Son Dakika
Çağrı ÇELİKÖZ
Büyük Türk Tarihi boyunca Türkler, her zaman insanüstü bir kuvvetin varlığına inanmış ve onun ancak tek olabileceğine kanaat getirmişlerdir. Milyon yıllık Qara-tau kültüründen ibrikle süzülürcesine gelen bu inanç Türklerin yaşamının her köşesinde kendini göstermiş ; en derin noktalara kadar belleğine , kültürüne işlemiştir.
Türklerin inandığı bu tek tanrılı dine Tengricilik yada Gök Tanrı dini adı verilir.
Türk’ün yaşama bakışıyla, hayattan aldığı ilhamlarla gelişmiş olan Tengricilik, Türk kültürüyle iç içe geçmiş ve ayrılmaz bir bütünlük arz etmiştir. Nitekim bu dönemden kalan çaput bağlama, ölünün ardından helva dağıtma, mevlit gibi inanışlar tamamen Türk kültürüne özgü uygulamalardır. Tepeden tırnağa Türklerin ulusal dini haline gelen Tengricilikte Tanrıya yakarışlar da doğal olarak Türkçe yapılır. İster beşeri ister ilahi ne olursa olsun Tengricilikte ibadet dili ana dil olan Türkçedir. Binlerce yıldır devam eden Türkçe ibadet din değiştirilmesiyle dahi terk edilmemiş her zaman olduğu gibi Türk, Tanrı’sına Türkçe yakarmış onu Türkçe olarak övmüştür.
İslamiyet bilindiği üzere Türkler tarafından büyük topluklar halinde 900’lerden sonra kabul edilmiştir.
İslamiyetin kabulünden sonra ortaya dinin incelikleri hakkında gereken bilgiye ihtiyaç duyulmuştur.
Bunun için Türklerin önünde sadece 2 seçenek vardır.Ya Arapça öğrenecekler yada Kuran’ı kendi dillerine çevireceklerdir. İlk seçenek imkansız olmakla beraber ikinci tercih için de bunu yapabilecek nitelikte din adamlarına ihtiyaç vardır üstelik İlk zamanlar Arapça’ya hakim Türk din adamları dahi azınlıktadır. Din işleri ancak Müslüman olmuş kam geleneğini sürdüren kişiler tarafından yürütülmeye çalışılmıştır. Bu koşullar altında Ahmet Topaloğlu’nun da belirttiği gibi,
“Türklerin,(…) ana kaynak Kur’an-ı Kerim’i anlamak için kendi dillerine çevirmek istedikleri şüphesizdir.”
Fakat bu istek gereken donanım ve bu işleri yönetecek otorite eksikliğinden dolayı 1 yüzyıllık bir gecikmeyle gerçekleşebilecektir.
İlk Türk-İslam devleti olarak bilinen ve halkı Türklerden oluşan Karahanlıların kurulması bu eksikliği giderecek otoriteyi sağlamış, İslamiyet resmi din ilan edilmiş ve yıllardır ihtiyaç duyulan Kuran mealinin çalışmalarına başlanmıştır. İlk Türkçe Kuran mealin ortaya çıkış tarihiyle ilgili bir çok görüş bulunmaktadır. Fakat bu tercümeler maalesef elimize ulaşamadığından ortak bir görüşte uzlaşılamamıştır. Ayrıca bu mealleri kimlerin hazırladığı da bilinememektedir. İlk meallerin satırarası çeviri yöntemiyle hazırlandığı da tahmin edilmektedir.
Günümüze kadar gelebilmiş mealler üzerinden yorum yapılırsa şu an için en eski Türkçe Kuran meali Muhammed bin el-Hâc Devletşah eş-Şîrazî tarafından 1333-34 yılında hazırlanan 902 sayfalık tercüme kabul edilmektedir. Bu nüsha Türk İslam Eserleri Müzesi (TİEM) No. 73’te kayıtlıdır.
Fakat bu nüshanın dışında Rylands Nüshası olarak bilinen mealin Eckmann tarafından, XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın başına ait Karahanlı Türkçesi dil özelliklerini gösterdiği belirtilmiştir.
