Son Dakika
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MEERKEZİ(UYHAM)
Minyatür el yazması kitapları süslemek için çeşitli boyalar ile meydana getirilen resimlerdir. Ortaçağ Avrupasında el yazması kitapların bölüm başlarındaki ilk harfleri maden kırmızısı sülüğen ile boyanması anlamında latince miniare sözcüğünden gelir.
Hemen sonra kitapları süslemek için meydana getirilen resimlere de bu isim verilmiştir. Bir kitap sanatı olan bu resimlerde minyatür adı ile tanınmıştır.
Minyatürü özetlemek gerekirse ; bir kişi yada eşyayı renkleri ile tanım eden derinliksiz sayfa tezyini olarak tanım edebiliriz.
İslam sanatında minyatüre ”tasvir” minyatür sanatçısına da ”musavvir” yada ”nakkaş” adı verilmiştir. Metni açıklamak amacıyla kitap sayfalarına yada bir albüm içinde toplanmak için tek yaprak halinde sulu boya ve altın gümüş yaldızla meydana getirilen minyatürler ışık ve gölge
oyunlarıyla derinlik duygusu kazandırılmamış ufak boyutlu resimlerdir.
Minyatür , öykü, şiir ve tarihin adeta canlı bir tercümesidir. Bir minyatüre bakıldığında o eseri ortaya koyan sanatkarın içinde yetiştiği cemiyetin yaşam felsefesini, terbiye nizamını, örf ve adetlerini o devir insanının giyiniş tarzını, zamanı vakaları görmek mümkündür.
TÜRKLER ve MİNYATÜR SANATI
Türklerde fotoğraf ve minyatür sanatlarının zamanı, onların orta Asya’da tarih sahnesine çıktıkları devirlere kadar uzanır. Eski Türk sanatının temsilcileri olan Uygur Türkleri güzel sanatlar, bilhassa fotoğraf ve minyatür sanatı sahasında önemli bir yer teşkil etmektedir.
İslamiyetten önce Türkistan bölgesinde Uygurların üstün bir seviyeye çıkardıkları fotoğraf ve minyatür
sanatı İslamiyetten sonrada çeşitli yollarla Anadolu’ya göçlerle birlikte taşınmıştır.
İran, Mezopotamya ve Anadoluda 11. Yüzyılın ikinci yarısında 1258 Moğol İstilasına kadar İslam dünyasının hakimi Selçuklu Türkleriydi. Bağdat ta ilk İslam minyatür mektebini Selçuklu Türkleri açmıştır. Selçuklu ekolü şeklinde tabir edebileceğimiz bu mektebin minyatürleri Selçuklu sultan ve emirlerinin kâtip ve nakkaşları olan Uygurlu Türkler tarafınca geliştirilmiştir.
Osmanlı minyatürleri ise, III.Ahmed zamanına şu demek oluyor ki Lale devrine kadar İran ve Selçuklu tarzında devam etmiştir. Osmanlılar ilk dönemlerde daha oldukça tezhibe, hüsnühatta ve tezyini nakşa ehemmiyet vererek, insan suretleri yapmaktan kaçınmışlardır.
Osmanlılarda resmin ve minyatürün gelişmesi İstanbul’un fethinden sonrasında gerçekleşmiştir. İstanbulun fethinden sonrasında tüm güzel sanat alanlarında olduğu şeklinde , minyatür sanatı da Fatih Sultan Mehmet’in himayesi altında gelişmeye imkân bulmuştur. Fatih, sarayında bir nakışhane kurulmuş ve başına Özbek asıllı Baba Nakkaş getirilmiştir. Devrin minyatürlerinin her birinin güzel duyu kıymetinin yanında, zamanı belge özelliklerine haiz oldukları da bilinmektedir. Bu minyatürler mevzularına bakılırsa; Şenlikler ve at meydanı, elçi kabulleri, padişah alayları, harp sahneleri, ordu tasvirleri, av sahneleri, cülus merasimleri, kent tasvirleri, cenaze tasvirleri vb. şeklinde başlıklar altında sıralanabilir.
1750 sonrası Osmanlı minyatürü daha oldukça giyim albümleri ve padişah portreleriyle sürmüştür. Giyim albümleri giyim kuşam, duruş, oturuş, adım atma düzeni ve biçimsel görüntüsü ile minyatürler mühim kaynaklardır.
Türk İslam minyatürleri, çoğu zaman şematik ve bilimsel amaçlarla yapılmış olmakla beraber içlerinde sanat eseri sayılabilecek güzellikte olanları da bulunmaktadır. Bu bilim dalları içinde coğrafya, topografya, astronomi, mekanik, tıp, insan ve hayvan anatomisi, zooloji, botanik, astroloji vb bilim dalları bulunur.
Türkler bilhassa coğrafya ve topografya mevzusunda oldukça garip minyatürler yapmışlardır. Bu alanda en mühim örnek Piri Reis ‘tir. Onun meşhur ABD ve Dünya haritası haricinde Kitab-ı Bahriye adlı eserinde çeşitli şehir ve limanların yalnız haritadaki bölgeleri gösterilmekle kalmamış binalarında resimleri minyatür şeklinde nakşedilmiştir.
Kaynak: webhane.com
BENZER HABERLER