Son Dakika
Eyyup AZLAL
Geçtiğimiz hafta kaldığım misafirhanede Doğu Türkistanlı bir arkadaş ile tanışmış idim. Bu arkadaşımızın ismi bizde saklı kalsın. Onun bir yazar ve editöryal çalışmalar yaptığını öğrenince ister istemez sohbet mevzumuz da Doğu Türkistan’da kültür ve edebiyat üzerine olmuştu.
Arkadaşımızı biraz tanımaya çalışıyoruz. 1974 yılında Doğu Türkistan’ın Kırgızistan sınırındaki bir köyde doğar. İlk eğitimini doğduğu köyde yapar. Babası o köyün muhtarı imiş. 91 yılında il birinci olarak Pekin’de Üniversite kazanmaya hak ediyor. Kazandığı üniversitenin adı; Çin Merkezî Milliyetler Üniversitesi. Buradan 96 yılında mezun olur.Daha sonra Çin İslam Cemiyetinde göreve başlar. Ülkemizin Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumdur burası. Halen aynı görevi devam ettirmektedir.
Uygur dostumuz daha sonraki yıllarda Türkiye’ye (İzmir)Türkçe eğitimi görmeye gelir. Burada Türkiye Türkçesini edebî metin okuyacak ve tahlil edecek seviyede öğrenir. Üç aydan sonra Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” romanını okumaya başlamıştı. Bu, onun hayatında mütercimliğe giden yoldu aslında.
Yazar arkadaşım Çin’e döndüğünde resmi görevinin yanında bir de tercümanlık işleriyle de uğraşmaya başlamıştır. Çin İslam Cemiyetinin çıkardığı üç aylık dergide editörlük görevinin yanı sıra bu dergiye bazı tercüme yazılar da yazıyordu.
Zaten arkadaşımızın şu an burada bulunmasının sebebi de bu. Ülkemizde, çıkan dergileri incelemek ve bu dergilerdeki editöryal çalışmaları yakından görmek içindir. Bir de özelde Türkiye’de ciddi yazarları, edebiyatçıları tanımak, bunların eserlerini Uygurcaya tercüme etmekti.
Yazarımızın daha önceki tercüme serüveni şöyle idi. Kendisi ilk olarak 2004 yılında Prof. Dr. Ömer Çelik’ten Kuran-ı Kerim’in sırları adlı eseri Uygurcaya çevirir. Belli olmayan (aslında belli!) bir neden dolayı kitap yayınlanamıyor. Yazar, bu engelleme karşısında pes etmez, kitabı pdf ortamında internet sitesine yükler. Bu siteden yaklaşık beş binden fazla okuyucu (kendi deyimiyle âdem) kitabın pdf şeklini indirir.
Daha sonra yazarımız Mevlana Celaleddin Rumî’nin Mesnevisinden bir kitabı (Gölpınarlı’nın tercümesinin 1.cild) Uygurcaya tercüme eder.
Bu klasik eser çevirilerinden sonra popülizmin de etkisiyle çevirmenin karşısına daha önce tanıdığı yazar Orhan Pamuk çıkar. Arkadaşımız, Orhan Pamuk’tan “Yeni Hayat” adlı romanı tercüme eder. 2004 yılında bu romanı tercüme etmeye başlar, 2006 tarihinde tercüme biter. Ve çevirmenimiz dosyayı Pekin’de yayınevine teslim eder. Bu “Yeni Hayat” romanının Uygurca tercümesi yayınevi editörleri tarafından pek sıcak karşılanmaz ve dosyayı anlamadıkları gerekçesiyle arka raflara atarlar.
Peki, ne oldu sonra. Yazar Orhan Pamuk 2006 tarihinde Nobel Edebiyat ödülünü kazandı. Bu sefer dosyayı raftan indiren yayınevi, hemen “Yeni Hayat”ı romanının Uygurca tercümesini basar. Bu yayınevi gibi diğer yayınevleri ve editörler de bizim mütercim arkadaşımızın peşine düşer ve ondan Orhan Pamuk’un diğer eserlerini de tercüme etmesini isterler. Arkadaşımız iki yıl bekletilip sonra kitabın basılması macerasında epeyce yorulmuştur. Bu nedenle diğer eserlerin tercüme işine girişmez.
