logo

trugen jacn

DOĞU TÜRKİSTAN’DA AKAN KANIN MÜREKKEBİYLE TÜRK MİLLETİNE AÇIK MEKTUP

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, takım elbise ve yazı

Hamza SOYSAL

Bir milleti millet yapan en önemli bileşke dil ve kader birliğidir: Sevinçte birlik, kederde birlik, mazlumiyyette mefharette birlik, iyi-kötü günde birlik, dar zamanda, zor anda birlik…. Eğer bu ikisinin yani sağlam dil ve kader birliğin varlığından söz etmek, hayâtiyetinden bahsetmek gerçekten mümkün ise ve ortada bunu isbât-ı vücûd edecek gerçek bir kardeşlik hukûku ve tatbîki varsa o takdîrde din dediğimiz o aşkın kudsî râbıta bu canlı vücûdun üzerinde onu koruyup kollayan yekpâre îmândan müteşekkil delinmez çelik bir zırhdır.

Türk milleti hâliyle İslam ümmeti, bizi İslamla şereflendiren Arap milleti bugün bu bağların temin etmesi gereken birlik ve dayanışmadan maalesef yoksun görünmekte. Demek istediğimi ırkçılık kavramını dışarıda bırakarak söylüyor ve asla ondan meded umarak ifade etmediğimi özellikle belirtmek istiyorum. Bu girizgâhı Doğu Türkistan’da sistematik ve sinsi bir planla yok edilen kan ve din kardeşlerimiz henüz yeryüzünden silinmeden ve hâlâ feryâdları, yardım talepleri, meded haykırışları felekleri ihtizâza getiren ama bizdeki vurdumduymaz, kâle almaz ölü yürekleri bir türlü harekete geçiremeyen inlemeleri duyulmaz olmadan bir şey yapamıyor olmanın ızdırabını son bir kez dile getirmek ve ne kadar tesiri olur bilmiyorum ama binlerce lüzumsuz ve derinliksiz, fâni, geçici meselenin bir türlü sıra vermediği sığ gündemlerin önüne geçirmek için yapıyorum.

Asıl bunu yapan, bu acıyı bilfiil hücrelerine kadar duyup yaşayan ve dayanılması zor bu ateşi rûhunda yanardağlar gibi dizginleyen yer yer püskürtüp sinesini ferahlatan Nurala Göktürk ablamız, anamızdır. Kendisi 1965′ te Çin zulmünden kaçıp adına vatan denen boşluğu hiçbir şeyle doldurulamayan büyük bir hasreti geride bırakarak ülkemize sığınan çilekeş insanlardan. Hayatını, hayallerini, yaşama zevkini, gününü güzel geçirme, gezme eğlenme arzularını bir kenara koyup aldığı her nefesi vatanındaki bu zulmün ve asimilasyonun durması için vakfeden bu güzel insana kulak verin. Bu feryadın dilini anlamaya çalışın, biz bir şey yapamayız diyerek ve sadece dua ile geçiştirmeyin ve bu davaya her şeyden önce insan olarak insanlık davası olarak yaklaşıp sahip çıkın..

Ne Mi Yapabiliriz?

Bu haberleri sosyal hesaplarımızda, çevremizde , samimi duygularımızı katık edip yazıp çizerek, bu zulmü belgeleyen fotoğrafları paylaşarak ve asla siyasi vesair iğrenç hesapların güdümüne girmeden, bölünmeden tek bir vücut olarak gündeme getirebiliriz. Biz bir dip dalga yaparsak bu Allah’ın izni ile medyayı ve uyuyan siyasileri mutlaka harekete geçirir.

