Son Dakika
Hamit Göktürk
1 Mart’ta Çin’in güneyindeki Yunnen eyaletinin merkezi Kunming şehri Tren istasyonunda meydana gelen ve 33 kişinin ölümü ve 140 kişinin yaralanması ile sonuçlanan saldırı olayının yankıları sürüyor.
Olaydan sonra uluslar arası toplum ve medya’da Doğu Türkistan ve Uygur problemi bir kez daha gündeme geldi ve sıcak tartışmalara neden oldu. Bu tartışmalar batı medyasında bir çok yorumcu – analızcı tarafından gündeme taşındı ve uzmanların tahminler ve yorumlarının ana teması olmayı sürdürmekte. Ayrıca, Olayın Pekin’de mutad olarak her yıl toplanan Çin Halk Kurultayı ve Çin Komünist Partisi’nin en üst karar organı olan Siyasi Danışma Konseyinin toplantısı arafesinde meydana gelmesi Çin kamu oyunda ve devletin en üst düzeyinde büyük sarsıntı ve travmalara yol açtığı görüldü. Çin’in Komünist maskeli Şövenist Diktatörleri, Halk Kurultayı ve Siyasi Danışma Konseyi toplantılarında irad edecekleri ve aylar öncesinden kaleme aldıkları “Nutuk”larını gözden geçirmeye ve yeniden yazmaya mecbur kaldılar. Çin işgal yönetiminin Doğu Türkistan’daki ırkı aşağılama, etnik ayırımcılık,ekonomik talan ve iktisadi sömürgecilik siyaseti ile Ülkenin yerli Müslüman Türk halklarının dini ve milli değerlerine karşı hakaret içeren ,engel ve yasaklama ve benzeri icraatlarının Halk Kurultayı’nın Pekin’den atanan sözde Vekillerince ilk kez, Devlet Başkanı ve Başbakan gibi en üst düzeyde dile getirmeleri ve bunun ÇKP.emrindeki medya’da yer alması küçük de olsa bir kıpırdanma ve değişme olarak kabul edilmekte. Uzmanlar, Çin’in geleneksel olarak yürüttüğü azınlıklar siyasetinde zaman zaman rastlanan bu tür çıkışların halkın tepkisini geçici olarak nötralize edip söndürmek için son bir aldatmaca olduğu noktasında birleşiyorlar. Gelmiş geçmiş Çin yönetimlerinin yalan,kandırma ve aldatma temeli üzerine inşa ettiği ve uygulamaya çalıştığı Uygurlar arasında sıkça dillendirilen “Kağnı Arabası İle Tavşan Avlama” siyasetinin bir örneği olarak görüyorlar. Doğu Türkistanlıların 250 yıldan beri yürütülen bu aldatmaca ve kandırma politikalarının son örneğinin artık “Pazar Bulamayacağı,Kimsenin buna inanmayacağı” noktasında birleşiyorlar. Çin’in Doğu Türkistan’da yürüttüğü siyasetin temelinin Çin’in yumuşak karnı olarak kabul ettiği ve batı’ya taşmak temelinde Türkistan Coğrafyasını sorunsuz ve engelsiz olarak ele geçirmek olduğu çok iyi bilinen ve herkesçe kabul edilen bir gerçek. Bunun İçin de bölgede dinamik, çok güçlü dini ve milli duygulara ve bilince sahip ve nüfusça de en kalabalık olan, Çinlilerle ilişkiler ve mücadele konusunda tarihi deneyimlere sahip Müslüman Uygurları bu ironik emel ve hedeflerinin önünde bir engel olarak görüyorlar.
Son Kunming olayından sonra Doğu Türkistan ve Uygurlar konusunda yayınlanan onlarca makale ve yorumların içerisinde en çarpıcı ve dikkate diğer olanı ise, Pekin’de bizzat olayların içerisinde yaşayan,dafalarca Doğu Türkistan’a giden ve olayların tanığı sayılan, Çin’deki insan hakları konusundaki yazıları, Romanları ve çeşitli kitapları bulunan Çinli bir muhalif yazar; Vang Lişiyung’un 20 Mart ‘ta New York Times gazetesinde yayınladığı “ UYGURLARIN SABIR TASI TAŞMAKTA!” isimli makalesidir. Bu makale yayınlanmasından çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen Çin ve dünya kamu oyunda büyük yankı uyandırmıştır.
Vang Li Şiyon’un bu uzun makalesinin önemli kısımlarının özetini aşağıda bilgilerinize sunuyoruz.
