Son Dakika
Brad Plumer
Dünya nüfusu hızlı bir şekilde 7 milyarın üzerine yükseldiğinden, tarıma elverişli alanlar ve tatlı su gitgide daha değerli bir kaynak haline gelmektedir.
Bunun üzerine, giderek artan sayıda şirket ve yatırımcılar (Wall Street tüccarları, Çin’deki yerel şirketler, Körfez Şeyhleri), çevredeki tarıma elverişli arazilerin neredeyse tümünü satın alıyor. Tahıl fiyatlarında yaşanan ani artış herkesi kıtlık konusunda endişelendirdiği için ticaret 2007’den beri patlama yaşıyor. Toprak gelirleri Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkelere besin stoklarını güvence altına almaya ve yerel suyu muhafaza etmeye yardımcı oluyor. Etiyopya ya da Kamboçya gibi ülkelerdeki satıcıların en baştan yerli halktan zorla tarıma elverişli arazileri ele geçirdiğini gören muhalefet, ticaretin aynı zamanda “toprak gaspı”nın artmasına yönelik bir teşvik oluşturmasından endişeleniyor.
Peki ticaret ne boyutta? Environmental Research Letters dergisinde yayımlanan yeni bir çalışma günümüzde en az 126 ülkenin küresel tarıma elverişli arazileri satın aldığını ya da sattığını gösterdi. En etkin müşteri ve yatırımcılar Amerika Birleşik Devletleri, Çin, İngiltere, Almanya, Hindistan ve Hollanda’da. Genellikle Güney Amerika, Afrika, Asya; özellikle de Brazilya, Etiyopya, Filipinler, Sudan, Madagaskar, Mozambik ve Tanzanya’da toprak arıyorlar. Ticaret haritası şuna benziyor:
“Noktaların rengi toprak ithalatçıları (gri) ve ihracatçılarının (kırmızı) ne kadar genişliğe yayıldıklarını gösteriyor; noktaların boyutu ise ticaret partnerlerinin sayısını temsil ediyor. Bağlantılar ise, bir ithalatçıdan bir ihracatçının elde ettiği toprak akışını temsil ediyor. Bağlantı renkleri ihraç noktasının rengini göstermektedir.”
Jonathan Seaquist, Emma Li Johnansson ve Kimberly Nicholas gibi araştırmacılar, aynı zamanda aşağıda gösterilen çizelgede teker teker ülkelerin ne durumda olduğunu gösterdi. Örneğin Çinli yatırımcılar, 33 farklı yabancı ülkeden tarıma elverişli arazi satın alırken (ithalat); Etiyopya topraklarını 21 farklı ülkedeki insanlara satıyor (ihracat):
“En büyük ticaret ortaklığına sahip olan küresel toprak ticareti ağındaki ilk 20 ülke.”
Bunlara ek olarak; 2013’te Proceedings of the National Academies of Sciences dergisinde yayımlanan ayrı bir çalışma, dünyanın tarım yapılabilir alanlarının yüzde 0.7 ve yüzde 1.75 arasında bir bölümünün günümüzde yerli toprak sahiplerinden yabancı yatırımcılara taşındığını tahmin ediyor. Bu orandaki bir alan Almanya ve Fransa’nın toplam alanından daha büyük.
Proceedings of the National Academies of Sciences dergisindeki çalışma yabancı yatırımcıların çoğu kez, yerel yağış miktarını ya da yeraltı akiferlerini göz önünde bulundurarak, özellikle yeteri kadar tatlı suya sahip toprak arazilerini satın aldıklarını gözler önüne seriyor. Çin, Hindistan ve Birleşik Devletler gibi ülkelerde su arzı ile ilgili sıkıntılar arttıkça, su daha değerli hale geliyor.
Peki neden toprak? Neden bu ülkelerden doğrudan besin ithal edilmiyor? Bunun bir nedeni, Afrika gibi yerlerden toprak satın alarak stoklamanın ve eksik işlenmiş toprağı geliştirmenin potansiyel kazanımları olmasıdır.
Proceedings of the National Academies of Sciences’deki çalışma ortaya çıktığında, yazarlarından biri bana “Henüz yeteri kadar kullanılmamış iyi tarım arazileri var.” demişti. “Bu toprak yerli halk tarafından modern teknolojiler kullanılmadan işleniyor; modern sulama yöntemleri yok, gübreleme yok.”
Toprak bir kere satın alındığında, büyük ticari çiftlikler kendi mahsullerini ekip biçebilmek için sık sık gelip üretimi geliştiriyorlar. 2010’da Dünya Bankası tarafından yazılan bir rapora göre yeni elde edilen toprağın yüzde 37’si besin ürünleri yetiştirmek, yüzde 21’i ihracat ve yüzde diğer 21’i de doğal yakıt üretmek için kullanılıyor. (Büyük oranla biyodizele dönüştürülebilen palm yağı üretebilmek için, kabaca 27,400 mil karelik toprak Endonezya’dan satın alınmıştır.)
