logo

trugen jacn

UYGUR TÜRKLERİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE-ÇİN İLİŞKİLERİ VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Doğu Türkistanlılar'a sahip çıkan yok!

Büşra Nur YILMAZ( Hitit Ün. U.arası İlişkiler ve  Güvenlik ABD dalı Yüksek Lisans Öğrencisi) 

Türkistan, “Türklerin ülkesi” anlamına gelmektedir. Türkler için tarihi ve kültürel değerlere sahip DoğuTürkistan’da Uygur  ve Kazak Türkleri dışında Huiler (Çinli Müslümanlar), Kırgızlar, Tacikler, Mançu ve Özbekler olmak üzere çeşitli etnik gruplar yaşamaktadır. 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) kurulmasından sonra Uygur
Türklerinin anavatanı olan bu bölge, siyasi olayların dinamiğinde yaşanan baskı süreciyle Çin HalkCumhuriyeti’nin özerk bölgesi olarak ilan edilmiştir. Bir aktörün ulusal kimliğine ulaşmak adına temelde etnik köken ve inanç kelimeleri üzerinden inceleme yapılmaktadır. Doğu Türkistan’ın tarihi göz önüne alındığında Çin, bu kavramları ifade eden değerler üzerinden Uygurlara karşı radikal politikalar uygulamaktadır. Bu hususta hakları ve sosyo-kültürel değerleri silinmeye çalışan Uygurlar, Türkiye başta olmak üzere çeşitli Türk Devletlerine göç etmişlerdir. Bu bağlamda çalışma, Türkiye’de Uygur Türklerine yönelik bakış ve algıyı İslamcı ve milliyetçi dergiler üzerinden ele almayı amaçlamaktadır. Çalışmada ilgili dergilerin arşivi taranmış ve özel görüşmeler yapılmıştır. Yapılan analiz farklı dönemlerde yayınlanan sekiz İslamcı ve sekiz milliyetçi dergi ile sınırlandırılmıştır. Dergilerin içerikleri karşılaştırmalı veri tablolarıyla sunulmuştur. Araştırmanın bulguları iki sonucu göstermektedir. İlki, Türk siyasetinde ve dış politikasında, Uygur meselesinde kararlı bir politikanın olmaması uluslararası ilişkilerde mutlak dost-düşman olmadığını göstermektedir. İkinci olarak, dergilerin
Uygurların yaşadıklarının aktarılmasındaki rolünün önemidir. İslamcı yayınlarda dini kimliğin, Uygur topluluğunu birleştiren bir güç olduğu vurgulanmıştır. Milliyetçi dergilerde, ulusal birliğin bileşeninin etnik kimlik olduğu vurgulanmış ve bu kimlik, direniş kaynağı olarak görülmüştür. Bu çalışma, Türkiye’nin siyasal, sosyal ve kültürel
yapısının temel dinamiklerinden İslamcılık ve milliyetçilik ile doğrudan kesişen Uygur Türklerine yönelik etnik ve dini kimliğe dayalı dergi yayınlarının karşılaştırmalı söylem analizini temel alarak bu alandaki bilgi boşluğunu doldurmayı amaçlamaktadır.
Bu bölümde, Türk dış politikasının Uygur Türklerine yaklaşımı dönemsel sınıflandırılmış ve bu sınıflandırma, 1970’li yıllarda Türkiye’nin Çin ile diplomatik ilişkilerini başlatmasıyla belirginleşmiştir. Bu dönemde süregelen olaylar incelendiğinde, Türkiye’nin bu diplomatik açılımının, Çin’in Birleşmiş Milletler ve uluslararası arenasında tanınmasıyla paralel ilerlediği görülmektedir. Bu bağlamda Türk dış politikasında “détente” olarak bilinen “Yumuşama Dönemi’nde” (1960-1971), barışçıl ve uzlaşmacı
politikaların temel ilkesi batıcılıktır (Öcal, 2017: 166).

