Son Dakika
Prof.Dr.Abdurreşit Celil KARLUK(Ankara – HBV,Ün. öğretim üyesi)
Okumuş Müslüman elitler Endülüs trajedisini, daha doğrusu Avrupa topraklarında inşa edilmiş bir Müslüman medeniyetinin her yönü ile silinme geçmişini bilirler. Kimileri işbu yenilgi ile biyolojik ve kültürel silinmenin verdiği acıyı hala iliklerinden hisseder, o dönemde yaşanan çok boyutlu soykırımları çeşitli kaynaklardan okuyarak tefekkür ederler.
Fakat aynı tarihlerde dünyanın doğusunda, Moğol fetihlerine iştirak edip Kubilay Han ile Çin coğrafyasında Yuan Sülalesini (1271-1368) kuran, nüfus ve nüfuz bakımından hatırı sayılır çoğunlukta görünür olan Türk, Arap, Fars ve diğer kökenlerden Müslümanların Ming Sülalesi (1368-1644) kurulmasıyla maruz kaldıkları zulümler, işkenceler hatta katliamlardan genellikle haberleri yoktur veya pek az ve seyrek olarak gündemlerine alırlar. Hatta şöyle söylenebilir ki, çağdaş Müslüman dünyasının elitleri nedense Çin coğrafyasındaki Müslümanların sadece geçmişine değil mevcut durumlarına, maruz kaldıkları zorluklara hatta asimilasyon ve insanlık dışı soykırımlara hala kayıtsızlar. Batılı bir gayrimüslim entelektüel kadar ilgi ve alaka göstermediğini gönül rahatlığı ve dindaşlık hukukunun verdiği şikâyet artı serzeniş ile dile getirmek de tamamen mümkündür.
Türkiye benzeri Müslümanların yoğunlukta ve çoğunlukta olduğu, ayrıca kan ve kültür bağı olan memleketlerde bazı muhafazakâr aydınlar bu konulara genellikle sürdürülmesi imkânsız, derinlemesine bilgi ve belgelerden yoksun satırlar ile yaklaşmış olmalarından ötürü muhafazakâr siyasette de tutarlı bir yeri olmamıştır. Dolayısıyla muhafazakârlar muhalefette iken dillendirdiği kadar iktidar olduklarında Çin’e karşı tutarlı söylem geliştirememiş, çoğu zaman günümüzde olduğu gibi Çin ile olan ilişkilerinde daima Çin’in istekleri doğrultusunda söylem geliştirmiş, ikili ilişkiler sözde “iyi” ve “stratejik” seviyeye yükseldikçe Çin coğrafyasındaki Türk soylu Müslümanların durumu “kötü” hatta “dayanılmaz” hal almıştır. Özellikle, Uygur Türkleri başta Çin’in politik sınırları içinde kalan Türk soylu Müslümanların Türkiye başta olmak üzere İslam coğrafyasından bekledikleri soydaşlık ve dindaşlık hukukuna uygun davranışlar gerçekleşmemiş, bundan ötürü ilgili halklarda genellikle derin hayal kırıklıkları yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu süreçte Çinli veya Çin çıkarlarına hizmet eden propaganda birimleri özellikle Türkiye ve Türkistan cumhuriyetleri liderlerinin Doğu Türkistan hakkındaki resmi beyanatlarını istismar etmekle kalmamış farklı boyutlarda manipülasyonlar yaparak Uygur, Kazak ve Kırgız Türklerini daha fazla sindirmek, direncini kırmak, kardeşlik bağlarını kopartmak için kullanmıştır. Bu durum karşısında Türk devletlerinin bilhassa Türkiye’nin yapabilecekleri fazlası ile vardır. Potansiyellerin farkına vararak, sürdürülebilir Çin ve Doğu Türkistan (stratejik) politikalarının geliştirilmesi, ısrarla uygulanması tamamen mümkündür. Türkiye, bu iradeyi gösterdiğinde, başta Türkistan cumhuriyetleri olmak üzere İslam coğrafyasındaki çoğu Müslüman ülkelerde cesaret ile özgüvenin tesisine yardımcı olmakla birlikte öncü ve örnek olma vasfını yerine getirmiş de olacaktır. Bu çalışmada, Çin-Türk ilişkilerinin seyrine genel olarak değinilmek sureti ile Doğu Türkistan’da devam eden toplama kampları ve soykırım üzerine odaklanılarak, Türkiye’nin artık suskun kalamayacağı vurgulanacak bu bağlamda acil olarak yapması gereken hususlar sıralanacaktır.
Çin-Türk İlişkileri
Çin-Türk ilişkilerinin geçmişini üç binlerce yıl ötesine kadar götürmek mümkündür. Bu sürece genel olarak baktığımızda, Çin esasında umum Türklerin derin hafızalarında “Sakıncalı” bir ülke veya bölge; Çinli kavmi ise “mesafeli durulması”, “ihtiyatla ilişki kurması” gereken bir kavim olduğu anlaşılacaktır. Zira, İslamiyet öncesi Türk zihninde çok acılı izlerin bırakıldığı en azından yazıtlarda, destanlarda ve Çin yıllıklarında kayıtlıdır. Aynı zamanda, Türkler ise Çinliler açısından birleşik tek çatı altında olduğunda büyük tehdit, diğer zamanlarda yurtları yutulması kolay, halkı yönetilmesi âsan bir halktır. Çin veya Çinli elitler için bu durum geçmişte öyle olduğu gibi, günümüzde de aynıdır. Çünkü, değişmeyen Çin yazı sistemi milli hafızayı canlı tutmakla birlikte stratejik genişleme için de tarihsel tecrübe, meşruiyet ve güçlü özgüven ile özenerji sağlamaya devam etmektedir. Durum, Türkler açısından öyle değildir. Sürekli değişen yazı sistemleri, mekânsal değişimler ile din ve medeniyet çevresindeki farklılaşmalar hafıza değişimini kolaylaştırırken, tehdit algılarını da ona göre değiştirmiştir.
Türklerin tek siyası çatı altında birleşik bir millet olma rüyası boşa çıkmış, devam eden kültürel bütünlük Rusların Türkler dünyasında başlattığı fiziki ve kültürel işgali ile bölünüp parçalanmaya başlanmış, SSCB rejimi tarafından yönlendirilen ve desteklenen yerel kimlikleri öne çıkartan “milletçik” oluşturma süreci SSCB sonrasında da devam etmiştir. Türklerin dünyası modern çağa sadece Türkiye hariç kahir ekseriyeti sömürge olarak girmiştir. Yani, 1884’te Çin’in Doğu Türkistan’ı tamamen işgal etmesi ile Türkistan’ın doğusu, kuzeyi ve batısı ile Kafkasya Rus ve Çin hegemonyası altında sömürgeleştirilirken, güneyi İran ve Afganistan sınırları içinde kalmıştır. Osmanlı bakiyesinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti devleti de Batı’nın çeşitli etkilerine kendi isteğiyle girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Batılılaşma girişimi ekseninde umumi Türk gövdesinden belirli düzeyde farklılaşarak, olabildiğince “Doğu”dan kopmaya çabalamıştır.
Bütün bu sürecin sonunda, Çin tehdidi daha çok “Uygur” Türklerini ilgilendiren bir konu haline gelirken, diğer Türk devlet veya topluluklarının siyasi elitleri ile aydınlar sınıfının ekseriyeti kültürel sınırlar yerine politik sınırları tercih ederek “Doğu Türkistan’ın işgali sorunu” bütün Türklerin değil, sadece “Uygurların sorunu” durumuna meşruiyet kazandırma yolunu seçmiştir. Bu meşruiyet esasında, Çinlilerin “Uygur sorunu bizim iç sorunumuz” tezini desteklemiş, “Doğu Türkistan” diye isimlendirmenin Çin’in iç meselesine karışmak ve bölücülük olarak algılamış, ecdat yadigarı mukaddes toprağa Çincenin kırması “Sinkiang, Sincan, Şincan” ile isimlendirilmesini normalleştirmişlerdir.
Xi Jinping iktidara geldikten (2013) sonra Çin’in gizli emellerini daha fazla açık etmiş, “Çin Rüyası” söylemi ile birlikte hayata geçirmeye çalıştığı “Yeni İpek Yolu Projesi” nam-i diğer “Kuşak-Yol”un detayları ortaya çıktıkça, Türkler ve tehdidi bizatihi hissetmeye başlayan diğer “Türki”ler aslında Çin’in başta Batı Türkistan cumhuriyetleri olmak üzere bütün Türkler Dünyasını tehdit eden bir “güç” olduğu gerçeğini anlamaya, yavaş ve geç olsa da idrak etmeye başlamıştır. Kovid-19, nam-i diğer Çin virüsü ile “Çin aşısı” tedariki sürecinde ortaya çıkan “sorunlar” ve Çin’in direttiği “Suçluların İadesi Antlaşması” meselesi de Türkiye’deki işbu “idraklanma” sürecine müspet etki yaptığını söylemek de mümkündür.
Çin-Türk etkileşiminde, ister Çin coğrafyasına yakın bölgelerde yaşayan Türkler olsun, ister Çin’e uzak bölgelerde yaşayan Türkler olsun, esasen Çin galibiyeti ve Türk mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır. Bu ilişki sosyoloji, uygarlık tarihi, zihniyet felsefesi, sinoloji ve Türklük bilimi gibi alanların iş birliğiyle çok yönlü olarak araştırılması gereken önemli bir konudur. Bu süreçte, Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk yazıtlarındaki uyarıların Türklerce dikkate alınarak dersler çıkartılmadığı görülmekle birlikte yazıtlarda betimlenen ve altı çizilen Çinlilik daima kendini göstermiş ve gitgide görülür olmuştur. Çin’e yakın bölgedeki son Türk mağlubiyeti, Yarkent Sultanlığının Mançu-Çin işgali sonrasındaki bağımsızlık mücadelesi esnasında kurulan (Osmanlı’ya biat eden) Kaşgar Devletinin 1878’de Mançu-Çin birleşik ordularınca kesin yenilgiye uğratılması ile (işgal ve istila) vuku olmuştur. Günümüzde Uygur olarak adlandırılan Doğu Türkleri, muazzam ve orantısız güç kullanan Çin istila kuvvetlerine karşı tek başlarına direnişini devam ettirmekte, asla diz çökmeyerek direnişin farklı destanlarını yazmaktadır. ÇKP rejimi, bu halkın topraklarını ebedi Çin yurdu yapmak ve halkını asimile ederek mevcudiyetlerini yok etmek için 70 yıldır sistematik biyolojik, fizyolojik soykırım uygularken, bölgenin en az bin yıllık Türk-İslam kimliğinin canlı cansız izlerini silmek için geniş çaplı ve kalıcı kültürel silmeye son sürat devam etmiş; ekolojik çevrenin dahi Çinlileştirilmesi için eko-soykırımlara dahi hız vermiştir. Diğer taraftan, mevcut nüfusun Çinlileştirilmesini hızlandırmak için eğitim- kültür sahasını tamamen denecek kadar Çinlileştiren ÇKP rejimi, yurtdışında yaşayan Doğu Türkistanlılar ile doğrudan ya da dolaylı iletişim kurarak onları da “sindirmek, korkutmak, vaz geçirtmek” için geleneksel ve modern işkencenin tüm versiyonlarını (dünyanın gözünün önünde) cömertçe uygulamaktadır.
