logo

trugen jacn

ÇİN’İN İŞGALİ ALTINDAKİ DOĞU TÜRKİSTAN VE GÜNÜMÜZDEKİ SORUNLARI

İMZA

Rahim ER

Türkistan, eskiden “şarkî” ve “garbî” diye iki parça değil, yekpare “Ulu(ğ) Türkistan” idi.

Önce Çarlık Rusya’sı batı tarafını işgal etti. Çin de doğusunu işgal etti. Lenin, Çarlık Moskova’sına karşı ihtilale hazırlanırken Garbî Türkistan Türklerine istiklal vadederek yardımlarını istedi fakat hedefine ulaşınca sözünü tutmadı.Batı Türkistan, SSCB adlı “Kızıl Emperyalizmin” 1989’da apansız çökmesiyle hürriyetine kavuştu. Ancak zengin nüfuslu, geniş coğrafyalı büyük bir “Batı Türkistan” ortaya çıkamadı. Onun yerine “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri” denen 5 devlet kuruldu. Eş zamanlı olarak Kara Emperyalizm, bizimle kardeşlerimiz arasındaki din, dil, kültür birliğinden istifadeyle Orta Asya’ya girmek için güdümündeki FETÖ örgütünü buralara sevk etti. Maskeli örgüt, 25 yıllık bir çalışmayla Orta Asya’da hayli yol aldı. Sarı Emperyalizm, Çin, Sovyetlerin çöküşünden sür’atle ders çıkardı. Ticarette devlet tekelini kaldırarak “piyasa ekonomisi”ne geçti. Komünizmi yönetime münhasır kılıp ideolojisini yeniledi. Önceki katı komünist rejime göre daha güçlendi. Dünya, şimdi bu motoru komünist, kaportası kapitalist canavar makinadan ürküyor.Çin, Şarkî Türkistan’ı son olarak Mao zamanında, 20. Asrın ortalarında işgal etmişti. O’na güya otonomi yani muhtariyet verildi. Ancak bu hep lafta kaldı. Komünizm öncesi Çin’in Türklere muamelesi ile rejim değiştirmiş Çin’in sonraki muameleleri arasında hiçbir fark olmadı. Oldum-olalı bir Doğu Türkistan dramı ve Uygur gözyaşı vardır. Onlarca seneden bu yana bu Türkili’nden sevindirici bir haber gelmedi. Pekin yönetimi, kardeşlerimize nefes aldırtmadı ve hiçbir zaman layıkıyla, dürüstçe ve adil şekilde otonomiyi tatbik etmedi.Doğu Türkistan, toprak bakımından Türkiye’nin iki katından fazladır. Nüfus ise göçlere rağmen hâlâ 30 milyon civarında. Yani büyük bir ülke. Akla gelen soru şudur: “Çin, buraya muhtaç değilken bu tavrının sebebi nedir?” Sebep, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle madenlerdir. ABD, menfaatleri için okyanus ötesinden gelip Afganistan, Irak, Suriye gibi yerleri işgal ederek buralardan çıkmazken Çin’in bu toprakları bırakmasını beklemek safdillik olur. Bundan dolayıdır ki Uygurlar, nüfus eritme, mecburi göç gibi zulümlere maruz kaldılar ve kalmaktalar. Türkistan şehirlerine her fırsatta Çinli nüfus yerleştiriliyor. İbadet, seyahat, kılık-kıyafet hürriyeti devamlı şekilde sıkboğaz edildi. Baskıların en akla gelmedikleri, Çin işkencesi kabilinden tatbik edilmekte. Her Müslüman haneye bir Çinli erkek yerleştirilmesi bunun son örneğiydi. Tepkiler üzerine belki ondan vazgeçilmiştir. Ama bu defa da başka zulümlere tevessül ediliyor. Son zulüm, Müslüman Uygur hanımlara tesettürün yasaklanmasıdır, namazın yasaklanmasıdır. Hâlbuki orası bir Müslüman yurdu ve İslâm Medeniyeti merkezlerindendir. Tamamı Sünni bir Müslüman diyarıdır. Pekin, ibret alırsa daha başka dersler de var. Kızılordu’nun 1979’da Afganistan’a girip yaptığı zulümler sonunu getirdi. Tesettür düşmanlığı, 28 Şubat zalimlerini tarih önünde rezil etti. Çin bilmeli ki Müslümanın olmazsa olmaz değeri namaza da iffet bayrağı örtüye de gücü yetmez. İslam’ın sahibi yüce Allah’tır.Doğu Türkistan Dramı, yüreğimizdeki asırlık yaradır. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın meş’alesini yaktığı “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” varlık sahamızın, sorumluluk iklimimizin bir parçasıdır. Bu sözü, üçüncü tarafların bir müdahale olarak değil, barış, eşitlik ve adalet diye telakki etmelerini temin etmeliyiz. Netice itibarıyla Türkiye Devleti, Gönül Vatanımızdaki soydaş ve dindaşlarımız ve mazlum her insanın meseleleriyle alakadar olma mecburiyetindedir. Şu günkü şartlarda Şarkî Türkistan için hakkıyla uygulanacak bir otonomi, özerklik, Uygur Türklerini rahat ve huzura kavuşturur. Samimi ise Çin için de böyle bir meselesi kalmaz. Zira Uygur Türkleri suiistimal de edilmekteler. Orada çıkan çoğu olayın iki sebebi vardır. Çin zulmü veya Kara Emperyalizmin kışkırtmaları. Türkiye-Çin münasebetleri, ne zaman hâle-yola girse, Atayurd’da mutlaka bir hadise cereyan ediyor. Türkiye, ilgilenince de Çin, malum bölücü örgüte destek vermektedir.Şarkî Türkistan’daki yığınla dert ve alabildiğine insan hakları ihlalinden kopan feryatlar göklere yükseliyor. Tekraren belirtelim ki bu dramı ortadan kaldıracak olan adil ve hakkaniyetli bir otonomi kurulmasıdır. Ankara ve Pekin, aklıselim noktasında buluşmalıdır.Pekin, şu yüzkarası fiilini kabul zorundadır: İsrail’in Asya kıtasının batısında Filistinlilere yaptığını, Çin de aynı kıtanın doğusunda Uygurlara yapmaktadır. İsrail’i, Güvenlik Konseyi üyesi ABD koruyor. Bundan dolayı BM, zulme sadece seyirci kalmaktadır. Çin ise bizzat kendisi Konseyin üyesidir. Dolayısıyla BM, sadece seyircidir. İslam İşbirliği Teşkilatı ise ölü toprağı altında uyuyor. Filistin, Kırım, Şarkî Türkistan, Keşmir… gibi meseleleri yoktur.Tarihte olduğu gibi bugün de bu sorumluluklar, Türkiye’dedir.Ezanın yükselmiş olduğu, yükseldiği ve yükseleceği her yer vatandır. Bin yıl şerefle taşıdığımız sancağı sarıp bir kenara bırakamayız. Suriye ile de Doğu Türkistan ile de Libya ile de diplomasiden her yola kadar akıllı bir şekilde lâzım geldiği gibi meşgul olacağız.“Oralarda ne işimiz var?” demek gaflettir.

Kaynak : https://m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/rahim-er/611286.aspx?fbclid=IwAR3g-JR_JrT8h.

Etiketler: » » » » » » » » » »
Share
543 Kez Görüntülendi.