logo

trugen jacn

TÜRKİYE YAZARLAR BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ KALA İLE DOĞU TÜRKİSTAN ÜZERİNE SÖYLEŞİ

YENİSES Dergisi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Aksoy, derginin 310. sayısında
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Sekreteri, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammed Enes Kala ile Doğu Türkistan üzerine önemli bir söyleşi gerçekleştirdi. Doç. Dr. Kala, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk ile birlikte Doğu Türkistan Çalıştayı’nı yürütmüş, çalıştay ve sonuç bildirgesi kamuoyunda büyük ilgi görmüştü.
Konuya ilgi duyanların yararlanmaları için söyleşiyi aynen yayınlıyoruz:
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Genel Sekreteri, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi, Doğu Türkistan Çalıştayı’nın Yürütücüsü Doç. Dr. Muhammed Enes Kala ile Doğu Türkistan’ın tarihçesi, sömürgeci Çin’e karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi, Çalıştay’ın kazanımları ve sonuç bildirgesi üzerine yaptığımız değerlendirmeyi ilgiyle okuyacağınızı ümit ediyoruz.
Bir 1 kişi, ayakta, gökyüzü, göl ve dağ görseli olabilir
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)
YENİSES: Sayın  YTB. Genel Sekreterim; “Doğu Türkistan Çalıştayı” hakkında özet bir bilgi vererek konumuza girebilir miyiz?
KALA: Türkiye Yazarlar Birliği olarak, Çin’in Doğu Türkistan’da başta Uygur Türkleri olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Türk toplumlarına yönelik insan hakları ihlallerinin müzakere edilerek değerlendirilmesi amacıyla; akademisyenler, yazarlar, tarihçiler, gazeteciler ve Doğu Türkistan üzerine çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticilerinin katıldığı bir Doğu Türkistan Çalıştayı tertip ettik. Bu çalıştayda, Doğu Türkistan’da neler oluyor? Uygur Türklerinin yaşadıkları sıkıntılar neler? Çin, Doğu Türkistan’da ne yapıyor? Soykırım iddiaları doğru mu?
Dünya bu çığlığa neden sessiz kalıyor? gibi önemli sorulara bilimsel cevaplar aradık. Kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenlere kafa yorduk. Doğu Türkistan’daki milyonlarca insanın kültürel ve dinî faaliyetlerinin yasaklanması, eğitim, sağlık ve seyahat haklarının kısıtlanması, haksız tutuklamalar, cinsel istismarlar, işkenceler, toplama kamplarında tutuklulara yönelik beyin yıkama gibi insan haysiyet ve şerefiyle bağdaşmayacak faaliyetleri değerlendirdik. Çalıştaya iştirak eden katılımcılarımızın da çok değerli katkılarıyla kapsamlı, hassasiyetlerin mümkün mertebe gözetildiği, diplomatik dilin kullanıldığı, ulusal ve uluslararası topluma mesajlar veren ve nispeten vazifeler yükleyen güçlü bir bildirge çıktı ortaya.
YENİSES: Çalıştayın yürütülmesinde kimler görev aldı ve tebliğler sundu?
KALA: Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk ile birlikte yürüttüğümüz çalıştayın tebliğler oturumunu TYB Genel Başkanı ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan yönetti. Çalıştayımıza TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Abdullah Oğuz, Doğu Türkistan Gençler Kurultayı Genel Sekreteri Diliyar Musabay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Işık Kuşçu, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Akif Okur, Yazar Dr. Mehmet Sılay, Arizona State Üniversitesi’nden Dr. Mehmet Volkan Kaşıkçı, Daily Sabah’tan Yazar Merve Şebnem Oruç, Siyer Dergisi Editörü Yazar Muhammed Ali Alioğlu, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Varis Çakan iştirak etti. Programın sonunda, Türkiye Türkçesi, Uygur Türkçesi, Çince, Arapça ve İngilizce dillerinde hazırlanarak yayımlanan sonuç bildirgesi siyasî partilerimize bütün uluslararası örgütler ve yabancı dış temsilciliklere, Türk Konseyi’ne kadar tüm kurumlara ulaştırıldı.
YENİSES: Çalıştayı hangi duygu ve düşünceyle düzenlediniz?
