Son Dakika
Filistin, Suriye, Mısır gibi çevre coğrafyalarda yaşanan acılar konuşulduğunda, “Neden başka yerlerden söz etmiyorsunuz? Mesela Doğu Türkistan neden gündeminizde yok?” şeklinde bir itiraz dile getiriliyor
Taha KILINÇ
Derdi düpedüz acı yarıştırmak ve siyasi mevzi kazanmak olan birtakım kötü niyetlileri kenara koyarsak, bu aslında bir gerçeğin ifadesi. Daha yakındaki ve daha yanımızdaki acıların gündemimize daha fazla girdiği doğru. Gözden ırak olanın gönülden de ırak oluşu şeklinde de tarif edebiliriz belki bunu.
İslâm coğrafyasının farklı noktalarındaki farklı acıların canımızı ne derecede yaktığını gözlemlerken, tavırlarımızda iki unsurun özellikle belirleyici olduğunu fark ettim: Birincisi, yukarıda dile getirdiğim yakınlık-uzaklık durumu. İkincisi de, Osmanlı İmparatorluğu’nun o bölgelerle tarihteki ilişkisi. Osmanlı’nın yönetmediği veya siyasi alaka içinde bulunmadığı coğrafyalara ilgimiz de zayıf kalıyor. Zamanında yönettiğimiz yerlere bakışımız sıcak; bunda da “Bizden sonra emaneti nasıl zayi ettiler”in sağlamasını yapma çabası baskın görünüyor.
İşte tam bu noktadan Doğu Türkistan’a bakınca, hem uzaklığı hem de tarihsel anlamda bizimle siyasal bağlarının bulunmayışı, oralarda yaşananların gündemimize girememesine, girse de uzun süre kalamamasına yol açıyor, diye düşünüyorum. Şu anda İslâmî ve insanî açıdan dünyanın belki de hiçbir yeriyle kıyas edilemeyecek bir baskı ortamının yaşandığı Doğu Türkistan, böylece zihinlerimizde ve kalplerimizde yer işgal edemiyor.
Devasa bir Türkistan coğrafyasının doğu yakasını teşkil ettiği için bu isimle anılan Doğu Türkistan, 1884’te Çin tarafından işgalinden bu yana huzursuzluğu sürmüş bir bölge. “Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti” ve “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” adıyla kurulan bağımsız yapıların 1938 ve 1949’da ortadan kaldırılmasından bu yana, Uygur Türklerinin üzerinde baskılar da gün geçtikçe yoğunlaşmış.
1976’da Çin Komünist Partisi’nin kurucusu Mao Zedong’un ölümüyle birlikte, parti ve ülke içinde patlak veren çatışma, Doğu Türkistan’ın kısa süreli bir rahatlama yaşamasına yol açtı. Eski düzenin devamını savunanların Mao’nun karısı Jiang Qing’in arkasında toplandığı çatışmadan, ılımlı kanadın lideri Deng Şiaoping galip çıktı. Deng’in yönetimi tamamen eline aldığı 1978’den Tiananmen Meydanı olaylarının yaşandığı 1989’a kadar geçen süre, Doğu Türkistan için kelimenin tam manasıyla bir bahar dönemidir.
Özellikle din, dil ve kültür alanında büyük bir serbestliğin yaşandığı bu 10 yıllık sürede, Doğu Türkistanlılar, önceki dönemlerin baskı ve acılarını unutacakları bir rahatlığa kavuştu. Tiananmen Meydanı’nda yaşanan başkaldırı ise, Çin yönetiminin yeniden Doğu Türkistan’ı zapturapt altına almasına yol açtı. O zamandan günümüze, yaklaşık 30 yıllık sürede, bu baskı her geçen gün daha da ağırlaştırıldı.
İbadet hakkının kısıtlanmasından kültürel değişim için gençlerin “eğitim kamplarına” kapatılmasına, ticaret ve seyahate getirilen engellemelerden başörtüsü ve sakala koyulan yasaklara, Doğu Türkistan bölgesi, Çin yönetimi tarafından bugün adeta bir ortaçağ karanlığına sürüklenmeye çalışılıyor. Doğu Türkistan’ın bir daha bağımsızlık rüyası görmemesi ve Çin’e kayıtsız-şartsız itaati için, Pekin yönetimi Uygur Türklerinin dinî ve kültürel kodlarını tamamen silmek ve onların benliğini yeniden inşa etmek peşinde.
Çin’in neden Doğu Türkistan’ı böylesine baskı altında tuttuğu sorusunu sorduğumuzda, karşımıza bölgenin stratejik konumu, yeraltı zenginlikleri ve insan kaynağı çıkıyor. Çin, böylesine önemli bir bölgeyi elinden kaçırmak istemiyor. Doğu Türkistan halkını tamamen katledemeyeceğine göre, onları kendisine itaatkâr kılmak ve böylece bölgedeki kontrolünü sürdürmek stratejisini uyguluyor.
Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin yaşadığı sıkıntıları ve zulümleri öne çıkaran haber kaynaklarının ABD ve Avrupa merkezli oluşu da bilhassa dikkat çekici. Bunların dertleri elbette Müslümanların başına gelenler değil. Doğu Türkistan’daki mezalim üzerinden, Çin’e gol atmak ve bu stratejik bölgeyi tek başına kontrol etmesinin önüne geçmek. Dertleri bu.
İşin en acı tarafı: Doğu Türkistan’da yaşanan zulümler de gerçek, Batılı ajansların bu zulümleri öne çıkarıp gözümüzün içine sokarken bambaşka ajandalar peşinde koştukları da. Müslümanlar, asla kendilerinin lehine adım atmayacak olan bu iki blok arasında preslenmiş vaziyetteler.
“Doğu Türkistan Davası”nı dünya mahfillerinde seslendiren ve en önde görünenlerin birçoğunun ABD ve Avrupa tarafından kollanıyor oluşu da, Doğu Türkistan meselesinin bir başka acı tarafı. Ürümçi’de, Kaşgar’da, Aksu’da gözlerinde yaşlarla kurtuluş bekleyen Uygurlar, kendilerini siyasi hesaplara malzeme yapmış dünya devlerinin insafına kalmış durumdalar.
***
Doğu Türkistan meselesi, İslâm dünyasının kendi meselelerini kendi kendine tartışamadığını gösteren yeni bir örnek; konuya dâhil olanların da suret-i haktan görünüp Müslümanlardan önce kendi çıkarlarının peşine düştüğü bir ihmal alanı maalesef. Tıpkı Suriye, Yemen, Irak ve başka coğrafyalar gibi…
Kaynak : https://www.yenisafak.com/yazarlar/tahakilinc/uzak-vatan-2046362
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Röportajlar » SiyasetBENZER HABERLER