. Çin dairelerin Uygur Türkü kadınlarını ilaçlayarak kısır yapma hakkındaki bilgilerin ortaya çıkması ile ( soykırım) sayılan bu hadise dünyanın dikkatini çekmekte. Şahit Zümret Davut her gün kamptaki başka kadınlar ile birlikte bir tür gizli ilacı almaya mecbur kaldığını ve onun etkisinde kamptakilerin bunama hastalığına sürüklendiğini bazı kadınların adet olamadığını bildirdi. Zümret dört tarafında kamera olan tuvaleti 30’dan fazla mahpusla beraber kullanmış, orada iki saatte bir beton yerde yatmış. O, bu korkunç yerde kaç gece kaç gündüz kaldığını bilememiş. O, her gün sadece ölmemek için yediği yemek ile beyin yıkama sürecindeyken kocası İmran’ın günahsız karısı Zümret’i arıştırıp kurtarmak için birçok haksızlığa şahit olduğunu, özellikle Çinlilerin toplama kampı yapmaya başladığı bu son üç senede Uygurlara uygulanmış baskıların Uygur Türklerini yok etmeyi amaçladığını anlattı.
Vuslat: Zümret Davut hanım kamptan nasıl kurtulmuş?
Erkin Emet: Zümret hanımın Pakistan uyruklu eşi İmran, hanımı kampa götürüldüğü günden itibaren Urumçi ve Pekin’deki hükümet dairelerinden adalet istemiş. Kendisi gibi eşi Uygur olan ve karısı kamplara götürülmüş Pakistanlı erkekler ile birkaç defa Pekin’deki Pakistan konsolosluğuna şikayet etmiş ve protesto etmiş. Sonunda Pakistan daireleri ses çıkarmamak şartı ile onlara yardım edeceğine dair söz vermiş. Pakistan dairelerinin diplomatik çalışmalarıyla iki ay sonra Zümret serbest bırakılmış.
Zümret bırakıldıktan sonra kocası ve çocukları ile hemen Pakistan’a gitmek istemiş, ama daireler onların pasaportlarını vermeden önce onların üç çocuğunun doğum kontrolünden fazla olduğu için ceza olarak 18000 (on sekiz bin) yuan Çin parası ödemesini istemiş. Para ödendikten sonra daireler yine Zümret’e kısır yapma ameliyatı uygulamasını şart kılmış. Bu sefer İmran kendilerinin Müslüman ve yabancı olduğunu, üstelik böyle bir ameliyatın hanımının sağlığına çok etkisi olacağını anlatarak bu şartı reddetmiş. Ama daireler, bu şartı yerine getirmediğinde Pakistan’a dönememekle tehdit etmiş. Sonunda Zümret ailesini kurtarmak için bu ameliyatı yapmaya mecbur kalmış.
Mahalle muhtarlığı ile doğum kontrol daireleri Zümret ve şu mahalledeki 20 yaştan 30 yaşa kadar olan beş tane Uygur kadınını ameliyata götürmüş. O, çok ağrı çekerek ve üşüyerek kendine geldiğinde inleyerek yatan yedi sekiz kadınla aynı odada olduğunu görmüş, biraz önce ameliyat olan bu kadınların yanında ne bir doktor ne bir hemşire varmış. Zümret, kısırlaştırıldığı için çok üzülmüş, o korkunç mecburi ameliyatın esaretini hiç unutamadı.
Vuslat: Çin hükümeti toplama kampları olduğunu kabul etti mi?
Erkin Emet: Doğu Türkistan’da toplama kampı yapıldığı suçlamalarını reddeden Pekin yönetimi, Çin’deki etnik azınlıkların dini özgürlüklerinin kanunlarla korunduğunu savunmuştu. Eğitim kamplarının varlığı konusunda yurtdışından gelen sert eleştirilere yanıt veren Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüleri, farklı dönemlerde defalarca bu kampların varlığını kesin bir dille yalanlayan açıklamalarda bulunmuştu. Fakat üç yıldır devam eden ceza kamplarından şimdiye kadar Kazakistan uyruklu birkaç insan, yabancıyla evli birkaç Uygur dışında kimsenin bırakılmamış olması, 2 Temmuz 2018 tarihinde, Alman araştırmacı Rian Thum’ın “kamplarda kanuni süreç olmadığı, yani kampa giren insanların ne kadar kalacağının belli olmamasından dolayı toplu cinayet olma olasılığı” düşüncesini güçlendirmektedir. BM Ağustos 2018’de toplama kamplarının hemen kapatılması ile ilgili karar kabul edildikten sonra, Çin böyle bir kampın olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır.
