logo

trugen jacn

UYGURLARIN VİCDANI VE İNSAN HAKLARI SAVAŞÇISI Dr.İLHAM TOHTI (Video-1.BÖLÜM)

Uygurların Vicdanı İlham Tohti’nin   Video’daki  Konuşma Metni   Şöyle ;

Uygur halkı  son 10  yıl  zarfında korku psikolojisi içinde yaşadı. Onlar konuşmaktan ve  tutuklanmaktan korkuyorlar. Çin hükümet  bölgede gün gittikçe  baskılarını  arttırıyor. Güvenlik ve istikrarı sağlama adına her türlü kısıtlayıcı tedbirlere baş vurmaktan çekinmiyorlar. Beşkent  Pekin’de bile böyle baskıların olduğunu biliyorum.

Mesela, Uygurlara otellerde oda vermiyorlar ve  ev kiralanmasının  engellenmesi gibi  durumlar sık sık yaşanıyor. Hatta sosyal paylaşım sitelerinde “Uygurların  merkezi Çin’e getirdiği meyve ve kuru yemişlerde bulaşıcı hastalıklar var” yolunda fitne yayanlar da var.

Uygur Özerk Bölgesi’nde  meydana terör olaylarını  çok  abartılı  olarak gösterme eğilimleri vardır. Amaç, terörle mücadele adı altında Uygur özerk bölge hükümeti ve ona bağlı yerel yönetimlerin beceriksizliklerini örtmektir.  Uygur Özerk Bölgesindeki temel problem “terörle mücadele” problemi veya terör meselesi değildir. Problem kontrolsüz yetki kullanma problemidir. Mesele, Yetkilerin  aşırı oranda   Çıkar şebekelerinin eline toplanması ve onlar tarafından  monopole  edilme meselesidir….Çin Hükümeti  bu tehlikeli uçurumun kenarındayken, “terör tehdidinden”  bahsetmek ve  bas-bas bağırmak yerine  aynaya bakmalıdır.

Çift dilli eğitime ben çok önceleri  destek sözü vermiştim. Ancak,”Çift dilli eğitim” uygulaması kasabın koyunun  kellesini gösterip,  köpek  eti satması gibi bir iş haline gelmiştir.  Yani, hükümetin çift dilli eğitim adı altında Uygurca eğitim-öğretim ile  Uygur dilini ortadan kaldırmak  ve yok etmek pahasına Çin dili, Çince eğitimi zorla Uygur Özerk Bölgesi’nde uygulamaya sokmasıdır. Bu yüzden Uygurların eğitim kalitesi  gün geçtikçe düşmekte ve geriye doğru gitmektedir. Bu uygulamanın adı  çift dilli eğitim’dir,  ancak gerçekte ise, yalnız  Çin dili eğitimidir. Mutlak çoğunluktaki Uygur çocukları Uygur dilini bilmedikleri gibi  Çin dilini de  yeterince öğrenemiyor ve bilmiyorlar.

Kaşgar  kenti Uygurların çok kadim bir kültür ve ticaret merkezidir. Tarihi miras olarak Korunması gereken tarihi caddeler, sokaklar, semtler,evler yıkılmış ve kentin tarihi dokusu  yerle bir edilmiştir.  Bu  kentin tarihi kültür varlıkları  sadece Uygurlara ait  değildi. Çin dahil tüm dünyanın ve insanlığın  ortak  kültür varlığı ve  hazinesidir.Bu hazineleri barındıran  bu  kadim  ve  tarihi şehirdeki mevcut  bu  tarihi miraslar  ortadan kaldırılmıştır.  Hitler Prag’ı, Japonlar Pekin’i işgal ederken bile tarihi dokulara dokunmamıştır. Ama, günümüzde Kaşgar’da  tarihi Eyitgah  Camii’nden başka tüm tarihi eserler yok edilmiştir.

