Son Dakika
Soykırımının durdurulması için destek bulmak amacı ile Lüksemburg’u ziyaret etmekte olan Uygur hareketi Lideri Ruşen Abbas ile www.lessentiel.lu/fr/ adlı haber sitesi bir raportaj yaparak yayınladı. Abbas, raportajinda ” Lüksemburg halkı Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Uygurlara yönelik soykırım uygulamalarını bilmeli ve bu insanlık suçunun durdurulması için çaba göstermelidir. Özellikle Çin’in Soykırımını durdurmak Avrupa değerlerinin korunması için insani bir görevdir.” dedi. Ayrıca halkının sorunları için mücadele ederken, aynı zamanda kendi ailesinin ve özellikle kendisinin faaliyetleri yüzünden cezalandırılan hapisteki 60 yaşındaki tıp doktoru Ablası Gülşen Abbas’ın yaşadığı dramı de anlattı.
Rushan Abbas : Çin yönetimi işgal ettiği ülkemde yaşayan halkıma karşı etnik bir soykırım uyguluyor. Milyonlarca insan toplama kamplarında hapiste tutuluyor. Uygurlar herhangi bir suçtan dolayı değil, sadece etnik Çinli olmayıp masum Uygur insanları için tutuklanarak Toplama kamplarına veya Hapishanelere atılıyorlar. Onlar Köle/İşçi olarak zorla çalıştırıyorlar. Hapiste tutulan insanlarımıza her türlü fiziksel ve psikolojik işkenceler yapılıyor. Uygur Kadınlarına sistematik olarak toplu tecavüzler yapılıyor ve nesillerinin kesilmesi için zorla kısırlaştırılıyor ve kürtaja maruz kalıyor. Çin hükümeti etnik Çinli devlet memurlarını ajan olarak günlük yaşamlarını “denetlemek” için aileleri ile birlikte yaşamaya mecbur ediliyor. Aileleri dağıtılan ebeveyinleri kamplara atıldıkları için ortada kalan milyonlarca Uygur çocukları alınıp Çin tarzı komünist ideolojinin öğretildiği yetimhanelere dönüştürülmek üzere yerleştiriliyor.
Sizin Aileniz Çin’in Bu Baskı ve Zulümlerinden Nasıl Etkilendi ve Onların hedefi oldu mu ? …
Ruşen Abbas : Ben ve eşim halkımızın temel insan hakları mücadelesi için yaptığımız mücadeleni bedelini ağır ödüyoruz. Kocamın ebeveynleri, kardeşleri ve çocukları 2017’de ortadan kayboldu( Çin yönetimince gizlice tutuklandı ve akibetini şu ana kadar bilmiyoruz.) Bu tutuklanmadan bir kaç ay sonra, Washington’da düzenlenen bir toplantıda ülkemdeki bu vahşeti anlatmak ve kınamak için yaptığım konuşmamın ardından tip doktoru olan Ablam Gülşen Abbas aniden tutuklandı. Ablam, insanların sağlığının korunması için uğraş veren kendi halinde ve Politika ile asla ilgisi olmayan emekli bir doktordu. Daha sonra onu terörcü olarak suçlanarak 20 yıl hapis cezasına çarptırdılar. Sonraki günlerde onun bir toplama kampında tutulduğunu, muhtemelen Avrupalı tüketicilerin Çin’den satın aldığı ve küresel Şirketlerin burada Çin’e imal ettirdiği ürettiği bir küresel markanın kölesi olarak çalıştırıldığını öğrendim…
Ruşen Abbas : Elbette Çin’in Uygur bölgesindeki bu insanlık suçları için ülkeler ve uluslararası toplum Çin’e tepki ve eleştirilerini çeşitli şekiilde göstermesi gerekir. Uygurlara yapılan aynı zamanda bir insanlık ve soykırım suçudur. Çin ile tüm ilişkilerin ve işlerin durdurulması taraftarı değiliz elbette. Ancak en azından Çin’in Uygurların Köle/İşçi olarak çalıştırılması ile üretilen mallardan ve bu insanlık suçlarından kâr elde eden Çin hükümetine bağlı ve ona bağlı şirketlere yaptırım uygulanmasını istiyoruz. Çin hapiste ve toplama kamplarında tuttuğu Uygurları haksız olarak zorla çalıştırıyor. Onların organlarını zorla alarak ticari meta olarak yabancılara fahiş fiyatla satıyor. Çin bu acımasız ve vahşi yöntemlerle çıkar ve kar elde ediyor. Avrupa Parlamentosu bu durumu görsün ve onları etnik bir soykırımın kurbanları olarak kabul etsin. Uluslararası Ceza Mahkemesi Çin Lideri Xi’yi de Rus Lideri Putin gibi en azından bu insanlık suçları için yargılasın ve Putin gibi hakkında tutuklama emri çıkarmalıdır.
Bu Konuyu Lüksemburg’daki siyasi figürlerle Konuşabildiniz mi ?
Ruşen Abbas : Temsilciler Meclisi Başkanı Fernand Etgen (DP)’a bu insanlık suçlarını anlattık ve bu uygulamaların durdurulması için yardımlarını talep ettik. Bizi içten ve sıcak bir ilgi karşıladı ve samimi olarak dinleme nezaketinde bulundu. Bunun için kendisine acı çeken insanlara verdiği destekten dolayı teşekkür ederiz. Alakalarından çok memnunuz. Kendisi ve bizim için bu konuda en önem verdiğimiz husus Lüksemburg halkının Doğu Türkistan’da sürmekte olan bu insanlık dramı hakkında haberdar olmasıdır. Ayrıca, Çin’deki insan hakları ihlallerine ilişkin Birleşmiş Milletler’e ortak bildiriyi destekleyen Lüksemburg’lu siyasi liderlere teşekkür ediyoruz (Editörün notu: Jean Asselborn BM’de ve son dış politika bildirisinde özellikle konuştu). Bütün bu olumlu gelişmeler bize umut vermektedir.
Ruşen Abbas : Tarih tekerrür ediyor ve bu durum çok dramatik ve korkunç. 20. yüzyılda birçok ülke, siyasetçi ve şirket, 1940’lı yıllarda Yahudi soykırımı sürerken Nazilerle ticaret yapmaya devam etti. Daha sonra cehalet kartını (soykırımı bilmediklerini iddia ederek )oynayarak pişman olduklarını açıkladılar. Günümüzde ise, Çin’in Uygurlara yönelik insanlık suçları ile etnik soykırım uygulamalarını bilmediğini hiç kimse iddia edemeyecek ve söyleyemeyecek. Çünkü, BM.başta Ülkeler ve uluslararası kuruluşların raporlarında Çin’in etnik soykırım açık ve net kanıtlarla yer almaktadır. Çin’in ekonomisini desteklemeye devam eden herkes kendi vicdanını sorgulamak zorundadır. Çin’in işledikleri suçların daha neresini göremeyecek ve bilemeyecek ? İfade özgürlüğü mü yoksa daha fazlası mı? Avrupa’daki merkezi konumu, finans merkezi ve önemli ekonomi konumu itibarı nedeniyle Lüksemburg bu sorunun farkında olmalıdır. Yoksa, bir gün Çin’in kurbanı olabilir bence !
Ruşen Abbas : Çin’in Doğu Türkistan’da işlediği insanlık ve soykırım suçlarından dolayı tehlikeli bir ülke haline gelmiştir Elbette. Çin sadece biz Uygurlar için değil, tüm insanlık ve dünya için tehlikelidir. Çin, Doğu Türkistan’da ve Kendi sınırları içinde yaşayan masum halklara yaptıklarını yanı baskı,zulüm ve insanlık suçlarını gezegenin geri kalanında da tekrarlamaktadır. Çin’in Polis devleti modelleri bizim topraklarımızda test edildi ve ardından da bir çok ülkeye ihraç edildi. Çin hükümeti kendi düşüncesinden başka hiç bir düşünce tarzına saygı duymuyor. Dini bir akıl hastalığı olarak görüyor. Küreselleşme olayı, Çin’in etki operasyonlarında onlara yardımcı oluyor. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum,Çin böyle devam ederse 30-40 yıl sonra tüm dünya Çince konuşacak .Çünkü, Çin’in bir çok ülkede Çince öğreten ve Çin kültürünü yayan ve ihraç eden Konfüçyüs Enstitüleri var. Sizin de ifade ettiğiniz gibi Lüksemburg Üniversitesi de bir Konfüçyüs Enstitüsüne ev sahipliği yapıyor. Çin bütün bunlarla yetinmiyor, bu konularda ama daha da ileri gidiyor. BM Genel Sekreteri António Guterres Çin’in işlediği insanlık suçları ile soykırım uygulamaları için BM.’nin kendi hazırladığı ve açıkladığı Uygur raporunda her şey apaçık ortada iken, bu suçları için Çin’e; bu ülkeye karşı tek kelime etmedi. Ne için? Çünkü BM. de çoğu uluslararası kuruluşlar gibi Çin’in kontrolünde olduğu için.
Çin’in Soykırım Tehdidindeki Uygur halkı için ne gibi beklentiler var?
Ruşen Abbas : Bu süreçte bizim derdimiz etnik ve dini kimliğimizle bu dünyada yaşayabilmek ve varlığımızı sürdürmektir. Bu mücadele bizim için hayatta kalabilmek savaşıdır. Bizler,ülkemizde zulüm çeken ve bu zülmü ve acısını ifade etmekten yoksun bırakılan milyonlarca sessiz insanımızın sesini dünyaya iletebilmek ve Çin soykırımını dünyaya haykırabilmektir. Bunun için biz elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Uygurların bundan sonra kaderi özgür ve insan haklarını önceleyen ve her çıkardan üstün gördüğünü her fırsatta açıklayan özgür dünyanın bundan sonraki tutumuna bağlı olduğunu düşünüyoruz.
Thomas Holzer(Raportör) : Çok yararlı ve önemli bir söyleşi oldu. Size çok teşekkür ederim.
Kaynak : https://www.lessentiel.lu/fr/story/un-genocide-est-en-cours-le-luxembourg-doit-savoir-441862539843?fbclid=Iw(Thomas Holzer)
BENZER HABERLER