KALA: Öncelikle bulunduğumuz coğrafyanın tüm mevcudata ulvi bir zeminden bakan duruşunun mirasçıları olduğumuzu söylemek isterim. İnsanı insan olarak gören, yaratılanı yaratandan ötürü hoş görme felsefesinin kökleştiği coğrafyamızdan tüm dünyaya bir teklif olarak kalkan nazar, yeryüzünde hiçbir canlının zulme maruz kalmamasını müdafaa etmeye gebedir. Bedenimizle Türkiye’de yaşıyor olsak da bizlik ruhumuzun mayasının çalındığı coğrafya Türkistan’dır. Doğu Türkistan bizim ruhumuzun demlendiği ve tüm insanlığı kuşatacak adalet ve hakikat teklifinin ete kemiğe büründüğü kadim coğrafyalardandır. Orayı Türkiye’den ayrı düşünmek bizim için mümkün değildir. Soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın maruz kaldığı soykırım ve zulüm hiçbir surette kabul edilemez. Bu zulüm bir taraftan insanlık için bir zenginlik ve imkân olan bir milletin yok edilmesine işaret ederken, diğer taraftan dünyadaki Çin algısını da tarumar etmektedir.
Doğu Türkistan’da Çin’in mevcut rejiminin fail olduğu zulüm ve soykırıma hissiz, sessiz ve kör kalmak insanî değildir. Uluslararası kamuoyu tarafından Doğu Türkistan’daki insanın haysiyet ve şerefini tezyif ve tahkir edici tavra, zulme ve nihayetinde kelimenin tam anlamıyla soykırıma kolektif, kapsamlı, sürekli ve yaygın bir tepki hareketinin başlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşüncemizi ise farklı platform ve mecralarda tecessüm ettirmeye gayret ediyoruz. Küreselleşen dünyanın artık tüm insanların içinde yolculuk ettiği tek bir gemiye benzediğini, bu gemide yolculuk eden insanların huzur, selamet, refah ve felahının birbirine belki de her zamankinden daha çok bağlı olduğunu görmemiz gerekir. Çin’in Doğu Türkistan’da sebep olduğu zulmün dünyanın geri kalanını etkilememesi, ateş çemberinin genişlememesi, Doğu Türkistan coğrafyasına huzur ve barış gelmesi için bu zulme son vermenin dünyada yaşayan herkesin sorumluluğunda olduğu unutmamalıdır.
Çalıştay sonunda hazırladığımız bildirgede, Çin Halk Cumhuriyetine, devletimize ve dünya kamuoyuna Doğu Türkistan’daki soykırım ve zulmün sona erip, ferdî ve içtimaî zeminde insan haklarının orada yeniden tam anlamıyla yaşanması ve yaşatılabilmesine ilişkin çağrıda bulunduk. Kaygımızın temelinde; büyük bir tarihi geçmişe sahip olan, Türk-İslam düşüncesi ve yaşam dünyasının kadim köklerinin inşa edilmesinde fail olmuş bir coğrafyanın kültürünün muhafaza edilmesine ve insanın dokunulmaması gereken şeref ve haysiyetinin insan hakları temelinde korunması gerekliliğine duyduğumuz güçlü inanç yer almaktadır.
YENİSES: Doğu Türkistan’ın tarihçesini ve Çin zulmüne karşı mücadelesini özetleyebilir misiniz?
KALA: Bağımsızlığı Osmanlı, Çarlık Rusya ve İngiltere tarafından tanınmış bir devlet iken 1878’de Mançu-Qing orduları tarafından işgal edilen Kaşgar Devleti’nin coğrafyası olan Doğu Türkistan, yeryüzündeki Türkçe konuşan insanlar için bir ata ve anayurttur. Bu itibarla Türk kültürü ve medeniyetinin geliştiği ve yeşerdiği en kadîm yurttur. Hun, Köktürk, Uygur kağanlıkları sonrasında İslam ile müşerref olan bu coğrafyada Karahanlı, İdikut, Timurlu, Yarkent (Saidiye) sultanlıkları hüküm sürmüştür. Üstelik Doğu Türkistan coğrafyası Türk-İslâm ilim ve irfanının inşa edildiği, Türklerin kendilerine özgü İslâmî anlayış ve yorumlarının tüm boyutlarıyla ve özgün bir yaşama dünyasıyla tecessüm ettiği bir kültür ve medeniyet havzasıdır.