Uygur Türkleri ÇKP işgali (1949) ve idaresi (1955) sonrasında Çin zulmünü daha doğrudan hissetmeye başlamış, zulmün şiddet dozu sürekli artırılmış ve çeşitlendirilerek sistematik bir hal almıştır. Daha öncelerinden farklı olarak zulüm biyolojik kıyıma ek olarak sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve ekolojik olarak çeşitlenerek derinleşmiştir. Bu süreç soğuk savaşın sona erdiği, SSCB’nin dağıldığı yıllardan itibaren hızını daha da arttırmıştır. İşte bu tarihten itibaren ÇKP rejimi, Doğu Türkistan’da Çin anayasası başta olmak üzere bölgesel özerklik yasası, dini inanç yasası ve dil-yazı kullanım yasasını neredeyse tamamen rafa kaldırmıştır. Uygurların Çin yasaları çerçevesinde yaptığı her hak arayışı şiddetli ve kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bunlardan en önemlileri Şubat 1997 Gulca Katliami, 5 Temmuz 2009 Ürümçi soykırımı ve 27 Temmuz 2014’te Yarkent’e İlişku katliamıdır . Bu zulüm ve işkence karşısında o dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin’i Ürümçi’de soykırım yapmakla suçlamış, bu konuyu G20 gündemine getirmekle Çin’e gözdağı vermişti . Bu durum karşısında tedbirini alan Çin, daha sonra Türkiye’deki hükümet yetkililerinden Türkiye’de Çin aleyhinde konuşma, yazma ve eleştiriye müsaade etmeme garantisi alabilmiştir .
Çin’in İşkence Kampları: Soykırım?
Soğuk savaş sonrasında, bir taraftan Doğu Türkistan’da kendi yasalarına tamamen aykırı onlarca uygulama, yönetmelik ve genelgeler ile ağır insan hakları ihlalleri, kitlesel öldürme, tutuklamalara devam eden ÇKP rejimi, diğer taraftan Uygurların kandaşı, dildeşi, dindaşı olan ülkeler ile “çok sıkı” ve “yüksek stratejik” ilişkiler geliştirmeyi de başarmıştır. Bu “başarılı” diplomasi ile ilgili ülkelerin muhafazakâr hükümetleri ile ana akım medya patronlarını “Uygurlar ve Doğu Türkistan”’ı görmezden gelmesi veya unutmasını sağlamıştır. Böyle bir arka plan ve gelişmeleri iyi değerlendiren ÇKP, 2016 yılından itibaren Uygur Türklerini topyekûn cezalandırma safhasına geçmiştir. Hatta 60 yıldır Uygurlara karşı destekleyip kolladığı Kazak ve Kırgızları da bu sefer Uygurlar ile aynı kategoride cezalandırmaya başlamıştır. İşin ilginç tarafı ise, çoktan Kazak, Kırgız vatandaşlığına geçmiş olan binlerce kişiyi de tutuklayarak Kazakistan ve Kırgızistan ülkelerine de belirli düzeyde göz dağı vermeye çalışmıştır. Kazakistan yönetiminin devreye girmesi ile bazı Doğu Türkistan asıllı Kazak vatandaşlarını kamplardan salıvermek zorunda kalan ÇKP rejimi, onların yaşadıkları zulüm ve işkenceleri dünyaya ifşa edeceğini pek hesaba katmadı. Kamplardan kurtularak Kazakistan’a gelenlerden bazı vicdan sahipleri kamplarda yaşadıklarını uluslararası medyaya ifşa ederek adeta bomba etkisi yarattı . Bu tarz tanıklık arttıkça, ÇKP rejimi toplama kamplarının varlığını başlangıçta inkar etti ise, ortaya çıkan uydu görüntüleri ve bazı Batılı medya mensuplarının bölgeye giderek yaptığı açık ve gizli çekimlerden sonra, kampların varlığını kabul etmek zorunda kalarak, buralarda “mesleki eğitim” verdiği safsatası ile yalan üretmeye, etkisi altında tuttuğu az gelişmiş ülkelerin medya mensuplarını düzmece “eğitim merkezleri”nde gezdirerek, onları ÇKP hesabına konuşturmak sureti ile kendi yalanına ve Türklere dönük işkencesine devam etmiştir.
Batılı medya mensuplarını ilgili düzmece “merkezlere” soktuysa da usta medya mensupları karşısında rezil olarak, gizlediği gerçeklerin ortaya çıkmasına engel olamamıştır.
