Çinli elçi Zhang Qian’in MÖ II.yüzyıldaki diplomatik yolculukları, o zamana kadar kendi içine kapalı bir dev olan Çin ile Batı ülkeleri arasında, hacmi her geçen yıl artan bir ticaret ilişkisini başlatarak Asya’nın doğu ve batısının kalkınmasını sağlamıştır. Bu, çok sonraları Alman coğrafyacı Ferdinand von Richthofen’ın vereceği isimle ‘İpek Yolu’dur.[1]
Tarih boyunca Anadolu ve Rumeli coğrafyalarına egemen olan devletlerin, Çin’le ticari ilişkilere çok önem verdiklerini görmek mümkündür. Roma, Bizans ve Selçuklu İmparatorlukları, Anadolu’nun Çin’le Avrupa arasında bir köprü durumunda bulunmasından hem yararlanmış hem de ticari ilişkilerden kültürel kazanımlar elde etmişlerdir.[2] Bugün Bursa’nın, kökleri Jüstinyen dönemine kadar giden ipek sanayii ya da ismini ‘Çin’den alıp hemen hemen bütün Selçuklu ve Osmanlı eserlerini kaplayan ‘çini’lerimiz bu kültürel kazanımlara örnek olarak görülebilir.
Ne var ki ortaçağ boyunca Asya’nın bir bütün olarak zenginleşip insan uygarlığının lokomotifi haline gelmesini sağlayan İpek Yolu ticaret ve kültür aktarımı, XVI. Yüzyıl Coğrafi Keşifleri sonrasında Batı’nın ticaret yollarını okyanuslara aktarması ve Mançu, Safevi, Osmanlı imparatorluklarının gitgide içe kapanmaları sonucu kesilmiştir. İlerleyen süreçte Avrupa devletleri bilim devrimi ve sanayi devrimi ile büyük ilerlemeler kaydederken Asya dünyası Batı karşısında geri kalmıştır. Çin tarih yazımında bu geri kalmışlık durumu ‘半封建半殖民地yarı feodal yarı sömürge’ ifadesiyle aktarılmaktadır.[3]
Bu ataletten çıkış, Asya’nın her yanında milli demokratik devrimlerle gerçekleşmiştir. İran’ın 1906 Anayasa devrimi, Türkiye’de 1908 meşrutiyet devrimi ve Çin’de Dr.Sun Yatsen’in 1911 Xinhai Devrimi gibi siyasi-toplumsal hareketleri, Asya ülkelerini yarı-feodal yarı-sömürge durumdan çıkarıp modern, bağımsız, sanayi toplumları haline getirme çabalarının sonucu olarak görmemiz mümkündür. Türkiye’de 1908 girişimi, Atatürk’ün çağdaşlaşma devrimiyle tamamlanırken, Çin’de Dr.Sun Yatsen’in ideallerini gerçekleştirme fırsatını bulan, ÇKP olmuştur. ‘İleriye Doğru Büyük Atılım’, ‘Kültür Devrimi’ gibi süreçlerde yaşanan büyük karışıklıklara ve insan kaybına rağmen Çin, Mao döneminde büyümeyi başarmış ve bu büyüme, Deng Xiaoping’in dünya sermayesinin Çin’de yatırım yapmasına olanak tanıyan reformları sonrasında ivme kazanarak ülkenin dünyanın başat ekonomik güçlerinden biri olmasını sağlamıştır. İçinden geçtiğimiz süreçte Çin’in, ekonomik büyümesine ek olarak emperyal bir güç haline gelerek askeri ve kültürel nüfuzunu yayma çabası içine girdiği gözlemlenmektedir.
1. Türkiye Cumhuriyeti – Çin Halk Cumhuriyeti İlişkileri
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Çin’le ilişkilere özel bir önem verildiğini görüyoruz. Ankara Üniversitesi DTFC bünyesinde Sinoloji bölümü açılıp dünyaca ünlü Sinolog Wolfram Eberhard’ın burada görevlendirilmesi, Çin araştırmalarına verilen önemi gözler önüne sermektedir.
Türkiye ve Çin cumhuriyetleri arasında diplomatik temas 1927 yılında tesis edilmiş, o zaman Çin’in başkenti olan Nanjing’de Türk temsilciliği 1929’da kurulmuştur. 1934 yılında Türkiye ve Çin arasında dostluk anlaşması imzalanmış, bununla birlikte iki ülke arasındaki temsilcilik, 1944 yılına kadar maslahatgüzarlık seviyesinde kalmıştır. 1929 yılında maslahatgüzar olarak atanan Hulusi Fuat Tugay, 1944’te ilk Türk büyükelçisi olarak görevine başlamıştır.[4]
Bu süreç boyunca Japonya’nın Çin işgali, II.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Çin’in Japonya’ya karşı verdiği kurtuluş savaşı (Çin kaynaklarında Kang-Zhan抗战), Çin İç Savaşı (Çin kaynaklarında Jiefang Zhanzheng解放战争) nedeniyle Türk-Çin ilişkileri asgari seviyede ilerlemiştir. 1 Kasım 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilanından sonra da, iki ülkenin Soğuk Savaş sürecinde karşıt kamplarda bulunmalarından dolayı Türkiye Çan Kayşek’in iç savaşı kaybederek sığınmak zorunda kaldığı Tayvan’da bulunan Çin Cumhuriyeti’ni resmi Çin devleti olarak tanımaya devam etmiştir. Bu süreç sırasında yaşanan Kore Savaşı’na her iki ülke farklı taraflarda katılmıştır. Tahsin Yazıcı komutasındaki Türk Tugayı, 26-30 Kasım 1950 tarihindeki Kunuri Muharebelerinde Çin Halk Kurtuluş Ordusu ile çatışmaya girerek verdiği ağır kayıplara karşın Çin ilerlemesini durdurup bölgedeki Amerikan kuvvetlerinin imhasını önlemiştir.[5]
Şekil 1: Dönemin gazetelerinde Kunuri Zaferi. Kore Savaşı’na Çin ve Türkiye farklı saflarda katılmış ve Türk ve Çin orduları yüzlerce yıl sonra karşı karşıya gelmişti. Kaynak: https://www.gastearsivi.com/gazeteSayisi/zafer/1950-11-29
1964’te Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmasının Johnson Mektubu ile engellenmesi sonrasında, (ABD’ye duyulan tepkinin bir tezahürü olarak) TBMM’de Çin ile diplomatik ilişki kurulması teklif edilmiştir.[6] Türk-Çin diplomatik ilişkileri ancak 5 Ağustos 1971 tarihi itibariyle, Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ni ‘Çin’in tek hukuki hükümeti’ olarak kabul ederek Tayvan’daki Çin Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkilerini kesmesi ile tesis edilebilmiştir.[7] Bu tanımanın, ABD başkanı Richard Nixon yönetiminde Çin-Amerikan yakınlaşmasının gerçekleştiği koşullarda, 12 Mart muhtırası sonrası kurulan hükümet tarafından gerçekleştirildiği dikkat çekmektedir. Nitekim Türk-Çin diplomatik ilişkilerinin kurulmasından kısa bir süre sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 25 Ekim 1971 günü aldığı 2758 sayılı kararla Çin Halk Cumhuriyeti Çin’in tek resmi hükümeti olarak tanınmış ve Tayvan BM üyeliğinden çıkarılmıştır. Aynı sürecin sonucu olarak ABD başkanı Richard Nixon 21-28 Şubat 1972 tarihleri arasında Pekin’e resmi ziyaret gerçekleştirerek Mao Zedong’la buluşmuştur.[8]
Şekil 2: Nixon-Mao buluşması. 1970’lerde ABD-Çin Halk Cumhuriyeti ilişkilerinin düzelmesi, Türk-Çin ilişkilerinin gelişimine de ivme kazandırmıştır. Kaynak: https://www.nytimes.com/2007/02/25/books/review/Gaddis.t.html
Deng Xiaoping’in Aralık 1978 ÇKP Kongresi’nde alınan kararlar sonucu Çin ekonomisini dünyaya açma girişimi, bugünkü varsıl Çin’i ortaya çıkaran yolu başlattığı gibi, Türk-Çin ilişkilerinin gelişimi için de bir milat olmuştur. Nitekim kısa süre sonra 1981’de iki ülke arasında ticaret anlaşmaları imzalanmış, cumhurbaşkanı Kenan Evren Aralık 1982’de Çin’i ziyaret eden ilk Türk devlet başkanı olmuştur. Ardından Li Xiannian’in Mart 1984’te Ankara ziyareti, iki ülke kültür bakanlarının 1988’de karşılıklı ziyaretleri, 1989 konsolosluk anlaşmaları ve gittikçe artan ticaret hacmi ile taraflar arası ilişkilerin 1980’lerde yavaş ancak kesintisiz şekilde gelişme yoluna girdiğini göstermektedir.