Bölgenin tarihine baktığımızda köklü devlet ve medeniyet geleneği olan bölge halkının istila ve işgallere karşı direnmiş olduğunu, modern çağda Şark-i Türkistan İslâm Cumhuriyeti (1933) ve Şark-i Türkistan Cumhuriyeti (1944) olmak üzere iki defa kendi cumhuriyetlerini kurmuş olduğunu görebiliriz.
Fakat küresel şartların ve devletlerin menfaati doğrultusunda cumhuriyetlerin vatanı Türkistan, Rus ve Çin sömürgecilerinin iş birliği neticesinde parçalanmış, bölge Ekim 1949’da Çin komünist ordularınca işgal edilmiştir. Müslüman Türkler, ÇKP işgali (1949) ve idaresi (1955) sonrasında Çin’in zulmünü çok daha açık bir şekilde hissetmeye başlamıştır. Günbegün zulmün şiddet dozu sürekli artırılmış ve günümüzü de içine alan bir bağlamda çeşitlendirilerek sistematik bir hal almıştır.
ÇKP tarafından uygulanan zulüm ve sindirme politikaları Milliyetçi Çin (1911-1949) dönemindeki biyolojik kıyımla mukayese edildiğinde çok daha derin ve çeşitli olmuştur. Bu saldırgan süreç, soğuk savaşın sona erdiği, SSCB’nin dağıldığı yıllardan itibaren hızını daha da arttırmıştır. İşte bu tarihten itibaren ÇKP rejimi, Doğu Türkistan’da Çin anayasası başta olmak üzere bölgesel özerklik yasası, dinî inanç yasası ve dil-yazı kullanım yasasını neredeyse tamamen rafa kaldırmış, soykırım sürecine derin boyutlarıyla kültürel soykırımı da dahil etmiştir.
YENİSES: Uygurların Çin yasaları çerçevesinde yaptığı her hak arayışı şiddetli ve kanlı bir şekilde bastırıldığını örneklendirebilir misiniz?
KALA: Bunlardan en önemlileri Şubat 1997 Gulca Katliamı, 5 Temmuz 2009 Ürümçi’de gerçekleştirilen ve dönemin başbakanı Sn. Erdoğan tarafından da “Adeta soykırım” diye nitelendirdiği 5 Temmuz Ürümçi soykırımı ve 27 Temmuz 2014’te Yarkent İlişku Katliamıdır. 2016 sonrasında Çin’in Doğu Türkistan’da inşa ettiği, uydu görüntüleri ile tescillenen, canlı tanık ve şahitlerle de delillenen (bir kamp mağduru olan Gulbahar Haitiwaji’nin toplama ve işkence kamp hatıralarını ihtiva eden Çin Kampından Nasıl Kurtulum? eserine bakılabilir) binlerce toplama kampları, küresel tedarik zincirlere mal üreten fabrikalarda köle işçi olarak Doğu Türkistanlı Türklerin zorla çalıştırıldığı gerçeği dünya kamuoyunu sarsmış ve Batı siyaseti ve medyasında birinci sırada yer almıştır.
Ülkemizde yaşayan sayıları yüz bini geçen Doğu Türkistanlıların yakınları bu kamplarda tutulmakta; Doğu Türkistanlılar sırf Türkiye’yi ziyaret ettiği, Türkiye’de okuduğu veya Türkiye’de herhangi bir yakını, arkadaşı olduğu için acımasız bir şekilde cezalandırılmaktadır. Hatta Türkiye’ye YTB burslusu olarak gelip okuyan Ekrem Mehmet gibi gençler kamplarda işkence ile şehit edilmiştir. Sosyal medyadan herkesin bildiği, tanıdığı Medine Nazimi’nin Türk vatandaşı olan kardeşi Mevlüde hâlâ bu kamplarda tutsaktır. Onun gibi yüzlerce Türk vatandaşı Doğu Türkistan asıllı insanlarımızın, iş adamlarının, aydınların kendilerinin veya ailelerinin kamplarda tutsak olduğu, kendilerinden haber alınamadığı Türk kamuoyunu derinden yaralamaktadır.