“ Çin Komünist Partisinin “Kurtuluş Ordusu” 1949’da Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra Uygurlar ve Çinliler( iki Millet) arasında Milli kin ve nefret’ın oluşması ve şiddetlenerek sürmesinin ana sebebi, Çin yönetiminin yıllardan beri bölgede uyguladığı kötü ve olumsuz politikaların sonucu olduğu kesindir. Çin’deki nüfusun ekseriyetini oluşturan etnik Çinliler ile batı sınırındaki Uygur bölgesinde yaşayan Müslüman Uygurlar arasındaki milli kin ve nefret, gün geçtikçe derinleşmektedir. Komünist Çin Yönetimi 1949’da Uygurların son Bağımsız devleti olan Doğu Türkistan Cumhuriyetini yıkarak,bu ülkeyi işgal ettikten sonra,Uygurlar Pekin’in baskıcı politikalarından sürekli şikayetçidirler. Komünist Partisi yönetimindeki Çin iktidarları kendilerinin yeni Sömürgeciler olduklarını her vesile ile Uygurlara hatırlatmaktan geri durmadılar. Komünist Çin’in bölgeyi işgal eden Ordusunun Komutanı General Vang Cin’in vasiyeti üzerine yakılan ölüsünün külleri Uygurlar Ülkesindeki içme suyunun kaynağı olan kutsal Tengri dağlarına savruldu. O,tarihten beri Müslüman Uygurlar ülkesini işgal eden düşmanının ölüsünün külleri ile kirlenen bu sulardan içmeye zorlandıklarını hissetmektedirler.”
“ Çin Hükümeti, Kunming’de 33 kişinin ölümü ile sonuçlanan olaylardan Uygurları sorumlu tutmakta. Ancak, Uygurların böyle radikalleşmelerinin esas sebebi ve bu mukadder ve muhtemel sosyal olayların vuku bulmasının esas sebebi Çin yönetiminin bitmez tükenmez baskılarının bir sonucu olduğu kesindir. Çin Hükümetinin yıllardan beri yürüttüğü ve son yıllarda şiddetini arttırarak sürdürdüğü uygulamalar sonucunda ortaya çıkan meselelerin halledilmesinde yanlı ve adil olmayan tutumu bu gerginliklerin daha de derinleşmesine yol açmaktadır. Çözüm için uyguladığı kaba ve aşırı güç politikaları, bu sonucu doğurmuştur. Çin yönetimi kendilerinin yıllardan beri Uygur bölgesine ne kadar çok yatırım yaptığını ilan etmeye son derece meraklı ve bununla övünmeyi de çok seviyor. Onlara göre 2000-2009 yılları arasında bölgede yaşayan Şehir ahalisinin gelirinin ikiye,kırsal kesimde yaşayanların ise üçe katlandığını ileri sürerek övünmekte. Merkezi Çin Yönetiminin bölgenin ulaşım sorununu çözmek ve kara yollarını iyileştirmek ve enerji kaynaklarının nakli için yeni boru hatları yapmak için büyük yatırımlar yaptığını açıklamaktadır.Çin yönetiminin bu yatırımlarla, bölgeyi Çin’in en fazla gelişme gösteren 10 bölgesinden birine dönüştürdüğü doğrudur.Ancak, ekonomik göstergeler yukarılara çıktıkça,yerli Uygur halkının ekonomik durumu aşağılara doğru düşmeye ve kötüleşmeye başlamıştır. Çünkü,bu yatırımlarla oluşturulan işletmeler ve tesislerde tamamen bölgeye yerleştirilen veya iş vaadı ile getirilen Çinliler yerleştirilmektedir. Bütün fırsatları etnik göçmen Çinliler ele geçirmiş durumdadır. İşe yerleşme şansına erişen Uygurlar ise, en zor ve tehlikeli iş kolları olan ve hiçbir niteliği olmayan kömür ocakları,Çimento Fabrikaları ve inşaat ve benzeri iş kollarında vasıfsız işçiler olarak istihdam edilmektedirler. Uygurlarda işsizlik oranı çok yüksek oranda ve işsizler çok fazladır.Ben bölgeye 9 kez ziyarette bulundum.İster şehirlerde ister kırsal kesimde binlerce Uygur gencinin sokaklarda ümitsizce ve boş gezindiklerine şahit oldum.Çin yönetiminin bölgede ekonomik politika ile nüfus politikasını birlikte tavizsiz bir şekilde yürütmeye çalışmaları,Uygurları ciddi olarak tedirgin etmektedir. Çin’den bölgeye yapıldığı bildirilen büyük miktardaki yatırımlarla birlikte, ülkeye Merkezi Çin’den 8 milyon etnik Çinli göçmen getirilip yerleştirilmiştir. Uygur bölgesindeki Çinli nüfus oranı son 50 yılda %7’den %40’e yükseltilmiş olup, Bölgeye gelen Çinliler buraya zengin olmak ve kendi ekonomik durumunu düzeltmek için gelmektedirler.İşte bütün bu misallerin kendisi bile,bu toprakların esas sahibi olan Uygurların ekonomik gelişmelerden neden yararlanamadıklarını göstermeye yeter ve artar. Bölgenin bütün istihdam imkanlarının Çinlilere verildiği ve ekonomik sistemin tamamen onların kontrölünde olduğuna bizzat şehit oldum. Bunun yanında Çin dilinin kullanılması zorunluluğu sebebi ile Uygurlara dil konusunda de ayırımcılık uygulanmakta ve Uygurlar kendi vatanlarında sistemden tamamen dışlanmaktadır.Urumçi’de her tarafı Restoranlarla doldurulan bir meydanda, yerli Uygur dansçıların kendi hünerlerini icra ettiklerine şahit oldum.Bu Restoranlarda yüzlerce Çinli müşterinin yanında yabancı Turistlere tercümanlık yapan birkaç Uygur’dan başka hiçbir Uygur müşteriye rastlamadım.Uygurlar kendi dansçılarının gösterisini demirden yapılan barikatların ancak.gerisinden seyredebiliyorlardı. Burada oturan Çinli ve yabancı Turistlerden demir barikatlarla ayrıştırılan Uygurların bu durumu bile, bu halkın öz vatanlarında ve kendi topraklarında Çinli yöneticiler tarafından ne kadar dışlandıklarının tipik bir misalı olarak açıkça görülebilmektedir.