Şekil 3: 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Çin ziyaretine dair gazete kupürü. Kaynak: https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/71393
Nisan 2000’deki Ankara ziyaretiyle Türkiye’ye gelen ilk Çin Halk Cumhuriyeti devlet başkanı olan Jiang Zemin’e bu ziyaret sırasında devlet liyakat nişanı verilmiştir.[9] Bu ziyaretten bir yıl kadar sonra 1 Kasım 2001 günü Türk hükümeti tüm iç ve dış itirazlara rağmen Çin’in eğlence gemisi yapma taahhüdüyle Ukrayna’dan satın aldığı Sovyet yapımı Amiral Kuznetsov/Varyag uçak gemisinin boğazlardan geçişine izin vermiştir.[10] 2012 itibariyle Çin yönetimi verilen taahhüde rağmen Varyag’ı onarmış ve ilk uçak gemisi olarak donanmasına katmış, üstelik Varyag’ın Boğazlardan geçişinin karşılığında Çin’in Türkiye’ye ‘öncelikli turistik güzergah’ statüsü vermesinin sonucu aradan geçen yıllar içinde görülmediği için Türkiye tarafında hayal kırıklığı yaşanmıştır.[11]
Şekil 4: Varyag’ın İstanbul Boğazı’ndan geçişi. Tüm İstanbullular gibi Kabataş Erkek Lisesi öğrencileri de meraklı gözlerle geçişi izliyor. Kaynak: https://www.turksail.com/genel-haberler/4704-cinliler-varyag-konusunda-birilerini-fena-kandrd
3 Kasım 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesiyle ilişkilerin gelişimi devam etmiştir. Recep Tayyip Erdoğan henüz parti genel başkanı sıfatıyla 13-17 Ocak 2003 tarihlerinde Pekin’e bir resmi ziyaret gerçekleştirip Çin devlet başkanı Hu Jintao tarafından kabul edilmiş ve ‘Tek Çin’ politikasını desteklediği açıklamasını yapmıştır.[12]
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 24 -28 Haziran 2009 tarihlerinde Çin’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve bu ziyarette Enerji Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı, Türkiye ve Çin Dışişleri Bakanları Arasında Ortak Çalışma Grubu Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı, Kültür Varlıklarının Korunması, Yasadışı Yollardan Yurtdışına Kaçırılması ve Satılmasını Önlenmesi Anlaşması, Türk Telekom, İş Bankası ve Akbank ve Çin Eximbank ile Ticaret Finansmanı ve Kredi Limiti Çerçeve Anlaşması, Anadolu Ajansı ve Çin Xinhua Haber Ajansı arasında Görüntü Değişimi Anlaşması imzalanmıştır.[13] Ziyaret ayrıca, Pekin’in dışında Xinjiang Uygur Bölgesi’ni de kapsadığı için önemlidir. Böylece Abdullah Gül, Çin’in Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ne resmi ziyaret gerçekleştiren ilk Türk devlet başkanı olmuştur.
Şekil 5: 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ürümçi ziyaretinden bir kare. Bu ziyaretten kısa bir süre sonra Ürümçi’de büyük bir toplumsal karışıklık yaşanması, Türk-Çin ilişkilerinde gerginliği arttırmıştır. Kaynak: https://akademiye.org/tr/?p=459
Sözkonusu ziyaretin hemen ardından yaşanan Ürümçi olayları nedeniyle Türk-Çin ilişkilerinin gerginleşmesine karşın, yaklaşık bir yıl kadar sonra (Eylül 2010) Çin Hava Kuvvetleri uçaklarının Konya’da düzenlenen Anadolu Kartalı askeri tatbikatına katılımı ile Çin ve Türkiye arasında askeri işbirliğinin başladığını söylemek mümkündür.[14] Yine aynı dönemde (Ekim 2010) Çin başbakanı Wen Jiabao’nun Ankara ziyareti, bu resmi ziyarette Türk-Çin ticaretinde Türk lirası ve Çin yeni kullanımının kabul edilmesi ve iki ülke arasında ‘stratejik ortaklık’ açıklaması ilişkilerin ivme kazandığının göstergesi olmuştur. Yine bu ziyaret sırasında 2012 yılı Türkiye’de ‘Çin Yılı’, 2013 yılı Çin’de ‘Türkiye Yılı’ ilan edilerek karşılıklı kültür etkinliklerinin düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.[15]
Türkiye’de ‘Çin Kültür Yılı’ sürerken Xi Jinping, Çin devlet başkan yardımcısı sıfatıyla Şubat 2012’de Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarette iki taraf arasında 4,3 milyar dolarlık bir anlaşma imzalanmış ve Türkiye’nin Çin’in toprak bütünlüğüne ve ‘Tek Çin’ politikasına duyduğu saygı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmıştır.[16] Başbakan Tayyip Erdoğan 8-11 Nisan 2012 tarihlerinde Pekin ve Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ni kapsayan bir resmi ziyarette bulunmuş, taraflar arasında ‘Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılmasına İlişkin İşbirliği Anlaşması’nın imzalandığı görüşmeler sırasında Erdoğan, Çin’i bölmeye yönelik hiçbir eyleme izin verilmeyeceğini tekrar vurgulamıştır.[17]
Sözkonusu karşılıklı ziyaretlerden kısa bir süre sonra, 7 Eylül 2013 günü Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Kazakistan – Nazarbayev Üniversitesi’nde ‘一带一路Kuşak ve Yol’ Girişimi’ni ilan etmiştir.[18] Xi Jinping’in bu konuşmasında ifade ettiğine göre ülkeler arasında yol bağlantılarını, altyapıyı güçlendirmek, ticareti kolaylaştırmak, para dolaşımını kolaylaştırmak ve halklar arasında karşılıklı anlayışı arttırmak yoluyla tarihi İpek Yolu’nu canlandırmak ve bütün bir Asya kıtasının ortak refahını sağlamak mümkündür. Kuşak ve Yol Girişimi’nin ilanıyla, 2013 yılına kadar küresel siyasette pasif bir büyük güç olan Çin, küresel anlamda ilk defa aktif ve iddialı bir siyaset ortaya koymuştur.[19]
Çin tarafından ‘Çin projesi olmadığı, tüm ülkelerin katılacağı ortak bir girişim olduğu’ ısrarla vurgulanmasına rağmen bir yandan da ‘Yeni bir dünya düzeni’ gibi tanıtılıp reklamı yapılan Kuşak Yol Girişimi, tarihi İpek Yolu’nun canlandırılmasına sıcak bakan pek çok diğer Avrasya ülkesi gibi Türkiye’nin de ilgisini çekmiştir. Nitekim Türk hükümeti başlangıcından itibaren Kuşak ve Yol Girişimi’ne destek verip, bu kapsamda Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın da kurucu sermayedarlarından olmuştur. Türkiye, gerek Kuşak ve Yol kapsamında ‘Orta Koridor’ ilanıyla, gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs 2017’de Pekin’de düzenlenen Uluslararası İşbirliği için Kuşak ve Yol Forumu’na katılımıyla, söz konusu girişime en üst düzeyde önem verdiğini göstermiştir.[20]
Şekil 6: 14-15 Mayıs 2017 tarihleri arasında Pekin’de düzenlenen ‘Kuşak ve Yol Forumu’. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in bir yanında Putin, diğer yanında Erdoğan durmaktadır. Kaynak: http://turkish.cri.cn/1781/2017/05/15/1s182982.htm
Şekil 7: Kuşak-Yol Girişimi’nin Orta Asya ve Türkiye üzerinden geçen kısmı, Orta Koridor. Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-stratejik-konumuyla-ulasim-rotasi-orta-koridorda-kilit-ulke-haline-geldi/2192372
Şekil 8: Trans-Hazar demiryolu üzerinden Prag’a giden ilk Çin treninin 6 Kasım 2019 günü İstanbul’dan geçişi.
Kaynak: https://www.haberturk.com/marmaray-ile-cin-den-avrupa-ya-2537828-ekonomi
Kuşak ve Yol Girişimi’nin ‘Orta Koridor’u üzerinde yer alan Türkiye, Çin’in Avrupa’ya doğrudan kara köprüsüyle ulaşma hedefi açısından son derece önemli bir konumda yer almaktadır. Son yıllarda tamamlanan Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüp Geçidi, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu gibi yatırımlar, demiryollarımızın modernleştirilmesi gibi altyapı projeleri Yeni İpek Yolu çerçevesinde hem Türkiye, hem Türkiye-Türk Dünyası, hem de Çin-Batı ticaretine katkıda bulunacaktır. Orta Koridor hattının tamamen aktif hale gelmesiyle Türkiye ve Çin arasındaki ulaşım-transfer süresinin 30 günden 10 güne ineceği tahmin edilmektedir.[21] Bu kapsamda Çin’den Türkiye’ye ilk demiryolu treni Chang’an şehrinden harekete geçip, BTK demiryolu üzerinden Kasım 2019’da İstanbul’a gelmiş ve Marmaray üzerinden Prag’a varmıştır.[22]
Türk-Çin ticaret hacminin son on yılda, geçmiş dönemlere kıyasla arttığını, ancak ticaret açığının Çin lehine büyüdüğünü gözlemliyoruz.