İşbu Çalıştay’a katılan çoğu akademisyenin de ana-babaları, kardeşleri, yakınları bu işkence kamplarında tutsaktır. Bütün veriler ÇKP’nin Doğu Türkistan’da ciddi bir “soykırım” suçu işlemekte olduğunu ortaya koymaktadır. Toplama kamplarında insanlar öldürülmekte, insanlara şiddetli işkenceler yapılmakta ve bir milleti millet kılan kültürel değerler acımasızca yok edilmektedir. Kampların dışında aile mahremiyetini yerle bir eden “Kardeş Aile” uygulaması ile Müslümanlara tarifi imkânsız bir “Çin İşkencesi” yaşatılmaktadır.
YENİSES: Çin zulmüne karşı işe nereden başlanmalı?
KALA: Bu noktada Çin’in işlediği ve işlemeye devam ettiği “soykırım” suçunun ortaya net şekilde konulması, devletlerin parlamentolarında, bilhassa TBMM’de gündeme getirilmesi ve soykırım suçu işleyenlerin uluslararası mahkemelerde yargılanmasının yolu açılmalıdır. Çünkü Doğu Türkistan’da olan zulüm ve trajedi hiçbir şekilde normal görülemez ve normalleştirilemez. Bugün orada anormal olan durumun normalleşmesi halinde yarın başka ülkelerde, toplumlarda aynı durumların normalleşmesinin önü açılmış olacaktır.
Türk ve İslâm dünyası kamuoyu başta olmak üzere insan haysiyet ve şerefine ehemmiyet veren tüm dünya kamuoyu Doğu Türkistan’da olup biten insanlık dramına ve zulme sessiz ve ilgisiz kalmamalıdır. Bunun için Türkiye’den başlayıp tüm dünyaya yayılabilecek şekilde Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dramına karşı kolektif, makul, yaygın ve sürekliliğe sahip bir tepki hareketi başlatılmalıdır. İnsanlık şeref ve haysiyetinin yaşatılamadığı hiçbir politika kalıcı olamaz ve nihayetinde kaybetmeye mahkûmdur.
YENİSES: Çin yöneticilerine söyleyecekleriniz yok mu?
KALA: Geleneğine son derece düşkün olarak bilinen Çin’in tarihinde birlikte yaşama pratiklerini inşa eden Konfüçyüs (Kongzi), Laozi ve Mozi gibi büyük filozoflar vardır. Çin, küreselleşen dünyada çağın yükselen değerlerinden de istifade etmeyi bilmeli, insan haklarına saygılı, kendisinden olmayana müsamahakâr, farklılıklardan zenginlik devşirebilecek imkânı kendisine sunabilecek pratik geleneklerini güncellemeyi de bilmelidir. Zira bu hem Çin’e hem de Doğu Türkistan’a kazandıracaktır. Doğu Türkistan’da huzur ve barışı bozan, oradaki Türk ve İslâm kimliğini nüfus ve nüfuz olarak silen bir Çin’in, Doğu Türkistan’ın soydaşı, dindaşı olan Türk-İslâm dünyasında başarılı olması, insan haklarını tüm politikalarının eksenine yerleştiren dünya kamuoyunda söz sahibi olabilmesi mümkün olamayacaktır.
YENİSES: Bu noktada Çin Halk Cumhuriyeti’ne (ÇHC) çağrınız nedir?
KALA: ÇHC her şeyden önce Uygur Türklerini “Düşman Millet” görme siyasetinden vazgeçmelidir. Bu yanlış siyasetin Türk ve İslâm dünyasında, Batı dünyasında Çin açısından yakın ve uzak gelecekte vuku bulabilecek kötü sonuçlarını bütün boyutlarıyla iyi hesaplamalıdır. ÇHC, Doğu Türkistan’da inşa ettiği tüm toplama kamplarını bir an evvel kapatmalı, tutsak edilen milyonlarca Müslüman Türk’ü salıvermelidir. İşbu uygulamalarla insanlık trajedisine sebep olan failler her kim ise hem ulusal hem uluslararası yargının karşısına çıkartmalıdır. Ayrıca, bütün mağdurların mağduriyetlerinin temelli giderilmesi için hem manevî hem maddî tazminat ödemelidir.