Evet seçim var, evet başka gündemler var ama bunlar her zaman olagelen ve tekrarı mümkün şeyler. Ama Uygular’ı, Filistinliler’i, Arakanlılar’ı, başka milletlerden, başka inançlardan mazlum ve mahkum halkları kaybedersek bunun tekrar ve telafisi yok işte. Zulme karşı, haksızlığa karşı bu milletin damarlarındaki asil kanı reaksiyona geçirmek durumundayız ama bunu hiçbir siyasi, ideolojik hesaba yüklü bir getiri sağlayacak kredi görmeden… Müslümanlığımızı, her şeyden önce insanlığımızı ve kardeşliğimizi buyurun tescilleyelim. Onca dile getirip, olmasını arzu ettiğimiz, mâzinin iftihar tablolarıyla benzer şekilde hayallerimizi süslediğimiz, o kadar dillendirip reklam ve duyurusunu yaptığımız büyük ideallerimizi, aşkın, coşkun mefkûrelerimizi “sahîh” damgasıyla perçinleyelim.

Allah’ın Nusreti Dirileredir.

Kuru dua ve temenniler, göstermelik, âdetten eylem ve söylemlere tevfîk-i ilâhinin kredi açmayacağı kat’îdir. Akif’in döneminde aynı ızdırapla seslendiği ve uyanıp kendine gelmesi için âdeta ruhûnu kavrayıp sarsarak “Ey millet-i merhûme!” dediği râbıta bağları zarar görmüş, siyasi kavgaların, kısır hizipçilik ve particiliğin birliğini permeperişan ettiği bölüne bölüne kendi acısını hissetmez, kendi derdine merhem süremez olmuş sevgili aziz Milletim titre ve kendine gel…

Sen kendine gel ki seni mazlumların âhını dindirmeye vesile kılmayı çok isteyen Rabb’inin nusret ve inayetine mazhar, Resûl-i zî-şan Efendimizin şefâ’at ve himnetine nâ’il ve mazhar olabilesin..

Bu Mektup  Sayın Cumhurbaşkanına ve Onun Şahsında Hepimizedir.

Uygurlar can çekişiyor..Bu can bizim öz canımız..

Kendi namusumuz, izzet ve şerefimiz lekeleniyor…

Bu yangını durduramazsak kapıma gelmesi uzak değildir…

Allah rızası için kendinizi bu noktada sorumlu tutun.

Şimdi tutmazsanız mahkeme-i kübrada tutulacağınız kesindir. Peygamberimiz’in yüzüne orada nasıl bakacağız? Ne diyeceğiz? …

Şimdiden bunu düşünün, düşünelim ve gelin siyasi vesair çekişmeleri bir kenara bırakalım bu davaya sahip çıkıp birlik olalım. Çin bu birliğin Hunlar ve Göktürkler devrindeki dilinden nasıl anladı ve o dev cüssesi nasıl korkup hizaya geldiyse bu yiğit ve stratejik sağlam duruşu sergilersek bu dilden yine anlayacak ve bu zülme cesaret edemeyecektir.

Çin’den Değil, Gelin Allah’tan Korkalım.

Çin’den değil, Gelin Allah’tan Korkalım !

Eğer Ondan korkar ve Onun rızasını gözetirsek O bizi asla mahcup etmeyecek ve nusretini, fetih devletini muhakkak ihsân ve ikrâm edecektir.

Söz bitti…

Sıra cür’et ve gayret atına binmede.. O ata binmeyen başka bir şey söylemesin…

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Karşısındayız dediğimiz zulmün son bulması için Sayın Cumhurbaşkanımızdan vakit çok geç olmadan bu sözünün altını dolduracak icraat bekliyoruz…

Ve bu davaya herkesten çok sahip çıkması varlık gayesi olan MHP’ ve BBP’den tabii ki…

Dava, ülkü bu gün sahip çıkılırsa dava ve ülküdür…

Geçmiş olsun davaları ve ülküleri ile bir yere gidemeyeceğimiz kesindir.

Mevla bize şuur, basiret, ittihad ve nusret versin… AMİN

Kaynak : Sayın Hamza Soysal’in kişisel  Facebook hesabından alınmıştır.

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
2567 Kez Görüntülendi.