Bugün, Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygurların hoşnutsuzluğunu artıracak bir çok sebepler  vardır ; din, dil, kültür, siyaset, kentsel dönüşüm, işsizlik, pasaport alımı, yönetim’de görev alma vebenzeri her konu, Uygurların aleyhine işlemektedir.  Bugün Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygurlara yönelik etnik ayrıştırma, dışlama ve  aşağılama  sistematik ve normal bir uygulama olarak görülmektedir. Bütün bunları yapan  ve uygulayan de yine  Çin   devletidir.

Yönetimin Uygurlara Doğum kontrolünde pozitif ayrıcalık  uyguladığı konusuna gelince, köylerde Uygurların üç çocuk sahibi olmasına izin veriliyor. Uygur bölgesinde yaşayan Çinlilere de aynı politika uygulanıyor. Aslında özerk bölge halkı  olarak bu tür politikaları kendi şartlarımıza göre bizlerin  belirlememiz gerekir.

Bizim nüfusumuz çok  az ve sadece  10 milyondur. Nüfusumuzun%80’i  bugün köylerde yaşıyor ve çok yoksullar. Şehirleşme ve sanayileşmeden dışlanmış durumdayız.   Uygurlarda yaşlı nüfus yükselişte ve çalışabilecek insan gücü  gün geçtikçe azalıyor. Çünkü  çok sayıda gencimiz ceza evlerinde.  AİDSve  tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklar aniden ve anlaşılmaz bir şekilde yurdumuzu  sarmış bulunmaktadır.   Bir çok politik sebepler  toplumumuzun yapısına  çok ağır hasarlar  vermiş durumdadır.

Ben Uygur bölgesinde şu gerçeği görüyorum: Hükümet dine baskıyı arttırdıkça, Uygurlar daha fazla dine sarılıyor, Uygurlar, İslami inançlarını  pasif bir  şekilde korumaya çalışıyorlar. Hükümet erkeklerin sakal bırakmasını yasakladıkça, Uygurlar arasında sakal bırakanların sayısı  çoğalıyor. Kadınların baş örtüsünü yasakladıkça, kadınlar arasında da baş örtüsü takanlar çoğalıyor. Uygurların ana dili yasaklandıkça, Uygurlar ana dinini daha fazla önemsiyorlar.

Peki, hükümet ne yapmalı? Ameliyat masasına önce kendini yatırmalı. Kendini yönetmeyi bilmiyorsun, devleti nasıl yöneteceksin?

Biz Uygurlar köklü bir dini inanca sahibiz. Devlet, Uygurlar üzerindeki dini baskıyı tarihin hiçbir döneminde bugünkü gibi sert ve  acımasız  bir biçimde ağırlaştırmamıştı. Uygur özerk bölge yönetiminin dinle ilgili çok sayıda genelgesi var; Devlet memurları camiye gidemez, sanayi sektöründe, hizmet sektöründe, işletmelerde çalışanlar camiye gidemez. Öğrenci, öğretmen, kadınlar,çocuklar, 18 yaşından küçük olan herkes camiye gidemez, namaz kılamaz. Ben soruyorum, camiye kimler gidebilecek?… Ayrıca mesele sadece din değil, geleneklerimizi bile hedef alıyorlar. Günümüzde Uygurlar ağır bir  toplumsal  travma geçiriyor. Hatta   günümüzde bölge genelinde   çok sayıda  gencimiz  cinnet   geçirmekte ve psikolojik travma halindedir.

Eğer Çin hükümeti, Uygurlara karşı uyguladığı  ağır ve  baskıcı politikasını  değiştirmezse, bu  baskılara  karşı direnecek Uygurların sayısı  gün geçtikçe daha da  artacaktır.

Devlet daha fazla askeri güç ve  silahlar  ile Uygur toplumunun üzerine bu şekilde gitmeyi sürdürürken, Uygurların karşı koyma eğilimlerini  “TERÖR EYLEMİ “    olarak görmem mümkün değildir.

 

Etiketler: » » » » » » » » » » » »
Share
1393 Kez Görüntülendi.