logo

trugen jacn

U.RARASI İLİŞKİLERDE REEL POLİTİK VE TÜRKİYE’NİN ÇİN POLİTİKASINDA UYGUR TÜRKLERİ

İffet DÖNMEZ

Bir ülkenin uluslararası ortamda kendi varlığını ve güvenliğini sürdürebilmesi, ulusal çıkarlarını, değerlerini korumak amacıyla diğer aktörlerle geliştirmiş olduğu sınır ötesi ilişkilere dış politika adı verilmektedir. Ülkeler bu politikaları geliştirirken kendi ekonomik, coğrafi, askeri ve siyasi gücünü göz önünde bulundurarak farklı yöntemler kullanırlar. Bunlar; diplomasi, ticaret politikası, ekonomik yaptırımlar, silahlı müdahale, istihbarat ve propaganda vb.. Güçlü ülkeler daha bağımsız politikalar geliştirirlerken zayıf ülkeler de bunun aksine kendi dış politikalarını belirlemede dışa bağımlı bir strateji izlerler. Devletler gerek iç politika ve gerekse dış politikada herhangi bir ideolojik, ahlaki değerleri dikkate almadan sadece devletin bekasını düşünerek politika gerçekleştirirler. Belki de bu insanın doğasında var olan benlik ve varlığını sürdürme duygusunun bir refleks olarak toplumu yönetme sanatı olan siyasete yansıma biçimidir. Buna ‘’reel politik’’ adı verilmektedir.

Bu  uygulama Hristiyanlığın Roma’da yükselişinin ardından, 325 yılında Konstantin tarafından resmi bir din statüsüne kavuşturulmuştur. Başlangıçta Hristiyanlık ölümden sonra kişinin kurtuluşa ulaşacağını vaat eden küçük ve düzensiz bir yapıyken zamanla bir eksen kayması söz konusu olmuş ve kurumsallaşarak ‘’kilise’’ ortaya çıkmıştır. Zamanla kilise, yönetimin etkili unsurlarından biri haline gelmeye başlar ve bunu gören imparator, Hristiyanlığı resmi bir din kabul ederek silah kullanmadan topraklarını genişletme imkânı bulmuştur. Yine kendi tarihimizden, Endülüs Emevî devletinin yıkılışından sonra işraki mezhebine mensup Müslümanların Osmanlı topraklarına sığınma talebinin padişah tarafından reddedilmesi, buna karşılık Yahudilerin aynı taleplerine olumlu cevap verilmesi son derece ilginç bir örnektir. Müslüman olmalarına rağmen Osmanlının kurumsallaşmış dini düşünce yapısına zarar vereceğini düşünen dönemin padişahı II Bayezid İşrakilerin sığınma talebini reddetmiştir. Çünkü Endülüs’te İbn Bacce, Ibn Tufeyl ve İbn Rüşd gibi daha çok akla önem veren filozoflar, erdemsiz bir toplumun özelliklerinden çok sıkça bahsetmekte ve yöneticileri yargılamaktadırlar. Asimileye maruz bırakılan Müslümanlardan padişaha gönderilen bir kaside de şöyle serzenişlerde bulunmaktadırlar :

Büyük bir felakete uğramış esirlerden size selam,
Ne büyük felakettir o
Şerefli bir hayattan sonra kır saçları yolunarak koparılan yaşlılardan size selam
Daha önce kapalıyken kafirler önünde açılan yüzlerden size selam,
Papazın zorla yatağa götürdüğü şerefli genç kızlardan size selam
Kendilerine zorla domuz ve haram kokuşmuş etler yedirilen
Kral gözümüzü boyadığı anlaşmalara uymadı, bizi, baskı ve güç kullanarak istemeye
İstemeye Hristiyanlaştırdı
Hiçbir Müslümana ne bir kitap ne de bir Kuran bıraktılar
Oruç tuttuğu namaz kıldığı bilinen herkes ateşe atılıyor
Bizden kiliselere gitmeyen kişileri papaz feci bir şekilde cezalandırıyor.