Bu açıdan bakınca bir çok kaynak ilk mealin Rylands nüsha olduğu düşüncesindedir. Bu nüsha, Rylands Kitaplığı Arapça Yazmalar Bölümü 25-38’de kayıtlıdır. Bu nüshanın kimin tarafından ne zaman yazıldığı tam tarih olarak belirlenememiştir fakat dil özellikleri bakımından Karahanlılara ait olduğu kesindir. Rylands nüshası Aysu ATA tarafından tüm detaylarıyla “Türkçe İlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi” adıyla 2004 yılında yayınlanmıştır.
Türkçe İlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi ile yapılmıştır.
Yazımızın temelini ise Rylands nüshası olarak bilinen bu meal oluşturmaktadır.
İncelemiş olduğumuz Rylands nüshasında cennet, cehennem, peygamber, Allah gibi kavramlarının karşılığı olarak Tengrici dönemden kalmış olan uçmağ, tamug, yalavaç, Tengri gibi Türkçe kavramlar kullanılmıştır. Abdülkadir İnan Makâleler ve İncelemeler adlı kitabının ikinci cildinde Türkçe tercümelerin önemini şöyle ifade etmiştir: ‘’İslâmdan sonra Türk dilinin gelişmesinde aldığı yeni istikameti, İslam dini ile gelen yeni kavramları ifade için İslâmdan önceki Türk kültürü devrinin dil hazinesinden ( Budizm, Manihaizm, Şamanizm terimlerinden ) nasıl faydalanıldığını öğrenmek için bu Kur’an çevirmeleri değerli gereçler vermektedir.’’
Sözcük sözcük hazırlanan bu mealde İslam dinindeki birçok kavramın Türkçe karşılığının bulunmadığı durumlarda ise yeni sözcük türetme yollarına gidilerek Türk dil varlığı açısından ilerlemeler kaydedilmiştir. Türkçe dini terim türetimi son derece başarılı olmakla beraber türetilen sözcüklerin çoğunda görülen –mak/mek eki de ilgi çekicidir.
Esma-ül Hüsna yani Allah’ın isimlerinin dahi çevrildiği görülürse yapılan çalışmanın önemi daha iyi anlaşılacaktır.
‘Bir Ök=Vâhit,
Eşitgen=Semi,
Bütün İşlig=Hâkim,
Küdezgen=Hâfız,
Küçlüg Ugan=Kadîr,
Munsuz=Ganiyy,
Rûzî Bergen=Rahman,
Üküş Bergen=Vahhab,
Yarlıkaglı=Rahîm,
Yüksek=Aliyy,
Ugan=Kadîr,
Ulug=Kebîr’
Bu sözcük türetme yöntemleri ve eski döneme ait dini terimlerin kullanılması Türk dilinin zenginleşmesi açısından çok önemlidir fakat Arapçanın söz dizimi Türkçenin söz dizimiyle farklı olduğundan sözcük arası çeviri yönteminin Türkçenin dil yapısına zarar verdiği de araştırmacılarca belirtilmiştir. Ancak bu satır arası çeviri yöntemiyle ilgili bir sorun olup Farsça tercümelerde de görülmektedir..
Atlanmaması gereken önemli bir nokta ise daha önceden halkın diline yerleşmiş Arapça dini terimlerin de kimi zaman çevirilerde kullanılmış olmasıdır. Bu çerçeveden bakınca günümüzdeki deyimle ‘tasfiyecilik’ yapılmamıştır. Lakin yabancı kökenli sözcüklerin sayısı ise günümüzle karşılaştırılmamalıdır. O yıllarda kullanılan yabancı kökenli kelimeler sınırlı sayıdadır.
Bu mealin günümüzdeki şekliyle ve Atatürk’ün yaptırdığı meal ve tefsir çalışmalarıyla aynı şekilde anlaşılması hata olacaktır. Çünkü Karahanlıların oluşturduğu meal -Rylands nüshası- sadece satır arası çeviriler şeklinde hazırlanmıştır. Cumhuriyet zamanı yapılan mealler ise açıklamalı ve cümle cümle çeviridir.
Bunla ilgili ise İnan şu görüşlere yer verir: “Şunu da kaydedelim ki biz Kur’an tercümesinden Kur’an’ın kelimesi kelimesine ( interlineare ) yapılan çevirmelerini anlıyoruz. Kur’an’ın tefsiri çevrileri Türk filolojisi bakımından başka türlü değeri haizdirler.’’