Vuslat: Türkiye’den giden devlet ve siyaset adamlarını karşılarken yansıtılan görüntüler neyin nesidir?
Erkin EMET: Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Abdullah Gül ve Devlet Bahçeli oralara gittiğinde camilere hoparlör takılarak ezan okutulduğunu, bazı sarıklıların, aksakallıların gösterilerek göz boyandığını belirtmek isterim. Türk bayrağı, ay yıldız taşımak, cep telefonuna kapak yapmak yasaktır. Cezası üç yıl hapistir. “Dinde Aşırılıklarla Savaş” yasası çıkartılmış. Dini içerikli vaaz, nasihat dinde aşırılık sayılıyor. “Selamün aleyküm” demek de öyle. Ana sınıfı öğrencilerine Çin millî kıyafetleri giydirilip gösteriler yaptırılıyor. İlahiyat eğitimini önemseyen ve dini duyguları ağır basanlar çocuklarını Mısır’a gönderiyor. Milli duyguları önde olanlar da çocuklarını Türkiye’ye gönderiyorlar. Uygur ailelerine işkenceler yapılarak bunların ülkeye geri dönmeleri sağlanıyor ve dönenler tutuklanıyor, kamplara konuyor. “İslam” ve “Türk” çağrıştıran her tür isim koymak yasak. İlk kez duyduğuma göre “Türknaz, Türkzat, Ankara” isimleri veriliyormuş çocuklara. Onlar da yasak. Önceleri “Eğitim Dili Çincedir” deniyordu. Şimdi “Devlet Dili Çincedir” deniyor. Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Nevruz Bayramı kutlamalarına yasak konmuş durumda.
Vuslat: Yurtdışına çıkmak da yasak mı?
Erkin EMET: Yurtdışına çıkmak en zor işlerdendir. Çin’de rüşvetsiz iş yapılamıyor. Pasaport için en az 15 bin dolar gerekiyor. “Hassas ülkeler” diye belirlenmiş 26 ülkeye; Afganistan, Cezayir, Azerbaycan, Mısır, Endonezya, İran, Irak, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Libya, Malezya, Nijerya, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan, Somali, Güney Sudan, Suriye, Tacikistan, Tayland, Türkiye, Türkmenistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Özbekistan ve Yemen’e girmek, çıkmak suçtur. Adı geçen 26 ülkenin herhangi birine gitmiş olmak ya da o ülkelerde akrabanızın bulunması da suç sayılmaktadır. Pasaportu olan kişilerin pasaportlarına el konulup kampa alınıyor. 2016 yılının öncesinde Çin’den Türkiye’ye göstermelik turist gönderiliyordu. Doğu Türkistan’dan gelenlerin pasaportları bir görevlinin çantasında taşınıyordu. İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, Antalya gibi yerler dolaştırılıp götürülüyorlar. Ekim 2016 tarihinden itibaren Doğu Türkistanlıların Türkiye’ye gelmesi, kısacası yurt dışına çıkması yasaklanmıştır. Kısaca Uygur Türkü kaderiyle başbaşadır. Doğu Türkistan Çin işkencesinin “Eğitim ve Uygulama Laboratuarı” olmuş durumda. Ölmekten değil, burada yaşamaktan korkuyor insanlar.

Neredesin ey uygar dünya? Kavim Gardaş, neredesiniz?

Kaynak : https://www.vuslatdergisi.com/yazi_detay.php?id=4083&sID=224&year=2020&month=2

Share
4162 Kez Görüntülendi.