Cahil, kaba, Arap olmayan insanların adlarıyla adlarımız değiştirildiğinde ne kadar yazık oluyor.
Temiz ve paklılıklarından sonra, kafirlerin çöplükleri olmaları için, duvarlara çevrilen
mescitlere ne kadar yazık!
Ezan yerine, çanlar asılan minarelere yazık!
(M.Özdemir- Endüls’ün Yıkılış Sürecinde Öne Çıkan Bazı Mülahazalar)

Buna karşılık imparatorluğuna zenginlik kazandıran Yahudi ailelerin gelmesinden oldukça memnun kalmıştır. Hatta İspanya’da daha önce devlet hizmetinde bulunmuş olanlar saraya alınmış, barut imali ve top dökümü konularında uzman olan Yahudilerden faydalanılmıştır. Bu konuda padişahın pragmatist ve reel politik düşündüğünü söylememiz mümkündür. (Furkan Oğur- Osmanlı İmparatorluğunun Endülüs Yahudilerini Kabul Etme Nedenlerine Dair İnceleme)
Modern ulus devletlerin ortaya çıkışı ve sonrasında uluslararası sistemin karmaşık yapısı içerisinde reel politik, uluslararası ilişkilerde çok daha önemli bir politika aracı haline gelmiştir. Türkiye de dış politika hedeflerini belirlerken tarih, kültür, din ve etnik yakınlıkları göz önünde bulundurmakla birlikte ülkenin çıkar ve menfaatlerini, halkın refah ve güvenliğini önceleyerek farklı politikalar geliştirmektedir.

Türkiye’nin Uyguladığı “Müşfik Güç” Politikası 

Dış işleri bakanlığı Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde son dönemde uyguladığı genel politikayı ‘’müşfik güç’’ olarak ifade etmektedir. (Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı Türk Dış Politikası) Türkler ile Çinliler arasındaki ilişkiler, rekabete ve biri diğerinden üstün olma mücadelesinin hâkim olduğu bir zeminde gerçekleşmiştir. Çinliler, Hunlar ve Göktürkler zamanında sık sık Türk akınlarına maruz kalmışlar ve yurtları istilaya uğramıştır. Mete Han zamanında yedi günlük kuşatmanın sonucunda Çin, Hunlara vergi veren bir devlet konumuna düşmüştür. Çinliler bu baskıdan kurtulabilmek için ‘’hediye Politikası’’ ve ‘’akrabalık yolu ile ilişki kurma’’ politikası yürüterek Hunları içten yıkmayı planlamışlardır. (S.Gökenç Gülez -İpek Yolunun Öncüsü Zhang Qian’ın Batı Bölgesi Seyahati ve Hun-Çin İlişkilerine Etkisi)

Orhun Yazıtlarında da Türk-Çin ilişkilerinde bahsetmekte ve onların bu içten yıkma planlarına karşı uyanık olunması gerektiğinden söz etmektedir. Modern zamanda ise Çin Komünist Yönetimi ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkileri 1971 yılında başlamakla birlikte uyumlu bir ilişkiden söz etmek pek mümkün değildir. Mao’nun ölümü sonrasında Çin’de dışa açılma politikası başlamış böylece birlikte iki ülke arasında üst düzey görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 2010 yılında stratejik iş birliği düzeyine yükseltilen (Türkiye Cumhuriyeti Dış Isleri Bakanligi Türk -Cin Iliskileri) bu iki ülke arasındaki ilişkilerde dikkati çeken bazı önemli hususlar vardır;

  • Bunlardan ilki Çin`in uzun vadeli politikaları içerisinde yer alan “Bir Kuşak-Bir Yol”  politikası ki bu aynı zamanda Çin`in yayılma politikası olarak algılanmakta ve ABD, Rusya Hindistan ve Batı Avrupa ülkeleri tarafından kuşkuyla karşılanmaktadır. ABD`nin soğuk savaş döneminde Sovyetleri Çevreleme politikasının, bu sefer Çine yönelik yeniden ortaya çıktığını söylemek mevcut gelişmeleri dikkate aldığımız zaman hiç de yabana atılacak gibi görünmemektedir.
  • Trump’ın Grönland, Panama Kanalı ve Kanada’yı istiyorum demesi ve ayni zamanda Suriye`den askerlerini çekmek istemesi gerginliğin kuzeye yöneleceğinin bir göstergesi gibi geliyor.
  • Türkiye ise bu projeyi kendi uzun vadeli politikası olan Orta Koridor ile uyumlandırarak Çin’in bu politikasına en ciddi destek veren bir ülke konumunda yer almaktadır. Bu proje aynı zamanda iki ülkenin kendi ipek yollarını yeniden canlandırması açısından da son derece önemlidir. Türkiye açısından bu proje aynı zamanda Türk Cumhuriyetlerine, Pakistan Afganistan ve Çin’e kadar açılma yeni pazarlara ulaşma anlamına gelmektedir. Rusya’nın bu iki ülkenin projesine karşı çıkmasının sebebi de Türkistan’ı kaybetme korkusudur. (Selçuk Çolakoğlu -Kuşak ve Yol Projesinin Bugün Geldiği Nokta ve Önemi, Zekeriya Akdağ- Türkiye Çin İlişkilerinde Kuşak ve Yol Girişiminin Önemi)

Türkiye -Çin işbirliğini maddeler halinde şu şekilde ifade temek mümkündür:

  1. Orta Koridor ve Kuşak Yol uyumu
  2. Türkiye’de Çin’in yatırımı 2.4 milyarı aşarak ticaret hacmi 38.5 milyar dolara ulaşması. Çin’in Türkiye’nin Asya’daki en büyük ve dünyada en büyük üçüncü ticaret ortağı haline gelmesi.
  3. Türkiye’ye gelecek  Çinli turist sayısının artması
  4. Çinli firmaların Türkiye’ye olan ilgisinin artmasi (Ekonomi Gazetesi 26710/2023 Aysel Yücel) Ayrıca Ankara İstanbul yüksek Hızlı tren projesinde Çin`nin desteklemesi, Ambarlı Limanının %65ìnin Cinli bir şirket tarafından satın alınması bu stratejik işbirliğinin göstergeleridir.

Türk-Çin ilişkilerinde dikkatimizi çeken ikinci bir husus ta Uygur Türkleri Meselesidir.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Türkiye dış politikasını belirlerken tarih, kültür, din ve etnik yakınlıkları göz önünde bulundurmaktadır. Bu yüzden Türkiye iç kamuoyunda özellikle milliyetçi cevreler tarafından Müslüman Uygur Türklerini gözardı etmekle tenkit edilmektedir. “Suriyeli Araplar” ülkemize kabul edilirken kendi soydaşlarımın Çin baskısı altında inlerken onlara sahip çıkılmamakta gibi propagandalarla yıpratılmaya çalışılmaktadır.

Bu konuda batılı bir eleştirmen “Erdoğan İçin Zor Bir Dengeleme Hamlesi” başlıklı  bir makale kaleme  alarak yayınlamış ve şu cümleler çok dikkat çekicidir : “Erdoğan  Çin hükümeti  Uygur bölgesindeki /Eyaletindeki bir milyondan fazla Uygur’un dillerinin ve dinlerinin değiştirilmesi için yeniden kamplara yerleştirmiştir. Uzun bir sessizliğin ardından Ankara  Çin’in Uygurlara yönelik  bu zulmü eleştirdi, buna karşılık Pekin’in tepki vermesi gecikmedi.”

Yine aynı makalenin devamında su cümleler yer almaktaydı “ Erdoğan, genellikle kendisini Müslümanların savunucusu olarak göstermeyi sevmesine rağmen aktivistlerin Uygurlara yönelik Çin’deki bu hadiseyi “kültürel soykırım” olarak görmelerine rağmen tek bir kelime dahi etmedi.” (U. Von Schwerin- Qantara.de- 2019)

Fakat yoğun baskılar sonucunda dönemin Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu BM insan Hakları Konseyinde Çini, Uygurların ve diğer Müslümanların kimliğini korumaya ve din özgürlüğünü desteklemeye çağırdı . Bu olayın ardından Çin, İpek yolunun son noktalarından biri olan Türkiye`nin liman kenti İzmir’deki konsolosluğunu kapattı. (U.V.Schwerin Ayni makale)

Makalenin devamında batılı eleştirmen su iddialara da yer vermektedir. “ Ancak Çinin yeni kuşak ve Yol projesini başlatmasının ardından Türkiye için ekonomik çıkarlar Türk dayanışmasından daha önemli hale geldi. Temmuz 2018`de Pekin´e yaptığı ziyarette Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Türkiye’nin Çin karşıtı faaliyetlere ülkesinde tolerans gösterilmeyeceğine dair güvence verdi. (U.V.Schwerin , S.Colakoglu Turkliye Cin´deki Müslüman Azinliklarla Zorlu Bir Yolda Ilerliyor)

Çin,  Kültürel Soykırımını  Sürekli Alfaba Değiştirerek  Gerçekleştirmek İstiyor
Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Hamit Göktürk Uygur, kendisi ile yapılan bir röportajda şunları söylüyor; “Yaşanan bu acı gelişmeler yeni değil aslında…1949 da başlayan işgalden beri bir asimilasyonun bir devamıdır. Günümüzde ise bu durum dayanılmaz bir hal almış ve bıçak kemiğe dayanmıştır artık. Kanayan yara kangren olmuş durumda. Bu beş yılın on yılın bir sonucu değildir. Yılların birikimidir. Sayın Cumhurbaşkanı Çin’i ziyaret esnasında Doğu Türkistan’a gitmesinin ardından böyle bir durumun olmuş olması çok düşündürücü bir durumdur. Bu hale geleceğini onlarda beklemiyorlardı. Çin devletinin düşünce yapısına baktığımızda. Menfaat ilişkileri üzerine kurulmuş anlaşmalara çok önem verirler. Çin’e veriler bir hediye vergi anlamına geliyor. Bu hediyeleri bize teslim oldu şeklinde anlıyorlar.
Türk ve Çin okulları ayrı ayrı iken 1992 yılından sonra Doğu Türkistan okulları Çin okulları ile birleşti ve okullardan da dilimizi kaldırdılar. Çince öğrenim mecbur oldu. Her 10 yılda bir alfabemizi değiştiriyorlar. Bir nesil Arap harflerini kullanırken sonra Latin harflerine döndüler. Aradan 10-15 yıl geçince bu seferde yine Arap harflerine geçildi. Bu ne demek ? kimse babasının yazdığını anlamıyor demektir. Burada bariz bir asimilasyon var bunu açıkça görmek mümkün.” (Feyz 2009 Sayı 218)

Çin ile Ticaret Sürekli Türkiye Aleyhine İşliyor
Türk -Çin ilişkilerine yapılan bir diğer eleştiride Türkiye’nin Çin ile gerçekleştirdiği ticarette kazanan tarafın Çin olduğudur. Türkiye’nin Dış Ticaret açığının büyük bir bölümünün Çin ile yapılan ticaretten kaynaklandığı ifade edilmektedir. Türkiye IMF ´den kurtuldu ama Çin’den borç almaya başlayarak bir anlamda Çin´e bağımlı bir ülke haline geldi diyenlerin sayısı da oldukça fazla ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözünü dile getirmekteler; “Borç alan emir alır.”

Ayrıca  Çin’in kuşak yol projesinin, aslında Çinlilerin Türk Cumhuriyetlerini hem ekonomik anlamda kendisine bağımlı kılmak ve ayni zamanda onların içişlerine bir müdahale aracı olarak gördüğü söylenmektedir. Bütün bunların yanı sıra Çin Dış politikada “yumuşak Güç” unsurunu da kullanmakta bunun sağlayabilmek için de Konfüçyüs Enstitüleri ile uyumlu bir dünya yaratmak istemektedir. (Seyda Nur Osmanlı- Türkiye Çin İliskileri: İmkan ve Zorluklar, Çolakoğlu: Türkiye Çin İliskileri: Tek Taraflı Aşk mı?)

Kaynak : https://kafkassam.com/iffet-donnez-uluslararasi-iliskilerde-reel-politik-ve-turkiyenin-cin-politikasi-uygur-turkleri.html

Share
165 Kez Görüntülendi.