“Yeni Hayat”’ın Uygurca tercümesi İlk baskısı dört bin basılır.Yazarımız kitapla ilgili şunu söylüyor. Uygur halkı daha çok klasik okumalar yapan bir halk olduğu için genç nesil, edebiyat çevrelerince bu kitap rağbet gördü, diyor. Fakat bunu söylerken İslamcı Uygur gençlerini kenarda tutuyor. Ve bu gençler de Orhan Pamuk’a Batı hayranlığı nedeniyle pek ısınamıyor. Milliyetçi Uygur gençleri de Orhan Pamuk’a Ermeni soykırımını tanıdığı için soğuk bakıyordu. Bu nedenle dört bin adet basılan kitabın o yıldan beri ancak iki bin adeti satılabildi.
Şimdi arkadaşımızla sohbet ediyoruz. Siz yirmi yıl önce Türkiye’de hangi yazarları biliyordunuz. Cevap şu idi; Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Reşat Nuri Güntekin ve Ömer Seyfettin… Türkiye, Müslüman Uygur toplumu için bu yazarlardan müteşekkildi. Mesela Mehmet Akif Ersoy’u bilmiyorlardı. Necip Fazıl Kısakürek’i bilmiyorlardı. Sezai Karakoç’u bilmiyorlardı…Bilmiyorlardı ve bilmiyorlardı.
Bu mesele bana yıllar önce Suriyeli yazarların hatıralarını anımsattı. Türklerin gözüyle Araplar ve Arapların gözüyle Türkler diye iki sempozyum yapılmıştı. Biri Lazkiye’de,diğeri de Urfa’da… O zaman iyi hatırlıyorum dönemin Urfa Valisi Nuri Okutan bey TYB Urfa Şubesini baypas ederek, Urfa’da şubesi olmayan Avrasya Yazarlar Birliği ile müşterek bir sempozyum yapmıştı. Her neyse dinledik Suriyeli yazarları. Meşhur Hüsnü Mahalli’yi de dinledik. Onlar da Türkiye’de Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet’ten başka yazar ve şair bilmiyorlardı. Yine Türkiye’den Avrasya Yazarlar Birliği de Suriyeli yazarlara Türkiye’de vefat etmiş meşhur bir Arap şairi anlattı. O şair de ne hikmetse İslam öncesi şiirleriyle bilinen Meşhur cahiliye şairi İmrü’l-Kaysı anlattılar. Baas yazarları birden gururlandılar. İmrü’l-Kaysın Mezarının Ankara’da olduğuna sevindiler. Avrasyacılara teşekkür ettiler.
Meseleyi uzatmak istemiyorum. Şimdi bu Uygur ve uygar yazarımıza Türkiye’de okunması gereken yazarları sıralıyorum. Mehmet Akif, Necip Fazıl, Kadir Mısırlıoğlu, Mustafa İslamoğlu, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Nurettin Topçu, Fethi Gemuhluoğlu, Mustafa Kutlu, Şeref Akbaba, Hakan Albayrak, Nevzat Tarhan, M. Nur Doğan, M.Nuri Yardım, Yusuf Dursun gibi yazarların okunması gerektiğini ve bu yazarlardan istenecek eserleri temin edebileceğimi söyledim.
Bunları söylerken arkadaşım hemen Mustafa İslamoğlu’nun Uygurcaya tercüme edilmiş bir kitabını çıkarıp banaverdi. Çok sevinmiştim bu olaya. Daha biz düşünürken İslamoğlu hocamız bu düşüncemizi hayata geçirmişti. Ne güzel. İnşallah Çin’deki Uygur,Hui, Kazak, Dongxiang, Kırgız, Salar, Tacik, Bonan, Özbek, Tatar isimlerini bilemediğimiz diğer Müslüman gurupların İslam’ı ana kaynağından ve özümsemiş olarak yaşasınlar.
KAYNAK : http://www.milatgazetesi.com/dogu-turkistanli-bir-yazarla-konusmak/52426/#.VGxSFyOsV48
Etiketler: Din » Dünya » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Kültür SanatBENZER HABERLER