İlk Türkçe Kuran çalışmalarında Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügat-it Türk gibi başyapıtlarından da yararlanılmıştır.
İlk Türkçe Kuran çalışmasında kullanılan bu Türkçe dini terimleri yine o dönemlerde yazılmış Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügat-it Türk gibi Türk edebiyatının başyapıtlarında da görülebilmektedir. Nitekim Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’inin açılışı ‘’Tengri Azze Ve Celle Ögsidin Ayur.’’ sözleriyle başlar. Eski dönemden kalan Tengri ve Çalab’ın dahi Müslüman Türk şair din adamları tarafından kullanıldığı da bilinmektedir. Karahanlılar döneminde yaşamış Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin 12 dörtlüğü bu gerçeği göstermektedir. Ve Kaşgarlı Mahmud Tengri ile Allah’ı sözlüğünde eş anlamlı olarak vermiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki Türk dünyasının ilk dil bilimcisi kabul edilen, Türkçenin Arapçadan aşağı bir dil olmadığını gösteren Divan-ı Lügat-it Türk’ün yazarı büyük dilci Kaşgarlı Mahmut bile dönemindeki Türkçe çeviriler karşısında duyduğu hayranlığı ve atalar sevgisini gizleyememiştir.
Ayrıca Aysu ATA, 2008 Kaşgarlı Mahmud yılı için düzenlenen bilgi şölenine(sempozyum) ‘’Divanü Lugati’t-Türk’ün Ortaya Çıkış Nedenlerinden Biri de Kur’an Tercümeleri mi?’’ adlı bir bildiriyle katılmıştır. Bu konu ise daha detaylı olarak incelenmelidir.
Karahanlı Türkçe mealinde ise asıl dikkati çeken öğe Osmanlı döneminin din dili anlayışının öz Türkçe sözcüklerden oluşturulmaya çalışılmasıdır. Türk dili ve Türkler için çok önemli olan bu çalışmalar günümüzdeki Türkçe İslam karşıtı kimselerin din dilinin sadece Arapça olabileceği ve Türkçenin Arapça karşısında çok kısır bir dil olduğu görüşünü çökertecek yöndedir. Çünkü namazdan ayete, günahtan ibadete kadar bir çok dini kavram Türkçeleştirilmiş ve halkın kullanımına sunulmuştur. En çok eleştirilen ‘Tanrı’ bile bu dönemde Hoca Ahmet Yesevi tarafından şiirlerde kullanılmıştır.
Bu görüşteki kimselerin bu gerçek konusunda verecekleri tepki bilinmez fakat şu bir gerçektir ki Türkçe üstün özellikli, her kavramı ifade edebilecek bir dildir ki bunu da atalarımız 1000 yıl öncesinden ispatlamıştır. Ne yazık ki torunlar onların açtığı yolu 14.yydan sonra bir takım kötü niyetli yöneticiler tarafından terk ettirilmek zorunda kalmış doğruyu bulmaya çalışanlar ise yine bu zihniyetin saldırısıyla karşılaşmış. Türkçe, İslam şehirlerden men edilmiş ancak taşrada yaşama olanağı bulabilmiştir. Zamanla bu da çok görülerek sadece Alevi yurttaşlar arasında yaşama olanağı bulabilmiştir.
Prof.Dr. Aysu ATA tarafından derlenen ilk Türkçe Kuran’dan bazı seçmeleri topladık. Bu güzel sözcüklerin en kısa zamanda tekrar dilimize kazandırılması dileğiyle…
NOT: Yanlış bir yazılım olabilir endişesi ile, Türkçe karşılıkları kaynağından okumak daha uygun olur. ( Kaynak Kitap: Karahanlı Türkçesi – Türkçe İlk Kur’an Tercümesi (Prof. Dr. Aysu ATA)
Yararlanılan Kaynaklar:
Kaynak : https://yenidenergenekon.com/769-karahanlilarda- turkce-islam-ve-turkce-ilk-kuran/?fbclid=IwAR1_G
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Edebiyat » Genel » Görüş Yorum » Kültür Sanat » Makale Analiz » Röportajlar » SanatBENZER HABERLER