Türkiye- Çin Halk Cumhuriyeti İkili Ticari Verileri
YILLAR | İHRACAT | İTHALAT | HACİM |
DENGE |
2013 | 3,6 | 24,68 | 28,29 | -21,08 |
2014 | 2,86 | 24,92 | 27,78 | -22,05 |
2015 | 2,41 | 24,86 | 27,27 | -22,45 |
2016 | 2,32 | 25,44 | 27,76 | -23,12 |
2017 | 2,93 | 23,37 | 26,30 | -20,43 |
2018 | 2,91 | 20,71 | 23,63 | -17,80 |
2019 | 2,58 | 18,49 | 21,08 | -15,90 |
2020 | 2,86 | 23,02 | 25,88 | -20,15 |
2021 | 3,7 | 32,2 | 35,9 | -28,5 |
Kaynak: TÜİK (milyar ABD$)[23]
Tabloda görüldüğü gibi, Türk-Çin ticari ilişkilerinde Çin’in lehinde ciddi bir ticaret açığı bulunmaktadır. Türkiye, Çin’den başlıca elektronik ürünler, makine ve makine parçaları ithal ederken, Çin de Türkiye’den mermer, traverten, bakır, krom, çinko, kurşun, bor, manganez vs maden ürünleri, yün ve pamuk gibi sanayi hammaddeleri ile zeytinyağı ve kurutulmuş meyve gibi tarım ürünleri ithal etmektedir.[24] Batılı markalara kıyasla geç kalınmış olsa da, bazı öncü Türk markalarının yine son on yılda Çin pazarında rağbet görmeye başladıklarını görüyoruz. Ayrıca, Çin Sanayi ve Ticaret Bankası’nın (ICBC) Türkiye’de şubeler açması sonrasında Türkiye’ye doğrudan Çin yatırımı da artmaya başlamıştır.[25]
Türk-Çin ticari ilişkilerinde Çin lehine olan bu ticaret açığı, Türkiye’nin de kazançlı çıkmayı beklediği ‘Kuşak ve Yol’ girişiminin esas olarak bir Çin girişimi olması ve Çin’le borç ilişkisi içine girilmesi, Türkiye’nin Uygur Türkleri konusunda yaptırım gücünü azaltmakta, elini zayıflatmaktadır. Türk-Çin ilişkilerinde Türkiye’nin Çin açısından vazgeçilebilir, Çin’inse Türkiye açısından giderek yeri doldurulmaz bir partner haline gelmesi yeni bir bağımlılık ilişkisi yaratarak Türk hükümetlerinin Uygur sorununu gitgide ‘görmezden gelmeye’ başlamalarına sebep olmaktadır.
2. İlişkilerin Geliştirilmesinin Önündeki Sorunlar
1. Karşıklı Algılar ve Bilgi Eksiklikleri
Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecine girdiği XIX. yüzyılda, çöküşten çıkma çözümü olarak üç farklı fikir akımının program sunduğunu görürüz. Osmanlıcılık, Osmanlı Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese aidiyet duygusu aşılamayı, İslamcılık İslami kimliğin güçlendirilmesi aracılığıyla dünyadaki tüm Müslüman halklarla bütünleşmeyi Türkçülük ise Türk kültürünün özlerine dönerek dünya üzerine Türkçe konuşan tüm halklarla birleşme programını ortaya koymuştur.
Türkçülük akımı 1908 devriminden itibaren etkin olmuş, İmparatorluğun önce Balkan, daha sonra I.Dünya Savaşları ile tasfiyesi ile diğer akımların siyasi programlarının başarısız olması dolayısıyla geniş halk kitleleri üzerindeki etkisini arttırmıştır.
Türkçü düşüncenin yayılmasının doğal sonucu, İslam öncesi Türk tarihine ve Türklerin atayurdu olarak kabul edilen Orta Asya coğrafyasına duyulan ilginin canlanmasıdır. Bu yönelişin sonucu olarak 1908 sonrasında Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi Türkçü aydınlar, 1923 sonrasında ise bizzat Atatürk idaresindeki genç cumhuriyetin eğitim sistemi İslam öncesi Türk tarihine önem vermeye başlamıştır.
Türk tarihi çalışmalarının yoğunlaştığı 1930’lu yıllarda Çin algısında farklılıklar bulunmaktadır. Aynı dönem içinde Türklerin Çin tarihine yaptığı katkılar da, Türklerle Çinliler arasında asırlar boyu süren savaşlar da vurgulanmıştır. Atatürk dönemi ders kitapları incelendiğinde, Wolfram Eberhard’ın ‘Çin uygarlığının temelinde bozkır-Türk kökenli Zhou hanedanının olduğu’ tezinin vurgulandığı gözlenmektedir.[26] Ancak aynı dönemde Çin’le ilgili olumsuz bir izlenime, Türkçülüğün önemli isimlerinden, tarihçi, yazar ve şair Hüseyin Nihal Atsız’ın ağırlıklı olarak Joseph de Guignes’in eserinden faydalanarak hazırladığı, Göktürk tarihini konu alan Bozkurtlar adlı roman serisinde rastlamak mümkündür.
Soğuk Savaş döneminde Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin karşıt kamplarda bulunması, Türkiye’de sosyalist gruplar arasında, ‘Mao Zedong Sıxiang毛泽东思想Mao Zedong Düşüncesi’ adı verilen Çin tipi Marksizmi savunan grupların bulunması, Çin’de yaşayan Müslüman Uygur Türklerine uygulanan baskılara ilişkin duyumlar özellikle milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerde Çin karşıtı duyguları güçlendirmiş ve tabana yayılmasına sebep olmuştur. Çin hakkındaki bu olumsuz algı, Çin’in ekonomik gücünü arttırdığı son yıllarda düzelmek yerine daha da güçlenmiş durumdadır. Dar bir kesime hitap eden, Hanban’a bağlı Konfüçyüs Enstitüleri’nde verilen Çince ve Çin kültürü eğitimleri dışında Çin’in tanıtımına dair bir çaba içinde olmaması ya da Uygur Türkleriyle ilgili uygulamaların sertleşmesi, Çin politikalarının sözcülüğünü siyaseten azınlıkta olan bir kapalı grup görünümü arz eden Vatan Partisi ve Aydınlık grubunun üstlenmiş olması gibi etkenler, ekonomik ilişkilerin yoğunlaşmasına rağmen Türkiye’deki Çin algısının olumsuzluğuna katkıda bulunmaktadır.
Çin tarafındaysa, Çin yönetiminin Türk dünyasında bütünleşme olgusunu bir jeopolitik tehdit olarak görmesine[27] rağmen, Çin halkında Türkiye’ye özel bir karşıtlık gözlemlemek zordur. Türk tarihçiliğinden farklı olarak Çin’de Hun, Göktürk ve Uygur gibi kavimleri Zhongguo Gudai Beifang Youmu Minzu中国古代北方游牧民族 adıyla Çin kültür tarihinin parçası olarak kabul etmektedir.[28] Çin’de kitlesel tepki günümüzün Türk halkına değil, 1931-1945 yılları arasında Çin’i işgal eden ve Nanjing Katliamı gibi eylemlere giren Japon militarist yayılmacılığının tarihi etkisi nedeniyle Japon halkına yönelmiş görünmektedir.[29] Çin halkının Türkiye Türk halkına karşı benzeri olumsuz bir önyargı taşıdığını iddia etmek zordur.[30] Çin’de okutulmakta olan tarih ders kitaplarının içeriğinde Osmanlı Devleti ve Atatürk de bulunmaktadır.[31]
Şekil 9: Çin’de okutulan seçmeli tarih ders kitaplarında Atatürk. Kaynak: 历史选秀4 – 中外历史人物评说Lishı Xuanxiu 4 – Zhongwai Lishı Renwu Pingshuo, s.56-57
Ancak Çin’de, Türkiye ile ilgili bilgi eksikliği olduğu söylenebilir. Covid-19 salgını öncesindeki yıllarda hacmi gittikçe artan turizm aracılığıyla Türkiye’nin ve Türk insanının tanınırlığı artmış olsa da, Çinlilerin çoğunun Türkiye hakkında çok az şey duymuş olduğu gerçeğini gözlemlemek mümkündür. Bu koşullarda, Türkiye ile ilişkilerin gerilmesi durumunda, başta medya olmak üzere tüm haber alma kaynaklarının devlet, diğer deyişle ÇKP tarafından kontrol edildiği Çin’de kamuoyunun Türkiye aleyhine döndürülmesi ihtimali mevcuttur.
2. 2. Uygur Sorunu
Türkçülük akımıyla birlikte Türkiye Türk halkında dünyanın diğer coğrafyalarında yaşamakta olan Türkçe konuşan halklara yönelik kültürel-tarihi ilginin uyandığı belirtilmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Pantürkizm terk edilmiş görünse de Türkiyat Enstitüsü, Türk Dil ve Tarih kurumları gibi devlet kuruluşlarının çabalarıyla Türk dünyasına yönelik ilginin canlı tutulduğunu görüyoruz.
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılması ve beş Türk cumhuriyetinin bağımsızlıklarına kavuşmalarının ardından, o güne kadar esas olarak SSCB içindeki Türklere yönelik toplumsal ilgi Doğu Türkistan’a ve burada yaşayan Uygur Türklerine yönelmeye başlamıştır.
Karluk ve Basmillerle birleşerek II.Göktürk Kağanlığı’na son veren Uygurlar, 840 yılına kadar Moğolistan bozkırında bir boylar konfederasyonu oluşturmuşlardı. Bu tarihten itibaren ise Kırgız baskısıyla Orhun’daki merkez üssünü yitiren Uygurların ana kitlesi Tarım Havzası’na göç etmiş ve burada yerleşik hayata geçerek, öncelikle Maniciliği, ardından da sırasıyla Budizmi ve İslam dinini kabul etmişlerdir.[32] Yerleşik yaşama geçişle birlikte Uygur Türklerinin İpek Yolu üzerindeki Kaşgar, Yarkent, Hotan, Turfan, Koça gibi önemli merkezlerde yerleşik bulunan kadim Sogd halkıyla kaynaşarak özgün bir kültür oluşturduklarını görüyoruz.[33]
Şekil 10: Bugün Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi adını taşıyan bölge aslında, kuzeydeki Cungar Havzası ile güneydeki daha büyük Tarım Havzası’ndan oluşmaktadır. Altay, Tarbagatay ve Tanrı Dağları arasındaki Cungar Havzası, tarih boyunca Türklerin doğudan batıya geçiş alanı olmuştur. Tarım Havzası’nın ortasında bulunan Taklamakan Çölü’nün kuzey ve güneyinden, Batı ve Çin arasındaki tarihi İpek Yolları geçmiş, bu yollar üzerindeki Kaşgar, Yarkent, Hotan gibi şehirler büyük bir medeniyete evsahipliği yapmışlardır. Uygur Türklerinin bölgeye göçünden sonra bölge demografisinin Türklerin lehine değişmiş olması, dünya tarih ve coğrafya literatüründe ‘Doğu Türkistan’ ve ‘Çin Türkistanı’ gibi adlarla anılmasını sağlamıştır. Kaynak: https://www.abc.net.au/news/2018-11-01/satellite-images-expose-chinas-network-of-re-education-camps/10432924
Han ve Tang hanedanları döneminde bölgede geçici hakimiyet kurmuş olan Çin, Tarım ve Cungarya havzalarını nihai olarak Mançu hanedanı döneminde, Moğol asıllı Cungarlara karşı 1687’den 1759’a kadar verilen uzun savaşlar sonrasında ele geçirmiştir.[34] Bununla birlikte bölgede bağımsızlık talepleri canlı kalmış ve XIX. yüzyıl başında din adamlarının önderlik ettiği isyanlar çıkmıştır. 1850-1864 arasındaki Taiping İsyanı, bölge Müslümanları için fırsat oluşturmuş; bu karışıklık sırasında Hokand emirinin bölgeye yolladığı komutanı Yakup Bey, 1866’da kurtardığı Yenihisar kalesinden başlayarak bölgedeki şehirlerin kontrolünü ele geçirmiş, nihayetinde 1867 yılında Kaşgar Hanlığı’nı kurmuştur.[35] Osmanlı Devleti hanlığı derhal tanımış ve 1873’te Sultan Abdülaziz bölgeye 6 Krupp topu, 1200 tüfek, mühimmat ve Kaşgar ordusunu eğitmek üzere sekiz subay göndermiştir. Bu yardımın karşılığında Yakup Bey tüm Kaşgar Hanlığı’nda hutbeyi Halife Abdülaziz adına okutup yine onun adına sikke bastırmıştır.[36] Yakup Bey ayrıca, Kaşgar Hanlığı için ayrıca bir bayrak tasarlamayıp Sultan Abdülaziz’in talebi üzerine Osmanlı sancağını bayrak olarak kullanmıştır.[37]
Şekil 11: Kaşgar Hanı’nın kurucusu, Doğu Türkistan’da hutbeyi Sultan Abdülaziz adına okutup Osmanlı bayrağını dalgalandıran Yakup Bey. Kaynak: http://www.gokbayrak.com/sayfa/yakup-han-bedevlet
Çarlık Rusyası, 1877-78 Türk-Rus Savaşı öncesinde doğudan bir saldırıya uğramamak için Çin’e destek vermiş ve Mançu ordusu aldığı bu Rus desteğiyle, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaşta olduğu için Kaşgar’a yardım edememesinden de istifade ederek bölgeye girmiştir. 16 Mayıs 1878 itibariyle Doğu Türkistan yeniden Çin egemenliği altına girmiş, bölgenin adı ‘yeni topraklar’ anlamında Xinjiang新疆olarak belirlenmiştir.[38] Bununla birlikte Yakup Bey dönemindeki Osmanlı işbirliği nedeniyle bölgedeki Müslüman Türklerin yüzlerini Türkiye’ye döndükleri anlaşılmaktadır.
1921’de düzenlenen Taşkent Kongresi’nde, Tanrı Dağları’nın doğusundaki tüm Türkleri kapsayacak şekilde Uygur isminin kullanılması kararlaştırılmıştır. Bununla birlikte 1931’de başlayan Japon işgalinden yararlanılarak Hoca Niyaz tarafından 12 Kasım 1932’de kurulan bağımsız Uygur devletine Uyguristan değil, Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti ismi uygun görülmüştür. Bu devlet de, Yakup Bey’in Kaşgar Hanlığı gibi Türkiye ile işbirliği arayışına girmiş, Türkiye Cumhuriyeti bayrağı ile aynı oranlara sahip ay-yıldızlı gök bayrak kabul edilip hariciye nazırı Kasımcan Hacı tarafından Ankara’ya çekilen telgrafta ‘Gök bayraktan al bayrağa selam olsun’ ifadesi kullanılmış, Türkiye’den gelen üç kişiye de hükümette bakanlık verilmiştir.[39] Gerçi Türkiye, Sovyetler Birliği ile ilişkilerinin bozulmasından çekinerek bu yeni devlete açık destek vermekten kaçınmıştır.[40] Nitekim Sovyetler Birliği yanı başındaki bağımsız bir İslam cumhuriyetini kendi kontrolündeki Türkistan bölgesi için tehdit olarak kabul ederek 1934 şubatında birliklerini bölgeye sokarak devleti yıkmıştır.
Şekil 12: Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin ilanı. Resimden de anlaşılabileceği gibi, kısa süreli bu devlet, Uygur tarihinin o güne kadarki gelişimine uygun olarak bir ‘Hocalar iktidarı’ görünümü taşımaktadır.
Kaynak: https://www.doguturkistanbulteni.net/dogu-turkistan-tarihinin-ozeti-ve-cin-isgali/
1944 yılında Sovyetler Birliği’nin de desteğiyle Altay Dağları ve Cungarya havzasının Kulca, Altay ve Tarbagatay bölgelerinde Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilan edilmiştir.[41]
Bölgenin Çin Halk Cumhuriyeti’ne ilhak olunduğu 1949 yılından sonra Türkiye, Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesi örgütlemeye çalışan Uygur muhalefetinin sığındığı başlıca ülke olmuştur. 1954 yılında İstanbul’a gelerek faaliyetlerini kurduğu ‘Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti’ aracılığıyla sürdüren İsa Yusuf Alptekin ve Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti yöneticilerinden Muhammed Emin Buğra bu isimlerden en önemlileridir.
Şekil 13: İsa Yusuf Alptekin, 1991’de dönemin başbakanı Süleyman Demirel ve başbakan yardımcısı Erdal İnönü ile.
Uygur muhalefetinin faaliyetlerini Türkiye’den yürüttüğü yıllarda Doğu Türkistan bölgesi, Çin’deki büyük toplumsal dönüşümlerden nasibini almıştır. Aynı zamanda Çin kültürünün geleneksel inanç sistemleri haline gelmiş Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm dinlerine ait tapınaklara ve din adamlarına saldırıldığı, kutsal metinlerin ve elyazmaların yakıldığı, yapıların tahrip edildiği Kültür Devrimi yıllarından bölgede yer alan tarihi camiler de nasibini almıştır.[42]
Aynı yıllarda Çin yönetimi, ülke nüfusunun %91’ini oluşturan Han Çinlilerinin Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ne yerleşmesini teşvik etmeye başlamıştır. 1953 yılında yalnızca 300.000 olan bölgedeki Han Çinlilerinin nüfusu, 1990’da 6 milyona yükselmiş; 1949-2002 arasında Uygurların bölgedeki toplam nüfusa oranı %87’den %53’e düşmüştür.[43] Han Çinlilerinin bölgeye taşınmasıyla Çin yönetiminin, gelecekte Xinjiang Uygur/Doğu Türkistan bölgesinde olası bir bağımsızlık talebinin önüne geçme çabasında olduğu söylenebilir. Bu stratejik göç hamlesiyle, XIX. yüzyıldaki nihai fethe kadar Çin’e kültürel ve siyasi açıdan gevşek bağlarla bağlı olan bu jeopolitik önemi yüksek bölgenin, Çin’in ayrılmaz bir parçası haline getirilmeye çalışıldığı gözlemlenebilir.[44] Nitekim Uygur Türklerinin gözünde de, bölgeye sonradan gelen (ya da getirilen) Han Çinlileri, tarihi toprakları üzerinde Pekin yönetiminin kontrolünü kolaylaştırmakta ve bölgedeki Müslüman kültürün zamanla kaybolmasına ve bölgenin Çinlileşmesine sebep olmaktadır.[45] Bölgenin kadim halkı Uygur Türkleri ile sonradan gelen Han Çinlileri arasında karşılıklı güvensizlik, etnik çatışmaları da kaçınılmaz kılmaktadır. Ürümçi’de 2009’ya yaşananlar bu durumun sonucu olarak görülebilir.
Şekil 14: 1961 yılında Sovyetler’in hazırladığı, Doğu Türkistan’ın etnik yapısını gösteren harita. Buna göre Cungarya Havzası’nda Kazaklar (yeşil renk) çoğunluktayken Tarım Havzası’nın kuzey ve güneyindeki vaha şeridinde Uygurlar (gri renk) çoğunluktadır. O yıllarda henüz başlamış olan Han Çinlisi göçünün (kahverengi) daha çok Ürümçi ve çevresinde yoğunlaştığı görülüyor. Kaynak: https://oldnewmaps.blogspot.com/2020/03/ethnic-map-of-northwest-china-or-east-turkestan-mid-1961.html?spref=pi
Diğer yandan Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, bölgede yaşayan etnik azınlıkların haklarını bütünüyle göz ardı ediyor gibi görünmekten kaçınmak istemiştir. Uygurca, Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde Çince’nin yanında resmi dildir. Kamu binalarının tamamında Çince yazıların üzerinde Uygurca yazılar yer almaktadır. Uygur dil ve kültürü bütün bölgede devlet okullarında öğretilmektedir. Uygurlar en başından beri diğer azınlıklarla birlikte, ‘tek çocuk’ politikasından muaf tutulmuşlardır.[46] Bunun sonucu olarak sadece 2010-2018 arasında Uygur nüfusunun %25 oranında arttığı, bu artışın aynı bölgede yaşayan Han Çinlilerinin nüfus artışına oranla 12 kat fazla olduğu yazılmaktadır.[47] Ayrıca Çin yönetiminin, Sovyetler Birliği’nin 1924’teki düzenlemeyle Batı Türkistan’da yaptığı gibi Doğu Türkistan’ı parçalamamış ve Uygur Türk halkını ayrı etnik birimler halinde örgütlemeye çalışmamış olması da dikkat çekicidir.
Çin yönetiminin Uygur Türklerine tanımış olduğu birtakım haklar ve kalkınan Çin’in bir parçası olarak Xinjiang Uygur Bölgesi’nin de ekonomik kalkınmadan payını alması karşılığında, bölge insanının rejime sadakatini beklediği yazılmıştır.[48] Ancak durum Çin yönetiminin beklentisinin aksine gelişmiş ve Uygur milliyetçiliği ve İslami akımlar yıllar geçtikçe güçlenmiştir.
1978’de Çin’le dağlık bir sınırı bulunan Afganistan’da radikal terörizmin ortaya çıkması, Çin yönetimini Pehlevi İran’ı ile işbirliği yapmaya yönlendirmiştir. Ancak Pehlevi rejiminin 1979 İslam devrimi ile yıkılması, aynı yıl Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a askeri müdahalesi ve Afgan Cihadı adı altında İslam dünyasının farklı bölgelerinden mücahitlerin Afganistan’da toplanarak silahlı eğitim görmeleri, Uygur ayrılıkçılığı için de uygun bir ortam teşkil etmiş ve Ziyaüddin Yusuf tarafından 1988’de kurulan Doğu Türkistan İslam Hareketi’nin merkezi, 1998 yılında Kabil’e taşınmıştır.
Türkistan İslam Partisi adıyla faaliyet gösterip, Çin yönetiminin ETIM (Eastern Turkestan Islamic Movement-东突厥斯坦伊斯兰运动) adıyla andığı örgütün 1980’lerden beri çok sayıda kanlı eylemi olmuştur. ‘Pekin yakın tarihindeki ilk terör saldırısı’ olarak anılan 28 Ekim 2013 tarihli saldırı 5 kişinin ölüp 38 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. Kunming Terör Saldırısı ise örgütün bugüne kadarki en kanlı eylemi olmuştur. 1 Mart 2014 akşam saat 21:14’te Kunming Tren Garı’ndaki kalabalığa giren bıçaklı ETIM militanları, sadece seri bıçak darbeleriyle 38 kişinin ölmesine ve 140 kişinin yaralanmasına sebep olmuşlardır. Kunming terör saldırısı, ‘Çin’in 11 Eylül’ü’ olarak anılmıştır.
Şekil 15: 1 Mart 2014 tarihli Kunming saldırısı, Çin’in yakın tarihinde karşılaştığı en kanlı terör eylemidir. Kaynak: https://www.ft.com/content/26593b76-a1cf-11e3-87f6-00144feab7de
Çin yönetimini rahatsız eden bir diğer örgüt, ETIM’in aksine silahlı mücadele yöntemleri kullanmamak ve şeriat düzeni kurma hedefi olmamakla beraber, bölgenin Çin’den ayrılması amacıyla yürüttüğü faaliyetlerinde National Endowment for Democracy’den fon aldığını inkâr etmeyen Münih merkezli Dünya Uygur Kongresi’dir. Dünya Uygur Kongresi’nin başkanları, İsa Yusuf Alptekin’in oğlu Erkin Alptekin ve Dolkun İsa faaliyetlerini Münih’te, Rabia Kadir ise Washington’da sürdürmektedirler. Sözkonusu kişilerin özellikle Batılı, hatta Japon liderlerle sahip oldukları yakın bağlantılar ve gördükleri uluslararası destek, Pekin yönetimini tedirgin etmektedir.
16 Nisan 2004’te kurulan Dünya Uygur Kongresi’nden kısa süre sonra, 14 Eylül 2004’te Sürgünde Doğu Türkistan hükümeti kurulmuştur.
Şekil 16: Nancy Pelosi’nin twitter hesabından paylaştığı fotoprafta Nancy Pelosi ve Rabia Kadir. Rabia Kadir’in ABD ve özellikle Türk düşmanı söylem ve tutumuyla tanınan Pelosi gibi ABD liderleriyle yakın ilişkisi tepki çekmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti, ABD’nin rakibi olabilecek yeni bir küresel güç olarak ortaya çıktıkça, ABD yönetimlerinin de Uygur sorununu Çin’e karşı koçbaşı olarak kullanmaya çalışmakta olduğu görülmektedir. Kanaatimizce Uygur Türklerini temsil ettikleri iddiasındaki bazı kişilerin, Amerikan yönetiminde Türkiye karşıtlığıyla tanınan, PKK/PYD terör örgütüne destek verilmesini savunan kişilerle, FETÖ iltisaklı çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlarla eylem ve söylem birliği içinde olmaları Uygur Türklerinin haklı mücadelelerine gölge düşürmekte, Türk kamuoyunda da tepki toplamaktadır.
Türkiye’nin Osmanlı döneminden itibaren Doğu Türkistan/Uygur bağımsızlık hareketiyle tarihi ilişkileri, Türk-Çin ilişkilerinin gelişimini etkilemeyi devam etmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘Tek Çin’ politikasındaki kararlı tavrı, Türkiye’nin Uygur hareketiyle tarihi bağı ile çelişmekte ve Türk yöneticileri kamuoyu önünde Uygur davasını destekliyor gibi görünmeye mecbur kalmakta, bu da Türk-Çin ilişkilerinde sürekli çatışmaya yol açmaktadır. Bu bakımdan 2009 olayları bir örnektir.
25 Haziran 2009 tarihinde Guangdong’da iki Han Çinlisi kadının Uygurların tecavüzüne uğradığı iddiası üzerine bir oyuncak fabrikasında çalışan Hanlarla Uygurlar arasında kavga çıkmış, polisin Uygurları geçici barınaklara taşımaya çalışması üzerine polislerle Uygurlar arasında çatışmaya dönüşmüş ve 5 Temmuz 2009’da Ürümçi’de bu durumu protesto etmek isteyen Uygurlarla Han Çinlileri arasında büyük çatışmalar çıkmıştır.[49] Olaylarda Çin’in açıklamasına göre 197, sürgündeki Dünya Uygur Kongresi’ne göre binin üzerinde insan yaşamını kaybetmiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaşananları ‘soykırım’ olarak tanımlamış[50] ve Çin yönetimince olayların sorumlusu olarak görülen sürgündeki Uygur lider Rabia Kadir’e vize verileceğini açıklamıştır.[51] Başbakan’ın açıklaması sonrasında Çin mallarına boykot çağrıları yapılmıştır.[52]
Çin dışişleri bakanlığı sözcüsü Qin Gang, olaylarda yaşamını yitirenlerin çoğunun Han Çinlisi olduğunu söyleyerek Erdoğan’ın ‘soykırım’ isnadını kınamıştır.[53] Çin yönetimi Türkiye’yi Çin’in iç işlerine karışmakla suçlamış ve konunun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınması talebine şiddetle karşı çıkmıştır.[54]
2009 olaylarının Çin için bir milat olduğu düşünülebilir. Çin yönetimi, 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleşen terör saldırıları sonrası uluslararası konjonktürden yararlanarak ‘三个势力- Üç Kötülükle (Terörizm, Dini Radikalizm, Ayrılıkçılık) Mücadele’ adıyla bölgedeki polisiye tedbirleri sıklaştırmıştı.[55] 2009 olayları sonrasında baskının daha da arttığı anlaşılmaktadır. Avrasyacı fikirleriyle tanınan Portekiz eski devlet bakanı Bruno Maçaes bile Xinjiang Uygur Bölgesi’nde seyahat ederken defalarca polis kontrolünden geçtiğini, bir defasında bir gün boyunca yemek ve tuvalet ihtiyacını gidermesine izin verilmeden araçta bekletildiğini yazmakta, ‘Çin yönetimi bu şekilde herkesi gözlem altında tutarken ticareti nasıl geliştirecek’ diye yakınmaktadır.[56]
Türkiye’nin Uygur sorunu karşısındaki tutumunun, ABD-Türkiye ilişkilerinin gelişimiyle değişikliğe uğradığı da gözlenmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerinin, partinin iktidara geldiği 2002 yılından 2012 yılına kadar önce Bush sonra Obama yönetimi ile uluslararası konularda uyum içinde çalıştıklarını gözlemlemek mümkündür. 2013 sonrasında ise artan bir ivmeyle Batı ile çatışma içine girilmiş ve bunun sonucu olarak aynı yıl Çin’de Devlet Başkanlığı makamına gelen Xi Jinping’in Xinjiang Uygur Bölgesi’ne yönelik yeni siyasetine karşı (üstelik bu siyaset kapsamında ‘Eğitim Merkezleri’ adı altında kamplar kurulmasına rağmen) birtakım cılız kınama mesajları dışında sesini yükseltmemeyi seçen bir konuma gelmiştir.
Kanaatimizce Uygur sorunu hakkındaki temel eksiklik, konu hakkındaki bilgi eksikliğidir. Çin yönetimi konuyu tamamen Çin’in iç işleri ve ayrılıkçı terörle mücadelesi açısından ele almakta ve tarihi-kültürel bağlar gibi haklı nedenlerle bölge ile ilgilenen Türk halkına yönelik tatmin edici açıklama yapmaktan ısrarlı bir şekilde kaçınmakta; bu durumda Türk halkı da Uygur sorunu hakkındaki bilgisini BBC ve CNN gibi Batılı medya kuruluşları üzerinden ya da sosyal medyada dolaşıma sokulan ve en azından bir kısmının hatalı ilişkilendirme olduğu kanıtlanan görüntülerden edinmektedir.[57]
Özellikle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in talimatıyla 2017’de açılmaya başlanan ve bir milyonun üzerinde Uygur (ve daha az olmak üzere Kazak ve Kırgız) Türkünün tutulduğu, ‘职业技能教育培训中心 Meslek ve Beceri Edindirme Merkezleri ya da 再教育营 – Yeniden Eğitim Kampları’ adı verilen kuruluşlarla ilgili duyumlar endişe vericidir. Sözkonusu kuruluşlarda mahkumlara ne tür bir muamele uygulandığına dair, çok çeşitli kaynaklardan gelen bilgiler sınırlı ve çelişkili olsa da Uygur Türklerinin toplu halde kamplarda alıkonarak, beyin yıkama ve çeşitli pikolojik işkence metodları aracılığıyla ÇKP’ye ve resmi Çin devlet ideolojisine bağlılıklarının sağlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Kamplar aracılığıyla Uygur Türklerine uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddetin, ‘Kuşak ve Yol’ Girişimi’nin üzerinden geçtiği Doğu Türkistan’da Çin otoritesine karşı çıkabilecek her tür eylemi önceden bastırmak amacını taşıdığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır.[58] Çin kaynakları, kampların Aralık 2019 itibariyle işlevini tamamladığı ve bütün ‘eğitim görenlerin mezun edildiğini’[59] söylese de (bu yazının yazıldığı) 2022 itibariyle pek çok kampın hala açık olduğu düşünülmektedir.
Şekil 17: Çin yönetiminin varlıklarını başlangıçta inkar ettiği, artan uluslararası baskı karşısında kabul ettiği kampların gittikçe artan sayıda inşası, uzay fotoğrafları ile tespit edilebilmiştir. Kaynak: https://www.abc.net.au/news/2018-11-01/satellite-images-expose-chinas-network-of-re-education-camps/10432924
Diğer yandan, her ne kadar söz konusu kamplarla bağlantısı tartışmalı olsa da Çin yönetiminin köktendinci Doğu Türkistan İslam Örgütü ve bu örgütün terör eylemleri ile ilgili hassasiyeti Türk kamuoyunda anlaşılabilmiş değildir. Çin yönetiminin, ülke içindeki otoriter alışkanlıklarını dışarıya yansıtmakta olduğu, bu kapsamda dünya kamuoyunu süreçle ilgili bilgilendirmek yerine devletler üzerinde ekonomik baskı kurarak farklı sesleri susturmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Uygur Türklerinin durumunu anlatan Çin kaynaklı ve Çin yanlısı yayınlarda, tıpkı Batı kaynaklarında olduğu gibi propaganda izlenimi veren aşırı olumlu ifadeler yer almaktadır.[60]
Sonuç
Uygur Türkleri sorunu, Türk-Çin ilişkilerinin sağlıklı gelişmesinin önündeki en önemli engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1971’den itibaren iki ülke arasında diplomatik anlaşmazlıklar zaman zaman yaşanmış; fakat her iki ülke de rasyonel davranarak sorunları aşmayı başarmıştır. Türk devletinin bugüne kadar, ‘Tek Çin’ politikasını ve Çin’in ayrılıkçılığa karşı verdiği mücadeleyi her fırsatta desteklediği, Çin devletinin de Türkiye’nin ayrılıkçı terör konusundaki hassasiyetlerine karşı saygılı bir çizgi izleyegeldiği görülmektedir. Ancak Çin yönetiminin tutumu, Türkiye Türklerinin geçmişten gelen bir gönül bağıyla bağlı oldukları Uygur Türklerinin durumuyla ilgili haklı endişelerine cevap vermekten uzaktır. Ayrıca Türkiye’nin Uygur Türkleri konusundaki baskıları sonuçsuz kalırken, Çin’in baskıları sonucunda Türkiye’deki Uygur diasporasının sesi kesilebilmektedir. Çin, bölgenin tarihi ismi olan, XIX. ve XX. yüzyıllara ait pek çok tarih kitabında geçen ‘Doğu Türkistan’ adının kullanılmasına bile tepki göstermekte, bu adın kullanılmaması için baskıda bulunmaktadır. Bu durumda Türk kamuoyu, Uygur Türkleriyle ilgili bilgi edinebilmek için zaman zaman Türkiye aleyhinde de algı çalışması yaptığı bilinen Batı medyasını takip etmek zorunda kalmaktadır. Ayrıca Çin yönetiminin kendi iç işlerine karışılmaması gerekçesini öne sürmekle beraber, ticari ilişkilerdeki dengesizlikten güç alarak Uygur konusunda Türkiye’nin iç işlerine karışmakta olduğu görülmektedir. Çin yönetiminin bu tutumu, Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde gelişmesi beklenen, ülkeler arasındaki ilişkilerin müspet ve karşılıklılık ilkesine göre dengeli gelişimi önünde kaçınılmaz bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
KAYNAKÇA
TC Dışişleri Bakanlığı Resmi Sitesi www.mfa.gov.tr
Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Resmî Sitesi
Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu Resmî Sitesi http://istanbul.china-consulate.org
Çin Halk Cumhuriyeti Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Resmî Sitesi
TRT Haber Resmi Sitesi
Hürriyet Gazetesi İnternet Sitesi
Teyit.org internet sitesi https://teyit.org
Türk Tarihinin Ana Hatları, İstanbul, Kaynak Yayınları, 1996, 467s.
ADIBELLİ, Barış (2008), Doğu Türkistan, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayınları, 192s.
AKDAĞ, Zekeriya, ‘Türk – Çin İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi’, Hafıza Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2019
DOĞAN, Serhat (2020), Doğu Türkistan’da Son Osmanlı Hanı Yakub Bey ve Kaşgar Hanlığı, İstanbul, Ötüken Yayınları, 125s.
CAO Dawei (2010), 中国历史Zhongguo Lishı, Beijing, Wuzhou Chuanbo Chubanshı, 152s.
ÇAKMAK, Haydar (2016), Türk Dış Politikasında 41 Kriz 1924-2014, Ankara, Krypto Yayınları, 455s.
ÇOLAKOĞLU, Selçuk, Çinlilerin Türkiye Algısı, https://www.tuicakademi.org/cinlilerin-turkiye-algisi/ (18.11.2022)
EBERHARD, Wolfram (1995), Çin Tarihi, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 383s.
ERCİLASUN, Konuralp; ERCİLASUN, Güljanat (2018), The Uyghur Community – Diaspora, Identity and Geopolitics, New York, Palgrave Macmillan, 189s.
