Son Dakika
Dr.Cüneyit CESUR
Sabah gazetesinin Çin Komünist Partisinin yüzüncü dövüşü “Çin komünist hikayenin hikayesini okuyun.
Öyle ya, olmak olmak, yaratılmak için yaratılmış olan izzetinin şerefine.
Ancak, anlaşıldı ki haber doğru…
Gel de çıkövmek testinden, zira hem suç, hem unutur; susmak zor…
Böyle bir haberi Yahudi, Ermeni, Sırp, Rus ya da Çinli bir gazetede okumak makul olabilir ama bir Türk gazetesinde okumaya nasıl isyan edilmez.
Böyle bir haberi bırakın dini, imanı olan birini biraz insanlıktan nasibi olan, vicdan sahibi bir insan yapamaz. Hele bir Türk gazetesi için, olacak iş değil… Hele bu gazeteyi yönetenlerin en azından babalarının Milli Görüş çizgisinden gelen biri olması, yok efendim biraderinin kayınbabası filan, aman Allah’ım, bu olacak şey mi?
Allah’ım dinimize, imanımıza mukayyet ol. Bunlar bizi dinden, imandan da edecekler…
Be kuldan utanmazlar, be Allahtan korkmazlar…
Çinliler ile bizim aramızda en az iki bin yıllık kan davası var yahu.
Çinliler bizim için ancak “kancıklık”la tanımlanabilecek, hileci, sahtekâr, düzenbaz, katil sürüleridir.
Bakın tarihe ancak “kancık”lıklarını göreceksiniz, bunların şan, şöhret neyine?
Çin seddine bir bakın.
Çin seddi bizim Çinlilerle olan tarihteki tabi sınırımızdır. Malum Türk akınlarından korunmak adına yapıyorlar bu seddi. Haliyle bizim topraklarımızla Çin topraklarının sınır taşıdır o yapılar. Hem de kendi elleriyle yapmışlardır. Şimdi ki Çin haritasına bakın o tarihi Çin seddi bugünkü topraklarının tam ortasındadır. Yani Çin devamlı Türk topraklarının aleyhine tarih boyu sınırlarını genişletmiş.
Hadi vazgeçelim iki bin yıl öncesinden, 1800’Lü yılların başlarında tekrar istila edilir Türk toprakları. En son işgalleri ise 1932’de kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti yine Çin ve Rusların işbirliği ile defa istila edilir 1945 yılında bir kere daha istiklalini kazanır ve nihayetinde türlü sebeplerden dolayı bugünkü sözde Doğu Türkistan (Sincan) Uygur Özerk Cumhuriyeti hüviyetini alır ve resmi olarak Çin sınırları içinde görünmektedir.
Devlet Adamları Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin Çin komünistlerinin işgalınden sonra uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Türkiye’ye iltica ederler ve mücadelelerine buradan devam ederler. İsa Yusuf Alptekin öleli daha dün gibidir ve zalim Çin’in yaptığı zulümleri anlatmakla geçmiştir ömrü.
Hele Altay Kartalı namıyla anılan şehid Osman Batur’un verdiği mücadele. 1945’li yıllarda Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin’le yollarını ayırarak, onların aksine, Doğu Türkistan’da kalır ve mücadeleye orada devam eder ve 1951 yılında Çinliler tarafından asılarak şehid edilir. Eşi ve çocuklarının katli pahasına mücadelesinden vazgeçmeyen bir büyük kahraman, ufuk insandır. Babası yoluyla silahı istendiğinde “bugün silahını veren, yarın canını da verir, silahımı istiyorlarsa gelsin alsınlar” diyerek hem Ruslara hem de Çinlilere karşı büyük ve dâsıtanî bir mücadele vermiştir Osman Batur. Öyle ki çocukları, annelerinin gözleri önünde parçalara ayrılarak kuyulara atılanda o büyük ana o zulmün acısıyla yakınlardan geçen nehre atlayarak yüreğindeki acıyı söndürmeyi yeğlemiş bir şehidedir.
Hacı Barat…
22 yıl Çin zindanlarında tabutluklarda tutulan ve akla hayale gelmedik işkencelere maruz kalmış bir başka büyük kahraman, mücadele adamı. 22 yıllık hücre hapsinden azat olunup bir sabah ezanı vaktinde köyüne girerken, önce camiye girip sabah namazını eda edecek kadar nefis emniyetine sahip bir mücahit.
Sadece iki büyük kahraman verdiği mücadelenin ve maruz kaldıkları zulmün hatırına yapılmaz sizin bu yaptığınız mankurtluklar. Bu iki misal üzerinden anlattığımız bu hikâyenin arkasında yüzbinlerce şehidi ve anlatılamayacak kadar zulmü barındıran iki yüzyıllık büyük davanın yüzünü nasıl eğik bırakırsınız.
Sizin Türklüğünüzün ne kadar ehven olduğunu biliyorduk da Müslümanlığınız bile şaibeli be…
12 Eylül öncesi komünist Çin köpeklerinin ülkemizde yapmış oldukları fenalıklardan ve katlettikleri ülkücü şühedadan bahsetmiyorum bile. Ne çabuk unuttunuz, “Muhammedin piçleri” cümlelerini. Onların şerrinden mekteplerinize gidemiyordunuz, ibadetlerinizi yapamaz hallerdeydiniz.
Hacı Barat sonunda bir yolunu bulup Türkiye’ye gelir. Türkiye’de de alır eline gök bayrağı, Doğu Türkistan davası için pir-i fani haliyle kaldığı yerden devam ettirir mücadelesini. Doksan yaşına geldim, artık benden geçti demez, hak davasının peşinde son nefesine kadar yürür. 2003 senesinde hac farizası için gittiği Mekke’de 93 yaşında rahmet-i rahmana kavuşur.
Bu daha dün denilecek zamanda verdikleri mücadelelerle destanlaşan insanlardan başka el’an Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında yaşayan kardeşlerimizin anlattıklarını dinlemeye yürek dayanmıyor. Ülkelerinden kaçarak, Türkiye’de ya da Dünyanın diğer yerlerinde oradaki soykırımı, zulmü, dünyaya duyurmaya çalışan Uygur Türklerinin anlattıklarına kulak tıkayarak Çin Komünist Partisinin kuruluş yıldönümünü haysiyetsizce kutlamak ne demek? Böyle bir düşkünlüğü Türk milletine yaşatmaya ne hakkınız var?
Dünyada birçok ülkede Çin’in Doğu Türkistan’da yaptıkları soykırım olarak kabul edilirken, sizi bu zillete düşüren ne?
Her ağzınızı açtığınızda ne olduğunu bilmeseniz de dilinizde pelesenk ettiğiniz “yerlilik ve millilik” kavramına nasıl yakıştırıyorsunuz bunları.
Yazıktır, günahtır…
Türkiyede mazlumların sesi’ diyebilmek için düşünülemez tartışma iktidara ulaşmak için mi?
Değirmen gibin kavrayışınız makamlarınız, hiç ölmeyecekmiş gibi taptığınız paralarınız mahşerde gibine yarayamayacağınıdede, hepimiz yakanıza ağzınıza tatmayacağız…
Kaynak : https://www.hbrma.com/makale/7365691/cuneyt-cesur/sizin-vicdaniniz-da-mi-yok
BENZER HABERLER