logo

trugen jacn

ÇİN VE DOĞU TÜRKİSTAN

Prof.Dr. Konuralp Ercilasun resimleri ile ilgili görsel sonucu

Prof.Dr.Konuralp ERCİLASUN

Çin, uzun zamandır yüksek bir   kalkınma hızıyla gelişmiş ülkeleri
yakalamaya çalışmaktadır. 1991’de  Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla bir süre bocalayan Çin Halk  Cumhuriyeti, 1995’ten itibaren  aleyhine gelişen süreci lehine  çevirmek üzere yeni politikalar  geliştirmeye başladı. Bu politikalardan ilki Doğu Türkistan’a  komşu olan dört ülkeyle sınır  problemlerini halletmek üzere  Şanghay Beşlisi forumunun  oluşturulmasıydı. Böylece Batı  Türkistan’daki bağımsızlık  coşkusunun doğuya sirayet  etmesine engel olmayı amaçladı.  Yaklaşık beş-altı yıllık bir süre içerisinde bu beş ülke sınır meselelerini konuştular ve belli bir takım kararlara ulaştılar.
Katılımcı ülkeler, bu forumun başarılı olduğuna kanaat getirmiş olacak ki sonra aralarına Özbekistan’ı da alarak Şanghay
İşbirliği Örgütünü kurdular. Böylece Çin, Doğu Türkistan’ı çevreleyen ülkelerle bir bölgesel birlik oluşturmuş oldu.
Çin’in diğer bir siyaseti 1990’ların ikinci yarısından itibaren başlattığı Batı Bölgeleri Kalkınma Planı idi. Bu yolla Doğu Türkistan
da dâhil olmak üzere sınır bölgelerindeki ekonomiyi komşu ülkelerden daha gelişkin yapmak istedi. Bu planla Doğu  Türkistan’daki eski yapılar, eski yollar ve eski çarşılar ortadan kaldırılarak büyük yollar ve binalar inşa edildi. Bölge modern
bir görünüme kavuşurken Uygurların kendilerini bağlı hissettikleri, kimliklerinin parçası olarak gördükleri birçok yapı ve  alışkanlık bu toz duman arasında kayboldu.  Yine bu plan çerçevesinde demir yolu Kâşgar şehrine ulaştı, birçok yeni iş alanı açıldı. Bu yeni işlerde çalışacak işçi ve insan  gücüne ihtiyaç vardı. Bu insan gücü Doğu Türkistan dışından sağlandı. Tren yolu artık Kâşgar’a da Doğu Türkistan dışından  işçileri akıtır oldu. Yakın zamanlara kadar yoğun bir Uygur nüfusuna sahip olan  Kâşgar’da bugün Uygurlar ancak  varoşlardadır. Şehrin çok modern düzenlenmiş merkezinde ise bölgeye sonradan gelmiş olan Çinlilerin bulunduğunu ve   çalıştığını görürüz. Böylece Uygurlar giderek ekonomik faaliyetlerin dışına düştüler ve ötekileştiler.
Doğu Türkistan’daki görünüşte var olan ekonomik gelişme ve kalkınma, sadece Uygur Türklerini değil, bölgedeki Kazak  Türklerini de olumsuz etkiledi. Vaktiyle kendi hayat tarzlarını muhafaza ederek turizme açılmış olan Kazak bölgelerindeki  Kazak halkı, zamanla turistlerle temas edemeyecekleri bölgelere itildi. Kazak geleneksel hayatını Çin’den gelen rehberler  tanıtmaya başladı. Bir süre sonra bu Çinli rehberler, Kazak geleneksel hayatını da tanıtmayı bıraktı ve bölgenin güya ne kadar  eskiden beri Çin kültürünün bir parçası olduğunu anlatmaya başladılar turistlere.  Yaklaşık son on beş – yirmi yıldır yoğun bir şekilde süren bu siyaset, belki de Doğu Türkistan’a tarihin en yoğun Çinli göçünü  getirdi. Çinli işçiler oluk oluk bölgeye akarken açılan iş alanlarında da hep bu yeni gelenler istihdam edildiler. Doğu  Türkistanlılar giderek hem şehir merkezlerinden hem de ekonomik alandan sistemli bir şekilde dışarı doğru itildiler.
Çin siyaseti sadece bölgeye dışardan göçmen getirmekle kalmadı. Diğer yandan önce bölgenin en önemli üniversitesinde,
sonra da eğitimin her kademesinde Uygur Türkçesine dayalı ve bazı bölgelerde de Kazak Türkçesine dayalı eğitime son   verildi. Böylece gerek Uygurca gerek Kazakça mümkün olduğu kadar kamu alanı dışına çıkarılmaya çalışıldı. Bunun yanında  ilkokuldan itibaren çocuklar da Çin’e götürülmeye ve orada eğitim verilmeye başlandı. Doğu Türkistan’dan adam çekme, çocuklarla sınırlı değildi. Kendi memleketlerinde birçok yeni iş alanı açılmasına rağmen gençler ve yetişkinler de Çin’in çeşitli  eyaletlerine zorunlu işçi olarak gönderildiler. Amaç, Doğu Türkistanlıları geniş bir Çin okyanusunun içerisinde eritmekti.  Zaten böyle bir politika sonucunda 2009 Urumçi olayları meydana geldi. Aslında olaylar, Çin’in güneyindeki bir eyaletteki  fabrikada başlamış, oradaki Uygur işçilerinin öldürüldüğü haberinin Urumçi’ye ulaşmasıyla dünya gündemine oturmuştu*.

Çin’in bu olaya tepkisi, bölge halkı aleyhine polisiye tedbirleri ve baskıyı daha arttırmak oldu. Yaklaşık son on yıldır hem
kamusal alanda hem de özel alanda Doğu Türkistan halkı üzerindeki baskı giderek artmaktadır.
Çin’in son politikası, dışa dönük bir hamle olan ‘bir kuşak, bir yol’ projesidir. Çin, bu proje ile birçok ülkenin ekonomik ve  sosyal bakımdan dönüşeceğini ifade etmektedir. Proje, doğudan batıya ticareti arttırma ve bu yolla kalkınma projesi olarak görünse de ileriye dönük çok ciddi sosyal ve siyasi etkileri olacağı açıktır. Ekonomik ve demograk gücüne dayanarak Doğu  Türkistan’ı kendine daha sıkı bağladığını düşünen Çin, artık bu projeyle nüfusu az olan komşu ülkelere yönelmek  istemektedir. Her ne kadar Çin, bu projenin ekonomik yönünü ön plana çıkarsa da, yatırımcı, işçi ve tüccar akışını da  sağlayabileceği göz önüne alınmalıdır.
Görüldüğü gibi Çin, önce Doğu Türkistan’daki Türk varlığını bitirmeye çalışmış, bunu belli bir düzeye ulaştırdığına kani olunca
dışarı doğru yönelmiştir. Bunun için Doğu Türkistan, geniş Türk coğrafyasının bir emniyet bölgesi niteliğindedir. Diğer  yandan Doğu Türkistan’daki baskılar hız kesmeden devam etmesine rağmen Doğu Türkistanlılar kimliklerini kaybetmemek  için tıpkı Kerkük Türkleri gibi kanlarının son damlasına kadar direnmektedirler.

* Urumçi olaylarının ayrıntısı için bk. Konuralp Ercilasun (2009). “Şincan’da Neler Oluyor?”. Radikal, 10 Temmuz 209 
KAYANAK : https://www.millidevletgazetesi.net/cin-ve-dogu-turkistan/

Etiketler: » » » » » » » »
Share
565 Kez Görüntülendi.