Uluslararası arenasında Batı’nın siyasi entegrasyonunu ifade eden yönelim, Türkiye’nin Batılı devletler ile müttefik olmasını hedefleyen politikaları içermektedir (Bölükbaşı, 2021: 86). Türkiye, Batı ülkeleri ile devam ettirdiği ilişkilerin yanı sıra Doğu ülkeleri ile ilişkilerini dengelemeyi amaçlayan siyasi bir politika benimsemiştir. Benimsediği denge siyaseti, uluslararası arenasında tesirini artırma amacı taşımıştır. Türkiye bu bağlamda 1971’de Çin Halk Cumhuriyeti’ni “Diplomatik ilişki kurulmasına dair ortak bildirisi” neticesinde resmi olarak uluslararası alanda tanımıştır (TÜÇİAD, 2023).

1980’lerde Doğu Türkistan-Türkiye ilişkileri pratikte Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti ilişkilerinin izlerini taşımış Doğu Türkistan, Türk dış politikasının Çin ile ilişkilerinin geliştirilmesinde kültür köprüsü olmuştur (Ulus, 2019: 55). Bu yıllarda Cumhurbaşkanı Evren ve Çin Devlet Başkanı Li Xiannien’in arasındaki ziyaretler ile Başbakan Özal’ın Çin’deki gezisi Türkiye-Çin ilişkilerini geliştirmiş ve gelişen ilişkiler Doğu Türkistan’ın gündeme taşınmasında etkili olmuştur (Ulus, 2019: 55). 1990’lı yılların başında Uygurlara destek veren siyasetçi sayısı çok sınırlıdır. Süleyman Demirel ve İsmet İnönü, Çin’in Doğu Türkistan’a yönelen asimile politikalarının karşısında durmuş Turgut Özal ise İstanbul’da yer alan bir parka Uygurların bağımsızlık adına verdiği mücadele ile tanınan İsa Yusuf Alptekin’in adını vermiştir (Sayın ve Koçak, 2017: 15).

Çin, Türkiye’nin bu eğilimine karşı sert bir tutum sergilemiş Türkiye’ye karşı yapılan uyarılar neticesinde parkın adı değiştirilmiştir (Maıhemutı, 2020: 84). Eski Çin Başkanı Li Ping’in konuyla ilgili basına verdiği demeçte; “Sözde Doğu Türkistan sorununun ortaya çıkışı, zamanında Doğu Türkistan’dan bir avuç insanın (Yusuf Alptekin, Mehmet E. Buğra…) Türkiye’ye kaçarak orada küçük bir grup ayrılıkçı gücü oluşturması ile meydana gelmiştir. Onlar sözde Doğu Türkistan adına bir devlet kurmayı deklare etmişlerdi…” sözlerine yer vermiştir (Sayın ve Koçak, 2017: 15). Mayıs 1998’de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’e Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin, Türkiye’de bulunan derneklerin Uygurları temsilen  hazırladıkları faaliyetlerden duyduğu rahatsızlığı bildirmesi üzerine Aralık 1998’de Başbakan Mesut Yılmaz, derneklerinin çalışmalarını sınırlandırmıştır (Çolakoğlu, 2012: 56).

Türk siyasetçilerinin politikalarındaki ihtilaflardan dolayı bu dönem “Kararsız Destek Dönemi” olarak tanımlanmaktadır (Sayın ve Koçak, 2017: 15). 2000’li yıllar Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilişkilerinin ivme kazanmaya başladığı, Türkiye’nin Uygurlara yönelik yaklaşımında dönemsel farklılık izlerinin daha net görüldüğü bir dönem
olmuştur. Bu dönemde meydana gelen 11 Eylül saldırıları ile küresel güvenlik anlayışını değiştiren  terörizme karşı mücadelede, ABD’nin politikalarına destek veren Çin, Uygur sorununu “terörizm” altında değerlendirerek “güvenlikleştirme” politikası yürütmüştür (Temiz, 2017: 18).

