logo

trugen jacn

RUSYA’NİN KURDUĞU BU TUZAĞA DÜŞECEK MİYİZ ?

Doç.Dr. Kürşad Zorlu

Rusya uçak krizinin ardından Türkiye’ye yönelik siyasal ve ekonomik tedbirleri artırırken Post-Sovyet alanda yeni bir inşa sürecini hızlandırmaya çalışıyor. 1994 yılından bu yana giderek daha geniş bir coğrafyada tartışılan Avrasya Birliği düşüncesi ekonomi merkezli bir entegrasyon çabası olarak sunulsa da Rusya son dönemdeki hamleleri ile bu projeyi SSCB’den miras kalan imparatorluğun dirilişi olarak tanzim etmek istiyor. Bu sebeple 2010 yılında Rusya, Kazakistan, Belarus ile Gümrük Birliği adıyla başlatılan, 2015’te Ermenistan ve Kırgızistan’ın eklemlenmesiyle Avrasya Ekonomik Birliği’ne dönüşen bu sistemin emek, mal ve sermaye dolaşımı gibi alt sistemler dışında siyasal bir üst kimliğin oluşumuyla ne kadar ilgili olduğunu tüm boyutlarıyla irdelemek gerekiyor. Zira Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün zirve toplantısı sonrasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın açıklaması ile Avrasya coğrafyasında yeni bir ayrışma ve kutuplaşmanın temellerinin atılmakta olduğu anlaşılıyor. Özellikle Kırgızistan Cumhurbaşkanı Atambayev’in söylediği iddia edilen “Türkiye Rusya’da özür dilemelidir” sözü, Kazakistan ve Kırgızistan ile Türkiye arasındaki iş birliği süreçleri açısından belirli tahdit alanları oluşturuyor. Rusya ayrıştırma propagandasını önce Ermenistan Cumhurbaşkanı ile başlatmış ardından elindeki kozları kullanarak Türk Cumhuriyetlerinin yetkililerine Türkiye ile seçim yapmaya varan bir süreci dayatmak istemiştir.

Avrasya’da Güç Mücadelesi

Tarihsel gerçekler açık bir şekilde göstermektedir ki bugünkü Orta Asya bölgesi binlerce yıllık Türkistan coğrafyasının ve büyük Türk medeniyetinin bir parçasıdır. Avrasya’nın çevrelediği bu alanda Ruslar ancak bir antitez olarak “zıt güçler diyalektiğine” ortak olabilmişlerdir. 16. yüzyıldan sonra kadim Türkistan’ı neredeyse boydan boya işgal ederek açık denizlere yönelen Rusya’nın “böl-parçala-yönet” stratejisi ve son derece etkili kullandığı propaganda sisteminin elde ettiği kazanımlar SSCB’nin son dönemine kadar sürmüştür. Hatta ayrışan kimlikler ve farklı toplumlar meydana getirebilme süreci öylesine kalıcı unsurlarla yönlendirilmiştir ki Sovyetler sonrasında da bu mekanizma değişen ölçülerde kullanılmaya çalışılmıştır. Buna karşında imparatorluk dağılıp Türk Dünyası bağımsızlık sürecine girdiğinde Türkiye’nin, tarihsel ve kültürel kodlarından aldığı inanç ve jeopolitik dengeleri bir arada gözeterek bu alana asli bir oyuncu olarak girmesi gerekiyordu. Ne yazık ki geç kalınmış veya yanlış hamlelerle Türk Birliği yerine Avrasya Birliği projesinin hakimiyetine zemin oluşturulmuştur. Elbette ki İKİLİ ya da çok yönlü projeler ve iş birliği seçenekleri de hayata geçirilmiştir. Ancak Rusya’nın, Türk Dünyası üzerinden bugün kullanmaya başladığı karşı stratejide daha hazırlıklı ve sistematik olduğu çok açıktır.

Kazakistan ve Kırgızistan’ın Durumu…

Avrasya Birliği projesinin hayata geçirilmesinde en önemli isim Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’dir. Türkiye ile ilişkilere her dönem büyük önem vermiş olan Nazarbayev her fırsatta bu projenin “ekonomi odaklı olacağını ve eskiye dönüş gibi bir ihtimalin bulunmadığını” ortaya koymaktadır. Aynı zamanda Türk Keneşi ve Türk Akademisi gibi Türk Dünyasını birbirine yaklaştıran kuruluşları hayata geçiren Nazarbayev’in bu yaklaşımından şüphe duymak elbette mümkün değildir. Nazarbayev’in Türk Dünyasında iş birliği konusunun Türkiye’de bile gündemden düştüğü ve ötelendiği anlarda inisiyatif alarak sürece yeniden dinamizm kattığını unutmamak lazım. Kazakistan ile ekonomik bütünleşmesi her geçen gün artan Kırgızistan ise yetersiz kaynakları ve bağımlılığı sebebiyle Avrasya Ekonomik Birliği’nin zorunlu bir üyesi konumundadır. Kırgızistan da Kazakistan gibi Türkiye’nin bulunduğu tüm platformlarda yer almaya özen göstermektedir. Kırgızistan Cumhurbaşkanı Atambayev’in “Ulu Türk Kağanlığını kuralım” şeklindeki TBMM konuşması hâlâ sosyal medyanın paylaşım unsurları arasındadır. Bakıldığında her iki ülkede devlet dili Kazakça ve Kırgızca ama resmi dil aynı zamanda Rusçadır. Kazakistan ve Kırgızistan’da azımsanamayacak bir Rus nüfusu yaşamaktadır. Dil avantajının yanı sıra kitle iletişim araçlarında Rusya’nın belirgin üstünlüğü söz konusudur. Uygulanan “egemen demokrasi”, Anayasal süreçler, sosyal ve ekonomik sistem Rusya ile benzer nitelikler taşımaktadır. Her iki ülkenin dış ticaret hacminde Rusya açık ara ilk sıradadır.

İşte bu tarihi diyalektiği, siyasal ve ekonomik tehdit alanlarını, zorunlulukları tamamen bir kenara bırakıp Kazakistan ve Kırgızistan’ı bütünüyle itham etmek doğru bir yaklaşım değildir. Bu kriz atlatılıp söz konusu tehdit alanları normalleştiğinde Türk Dünyası idealine her zamankinden daha fazla sahip çıkmak gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki “…onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz bizim onlara yaklaşmamız gereklidir…”

Kaynak : Yeni Çağ Gazetesi 26.12.2015

Etiketler: » » » » » » » »
Share
1121 Kez Görüntülendi.