“Ken Chathas ailesi, Punon Pen’e yakın Boeung Kak gölü etrafında yaşayan tek aile. Diğer evler toprak gaspçıları tarafından yıkılmış. Toprak gaspı Kamboçya’da son yıllarda ciddi bir mesele haline geldi. Binlerce insan herhangi bir tazminat almadan evlerinden çıkarılmış. Jonas Gratzer/LightRocket/Getty Images.”
Teoride bu toprak ticareti iki taraf için de faydalı olabilir. Eğer yabancı yatırımclılar gelip, tarım arazileri dışında yerlilerin yapabildiğinden daha üretken teknikler kullanırlarsa herkes bundan kazançlı çıkar. Aslında bir çok durumda da, bu ticaret bir aksilik çıkmadan tamamlanabilme kapasitesine sahip.
Fakat bazı bölgelerde, toprağın en baştan nasıl elde edileceğine yönelik reel kaygılar var. Bu kaygıların kaynağı “toprak çeteleri”. 2012’de, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Etiyopya yönetiminin on binlerce insanı, Çin’den ve Körfez devletlerinden gelen yabancı yatırımcılara kiralamak adına, zorla tehcir ettiğini iddia eden bir rapor sundu. Grup, “zorla yapılan tehcirlerin ilk turu yılın olabilecek en kötü zamanında; hasat zamanının başlangıcında meydana geldi.” diye uyardı. “Hükümet yerinden edilmiş insanlara yönelik besin yardımı sağlama konusunda başarısız. Bu da yöresel bir açlığa ve beslenme yetersizliği vakalarına neden oluyor.”
İnsan Hakları aktivistlerinin Kamboçya’daki toprak gaspı konusundaki buna benzer kaygıları artıyor. Hükümet yetkilileri, yoksul çiftçileri topraklarından çıkarmak için, çoğunlukla ülkenin zayıf mülkiyet hakkı sisteminin avantajını kullanıyorlar. Bazı tahminlere göre, devlet ülkenin en verimli topraklarının üçte ikisini denizaşırı büyük tarımsal firmalara kiralamış veya satmış.
Hiç bir şiddetin yaşanmadığı yerlerde bile, bazı gözlemciler bu toprak anlaşmalarının bazı sorunlar doğuracağı konusunda uyarıda bulundular. 2010’daki bir Dünya Bankası raporu daha yoksul ülkelerdeki çiftçiler denizaşırı yatırımcılarla adil anlaşmaları yapabilme becerisinden yoksun olduklarını iddia etti. Bunun yoksunluğun nedeni ise zayıf mülkiyet hakları ve fakir mecburi sözleşmelerdir. (Afrika’nın bazı yerlerdinde, köy başkanları, halk adına, onların bilgisi olmadan anlaşmaları yapabiliyor)
Diğer eleştiriler ise, topraklarının ve tatlı sularının kontrolünü ellerinden almanın, kendilerini besleyebilmenin mücadelesinde olan ülkeler için kötü sonuçlar doğurabileceğini iddia ediyor. Örneğin, Proceedings of the National Academies of Sciences’deki çalışma, Sudan’ın Mavi Nil kenarındaki en iyi tarım arazilerini, ülke dışına yiyecek ihraç eden denizaşırı yatırımcılara kiralamıştır. Bu sırada, nüfusun çoğunluğu, ülkenin kuraklaşan kaynakları nedenliyle, gitgide gıda yardımına bağımlı kılıyorlar.
Tarım arazilerinin ticareti gitgide daha çok yaygınlaşıyor.
Tarım arazisi ticaretinin artı ve eksileri hala bir anlaşmazlık konusu. Bunun bir nedeni de buralardaki gerçek özellikler ile ilgili verilerin çok az olmasıdır. Araştırmacılar daha yeni ne kadar toprak ve tatlı suyun satın alındığını ve satıldığını tahmin edebiliyorlar. Ve bu akla bir dolu soru getiriyor: ihraç edilmiş topraklarda yetişen mahsuller gerçekten nereye gidiyor? Yabancı bir yatırımcı bu topraklara geldiğinde ne kadar kazanç elde ediyor? Yerli halk, küçük çiftçi olmak yerine yabancı ticari çiftliklerde işçi olduğunda ne değişiyor?
Toprak ticareti muhtemelen önümüzdeki yıllar içerisinde daha yaygın bir hale gelecektir; özellikle tahıl fiyatları bir kez daha ani bir artış gösterirse ya da daha çok hükümet besin arzını güvence altına almak konusunda endişe sahibi olursa… Ve birçok gözlemci bu yaygınlaşmayla birlikte toprak gaspının da artmasından korkuyorlar. 2012’de The Land Grabbers (Toprak Gaspçıları) adında bir kitap çıkaran ve bu konuyu inceleyen Fred Pearce, the Guardian’da bu konuda bir ropörtaj verdi: “Toprak gaspı, yoksul insanlar üzerinde iklim değişikliğinden daha etkili.”
Kaynak: Vox.com
Dünya Bülteni için çeviren: Cansu Gürkan
BENZER HABERLER