Çin’in  baskı politikaları neticesinde çok sayıda Uygur Türkü , Türkiye dahil olmak üzere Batı ve İslam devletlerine iltica etmiştir. Çin ise bölgedeki huzursuzluğun temelini ülke sınırları dışında yaşayan Uygurlara bağlamış ve her fırsatta bunu kamuoyuna taşımıştır (Ertürk, 2018: 5).
05 Temmuz 2009’da Doğu Türkistan’ın  başkenti  Urumçi’de başlayan barışçıl  protestolarda Uygurlara, Çin Silahlı Kuvvetleri tarafından  ateş açılmıştır. Tarihe Urumçi Katliamı olarak geçen olayla ilgili Çin medyasına  göre çatışmada hayatını kaybeden 184 kişiden 46’sı Uygur Türkü olarak aktarılırken, DUK  Başkanı Rabia Kadir’in resmi bildirisinde bu sayı 1000-3000 arasındadır. Dönemin Başbakanı Erdoğan ise Urumçi olayları için “katliam” ve “vahşet” kelimelerini kullanmıştır (Ertürk, 2018: 7).

Yaşanan bu olayların akabinde Türkiye, 2010 yılında Çin ile “Stratejik İş Birliği ve Ortaklık Anlaşmasını” imzalamış (T.C Dışişleri Bakanlığı, 2023) ve dış politikasında köklü bir değişim öngörmüştür. Türkiye’nin Çin ile kurduğu ilişkiler nedeniyle Uygurlara yönelik tutarlı ve istikrarlı bir politika izlemediği aşikâr bir durumdur (Karaca, 2007: 242).

Kıyasla, Çin politikalarında istikrarlı bir süreci takip etmiş bu istikrarlı politikaları  ve politikaların altındaki nedenleri Uygur Türkü akademisyen şu şekilde izah etmiştir:
Çin, Doğu Türkistan meselesinde istikrarlı bir şekilde Türkiye’nin Uygur Türklerinin yanında olmasını kademeli olarak minimize etmiştir. Türkiye, Doğu Türkistan meselesine herhangi bir ev ödevi yapmaz. Çin-Türk ilişkileri kuruluşundan beri mütekabiliyetiz. Türkiye, Çin’le ilişki kurarken Doğu Türkistan kaygısı olmaksızın ilişki kurmuştur.

Köklü Değişim | İşgal Altındaki Doğu Türkistan'ı Çin Toprağı İlan Etti!

1971 yılına kadar Çin Cumhuriyeti’ni (Tayvan’ı) tanıyan Türkiye, ABD Çin’i tanıdığı için 1971‘de Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımıştır. Çin, Türkiye’yle ilişki kurarken başından beri Doğu Türkistan kompleksiyle kurmaktadır. Çin’in kafasında 1864’teki Kaşgar Devletini kurdurtan Osmanlı Devleti ve yeni Cumhuriyetin arkasındaki Atatürk var. Doğu Türkistan ve Türk bayrağı aynı sadece renkleri  Al ve Gök mavisi olarak farklı. Çinliler bunun farkında ve bu paranoya üzerinden dış politikasını geliştiriyor. Türkiye’deki tüm lobicilik ve ilişkilerinde Türkiye’yi Doğu Türkistan’dan uzak tutmak veya Doğu Türkistan siyasetinde Çin tezini kabul ettirme eksenli bir politika benimsemektedir. Çin’in yaklaşımı istikrarlı ve inançlıyken Türkiye’nin Çin üzerinde geliştirdiği hiçbir tutarlı söylemi ve politikası yoktur. 9 Temmuz 2009 yılında Başbakan  ” Urumçi’de olan Adeta Soykırımdır !”  diye bağırdı iki ay sonra sustu ve hala suskundur (Özel Görüşme, 2023).
Türkiye’nin dış politikasındaki bu istikrarsızlık, iç politikadaki bazı olaylardan etkilenmiştir. Nitekim Türkiye’de 2015 seçimlerinin siyasi atmosferi, çözüm sürecini bitiren terör saldırıları ve mülteci krizi, meclisi ve kamuoyunu meşgul etmiş AK Parti muhalif görüşlerinin siyasi arenada aktif olduğu bir dönem yaşanmıştır (SETA, 2015: 5).