Doğu Türkistanlılarca “Çin Nazi Kampları” olarak adlandırılan işbu “Eğitim Merkezler” ile ilgili en kapsamlı haberler, analiz ve raporlar Batının ana akım medyasında neredeyse her gün yayınlanmakta, Batılı ülkelerin siyasetçileri de konuyu sıklıkla gündemlerinde tutmaktadırlar. Özellikle, BM Irki Ayırımcılığı Azaltma Birimi, BM İnsan Hakları Örgütü gibi büyük kuruluşlar artık Çin’in 21. yüzyıldaki insanlık ayıbı olan bu toplama kamplarının kapatması için ciddi baskılar yapmaktadır . Hatta ABD kongresindeki senatörler Doğu Türkistan’daki ÇKP yöneticilerinin cezalandırılması için yasa önerisi vermiş ve kongreden geçirerek uygulamaya koymuştur. Avrupa Birliği (AB) Uygurlara yönelik uygulamalarından dolayı ÇKP’nin Doğu Türkistan’daki dört kilit parti ve bölge yetkilisi ile Doğu Türkistan’daki askeri organizasyonu olan Bingtuan’a yaptırım kararı almıştır . Böylece AB 30 yıldan bu yana ilk kez Çin’e karşı insan hakları ihlalleri nedeniyle yaptırım kararı almış oldu. AB, ABD ve Kanada’dan sonra İngiltere de Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurlara uyguladığı baskılar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle 4 Çinli yetkili ve bir kuruluşa yaptırım kararı almıştır . Bütün bunlar olup biterken, Türk ve İslâm Dünyası Çinle ilişkilerini sürdürmekte, kınamayı dahi bir türlü kendilerine yedirememektedirler . Bu suskunluk veya açıktan verilen Çin desteği hala geçerliliğini korumaktadır.
Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamakta olduğu radikal ve faşist politikalarını “İslami radikalleşme ve aşırılıkla savaş” iddiası ile meşrulaştırmaya çalıştığı veya bu iddia ile kendine borçlu olan, uydusu haline getirilen ülkeleri, özellikle başta Türkler olmak üzere Müslüman ülkeleri inandırmakta veya ilgili ülkelerin ses çıkartmaması karşılığında bol keseden borç para veya faizi belirsiz krediler vermektedir.
Çeşitli kaynaklar Doğu Türkistan’daki Uygur Türk nüfusunun %10’dan fazlasının adı geçen toplama kamplarında esir tutulduğunu, işkenceye maruz kaldığını , fakat bağımsız bir kuruluş olan Çin İnsan Hakları Savunucular Örgütü (Chinese Human Rights Defenders) ile diğer hak savunucularının derlediği verilere bu oranın %20 dolayında olduğunu, bu oran içinde Çin’in iddia ettiği “Yeniden terbiye merkezleri”nde tutulanların olmadığını belirtmektedir .
Çin Nazi Kampları üzerine ciddi araştırma yapan Avusturalyalı Çin uzmanı Michael Clark Türklerin hapsedildiği kamplar hakkında şu bilgileri vermektedir : “Kapları çok büyük, kimileri 10000 m², Hapishane benzeri kompleks olup güçlendirilmiş güvenlik kapıları ve pencereleri, gözetleme sistemleri, güvenlikli aralama, yüz tanıma ve iris/göz tarama sistemleri, gözetleme kuleleri ve güvenlik odaları veya tam teçhizatlı polis teşkilatı bulunmaktadır”. ABD Kongresi-Çin İşleri Yürütme Komisyonuna göre : “Kamplar, gezegenimizdeki bir azınlık nüfusunun kitlesel ve toplu hapsedildiği en büyük hapishanedir”. Foreign Policy’nin Asya Editörü James Palmer Twitter üzerinden şunları dile getirmiştir : “Uygur ve Rohingya’daki yıkım, kapalı ülkelerin güçlerinden bir derstir. Muhtemelen milyonlarca Uygur toplama kamplarında. Ürümçi’de genç erkekler neredeyse yok oldular”.
Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü (ASPI) yayınladığı bir araştırma raporuna göre, 2016-2018 yılları arasında kampların %465 oranında büyüdüğü tespit edilmiştir . Son veriler, hâlihazırda Doğu Türkistan’da en az 1.200’den fazla devasa toplama kamplarının bulunduğunu göstermektedir. Ancak yeni ilavelerle sürekli büyüyen kampların boyutlarını ve tam yerlerini tespit etmek için uzun soluklu çalışmalar yapılması gerekmektedir. Örneğin, 2016’da Hoten’de 7.000 metrekare olarak inşa edilen bir kampın Eylül 2018’e gelindiğinde 172.000 metrekareye genişlediği tespit edilmiştir .
Çin Nazi Kamplarının amacı, Uygur kültürel kimliğini ve fiziki mevcudiyetini yok etmektir. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping Çin’in amacını şu şekilde özetlemiştir: “Onların kimliğini Çin vatanı, Çin milliyeti, Çin dili-kültürü ve Çin tarzı sosyalizm ile yeniden geliştirmektir”. Çin Cumhurbaşkanı ve ÇKP lideri Xi’nin bölgede görevlendirdiği ÇKP yetkililerince uygulanmakta olan İzgara Tarzı Toplum Yönetimi stratejisi, sözde “yeniden terbiye” politikası ve acımadan cezalandırma, yok etme uygulamaları belirli düzeyde meyvesini vermiştir. Ürümçi Belediye Başkanı Yasın İsmail 20 Ağustos 2018 tarihinde kamuya açık bir toplantısında ÇKP ve Xi’ye sadakatini ifade ederken şunları deklare etmiştir: “Uygurlar geçmişteki Göktürklerin evladı değildir, günümüzdeki Türkiyeliler ile ise HİÇBİR alakası Yoktur, Uygurlar büyük Çin milletinin bir parçasıdır” .
Çin’in Nazı Kamplarına tıkılan, hapse atılan ve ağır çalışma kamplarına gönderilenlerin sayıları hakkında Doğu Türkistan diasporası ve bağımsız araştırmacılar bu sayının en az 3-5 milyon arasında olabileceğini tahmin etmektedir.
