Son Dakika
Akif EMRE
Bugün Urumçi katliamının yıldönümü. Bundan üç yıl önce Doğu Türkistan’ın Urumçi şehrinde Uygurlara yönelik Çin “güvenlik güçleri” tam bir kıyım gerçekleştirmişti. Olayların nasıl ve neden çıktığından çok her daim patlama mahiyetinde sivil halkın bu tür isyanlarına sebebiyet veren uygulamalardaki süreklilik üzerinde durulmalıdır.
Urumçi’de yaşanan vahşet, her beş-on yılda tekrarlanan toplumsal tepkiye karşı, BM Güvenlik Konseyi üyesi, süper güç adayı bir ülkenin verdiği karşılıktır. Yani, Suriye’de, Arakan’da ya da Afrika’dan Avrupa’ya devlet eliyle işlenen cinayetleri önleyecek, yaptırım uygulayacak BM’nin veto yetkisine sahip beş daimi üyesinden biri.
Doğu Türkistan’da bu tür olaylar neden periyodik hale gelmiştir? Devasa nüfus yapısına rağmen Çin, Uygurlara neden bu kadar sert davranmaktadır?
Doğu Türkistan’ın asli unsuru olan Uygur Müslümanları tarihsel olarak Çin işgalini hiçbir zaman kabullenmediler. Güçlü bir kimlik ve medeniyet aidiyetine sahip Uygur Türkleri, tarihsel olarak içe kapalı Çin uygarlığının dışlayıcı tutumuyla karşılaşınca çatışma doğuran bir ortam ortaya çıkıyor. Çinliler, Doğu Türkistan’daki Müslümanları, hem kültürel olarak asimile ederek hem de bölgeye Çinli göçünü teşvik edip pozitif ayrımcılık uygulayarak, sadece gerilimi artırmıyor; Uygurlara adeta hayat hakkı tanımayan uygulamaları dayatıyor. Özellikle kültür devriminden sonra başlayan Müslüman Uygurların dini ve kültürel aidiyetlerine yönelik yıkıcı uygulamalar karşısında, Uygurlar kimliklerini, özgürlüklerini korumak adına hala toplumsal direniş sergiliyor. Ekonomik ve siyasal anlamda dışlanmanın üstüne dini ve kültürel kimliklerine yönelik kısıtlamalar Uygurları patlama noktasına getiriyor. Sivil gösterilere karşı polis ve askerin öldürücü müdahalelerle karşılık vermesi, devlet otoritesi adına işgalin sürekliliğini sağlamaya yöneliktir.
Doğu Türkistan’daki Uygurların devasa Çin gücüne, tek başlarına karşı koyma imkanlarının olmadığı çok açık. Ancak Uygurların güçlü aidiyet bilincini ve temel haklarını elde etme çabalarını da kırabilmiş değil Çin. Sorunun uluslararası alana taşınması ise belli sınırlar içinde Amerika’nın ilgisine bağlı görünüyor. Rabiya Kadir’i siyasal baskı ile hapisten çıkarabilen Amerika için Doğu Türkistan’da yaşananlar bir insan hakları ihlalinden ileri değil. Hatta Amerika’nın Uygurların yüz yüze oldukları sorunlara yaklaşımı bir Dalay Lama’ya gösterilen ilgi ve önem düzeyinde bile değildir.
Gelinen noktada Doğu Türkistan meselesinin bölgesel ve küresel olarak durumunun sağlıklı bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.
– Doğu Türkistan; sürekli ve istisnai olmayan baskı ve asimilasyon politikalarına maruz kalmakta; eğitim, dil, kültür bağlamında kimliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
– Baskılardan dolayı sürekli olarak beyin göçü vermekte; buna karşın diasporadaki varlığı, küresel ölçekte sesini duyuracak etkinlikten mahrumdur.
– ABD’nin Uygur sorununa sahip çıkma biçiminin, kendi kontrolünde belli sınırları aşmayan bir propaganda malzemesi olarak meseleyi ele almasından başka anlamı yoktur.
– Uygurların taleplerinin tümüne sahip çıkmadığı gibi, bu taleplerin büyük kısmına bizzat Amerika’nın kendisi karşıdır.
– Uygurların karşı karşıya oldukları işkence, özgürlük arayışı ve asimilasyon sorunu Amerika’nın insafına bırakılmayacak kadar hayati önemdedir.
– İslam dünyasında ve Batı’da yayılmış olan Doğu Türkistan diasporasına, başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının sahip çıkması, onlara destek olması ve taleplerini dünyanın gündemine getirmeleri bir zorunluluktur.
– Türkiye bir yanda küresel rekabette yükselen bir güce yaklaşırken diğer tarafta Uygur meselesinin bu yükselişi zedelememesini önceleyen bir politika izlemeye başlamıştır. Daha önce kısık sesle de olsa verilen desteğin bir tür Çin’i ikna etmeye yönelik stratejiye evrildiği izlenimi verilmektedir.
– Bu süreçte Doğu Türkistan davasına sahip çıkan, gündeme getirmeye çalışan gerek diaspora gerekse dayanışma içindeki güçler meseleleri soğuk kanlılıkla teşhis edip, uzun vadeli bir strateji geliştirmek zorundadırlar.
– Bağımsızlık ideali için slogandan ileriye gitmeyen etkinlikler yerine, kısa vadede baskıları kaldırmaya, orta vadede başta eğitim olmak üzere ekonomik ve sosyal konumlarının iyileşmesini sağlayacak bir yol haritasının oluşturulması gerekir.
– İslam dünyasının konuya ilgisi çekilmeden, bir yanda fırsat buldukça dışarıya göç veren, içerde ise Çin göçünün demografik baskısı karşısında Uygur kimliğinin mevcudiyetinin korunması zordur.
– “Batı Türkistan”daki bağımsız ülkelerin Çin baskısı karşısında duyarsızlıkları meseleyi coğrafi bir destek alanı oluşturmaktan uzaklaştırmaktadır. Bu imkanın kullanılması için Türk cumhuriyetlerinde zemin oluşturulması gerekir.
– Türkiye’nin konuya dair öncü rol beklentisi ile Türkiye’nin gelecekteki denge hesapları çatışmaktadır. Bu açmazın giderilmesi için yol haritasının çizilmesi, Japonya’dan önce Türkiye’de bir Uygur Kongresi’nin toplanabilmesi önemlidir.
BENZER HABERLER