Aile mahremiyetini yerle bir eden sözde “Kardeş Aile” ve Müslüman Türk kızlarının kendi rızası olmadan Çinlilerle evlenmeyi teşvik eden uygulamaları bir an evvel sonlandırılmalıdır. Ailelerinden kopartılan yüzbinlerce çocuk bir an evvel ailelerine kavuşturulmalıdır. 2007 yılından beri uygulanan “Köle İşçi” ve “Zorla Çalıştırma” uygulamasına derhal son verilmeli, onların mağduriyetleri bir an evvel maddî ve manevi olarak giderilmelidir. Türkiye başta olmak üzere diplomatik ilişkileri bulunan bütün ülkelerde yaşayan Doğu Türkistanlı insanların dört yıldır gasp edilen memleketlerindeki aile üyeleri ve yakınları ile özgürce iletişim hakları geri verilmeli, akraba ziyaretine derhal müsaade edilmelidir. Yıllar önce
Türk devletine vaat edilen bağımsız Türk heyetinin Doğu Türkistan’da gözlem ve inceleme yapmasına müsaade edilmelidir. Türkiye ile Doğu Türkistan arasında doğrudan hava yolunun açılmasına izin verilmeli ve iki kardeş topluluğun serbestçe kültür ve turistik ziyaretler yapmaları kolaylaştırılmalıdır. Büyük oranda Türk-İslâm coğrafyasında uygulanması öngörülen Çin rüyasının pratiği Kuşak-Yol projesinin başarılı olup olmamasının Türk-İslâm dünyasının “olumlu” katkısına bağlı olduğu aşikâr iken, onların soydaşı ve dindaşına reva görülen düşmanlık ve soykırımın Çin’e karşı “olumsuz” tutum ve algıyı daha kalıcı ve etkili kılacağı iyice bilinmelidir.
YENİSES: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden beklentileriniz nelerdir?
KALA: Devletimiz “Yeniden Asya” açılımı ekseninde geliştirmekte olduğu Çin politikasını gözden geçirmeli, Doğu Türkistan’da olup biten sürece kayıtsız kalmayarak insanperverliği, kendi kök medeniyetini ve gönül coğrafyasının çıkarlarını önceleyen politikalar geliştirmelidir. Buna uygun donanımlı, bölge odaklı uzman kadro yetiştirecek kurumları yeniden tesis edebilir, var olanları bu doğrultuda yeniden gözden geçirerek ortak amaç doğrultusunda örgütleyebilir. Müslüman coğrafyada müstesna bir yeri olan Türkiye, Doğu Türkistan meselesini güçlü bir inançla ve samimiyetle sahiplenmeli, başta İslâm Konferansı Örgütü olmak üzere durumu İslâm ülkelerine anlatmalıdır. Bunun için Cumhurbaşkanlığı veya ilgili bakanlıklar bünyesinde alan uzmanlarının yer aldığı “Doğu Türkistan Masası” kurulabilir, bu masa Doğu Türkistan meselesini tüm boyutlarıyla işleyip, süreci takip edebilir, uluslararası kamuoyunu doğru şekilde bilgilendirebilir. Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Doğu Türkistan meselesini görüşmek üzere olağanüstü toplantıya çağrılabilir. Sözde “Mesleki Eğitim Kampları” adı verilen üç milyondan fazla insanın zorla çalıştırıldığı ceza kamplarının acilen kapatılması için devletçe ve milletçe çağrıda bulunulabilir. Uluslararası bağımsız gözlem-inceleme heyetinin bölgeye gitmesini isteyen BM başta olmak üzere ilgili uluslararası kurumlarla ve ülkelerle aktif iş birliği yapılabilir. Devam eden etnik ve kültürel soykırımın durdurulması için Çin’e çağrıda bulunan ülkelerle iş birlikleri gerçekleştirilebilir; güçlü uluslararası kamuoyu oluşturulmasına katkı sağlanması için daha belirleyici “fail roller” üstlenilebilir. Nihayetinde Doğu Türkistan meselesine ilişkin politikaların parti bazlı olmaktan çok, insan hak ve hürriyetleri ekseninde ortak ufka bakan ilkeler muvacehesinde yeninden tanzim edebilmenin yolları aranabilir.
YENİSES: Türk Basını ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) neler yapabilir?
KALA: Doğu Türkistan sorununa artık partiler üstü millî bir mesele, dahası insanlık dramı olarak bakılmalı ve ona göre davranış sergilenmelidir. Türkiye medyasının var olmak ile yok olmak arasına sıkıştırılmış, uluslararası toplum ve medyada “soykırım mağduru” olarak gündemde tutulan Doğu Türkistan toplumunun dertlerini ve meselelerini kapsayıcı şekilde tüm platformlarda gündeme taşıması gerekmektedir.
Çalıştay bildirgesinde ifade edildiği üzere, MEB, müfredatına, gönül coğrafyalarımız kapsamında Doğu Türkistan coğrafyası, tarihi, kültürü ve yaşanılan sorunları muhakkak dahil etmeli, eğitim süreçlerinde Doğu Türkistan’ın kültür ve medeniyetimizdeki yeri ve önemine daha fazla yer vermelidir. Doğu Türkistan’da yaşananları yerinde gözlemleyerek rapor etmek üzere Türkiye Çin’e bağımsız uzman bir heyet gönderebilir. Türkiye’de sivil toplumun gündemine Doğu Türkistan’ın daha fazla dâhil edilmesi için STK’ların ortaklığında bir “Doğu Türkistan Platformu” kurulabilir. Doğu Türkistan’da devam eden kültürel silme sürecinde kaybolmaya yüz tutan el sanatları, mimari, folklar, edebiyat ve kültür örüntülerinin Türkiye Türkçesine kazandırılması için ilgili devlet birimleri, STK’lar gereken kaynakları ayırabilir, bu doğrultuda akademik çalışmalar artırılabilir. Doğu Türkistan meselesinin görünür olması için belediyelerin de sürece dâhil olmaları gerektiğini söyleyebiliriz.
YENİSES: Dergimiz aracılığıyla dünya kamuoyuna duyurmak istediğiniz bir çağrınız var mı?
KALA: Medeni dünyanın temel değerleri olan insan hak ve özgürlükleri, Doğu Türkistan’da ÇKP tarafından en ağır şekilde ihlal edilmektedir. Doğu Türkistan halkının en temel hakkı olan yaşama hakkı tehlike altındadır; mülkiyet hakları tamamen ellerinden alınmıştır. İfade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü gibi temel insanî özgürlükler yasaklanmıştır. Doğu Türkistan’da demokratik talepler, suç olarak değerlendirilmekte ve en ağır şekilde cezalandırılmakta; bazen bu cezalar terör suçlamasına dönüşmekte ve idamlarla sonuçlanabilmektedir. ÇKP, zulümden kaçanları ve ailelerini de suçlu olarak görmekte ve ağır şekilde cezalandırmaktadır. Dünya kamuoyunun bu haksızlıklara kayıtsız kalmamasını; Doğu Türkistan’da ÇKP’nin gerçekleştirdiği insanlık suçuna karşı tüm onurlu milletlerin yüksek sesle karşı durması gerektiğini düşünüyoruz.
YENİSES: Sayın Genel Sekreterim; Vermiş olduğunuz sağlıklı bilgiler için teşekkür ediyoruz. Son olarak Doğu Türkistan ve Türk Dünyasına sayfalarında önemli yer veren Dergimiz hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi de alabilir miyiz?
KALA: Yeni bir dünya özlemiyle yoluna emin ve istikrarlı şekilde devam eden Yenises dergisine milli kültürümüze katkıları vesilesiyle şükran borçluyuz. İnanç, tarih ve dil hassasiyetini tüm sayılarda muhafaza ettiğine şahit olduğumuz Yenises dergisinin Türk-İslam coğrafyasındaki dertlerle hemdert ve hemhal olması da son derece önemlidir. Bu vesileyle Doğu Türkistan meselesine gösterdiğiniz yakın ve samimi ilgiden ötürü de teşekkürlerimi sunarım. Tarihin ve Anadolunun gönlünü dinlemek önemlidir. Gönülden gelen ses, gönle ulaşır. Yenises dergisinin gönüllerden çıkan sesi gönüllere ulaştırabilmesini diliyorum.
Share
584 Kez Görüntülendi.