Bu konu üzerine araştırma yapan Tanner Greer’e göre , aşağıda sıralanan 48 davranıştan herhangi birinde bulunmanın Çin Nazi Kamplarına gönderilmek için yeterli sebep olduğunu belirtmiştir:
1) Çadır sahibi olmak
2) Başka birine yemin etme, demek
3) Yurtdışına çıkanlar veya Yurtdışından gelenler ile sohbet etmiş olmak
4) Kaynak makinası/ekipmanı bulundurmak
5) Başka birine günah işleme, demek
6) Yurtdışına çıkmış olmak
7) İhtiyaç fazlası gıda bulundurmak
8) Sahurda yemek yemek
9) Yurtdışına çıkmış birini tanımış olmak
10) Pusula bulundurmak
11) Yetkililer ile tartışmak
12) Çin’in öteki ülkelerden daha geride olduğunu söylemiş olmak
13) Fazla bıçak bulundurmak
14) Yerel yöneticileri (üst makamlara) şikâyet etmiş olmak
15) Fazla çocuk sahibi olmak
16) İçki içmemek
17) Yetkililerin evinde yemek yemesine, konaklamasına, yatağında yatmasına izin vermemek
18) VPN (Sanal Özel Ağ) bulundurmak
19) Sigara içmemek
20) Kimlik bulundurmamak
21) WhatsApp kullanmak
22) Anne babası vefat ettiğinde yas tutmak, üzüntülü olmak
23) Hükümet yetkililerinin DNA örneği toplamasına engel olmak
24) Yabancı görsel/film izlemiş olmak
25) Çin bayrağı önünde başı örtülü olmak
26) 45 yaşından küçükken baş örtüsü takmış olmak
27) Camilere ve Mescitlere gitmiş olmak
28) Dua etmek,
29) Oruç tutmak
30) Dini vaaz dinlemiş olmak
31) Yetkililerin göz taramasına karşı gelmek
32) Yetkililerin telefonunda bulunan her şeyi indirmesine karşı gelmek
33) Yetkililere kendi ses kaydını vermemek
34) Okulda ana dilinde konuşmak
35) Resmi dairelerde Uygurca konuşmak
36) Yurtdışında Skype, WeChat ve başka kanallar ile konuşmak
37) Üzerinde Arapça yazı olan bir gömleği giymek
38) Sakal bırakmak
39) Dini çağrıştıran kıyafetler giymek
40) Zorunlu propaganda derslerine katılmamak
41) Zorunlu bayrak çıkarma törenlerine katılmamak
42) Halka İbret-eleştiri toplantılarına katılmamak
43) Halka ibret-eleştiri toplantılarında kendi ailesinden bireyleri ve kendini eleştirmemek
44) Tutuklu iken intihara kalkışmak
45) Toplama kamplarında intihara kalkışmak
46) Ölülerini İslami usulde defnetmek
47) Polisin izni olmadan ve kaydı yapılmadan evine misafir davet etmiş olmak
48) Yukarıda sayılan suçlardan herhangi birini işleyen biri ile ilişkisi olmak
Esasında Uygur veya Türk soylu Müslüman kimliğinde olmak veya bunları en asgari düzeyde yaşatmaya çalışmak işbu kamplara tıkılmak için yeterli bir “suç” olmuştur . İnsan Hakları Gözlemevi(HRW) raporuna göre, toplama kamplarında tutulanlar günlerce, aylarca hatta kaldıkları yıllar boyunca Komünizm propagandasına maruz kalıyor ve bu doktrini kabul etmeye zorlanıyor. Bazı ailelerin neredeyse tüm erkek üyelerinin söz konusu siyasi eğitim kamplarında tutulduğu belirtilmiştir. Tutuklulara dini inançlarını ve kendi kültürlerini inkâr etmeleri, Allah yok, sadece ÇKP var demeleri emrediliyor. Kamplarda Çince dışında başka dilde konuşulmasına müsaade edilmiyor, Çincesini geliştirmesi için zorunlu eğitime tabii tutuluyor. Tutuklulara ÇKP’yi öven marşlar, kızıl şarkılar söylemeye, Çinliliği yücelten kurallar zorlanıyor. Direnen veya yeterli düzeyde belirlenen sürede öğrenemeyen, testleri geçemeyenler daha ağır ceza kamplarına gönderilerek işkenceye tabi tutuluyor . Kamplardan kurtulan genellikle yabancı uyruklu Doğu Türkistan asıllı şahitlerin verdikleri bilgilere göre, kamplarda uygulanan işkence yöntemlerinden bazıları şunlardır :
• Yaz aylarında sadece iç çamaşırlarıyla sıcak taş üzerinde; kış aylarından çıplak ayakla buz üzerinde bekletme,
• Dayak, elektrik şoku verme,
• Hastalık durumlarında müdahale etmeme,
• Uykusuz bırakma,
• Uzun süre hücre hapsinde tutma,
• Uzun süre kelepçe ile bırakma,
• Uzun süre kafasında siyah çuval olduğu halde bekletme,
• Tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesini kısıtlama,
• Aşırı kalabalık odalarda tutma,
• Aç ve susuz bırakma ya da yeterli yiyecek vermeme,
• Su tanklarına daldırma ya da soğukta üzerine soğuk su dökme,
• Kadın tutukluların yüzlerinde ve vücudunda sigara söndürme,
• Bileklerinden asılan tutukluları bu halde iken copla dövme, elektrik verme, değişik acı verici nesnelerle dövme ve eziyet etme,
• Soğukta bekletme,
• Yoğun ve parlak ışıkla körleştirme,
• Uzun süre gergin pozisyonda tutma,
• Günlerce hareketsiz bir şekilde kaplan koltuğu denilen demir koltuklarda oturtma,
