Son Dakika
Erkan KARAARSLAN (Türkistan Araştırmaları Merkezi-TAMER)
Doğu Türkistan’da yaşanan olaylar Türkiye’deki sağ ve sol siyasetlerin hangi noktada durduklarını göstermek açısından önemli bir fırsat yarattı. Genellikle sağ siyasetler Türklere yönelik katliama tepki koyar gibi görünürken sol siyasetler hep yaptıkları gibi Türk Milletinden koparak meseleye başkalarının gözlükleriyle bakmayı tercih ettiler. Böylelikle Türklerin hakkının savunulacağı; Türk milleti ve sol arasında yeni bir bağ kurulabilecek bir zemin daha sağcılara teslim edildi.
Doğu Türkistan’da yaşanan olaylar Türkiye’deki sağ ve sol siyasetlerin hangi noktada durduklarını göstermek açısından önemli bir fırsat yarattı. Genellikle sağ siyasetler Türklere yönelik katliama tepki koyar gibi görünürken sol siyasetler hep yaptıkları gibi Türk Milletinden koparak meseleye başkalarının gözlükleriyle bakmayı tercih ettiler. Böylelikle Türklerin hakkının savunulacağı; Türk milleti ve sol arasında yeni bir bağ kurulabilecek bir zemin daha sağcılara teslim edildi.
Olayların geçtiği bölgenin adını doğru ifade etmek yaşananlara hangi pencereden bakıldığını çok da güzel ortaya koyuyor. Söz konusu coğrafyanın adı Doğu Türkistan ve katliama maruz kalanlar ise Uygur Türkleri. Türk stratejisi açısından kavramlar bunlar. Ancak tartışmalarda çoğunlukla “Sincan Özerk Bölgesi” ve “Uygur” kavramları kullanılıyor ki bu aslında Çin stratejisinin kavramsal düzeyde bile kabul edildiğinin önemli bir göstergesi. Bunun ne önemi var peki? Başkalarının ağzıyla konuşmaya başladığınızdan itibaren başkalarının çıkarlarını savunmaya başlıyorsunuz.
“Sincan”ın anlamı “yeni fethedilmiş bölge”. Bu Çinlilerin kullandığı isim. Yani Çinlilerin ele geçirdikleri yeni topraklar. “Uygur” ise zaten tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor. Çünkü herkesin bildiği gibi “Uygur” bir ulusun adı değil. “Uygur Devleti” ise tarihte kurulmuş Türk devletlerinden bir tanesi. Yani Uygurlular Türk ulusunun bir boyu ve bölgede katledilenler de Türk coğrafyasının bir parçası olduğu için de bizleri yakından ilgilendiriyor.
Sol kesime baktığımız zaman hiçbir metinde Uygur Türkü kavramı kullanılmadığını görüyoruz. “Türk” kelimesine karşı duyulan rahatsızlığın basit bir göstergesi.
Bu rahatsızlığın ise çok daha derin kökenleri var. Örneğin bu solcularımızın tarih anlayışına göre Sovyetler Birliği’nde sosyalizm kurulurken orada da “Türk” yoktur. Önemli olan ise sosyalizmin inşa edilmesidir. SSCB’de Türkler örtbas edilir, Çin’de de Uygur Türkleri. Oysa her iki örnekte de Türkler emperyalist ordulara karşı fiilen savaşarak sosyalizmin inşasında çok önemli görevler almışlardır.
Ancak her iki örnekte de Türklerin katkıları yok sayılmış, onların temsilcileri de “Sosyalizmin inşası” adına yok edilmiştir. “Sosyalist”lerin tarih kitaplarında devrimlere katılan ufacık işçi hücrelerinin adlarını bile bulabilirsiniz ancak Türklerin adlarını asla.
“Doğu Türkistan” meselesinde de aynı tavrın devam ettiğini görebiliyoruz. Yapılan haberlerin önemli bir kısmı Çin devletinin resmi metinleri. Yine aynı söylemler. Önemli olan “Çin’in toprak bütünlüğü”. “Çin Devleti toprak bütünlüğünü korumak adına her şeyi yapabilir.”
Çin’in suçu çevreyi kirletmekmiş
Bir de olayları “etnik kaşıma” olarak gören garip bir bakış açısı var. Örneğin TKP yaşananları açıklarken bölgede etnik bir kışkırtma olduğunu ve bu etnik kışkırtmanın da arkasında ABD olduğunu söylüyor. Bununla da yetinmiyor TKP ve diyor ki “Ölenlerin önemli bir kısmı Han kökenli, yani Çinli. Birçok ev ve işyerleri Uygurlular tarafından yağmalandı ve yakıldı.”
Ancak teraziyi de tutturmaya çalışıyor TKP. Uygurlulara(!) vururken diğer taraftan Çin’i de eleştiriyor. Hangi açıdan mı? “İşçi haklarının kısıtlanması, çocuk emeğinin kullanımı ve çevrenin kirletilmesi açısından” Yani tek sorun Çin’in atmosfere fazladan sera gazlarını salması. Bu kriterlere uyabilen ülkeler istediği gibi Türklere vurabilir, katliam yapabilir.