ERCİLASUN, Konuralp (2020), Çin ve Türk Dünyası, Çağdaş Türk Dünyası (Ed: Muhammed Bilal Çelik), s.381-992
ERDOĞDU, Kâmil (2021), Bilmediğimiz Çin, İstanbul, Kırmızı Kedi Yayınları, 258s.
ESENBEL, Selçuk; TOGAN, İsenbike; ATLI, Altay (2013), Türkiye’de Çin’i Düşünmek – Ekonomik, Siyasi ve Kültürel İlişkilere Yeni Yaklaşımlar, İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 328s.
FANG Ming (2013), 丝绸之路Sıchou Zhı Lu, Hefei, Huangshan Shushi, 140s.
GOLDEN, Peter (2017), Türk Halkları Tarihine Giriş (Çev:Osman Karatay), İstanbul, Ötüken Yayınları, 505s.
GUMİLEV, Lev Nikolayeviç (2019), Eski Türkler (Çev: Ahsen Batur), İstanbul, Selenge Yayınları, 607s.
JACQUES, Martin (2016), Çin Hükmettiğinde Dünyayı Neler Bekliyor? (Çev: Sami Oğuz), İstanbul, Akılçelen Kitaplar, 810s.
JACOBS, Justin (2016), Xinjiang and the Modern Chinese State, Seattle, University of Washington Press, 262s.
KISSINGER, Henry (1995), Diplomacy, London, Simon&Schuster Ltd, 912s.
KUL, Ömer (2019), 100 Soruda Doğu Türkistan, İstanbul, Rumuz Yayınevi, 240s.
KURBAN, İklil (2020), Doğu Türkistan İçin Savaş, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 112s.
_____________ (2020), Şarki Türkistan Cumhuriyeti, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 113s.
Lİ, Enshen (2019), Fighting the “Three Evils”: A Structural Analysis of Counter-terrorism Legal Architecture in China, Emory International Law Review 33(311):365
Lİ, Sheng (2013), Sinciang Uygur Tarihi, İstanbul, Kaynak Yayınları, 396s.
LİU Zepeng (2011), 中国历史常识Zhongguo Lishı Changshı, Beijing, Gaodeng Jiaoyu Chubanshı, 268s.
MAÇAES, Bruno (2019), The Dawn of Eurasia, London, Penguin Books, 293s.
MUKHERJEE, Kunal. The Uyghur question in contemporary China. Strategic Analysis, 2010, 34.3: 420-435.
ORAN, Baskın (2018), Türk Dış Politikası Cilt I: 1919-1980, İstanbul, İletişim Yayınları, 900s.
_____________ (2020), Türk Dış Politikası Cilt II: 1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları, 637s.
ÖZDAĞ, Muzaffer (2000), Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği Üzerine, İstanbul, Doğu Türkistan Vakfı Yayınları, 335s.
SARAY, Mehmet (1994), Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 181s.
_______________ (1997), Doğu Türkistan Türkleri Tarihi, İstanbul, Kitabevi Yayınları, 327s.
SAUTMAN, Barry (1997), Preferential Policies for Ethnic Minorities in China: The Case of Xinjiang, Hong Kong, The Hong Kong University of Science and Technology, 65s.
SÖNMEZOĞLU, Faruk (2006), Türk Dış Politikası, İstanbul, DER Yayınları, 840s.
___________________ (2015), İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası, İstanbul, DER Yayınları, 530s.
___________________ (2016), Son Onyıllarda Türk Dış Politikası, İstanbul, DER Yayınları, 878s.
TAŞAĞIL, Ahmet (2020), Uygurlar – 840’tan önce, İstanbul, Bilge Kültür Sanat Yayınları, 192s.
TUNCER, Tekin, Doğu Türkistan Bağlamında Osmanlı’dan Günümüze Türk-Çin İlişkileri, 20. Yüzyılda Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri (Ed: Cihat Yıldırım, Fatih Tuğluoğlu, Mustafa Gökçe, Osman Okumuş), Ankara, Pegem Akademi Yayınları, s.521-568
UYGUR, Feyzullah (2019), Doğu Türkistan’ın Hazin Yılları, İstanbul, Yeditepe Yayınları, 244s.
XI Jinping (2017), Çin’in Yönetimi, İstanbul, Kaynak Yayınları, 520s.
_________ (2017), Selected Speeches at the G20 Hangzhou Summit, Beijing, Foreign Languages Press, 164s.
YALÇINKAYA, Alaeddin; TUĞLU, Derya (2019), Avrasya Stratejileri – İlişkiler, Örgütler, Politikalar, Ankara, Astana Yayınları, 413s.
YİĞİTEL, Bahar (2019), Bir Kuşak Bir Yol Pojesi ve Türkiye, Bir Kuşak Bir Yol Projesi Kavramlar, Aktörler, Uygulamalar (Ed: Serdar Yılmaz), Ankara, Astana Yayınları, s.155-174.
******
[1] Fang Ming, 丝绸之路Sıchou Zhı Lu, s.1
[2] Gumilyov, Doğu Roma toprakları üzerinden geçen İpek Yolu ticareti sayesinde Jüstinyen’in büyük bir siyasi güce ulaştığını ve haleflerinin bu ticareti engelleme girişiminde bulunan Sasani İmparatorluğu’na karşı Göktürklerle yaptıkları ittifakı Eski Türkler kitabında ayrıntılarıyla aktarmaktadır. Bkz. Gumilyov, Lev Nikolayeviç, Eski Türkler, s.61-65
[3] 简明中国近代史Jianming Zhongguo Jindaishı, s.31-34
[4] Akdağ, Zekeriya, Türk – Çin İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi, Hafıza Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2019
[5] Oran, Baskın, Türk Dış Politikası Cilt 1: 1919-1980, s.547
[6] Adıbelli Barış, Doğu Türkistan, s.110
[7] Atlı, Altay, 12 Mart Muhtırası ve Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ni Tanıması, Türkiye’de Çin’i Düşünmek – Ekonomik, Siyasi ve Kültürel İlişkilere Yeni Yaklaşımlar, s.149
[8] Bu girişimin mimarlarından Henry Kissinger, Mao-Nixon uzlaşmasını, 1904’te İngiltere ve Fransa arasında Almanya’ya karşı kurulan Entente Cordiale’e benzetmiştir: ‘Neither China nor the United States would cooperate with the Soviet Bloc, and that both would oppose any attempt by any country to achieve domination of Asia. Since the Soviet Union was the only country capable of dominating Asia, a tacit alliance to bloc Soviet expansionism in Asia was coming into being (not unlike the Entente Cordiale between Great Britain and France in 1904, and between the Grat Britain and Russia in 1907)’ bkz. Kissinger, Henry, Diplomacy, s.728
[9] Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/cin-lideri-ankarada-39148361 (18.11.2022)
[10] CNN, http://edition.cnn.com/2001/WORLD/europe/11/01/turkey.ship/index.html (18.11.2022)
[11] CNN Türk, https://www.cnnturk.com/dunya/gazino-diye-gitmisti-savas-grubu-kurdu ve Vatan, http://www.gazetevatan.com/varyag-bogaz–dan-gecti-ama-2-5-milyon-cinli-turist-gelmedi-75402-ekonomi/ (18.11.2022)
[12] Sönmezoğlu, Faruk, Son Onyıllarda Türk Dış Politikası, s.739
[13] Sönmezoğlu, Faruk, Son Onyıllarda Türk Dış Politikası, s.740
[14] Sönmezoğlu, Faruk, Son Onyıllarda Türk Dış Politikası, s.741
[15] İstanbul Çin Başkonsolosluğu Resmi Sitesi, http://istanbul.china-consulate.org/tur/xwdt/t760067.htm (18.11.2022)
[16] Sönmezoğlu, Faruk, Son Onyıllarda Türk Dış Politikası, s.741
[17] Sönmezoğlu, Faruk, Son Onyıllarda Türk Dış Politikası, s.742
[18] Xi Jinping, Çin’in Yönetimi, s.337
[19] Ercilasun, Konuralp, Çin ve Türk Dünyası, Çağdaş Türk Dünyası (Ed: Muhammed Bilal Çelik), s.387
[20] TC Cumhurbaşkanlığı Resmi Sitesi, https://www.tccb.gov.tr/yurt-disi-ziyaretler/355/75239/cin (18.11.2022)
[21] Yiğitel, Bahar, Bir Kuşak Bir Yol Projesi ve Türkiye, Bir Kuşak Bir Yol Projesi Kavramlar, Aktörler, Uygulamalar (Ed: Serdar Yılmaz), s.159
[22] TRT Haber, https://www.trthaber.com/haber/turkiye/cinden-avrupaya-giden-ilk-yuk-treni-istanbuldan-gecti-439738.html (18.11.2022)
[23] TC Dışişleri Bakanlığı Resmi Sitesi, https://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-ekonomik-iliskileri.tr.mfa (18.11.2022)
[24] TC Dışişleri Bakanlığı Resmi Sitesi, https://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-ekonomik-iliskileri.tr.mfa (18.11.2022)
[25] Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/icbc-tekstil-bankasini-alarak-turkiyedeki-ilk-cinli-oldu-29098026 (18.11.2022)
[26]Türk Tarihinin Ana Hatları, s.85-86
[27] Akçay, Nurettin, Does the Organisation of Turkic States Worry China and Russia, The Diplomat. https://thediplomat.com/2022/11/does-the-organization-of-turkic-states-worry-china-and-russia/ (23.11.2022)
[28] Cao Dawei, 中国历史Zhongguo Lishı, s.65
[29] Liu Zepeng, 中国历史常识Zhongguo Lishı Changshı, s.234-235 Çin’deki anti-Japon duyguların yaygınlığı iyi bilinmektedir. 2017’de yılında yapılan bir kamuoyu yoklamasında Çin halkının %66.8’i Japonlar hakkında olumsuz görüş bildirmiştir Bkz. https://www.nippon.com/en/features/h00322/poll-shows-over-40-of-chinese-have-a-favorable-view-of-japan.html (18.11.2022) Çin’de, Japonların II.Dünya Savaşı’nda giriştikleri katliamlara ilişkin 200’ün üzerinde film çekilmiştir. Bkz. http://web.archive.org/web/20170203144502/http://www.reuters.com/article/us-china-japan-specialreport-idUSBRE94O0CJ20130525 (18.11.2022)
[30] Çolakoğlu, Selçuk, Çinlilerin Türkiye Algısı Bkz. https://www.tuicakademi.org/cinlilerin-turkiye-algisi/ (18.11.2022)
[31] 历史选秀4 – 中外历史人物评说Lishı Xuanxiu 4 – Zhongwai Lishı Renwu Pingshuo, s.56-57 Çin ders kitaplarında Atatürk’le ilgili metinlerin Çinceden Türkçeye tam tercümesini Coşkun Faik Kavala yapmıştır bkz. Kavala, Coşkun Faik, Doğu Uyanıyor – Çin Devrim Tarihi, s.255-261
[32] Taşağıl, Ahmet, Uygurlar – 840’tan Önce, s.134-136
[33] Peter Golden, Tarım havzasının yerli halkının 840 öncesinde ağırlıklı olarak Doğu İrani halklardan müteşekkil olduğunu yazıyor: ‘Bu bölgenin yerli nüfusu büyük ölçüde Doğu İrani veya Tohar ırkındandı. Zamanla Türkleşerek günümüzdeki Sinkiang veya eski SSCB’deki Uygurların etnik yapılarındaki bileşenlerden biri oldular.’ Bkz. Golden, Peter, Türk Halkları Tarihine Giriş, s.176
[34] Eberhard, Wolfram, Çin Tarihi, s.313
[35] Türkiye’de kahraman olarak görülen Yakup Bey, Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nin resmi internet sitesinde ‘İngiltere’nin ve Çarlık Rusyası’nın elinde oyuncak olan’ kanlı bir hükümdar olarak tasvir edilmektedir:
‘Not long after the outbreak of the Opium War, the Uygurs and Huis in Kuqa, influenced by rebellions of the Taiping Heavenly Kingdom and the Nian Army uprisings by ethnic minority peasants in Yunnan, Shaanxi and Gansu provinces, launched an armed uprising in 1864. People in Urumqi, Shache (Yarkant), Ili, Barkol, Qitai, Hami, Mori, Jimsar and Changji responded. Uprisings against the Qing court swept Xinjiang, and several separatist regimes came into being. However, a handful of national and religious upper elements usurped the fruits of the uprisings under the cloak of “ethnic interest” and “religion,” and became self-styled kings or khans. The warfare that ensued among them brought still greater catastrophes to the local people.
Britain fostered Yukub Beg, the General Commander of the Kokand Khanate in 1865, who invaded Xinjiang and established the Zhedsar Khanate (Seven-City Khanate). Yukub Beg was a tool in the hands of Britain and Tsarist Russia, who wanted to split Xinjiang. He exercised cruel rule and, in the name of Allah, killed 40,000 non-Muslims in southern Xinjiang. His persecution was also extended to Islamic believers, who were tried at unfair “religious courts.” The local people had to shoulder the war burdens, supplying warring factions with food grain, fuel, vehicles and draught animals, and the local economy suffered catastrophic damage. Bankrupt peasants fled, and some had to sell their children for a living. The slave trade boomed at local bazaars.’ Bkz. http://en.chinaxinjiang.cn/02/03/200911/t20091124_11023_2.htm (18.11.2022)
[36] Gömeç, Saadettin, Türk Cumhuriyetleri ve Akraba Toplulukları Tarihi, s.272
[37] Saray, Mehmet, Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), s.103 -111; Adıbelli, Barış, Doğu Türkistan, s.39-41
[38] Kurban, İklil, Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949), s.12
[39] Kul, Ömer, 100 Soruda Doğu Türkistan, s.64-65
[40] Adıbelli, Barış, Doğu Türkistan, s.87
[41] Adıbelli, Barış, Doğu Türkistan, s.101
[42] Mukherjee, Kunal, The Uyghur Question in Contemporary China, s.427
[43] Türkiye-Çin İlişkileri, Ankara Strateji Enstitüsü, 2012
[44] Özdağ, Muzaffer, Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği Üzerine, s.22
[45] Mukherjee, Kunal, The Uyghur Question in Contemporary China, s.428
[46] Sautman, Barry, Preferential Policies for Ethnic Minorities in China: The Case of Xinjiang, s.7
[47] Erdoğdu, Kamil, Bilmediğimiz Çin, s.27
[48] Mukherjee, Kunal, The Uyghur Question in Contemporary China, s.430
[49] Orallı, Levent Ersin, Sincan Uygur Krizi, Türk Dış Politikasında 41 Kriz 1924-2014, s.328
[50] Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/basbakan-cinde-olanlar-adeta-soykirim-12046635 (18.11.2022)
[51] NTV, https://www.ntv.com.tr/turkiye/erdogan-adeta-soykirim,2UesmxIx4ECeP6Z_1EC88Q (18.11.2022)
[52] Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/tuketicilerden-cine-boykot-geliyor-12028408 (18.11.2022)
[53]BBC,https://web.archive.org/web/20140611114150/http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/07/090714_chinaturkey.shtml (18.11.2022)
[54]Xinhua, https://web.archive.org/web/20160304001737/http://news.xinhuanet.com/english/2009-07/09/content_11681745.htm (18.11.2022)
[55] Li Enshen, Fighting the “Three Evils”: A Structural Analysis of Counter-terrorism Legal Architecture in China
[56] Maçaes, Bruno, The Dawn of Eurasia, s.105-106
[57] Özellikle www.teyit.org sitesi, Uygur Türkleri ile ilgili dezenformasyonu açığa çıkaran yayınlar yapmaktadır. Sosyal medya üzerinden yayılan ve geniş kitlelere paylaşılan görsellerin (fotoğraf ve video) gerçek olmakla birlikte ya Çin’de çekilmediği, ya Uygur sorunuyla ilgilerinin olmadığı anlaşılmış, bu nedenle sözkonusu site tarafından ‘hatalı ilişkilendirme’ adıyla tanımlanmıştır.
https://teyit.org/fotograflarin-uygur-turklerine-yonelik-katliam-ve-iskenceleri-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/fotografin-idam-edilmek-uzere-olan-3-bin-114-uygur-turkunu-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/fotografin-cinin-uygur-turklerine-yaptigi-iskenceyi-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/videonun-cinin-iskence-ettigi-uygurlu-bir-cocugu-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/videonun-dogu-turkistanli-bir-cocugun-pazarda-satildigini-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/fotograflarin-dogu-turkistanda-iskenceye-ugrayan-muslumanlari-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/fotografin-dogu-turkistanda-birbirine-sarilan-iki-kardesi-gosterdigi-iddiasi
https://teyit.org/videonun-cinde-uygurlu-muslumana-siddet-uygulandigini-gosterdigi-iddiasi
Bu konuyla ilgili düzeltmelerin çokluğu, sosyal medya üzerinde ilgili ilgisiz her şiddet görselinin Uygur Türkleriyle ilişkilendirilerek Çin’e karşı kamuoyu oluşturulmasının sağlandığını düşündürtmektedir.
[58] Ercilasun, Konuralp, Çin ve Türk Dünyası, Çağdaş Türk Dünyası (Ed: Muhammed Bilal Çelik), s.389
[59] http://www.xinhuanet.com/english/2019-12/09/c_138617314.htm (18.11.2022)
[60] Bu tür yayınlardan biri, Aydınlık gazetesinin 2 Eylül 2019 tarihli ‘Xinjiang – Heart of OBOR’ başlıklı ekidir. Bu yayında kamplar meslek edindirme merkezleri olarak sunulmakta, ‘aslında Uygur Bölgesi’nde hiçbir etnik sorunun yaşanmadığı, ÇKP’nin bölgede bir mucize gerçekleştirdiği, tüm meselenin Amerikan emperyalizminin kışkırtması olduğu’ şeklinde tartışmaya açık bir üslup kullanıldığı gözlenmektedir.