• Elleri kelepçeli ve ayakları prangalı halde dolaştırma,
• Düzenli olarak verilen içeriği belirsiz ilaçlarla güçten düşürme ve itaate zorlama,
• Zoraki kürtaj ve kısırlaştırma uygulamaları, Erkeklerin kısırlaştırılması,
• Tecavüze uğrayan birini izlemeye zorlama,
• Toplu tecavüz
ÇKP rejimi bütün yaptıklarını devletin tüm imkanlarını kullanarak uluslararası toplumlardan gizlemek için akıl almaz kamuflaj ve manipülasyona baş vurmaktadır. Ancak, uluslararası toplum kamplardan kurtulan Doğu Türkistan asıllı yabancı ülke vatandaşlarının Çin tehdidi ve baskılarına rağmen uluslararası medyaya verdiği röportajlar, tanıklıklar ile hür dünyada yaşayan işbu satırların yazarının da içinde olduğu diaspora mensuplarının sosyal medyada ve ilgili ülkelerin resmi mercilerine verdikleri tanıklıkları sonucunda bölgede neler olduğundan, devam eden işkence, zulüm ve ölüm kamplarından haberdar olmaya devam etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, yurtdışına çıkışı müsaade edilen yabancı ülke vatandaşları daha hafif suçlamalar ile kampa alınanlar olup, daha ağır suçlama ile kamplara alınanlar (yabancı ülke vatandaşları) değildir. Dolayısıyla bilinen sadece zulüm ve işkencenin çok az bir kısmıdır. Diğer taraftan, bu toplama kamplarının esas hedef kitlesi olan Uygur Türklerinin nasıl bir işkence sürecine tabi tutulduğu hala tam olarak bilinemeyen, sadece tahmin edilen bir durumdur. Çin, BM başta olmak üzere ülkelerin bölgeye bağımsız gözlem heyetleri gönderme taleplerini üç yıldır kabul etmemektedir. İki sene öncesinde Türkiye’nin bölgeye heyet göndermesini beklediklerini resmen duyurmuş olmasına rağmen, hala heyetin gidişine izin vermemiş olması da üzerinde ciddi düşünülmesi gereken husustur.
Sonuç Yerine
Doğu Türkistan Türkleri, Çinlinin tarihsel hafızasındaki hasmı olan Hun, Köktürk ve Uygurların devamı olması veya Çinli derin aklının öyle görmesi, Çinliyi kültürel ve zihnen rahatsız edecek biyolojik, fizyolojik, kültürel, psikolojik ve ekolojik “Fark”lara sahip olması, kendilerini ve kültürünü Çinli ve Çinli kültüründen “aşağı” görmeyerek kültürel Çinlileşmeye yanaşmaması (…) ÇKP faşizmini çileden çıkartan etkenlerin belirleyicileridir. Bundan mütevellit olsa gerek, ÇKP rejimi Uygur Türklerine tarihte eşi benzeri görülmemiş, hiçbir bölge veya uygarlıkta rastlanmamış zulüm ve işkenceyi reva görmüştür. Bir taraftan, Doğu Türkistan’daki İslami inanca açıkça “hastalıklı virüs”, “temizlenmesi gereken bakteri” diyerek Doğu Türkistanlı Müslümanları dinsizleştirip zorla domuz eti yedirmekte, binlerce yıllık İslami mimariyi, türbeleri, camileri yerle bir ederek İslamın izlerini Türkistan topraklarından silerken, diğer tarafta ise “başarılı” çok yönlü diplomasisi ile “İslam” cumhuriyetleri veya İslamcı iktidarlar ile çok sıkı ilişkiler tesis ederek ilgili ülke liderlerinin ağzından Doğu Türkistan’daki uygulamalarını övdürebilmektedir.
1878’de Çin işgaline maruz kaldığında Osmanlı parçası olan Kaşgar devletinin devamı olan Doğu Türkistan’ın asil hamisi olması gereken Türkiye ise Çin ile kurduğu çeşitli ilişkilerde Çin’i iyi bilen uzmanlardan istifade ederek siyaset geliştirmediğinden dolayı mütekabiliyet temelli dış politika güdememiştir. Özellikle son dört yıllık gidişat Türkiye’nin 2000 yıllık Türk uzmanlığı bulunan Çin karşısında, her alanda taviz verdiği, Uygurların hakkını koruyamadığını açıkça göstermiştir. Çin ve Çin lobisi Türkiye’de hiç olmadığı kadar etkili olmaya başlamış, hatta Çin’in Ankara büyük elçiliği sosyal medya aracılığı ile Türkiye’nin iç siyasetine karışmaya başlamış, siyasi parti liderlerine el kol sallayacak kadar ileri gidebilmiştir . Doğu Türkistan’da devam eden zulüm ve işkence artık Batı’da Soykırım olarak nitelenmiş ve parlamentolarda kabul edilmeye başlanmıştır. Uluslararası toplum özellikle ABD ve AB ülkelerinin Çin’e verdiği tepki artık yaptırımlarla devam eder iken Türkiye başta Müslüman ülkelerdeki kamuoyu iktidarlarının sessizliği veya Çin’i destekleyen tutumlarından fazlası ile rahatsızlık duymakta olduğu artık bilinen bir gerçektir. İktidara uzaktan destek verdiğini iddia eden bazı partilerin Doğu Türkistan’da devam eden tarifi imkânsız bir hal alan Uygur soykırımına “Amerikan uydurması” tarzında modası geçmiş, soğuk savaş takıntısı ile yaklaşmaları onların sorumluluktan kaçmasına yeterli bir bahane olmayacağı da aşikâr bir hakikattir.