İşçi Partisi ise “kraldan çok kralcı”. Çinlilerin bile inanmayacağı çeşitli komplo teorileri ortaya atıp insanların kafalarını karıştırıyor. ABD, bölgedeki kömür ve petrol yataklarını ele geçirmek istiyormuş. Yani Uygur Türkleri bölgede Amerika’nın Truva Atı oluyor bu durumda.
ÖDP’nin yeni genel başkanı Alper Taş’ın açıklaması ise meselenin Türkiye’de hangi açıdan tartışılacağını ortaya koyuyor. “Hepimiz Uygurluyuz” diye başlıyor ÖDP’nin bildirisi. İlk anda şaşırıyorsunuz. Ancak metnin tamamını okuduktan sonra açıklamada Uygur’dan daha çok Kürt kelimesinin geçtiğini görüyorsunuz.
Yani Çin’in Uygur Türklerine yaptıklarının Türkiye’de Kürtlere yapıldığını söylüyor ÖDP.
“Uygur kardeşlerimiz için ne istiyorsak, Kürt kardeşlerimiz için de aynı şeyleri istemenin tutarlı ve ahlaklı olmanın ölçütü olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye çağırıyoruz.”
Böylelikle Çin ile Türkiye soykırımcılık düzleminde birleştirilmiş oluyor.
Çin’in Kürtleri Uygur Türkleri midir?
Bu örneğin tarihsel bir gerçekliği var mıdır peki?
Öncelikle Doğu Türkistan denilen coğrafya bin yıllardır Türklerin yaşadığı ve devletler kurduğu bir coğrafyadır. Bu coğrafyada yaşayan insanların Han Çinlileriyle hiçbir ortak dil, din ve tarihsel bir birlikteliği bulunmamaktadır. Yani ortada iki farklı ulus vardır. Bahsedilen yer Çinlilerin sömürgeci politikalarının sonucu olarak zaptedilmiş ve oluşan yeni siyasi yapı bu türlü bir zora dayalı egemenlik çerçevesinde oluşmuştur. Bunu Çinliler bile kabul etmektedir. Hiçbir Çinli, Uygur Türkleriyle ortak bir tarihlerinin olduğunu iddia etmemektedir. Bunun yanında Türk kimliğini de ayrı bir siyasal kimlik olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu en basit tarihsel gerçekliktir.
Verilen örnekte Uygur Türkleriyle özdeşleştirilen Kürtlerin ise tarih boyunca hiçbir devleti olmadığı gibi, hiçbir zaman da ayrı bir kimlik yaratabilecek bir tarihsel geçmişleri de olmamıştır. Örneğin Uygur Türklerinin kullandığı dil dünya üzerinde yazılı en eski dillerden biri iken, Kürtçe denilen şeyin ise hiçbir biçimde tarihsel bir gerçekliği yoktur.
Aradaki fark bir ulusun tarihsel olarak inkar edilemeyecek bir konumda olmasıyken, bir “unsur”un bizzat emperyalizm tarafından bir “ulus”a dönüştürülmüş olmasıdır. Bu ise yapay bir kavramdır ve sosyalistlerin emperyalizmin ürettiği bu sahte kimliklere karşı çıkmaları en önemli görevleridir.
Türkler büyük bir millettir. Dünya tarihi bir anlamda Türklerin tarihi etrafında biçimlenmiştir. Böyle bir milletin varlığını hatırlayabilmesi için birilerinin onu “kaşımasına” gerek yoktur. “Ulus” tarihsel bir kategoridir; yoktan var olmaz, vardan da yok olmaz.
Uygur Türklerinin direnişini ABD’nin “etnik kaşıması” olarak tanımlama cesaretini gösteren “sosyalist”leri bu cesaretlerini bir kez de “Kürt”ler için kullanmaya davet ediyoruz.
Bu tür bir sol şaklabanlık Türk’ü savunma hakkını yine kendi eliyle sağcılara peşkeş çekmiştir. Bugün sokaklarda şeriatçılar ve ülkücüler bu davayı sahiplenir görünmektedir. Oysa Türkiye’de en büyük Çin propagandasını da bu sahte ulusalcı kesimler yapmıştır. Bugünlerde en büyük Çin düşmanı görünen Yeniçağ gazetesinde yıllardır “Avrasyacılık”, “ABD’ye karşı Türk-Çin birlikteliği” masalları anlatılmaktadır.
Doğu Türkistan’da katledilen Türk’ün hakkını savunmak bunlara bırakılmayacak kadar önemli bir meseledir. Sosyalistlere düşen görev ise Uygur Türkünün direnişini sonuna kadar savunmaktır.
KAYNAK : http://www.turkistanarastirmalari.com/haber/siyaset-71463/dogu-turkistan-ve-antiemperyalist-politika/89.html
Etiketler: Çin » Dünya » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER