Son Dakika
Merkeze getirdiğimiz insanların Ayakkabı bağlarını, kemerlerini, düğmelerini çözmemiz söylendi. Daha sonra Çinli Polisler onların ellerini arkadan bağladılar ve başlarına siyah torbalar geçirdiler ve bizim refakatemizde onları bu şekilde Otobüslere bindirdiler. Kimse nereye gittiklerimizi bilmiyordu. Ölüme mi gidiyorlardı yoksa ‘yeniden eğitim’ kampında sözde okumaya mi gidiyordu(Çin tipi Toplama Kampları uygulaması) ? Onlar evlerine ve ailelerine geri mi dönecekler, yoksa ortadan kaybolacaklar mıydı ?”
Tarih Mart/2019’du ve Çin’in Uygurlara, Kazaklara ve başta Müslüman olan diğer etnik gruplara yönelik kapsamlı baskısının yasal olarak genel uygulamalarının başladığına 2 yıl olmuştu. insanlar bu şekilde geceleri topluca tutuklanıyor ve bir daha kendilerinden haber alınamıyordu. İnsanlar bu şekilde gizlice tutuklanması onların ortadan kaybolması anlamına geliyordu. Ailelerin çoğu zaman sevdiklerinin nereye gönderildikleri, hatta hayatta olup olmadıkları hakkında hiçbir fikirleri yoktu.
Gulfiye Kazıbek Artık Çin’in Uygurlar ve Kazaklara Yönelik Yeni Baskılarının Uygulayıcı idi
Hiç kimse elbette böylesi insanlık dışı baskı ve zulmün uygulayıcısı olmak istemezdi. Ama bizler çaresizdik ve bunu zorla yapmaktan başka seçeneğimiz yoktu. Bizim için en ağır olanı ise bunu kendi insanlarımıza öz kardeşlerimize mecburi olarak yapmak zorunda olmamızdı. Ben artık bağımsız Kazakibtan’daydım ve gördüklerimi tanık olduklarımı elbette kamuoyu ile paylaşmak ve açıklamak durumunda idim. Çin işgal yönetiminin 2017- 2020 yılları arasında Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerden en az bir milyondan fazla insanı “yeniden mesleki eğitim merkezleri adı ile gizlediği Çin tipi Toplama Kamplarına hapsetmişti ve bu tutuklulara yapılan baskı ve işkenceler korkunçtu ve tüyler ürpertici yeni ayrıntılar kulaktan kulağa anlatılıyordu.
2017 yılında Doğu Türkistan genelinde gece gizlice yapılan kitlesel gözaltı uygulamaları ve Toplama kampları uygulamaları başladı. Bu uygulamalardan sonra benim için daha zor ve ağır yeni sorumluluklar yüklendi. Yeni sorumluluklarım arasında ” Aşırılık ve terörizmle mücadele – Yeniden Sert Darbeler Vurma” kampanyasında da aktif olarak rol almak da vardı. Bunlara ek olarak 60 Türk aileyi izleme ve bu ailelerin evlerinde dini içerikli materyallerın olup olmadığını kontrol etme, Kurani kerim ve dini kitapların yanında Uygur veya Kazak tarihi ve edebiyatına ait eserler veya yabancı ülkelerden gelen mallara(her türlü nesnelere) sahip olup olmadıkları da dahil olmak üzere bu 60 aile hakkında belirli bilgileri tesbit ederek raporlamam ve yönetime bildirmem emredildi. Bu yasaklamalar arasında şu objeler de vardı : Çin dışından gelen ve Çin malı olmayan temizlik malzemeleri, sabunlar ve çikolata gibi yiyecekler .Dış dünyayla bağlantısı olan herkes “terörist” olarak tutuklanabiliyordu .Çin yönetiminin verdiği bu listeye göre evlerini arıyor ve kontrol ediyorduk .Hazırladığımız liste ve tutanakları yönetime bildiriyorduk. Ancak,bizim bu kontrol ve listeleme işlemlerimizden sonra bu evlerdeki insanlar kaybolmaya başlayınca bir şeylerin ters gittiğini fark etmeye başladım. Neden bu listeyi yapmam gerektiğinin farkına vardım. Çin yönetimi bizim kendilerine ilettiğimiz ve bildirdiğimiz bu tür bilgilere dayanarak bu insanlara ne yapılacağı konusunda daha üst düzeyde bir karar verileceğini anladım. Bunların tutuklanmasına sebep olduğum için vicdan azabı çekiyor ve kahroluyordum.
İnsanlar Benden Çok Korkuyordu
Benim yetkili olduğum ve kontrol ettiğim mahallediki 60 aile bireyleri benden çok çekiniyor ve çok korkuyorlardı. Çünkü onları kontrol zincirine ihbar edersem işleri biterdi. Ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu ve çaresizdim. Ben ülkemde yaşayabilmek için bunları yapmaya mecbur bırakılmıştım. Tutuklananların ailelerine hapis cezalarını bildirmekle görevlendirilmiştim. Bazen Çin Polislerinin insanları evlerinde döverek ve sürükleyerek götürdüklerine tanık olmam zorunda idim. Çünkü ben bu mahallenin sorumlusu idim. Çin yönetiminin kendi emirlere uymayı reddeden ya da hükümetin baskılarına karşı çıkan herkesi gizlice tutukluyordu. Bunların akibetleri hakkında bilgi istemek suçtu. Bunların bir çoğunun daha sonra çeşitli şekilde öldürüldüklerine dair duyumlar alıyorduk. Tutuklularının bazıları ağır işlerde köle/İşçi olarak çalıştırılırken, ölüyordu ve kimse de nedenini bilmiyordu. Bunu sorgulamanması dahi yasaktı. Hepimiz iyi biliyorduk ki tutuklanan ve kamplara hapsedilen bu insanlar Çin’in kanunları gerçekten ihlal etmemişlerdi. Ya çok yaşlı olanlar ? Onlar nasıl gerçekten suç işliyor olabilirler ki ?” Onların tutuklandığını görünce benim de ileride tutuklanma ihtimalim olduğunu düşünmemeye başladım. Bir kadın olarak bana Toplama kampları ve cezaevindeyken biri bana tecavüz ederse ya da saldırırsa ne yapardım ? Çocuklarım ne olacaktı? Bir keresinde polisin 20’li yaşlarındaki genci tartaklayarak tutuklamasını izlerken gözyaşlarını tutamadım. Daha sonraları ben ve diğer meslektaşlarım kontrolünden sorumlu olduğumuz 60 ailenin tutuklu üyelerini kontrol etmek için onların hapiste tutulduğu sözde “Yeniden eğitim” merkezleri olarak tanımlanan Toplama kamplarına girmek zorunda kaldık. Han Çinlisi olan Amirimizin dahi Çinli olmasına rağmen Toplama Kamplarına giderken çok tedirgin olduğunu ve gitmekten çok korktuğunu görebiliyordum.
Tutukluların eşleri ve çocukları babaları hakkında bir haber almak için Toplama Kampı Yetkililerine Yalvarıyorlardı. Buna dayanmak çok zordu. En sonunda artık kendimi kontrol edemedim. Ağlamak, onlara sarılmak ve kucaklamak istedim çünkü ben de bir anneydim. Ama ne yazık ki onların önünde bu şekilde ağlamama asla izin verilmezdi ve ben de onlar gibi hapsedilebilirdim. Kendimi zor zaptettim.
Pekin’deki ÇKP merkezi Hükümet yetkilileri benim ve diğerlerinin yaptığımız aileleri izleme ve kontrol çalışmalarını izlemek için yaklaşık üç ayda bir Doğu Türkistan’ı ziyaret ediyordu. iktidardaki Komünist Partinin en üst kademesi Doğu Türkistan’da olanları tam olarak çok iyi bildiğini ve Müslümanlara yapılan baskı ve zulmü, etnik soykırım uygulamalarını talimatlandırdığını ve bu acımasız uygulamaları yakından ve tam olarak desteklediğini kanıtları ile çok iyi biliyorum.
ÇKP yönetimi bir süredir Çin propagandası ile , Doğu Türkistan’daki baskı zulüm ve etnik soykırım uygulamaları ile toplama kamplarını inkar ediyor. Doğu Türkistan’daki yerel işgal yetkililerin işleri çok ileri götürdüğünü ve merkezi hükümetin işleri tam kontrol altında tuttuğunu iddia etti. Doğu Türkistan’daki Çin baskı ve zulmüne ve etnik soykırım uygulamalarına küresel düzeyde tepkiler ve kınamalar arttıkça sözde Bölgesel ÇKP yetkililerini hemen görevlerinden alıyor ve onları günah keçisi ilan etme yolu ile tüm sorumluluğu onların üzerlerine yıkıkaram sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyorlar.
Çin Annem Anarhan’ı de Tutukluyor ve İşkence Ediyor.
2019 yılının sonunda, Annem Anarhan Kanetbek, bir akrabamızın düğününde iken, düğün evine gelen üç polis memuru tarafından tutuklandı ve bir polis bir arabasına bindirildikten sonra ortadan kayboldu ve kendisinden uzun süre haber alamadık. Annemin neden gözaltına alındığını ya da nereye götürüldüğünü bilmiyorduk, Annem hakkında bunları sormaya bile hakkımız yoktu. Çünkü yasaktı. Kardeşlerimin çoğu da devlet memuru idiler. Tahminime göre Çin yönetimi bizi kontrol etmek, bize baskı altında bu işleri zorla yaptırmak için yapmak için annemizi hapsetmişlerdi. Annem tutuklandıktan 8 ay sonra benim aniden hastaneye gitmem istenen bir telefon haberi aldım. Hastanede yaşlı annemin ellerinin kelepçelenmiş ve ayaklarının yatağa zincirlenmiş halde buldum. Kahroldum ve kendimi tutamadım ve çok ağladım. Anneme tutuklanmadan önce beyin tümörü teşhisi konmuştu ve sağlığı zaten kötü idi.Şimdi ise daha da kötüye gidiyordu. Bana annemle konuşma fırsatı verilmedi. Beni neden çağırdıklarını ve annemi ziyaret izni verdiklerini şimdi daha iyi anladım. Çünkü Çinli Hastane yetkililer benden Anneme yaptıkları tedavi için tıbbi tedavi masraflarını karşılamamı istiyorlardı. Annemle vedalaşırken kulağıma şöyle fısıldadı: ” Kurtar beni çocuğum, kurtar beni; beni çok dövdüler ve çok işkence ettiler.” Bunları anlatırken gözlerinden damlalar dökülüyordu. Annem O kadar çaresiz görünüyordu ki tıpkı bir çocuk gibi ağlıyordu. Bu benim sevgili Annemi son görüşüm oldu. Ertesi yıl aniden kardeşim beni aradı. Mahkeme’nin annemin namaz kıldığı için 12 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söylemediğini ve kendisini ziyaret etmesini bildirmişti. Benim için bu çok üzücü ve yürek parçalayıcı bu olaylar beni kahretmiş ve çok üzmüştü.
Çin yönetimi bu Kampların Eğitim Merkezleri olduğunu söyleyerek dünyayı kandırıyor ve zulümlerini gizlemeye çalışıyorlar. Bu Kamplar gerçekten normal ve düzenli eğitim merkezleri nlar merkezleri olsaydı insanlar akıl sağlığını yitirirler miydi? İnsanlar genç yaşta hayatını kaybederler miydi ? Kamplardaki tutuklu kadınlara insanlık dışı sistematik taciz ve tecavüz olmamış olsaydi, Genç kadınlar hamile kalır mı ?
Toplu Tutuklamalar ve Toplama Kamplarına Hapsetmenin Sebepleri
Batılı bilişim uzmanları(Hackerlerce) sızdırılan Çin polis kayıtlarına, kamplardan kurtulan eski tutuklularla yapılan röportaja ve Gulfiye Kazıbak gibi şahitlerin anlattıkları korkunçtu. Bir insanın normal hayatından birer parça olan normal fiil ve davranışlar ve diğer bir çok olağan eylemler Sudan sebeplerle suç kapsamına alınıyor ve insanlar yıllarca kamplarda baskı, zulüm ve işkencelerle zorla tutuluyorlardı. Çin’in tutuklama ve kamplara hapsetmesi için öne sürdükleri suçlar başlıklar halinde şöyle idi ;
ÇKP yönetiminin Doğu Türkistan’daki baskı ve zulmünün etnik soykırım uygulamalarının ve yasaklamalarının sona ereceğine dair hiç bir işaret veya ümit görmediğim e kanaat getirdikten sonra kendimin ve ailemin Çin’den kaçmaktan başka seçeneği kalmadığına karar veriyorum. Kazakistan’da tıbbi tedavi görmek istediğini söyleyerek Çin hükümetine pasaport başvurusunda bulundum. Bu sebep bir bakıma doğruydu; Çünkü, geçmişte kalp sorunları yaşamış ve hastanede bir süre tedavi görmüştüm.
Ancak pasaport talep etme eyleminin bile suç olarak kabul edilebileceği ve yurt dışına seyahat talebinin cezasının “ Toplama kampına ” atılmakla cezalandırılacaktı. Ayrıca, İşgal yetkilileri tarafından bu talebim yine “terörist” davranışın bir işareti olarak değerlendirilebilirdi. Bunları düşünürken,bana eşime ve çocuklarıma pasaport verilip verilmediğini öğrenmek için devlet dairesine çağrıldığım gün, gerçekten tutuklanırsam intihar etmek için yanıma ağrı kesici haplar da alarak Pasaport Merkezine gittim. Ancak, korktuğum başıma gelmedi ve Sonunda yetkililer pasaport talebimi onayladılar. Ancak, pasaport alabilmemin bir şartı olarak Doğu Türkistan’da yaşadıklarımı ve gördüklerimi Kazakistan’a gittikten sonra kimseye anlatmayacağına dair bir Taahhütname/deklarasyon imzalattılar. O tarihlerde Çin’in “yeniden eğitim” adı ile gizlemeye çalıştığı Toplama kampları nedeniyle Çin’e karşı uluslararası baskı artıyordu. Hükümet, benim ve diğer Pasaport talep eden insanların bildiklerim konusunda sessiz kalma sözü verdikten sonra Pasaport taleplerimizi onayladılar. Bazı Tutuklu insanları serbest bırakarak ve bazılarının ülkeyi terk etmelerine izin vererek Doğu Türkistan’daki bu acımasız dehşeti örtbas etmeye çalışmak istiyorlardı. Mayıs 2019’da ailem ile birlikte çok erken saatlerde s Kazakistan sınırına doğru yola çıktık. Fakat, tüm yol boyunca korku içindeydim. Polisin peşimden geleceğini ve beni geri dönmeye zorlayacağından korkuyor ve Sınırı geçene kadar çok endişeliydim. Kazakistan’a ayak bastığı anda sevinç gözyaşlarım akmaya başladı. Geride Annesini ve Kardeşlerini ve yakınlarını ve bu kadar çok şey bırakmış olmama rağmen (annem hâlâ hapisteydi ve kardeşlerim ile çocukları yeğenlerim Doğu Türkistan’da kalmıştı.), uzun yıllardan sonra ilk kez sonunda kendini güvende hissediyordum. Geleceğin bana ne getireceğini bilmiyordum ama burada (Kazakistan’da) olmaktan çok mutluydum. Kazakistan’da tutuklanmadığı küçük çocuklarının yanında olmasından dolayı çok mutlu idim. Korku ve endişelerden kurtulmak beni ve ailemi çok rahatlatıyordu.
Ülkemde Gördüklerimi Hatırladıkça çok Üzülüyor ve Ağlıyorum
Kazakistan’a ilk geldiğimiz günlerde Doğu Türkistan’da yaşadıklarımı hatırladıkça dehşet içinde kalıyor ve uyuyamıyordum. Orada yaşayan insanların nasıl acı çektiğini ve nasıl feryat ederek ağladıklarımı ve tanık olduklarım her şey bir filim şxeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Ben şu anda Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı’nın eteklerinde küçük bir çay dükkanı işletiyor ve Çin hükümetinin yaşlı annemi serbest bırakması için durmaksızın kampanya yürütüyorum. Kazakistan hükümetine Annemin serbest bırakılması ve Kazakistan’a gelebilmesi için dafalarca baş vuruda bulundum
Çin’in Doğu Türkistan’daki Toplama Kamaplarından kurtulan veya Toplama Kamplarındaki tutukluların aile ve yakınlarından oluşan bir avuç direnişçiyle birlikte, akrabalarının serbest bırakılmasını talep ederek Çin konsolosluğunun önünde düzenli olarak protesto eylemleri düzenlemekteyiz.
Çin Hala Benim Peşimde ve Beni Kokutarak Sessiz Kalmama Zorlamak İstiyor
Çinli Yetkililer neredeyse her gün Çin’deki kardeşlerini ziyaret ediyor ve beni kaçırıp Çin’e geri getirmekle tehdit ediyor. Onlardan benim Çin’in baskı ve zulmünü anlatmamak konusunda benim susturmasını istiyorlar. Hatta Çinliler beni kardeşlerimle Kazakistan ile Çin arasında bulunan özel bir ekonomik bölge olan Korgos’ta buluşmamı bile önerdiler. Bunun bir tuzak olduğunu çok iyi biliyorum. Kabul etmedim ve bundan sonra da asla kabul etmem . Daha önce bu şekilde görüşme tuzağı ile Çinliler bir çok insanı kaçırarak yok ettiğini çok iyi biliyorum.
Bazı insanlar “ Benim neden Çin zulmündeki insanları kurtarmaya çalışmamı merak ediyorlar ve sebebini soruyorlar. Düşünce ve Politik görüş olarak aynı olmasak daa onlara şunları söylemek istiyorum : “ Mazlumlara sahip çıkmak ahlaki ve insanı bir sorumluluktur. Eğer bugün siz de mazlumlara sahip çıkarsanız, siz yarın mazlum duruma düşünce Birilerinin Size Sahip çıkacak ve kurtaracağını unutmayınız !”
Kaynak: The Telegraph (İngiltere’de yayınlanan İngilizce Gazete)
BENZER HABERLER