Doğu Türkistan’da soykırım devam ederken Türkiye’nin görünürde daha çok ekonomik kaygılar ile Çin karşısında takındığı tavır, başta Türkler dünyası olmak üzere Müslüman dünyasında istenmeyen hayal kırıklıklarına, hatta küskünlüklere şimdiden neden olmaya başladığı da görülmektedir. Doğu Türkistan Türklüğü ve kültürü modern Endülüs olma yolunda ilerler iken, durumu izleyen herkimse derin endişe ve vicdani sorumluluk duymaktadır. Endülüs acısını ve Balkan faciasını hafızalarında canlı tutan, mazlumların hamisi olan Türkiye devletine yakışan ise, zalimin karşısında dik durmaktır. Tam da bu sıralarda umudu kırılan, hayalleri bir bir çökmekte olan Doğu Türkistanlılara Türklük, Müslümanlık adına olmazsa da insanlık adına ses vermesi, sahip çıkması gerekmektedir. Çin’de iktidar olan ÇKP rejimi yaptıkları ve eylediklerinden ötürü artık Batı’da istenmemekte, birçok alanda dışlanmaktadır. En çok eleştiri aldığı husus da Müslüman Türklere yaptığı ağır insan hakları ihlalleri, kitlesel cezalandırma, tecavüz, organ hırsızlığı ve soykırımdır. Bu bağlamda Türk devleti ve hükumeti Doğu Türkistanlı Müslümanlar için aşağıda sıraladığımız hususlarda gereğini yapmalıdır:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Çin’e Yönelik olarak;
• Çin’i Doğu Türkistan’da Çin Anayasası başta olmak üzere Bölgesel Özerklik Yasası, Dini İnanç Yasası, Dil-Yazı Kullanım Yasası gibi yasalarını harfiyen uygulamaya davet etmesi ve bunda ısrarcı olması,
• Doğu Türkistanlılara yönelik uygulanan sistematik asimilasyon ve soykırım politikasından vaz geçmesi için güçlü ve kalıcı ses çıkartması,
• Haksız, hukuksuz yere tutuklanan, cezalandırılan, işkence görenlerin bir an evvel salıverilmesi, maddi ve manevi tazminat ödenmesi, faillerin yasalar önüne çıkartılarak cezalandırılmasının talep edilmesi,
Bu Süreçte ACİLEN Yapılması Gerekenler;
1. Sözde “Mesleki Eğitim Kampları” adı verilen üç milyondan fazla insanın kapatıldığı ceza kamplarının acilen kapatılması için çağrıda ve ciddi girişimde bulunulması,
2. Uluslararası bağımsız gözlem-inceleme heyetinin bölgeye gitmesini isteyen BM başta olmak üzere ilgili ülkelerle aktif iş birliğinin yapılması,
3. Doğu Türkistan’da devam eden etnik ve kültürel soykırımın durdurulması için Çin’e çağrı yapan, baskı yapan, yaptırım uygulayan ülkeler ile her türlü iş birliğinin yapılması; güçlü uluslararası kamuoyu oluşturulmasına katkı sağlanması, Doğu Türkistan sorununda daha belirleyici “rol” üstlenilmesi,
4. Aile mahremiyetini ihlal eden sözde “Kardeş Aile” politikası ile Uygur kızlarını Çinli erkeklerle evlenmeye mecbur kılan uygulamaların acilen durdurulması için girişimde bulunulması,
5. Yüzbinlerce Uygur çocuğunu ailesinden kopartan sözde “ÇKP’ye ve Çin’e sadik vatandaş yetiştirme” yatılı okullarının derhal kapatılması, alıkonulan çocukların aileleri ile birleşmesinin sağlanması,
6. 2006’dan beri uygulanan Köle İşçi politikasının durdurulması ve bugüne kadar götürülenlerin evlerine dönmelerinin sağlanması.
Dipnotlar ve Kaynaklar
1- Yaşananlara en sert tepkiyi gösteren o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha önce vahşet demiştim, sözümün arkasındayım. Adeta soykırım” demiştir. Bkz.: www.ntv.com.tr/turkiye/erdogan-adeta-soykirim,2UesmxIx4ECeP6Z_1EC88Q, Erişim: 22 Mart, 2021.
2- https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/kishilik-hoquq/yerken–08012014213753.html, Erişim: 22 Mart 2021.
3- Selçuk ÇOLAKOĞLU, Türkiye-Çin İlişkileri: Tek Taraflı Aşk mı? Ortadoğu Analiz, Eylül 2012, Cilt 4, Sayı 45, Sayfa:59.
4- Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Ortak Basın Toplantısı, 3 Ağustos 2017, Pekin, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-mevlut-cavusoglu_nun-cin-halk-cumhuriyeti-disisleri-bakani-wang-yi-ile-ortak-basin-toplantisi_-3-agustos.tr.mfa Erişim: 03.06.2020; Ayrıca bakınız: Çin Medyasi: “Erdoğan, Çin Karşiti Eylemlere Müsaade Etmeyecek”, https://sehrisiyaset.com/cin-medyasi-erdogan-cin-karsiti-eylemlere-musaade-etmeyecek/ Erişim: 22 Mayıs, 2020.
5- Gerry Shıh, China’s mass indoctrination camps evoke Cultural Revolution, https://apnews.com/6e151296fb194f85ba69a8babd972e4b/China’s-massindoctrinationcamps-evoke-Cultural-Revolution Erişim: 11 Mayıs, 2020.
6- UN ‘alarmed’ by reports of China’s mass detention of Uighurs, https://www.bbc.com/news/world-asia-china-45364689 , 31 August 2018, Erişim: 20 Ocak, 2019.
7- Group of U.S. lawmakers urges China sanctions over Xinjiang abuses, https://www.reuters.com/article/us-usa-china-rights/group-of-u-s-lawmakers-urges-china-sanctions-over-xinjiang-abuses-idUSKCN1LE2MK, Erişim: 31 Ocak, 2019
8- AB’den Çin’e Yaptırım Kararı, AB′den Çin′e yaptırım kararı | DÜNYA | DW | 22.03.2021, Erişim: 31 Mart, 2021.
9- AB ve ABD’den sonra İngiltere de Çin’in Uygurlara yaptığı baskı nedeniyle yaptırım kararı aldı, AB ve ABD’den sonra İngiltere de Çin’in Uygurlara yaptığı baskı nedeniyle yaptırım kararı aldı | Euronews Erişim: 31 Mart, 2021.
10- Muslim Governments Silent as China Cracks Down on Uighurs, https://www.bloomberg.com/news/articles/2018-08-30/muslim-governments-stay-silent-as-china-cracks-down-on-uighurs, August 31, 2018, Erişim: 30 Eylül, 2018.
11- Rachel Harris, Securitisation and Mass Detentions in Xinjiang, http://thecessblog.com/2018/08/18/securitisation-and-mass-detentions-in-xinjiang-by-rachel-harris-soas-university-of-london/ , Erişim : Eylül 30, 2019.
12- Rachel Harris, Securitisation and Mass Detentions in Xinjiang, http://thecessblog.com/2018/08/18/securitisation-and-mass-detentions-in-xinjiang-by-rachel-harris-soas-university-of-london/, Erişim: 12 Kasım, 2018.
13- Mapping Xinjiang’s ‘re-education’ camps, Mapping Xinjiang’s ‘re-education’ camps | Australian Strategic Policy Institute | ASPI, Erişim: 30 Mart, 2021.
14- Michael Clarke , Patriotic songs and self-criticism: why China is ‘re-educating’ Muslims in mass detention camps, http://mobile.abc.net.au/news/2018-07-25/china-uighur-ethnic-cleansing-xi-jinping-chinese-muslims/10033472?pfmredir=sm: Erişim: 03 Eylül 2019.
15- Michael Clarke , Patriotic songs and self-criticism: why China is ‘re-educating’ Muslims in mass detention camps, http://mobile.abc.net.au/news/2018-07-25/china-uighur-ethnic-cleansing-xi-jinping-chinese-muslims/10033472?pfmredir=sm. Erişim: 03 Eylül 2019.
16- https://twitter.com/BeijingPalmer/status/993330853278199808?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed&ref_url=http%3A%2F%2Fwww.abc.net.au%2Fnews%2F2018-07-25%2Fchina-uighur-ethnic-cleansing-xi-jinping-chinese-muslims%2F10033472%3Fpfmredir%3Dsm Erişim: 22Mayıs, 2020
17- Mapping Xinjiang’s ‘re-education’ camps, Mapping Xinjiang’s ‘re-education’ camps | Australian Strategic Policy Institute | ASPI, Erişim: 30 Mart, 2021.
18- Mapping Xinjiang’s ‘re-education’ camps, Mapping Xinjiang’s ‘re-education’ camps | Australian Strategic Policy Institute | ASPI, Erişim: 30 Mart, 2021.
19- http://news.sina.com.cn/c/2018-08-25/doc-ihicsiaw9671832.shtmlerişim, Erişim: 03 Eylül, 2018.
20- 48 Ways to Get Sent to Chinese Concentration Camp—Something terrible is happening in Xinjiang, Foreign Policy, September 13, 2018.
21- China Is Detaining Muslims in Vast Numbers. The Goal: ‘Transformation.’China Is Detaining Muslims in Vast Numbers. The Goal: ‘Transformation.’ – The New York Times (nytimes.com) , Erişim: 02 Nisan 2021.
22- Keir Simmons, Inside Chinese camps thought to be detaining a million Muslim Uighurs, Inside Chinese camps thought to be detaining a million Muslim Uighurs (nbcnews.com) Erişim: 02 Nisan 2021.
23- Murat Yılmaz, Doğu Türkistan’da Toplama Kampları–Adım Adım Soykırım, İHH İNSAMER yayınları, 2020, Sayfa: 57-58.
24- İyi parti lideri Meral Akşener ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Mansur Yavaş’ın twitter paylaşımlarına yönelik Çin’in Ankara Büyükelçisi tehditkâr twit atmıştır. Bakınız: https://twitter.com/ChinaEmbTurkey/status/1379379955042242562?s=20 Erişim: 09 Nisan 2021. İşbu paylaşım üzerine sosyal medya adeta yıkılmış, her kesimden ciddi tepkiler çığ gibi çoğalmıştır. Bunun üzerine Türk Dışişleri Bakanlığına çağrılan Çin’in Ankara Büyükelçisi Liu’ya, Büyükelçiliğin Twitter hesabından yapılan paylaşımlardaki ifadeler konusunda duyulan rahatsızlık dile getirildi. Bakınız: Çin’in Ankara Büyükelçisi Liu, Dışişleri Bakanlığına çağrıldı,
Kaynak : http://www.cihannuma.org/duyuru/prof-dr-abdurresit-karluk-modern-endulus-yolunda-dogu-turkistan-ve-turk-islam-dunyasi.html
BENZER HABERLER
Washington'dan gelen muhabirimiz vasiyetname hazırl...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) 12 Kasım 1...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) Çin yönetimi BM. İnsa...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) AK Parti İstanbul ...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) 12 K...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) Saadet Partisi(SP)...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) Komünist Çin y...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) Erzincan'da faa...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) Tayvan Parla...
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM) Fen...