Uygur bölgesinin ekonomik gelişiminden önce, Bölgenin esas sahibi olan Uygurlar ile sonradan getirilen göçmen Çinliler arasındaki tarihi ihtilaflar yasal ve manevi anlayış temeli üzerinde sürdürülmekteydi. Uygurların ekseriyeti,günlük yaşamlarında Çinlilerin müdahele ve saldırılarından kendilerini pek rahatsız olarak hissetmiyorlardı. Fakat,ekonomik gelişim ve yönetimin yanlı ve etnik dışlayıcı uygulamaları bu iki ulus arasındaki ihtilafları,kin ve nefreti herkesin kapı eşiğine kadar getirmiş oldu. Günümüzde Uygurların büyük çoğunluğu, etnik Çinlilerin zengin ve şaşaalı gündelik hayatını yakından görmekte ve kendilerinin niçin günden güne kötüleşen hayat seviyelerinin sebepleri ile hemen her gün yüzleşmektedir. Bu nedenle bu ihtilafların ve sosyal gerginliklerin niçin tavan yaptığını tahmin etmek ve buna şaşırmamak pek zor olmasa gerek. Çin Merkezi Hükümetinin “Uygur Bölgesini Kalkındırmak “ politikası olumlu sonuçlar değil, tam ziddine çok olumsuz neticeler doğurmuştur.
Yazar makalesinin sonunda bu yıl başında tutuklanan ve “BÖLÜCÜK”le suçlanan Pekin Merkezi Milletler Üniversitesi öğretim üyesi Dr İlham Tohtı hakkında de özellikle durmakta ve düşüncelerini şöyle ifade etmektedir ;
“ Uygur bilim adamı ve aktivisti Doç.Dr.İlham Tohtı, Çin anayasasını temel alarak Uygurlar ile yönetim arasında bir köprü olma görevini yerine getirmek istiyordu. O,Tibet Lideri Dalay Lama gibi bağımsızlığı değil, Çin anayasası ve Özerk bölge yasalarında belirtilen özerklik hak ve hukukun yanı gerçek Otonom haklarını uygulamalarda de verilmesini ve icra edilmesini talep ediyordu. Ancak,30 yıldır,bu yolda çaba sarfeden Tibet Lideri’nın bu düşünce doğrultusundaki çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlandığına şahit olan onun İdeal ve kader birliği yaptığı yakın arkadaşları onun düşünce ve çalışmalarını “Kendini Tehlikeye Atma” olarak nitelediler. Dr.Tohtı’nın Geçen 15 Ocakta Bölücülük yaptığı iddiası ile tutuklanmasından sonra sözü edilen bu “Köprü “ hem baskı yapanlar ve hem de baskıya maruz kalanlar tarafından yıkılmış ve ortadan kaldırılmış oldu. Çin yönetimi yıllardan beri , Uygurların barışçıl gösterilerini “Birkaç Kişilik Marjinal Radikal Bölücü Unsur”ların hareketi olarak tanımladı ve onların “Kendilerinin, Kendilerini Yönetme” talep ve arzularını “Küçük Bir Mesele” olarak görmeye ve göstermeye çalıştı.Fakat,günümüzde Uygurlarda “ Çin’den kesin kes ve ebedi olarak Ayrılma”yı bir tek yol olarak kabul eden bir düşünce ve anlayış her geçen gün daha fazla güçlenmiş durumdadır. Uygur Bölgesinde yaşayan ve sayıları azımsanmayacak sayıdaki Uygurlar, Çin sınırları dışındaki Radikal Müslüman Silahlı guruplardan (Militaristlerden)yardım ve destek gütmeye başlamışlardır. Çin Hükümetinin Düşmanca politika ve uygulamaları sonucunda köşeye sıkışan Uygurların sabır tası taşmak üzeredir.Uygurların şimdi çareyi “Terörist yöntem”lerde araması her zamankinden daha fazla ve mümkün gözükmektedir.
Bu arada Xinjiang olarak adlandırılan Uygur Bölgesi Çeçenistan Olmaya doğru yol almaya devam etmektedir.”
Etiketler: Görüş Yorum
BENZER HABERLER