Bu noktada basın toplantıları ve parlamento oturumları incelendiğinde Uygurlara en kapsamlı destek İYİ Parti’den gelmiştir. İYİ Parti Grup Başkanlığı 2018 yılında TBMM Başkanlığı’na Doğu Türkistan’da “terbiye kampları”, “kardeş aile projeleri” adı altında Uygurlara yönelik saldırıları belirten önerge sunmuştur (2018, 10/383). Önergede “Doğu Türkistan’da yaşananların detaylıca incelenmesi ve soydaşlarımızın gördüğü zulmün sebeplerinin araştırılması amacıyla Meclis Araştırması” talep edildiği belirtmiştir (2018, 10/383).

HDP Milletvekili Gergerlioğluverilen bu önergenin AK Parti ve MHP tarafından reddedildiğini (BİA, 2019) Türkiye’nin Çin hükümetiyle yapmış olduğu bir anlaşma neticesinde Çin siyaseti karşısında sessiz kalındığını belirtmiştir (Independent, 2020).

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise Doğu Türkistan’da yürütülen politikalara karşı insan hakları ihlalinin durdurulması ve kampların kapatılmasını Çin’e rapor ettiklerini ileri sürmüştür (Euronews, 2020).

Deva Partisi İstanbul Milletvekili Yeneroğlu 2021’de “Uygur Türklerinin Seslerini Duyurmalarına Dahi Müsaade Edilmemesi” ile ilgili bir basın toplantısı yapmış ve toplantıda
Tiananmen olaylarından (4 Haziran Vakası) sonra bölgede bulunan Uygurların değerlerinin dejenereolduğunu açıklamıştır (Basın Açıklaması, 2021).

Türk siyasi figürlerinin meclis içerisinde gerilim yaşadığı bu konu hakkında MHP Genel Başkanı Bahçeli ifadesinde, muhalefetin dış aktörlerin ektisinde kaldığını söylemiş Vatan Partisi’nin Genel Başkanı Perinçek ise PKK ve Doğu Türkistan İslam Hareketi’nin aynı olduğunu iddia etmiştir (Gritv, 2021).
2017-2019 yılları arasındaki dönem, Türkiye, Çin-Doğu Türkistan ilişkilerin belirsiz ve gerginolduğu bir dönemdir. Bu dönem literatürde “Sessizlik Dönemi” olarak adlandırılmaktadır (Kuru, 2022).
Çin hükümeti, 2017 yılında Uygurlar hakkında bilgi ve haberlere erişim kısıtlaması getirmiştir. Bu dönem aralığında (2000-2017) Türkiye’nin, Uygur diplomasisi Çin ile üst düzey ziyaretler ile sınırlı kalmıştır. Çin hükümeti, 2017 yılında “Aşırılıkla Mücadele Düzenlemesi” ile ulusal düzeyde ayrımcılığı teşvik eden bir politika onaylamıştır (Kuru, 2022). Söz konusu politikayla, “namaz, oruç, başörtüsü, peçe ya da İslami eserlerin” açık alanda kullanılması, aşırılık olarak görülmüş kısıtlamalar getirilmiştir
(Kuru, 2022).

Türkiye sessizlik döneminin sonunu 2019 yılında getirmiştir. 2019’da Dışişleri Bakanlığı tarafından “Keyfi tutuklamalardan mağdur olan 1 milyondan fazla Uygur Türkünün esir kamplarında ve cezaevlerinde işkenceye ve siyasi beyin yıkamaya maruz kaldığı artık bir sır değildir…” açıklaması yapılmıştır (Ünver, 2022: 3). Yapılan bu açıklamayı takiben 2021’de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı görüşmede Uygurlara yönelik beklenti ve hassasiyetlerini bildirdiğini açıklamıştır (Ünver, 2022: 3).

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya’da düzenlenen G20 zirvesinden sonra Çin’e yapmış olduğu ziyarette Çin medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sincan’da insanlar mutlu bir yaşam sürüyor…” şeklinde söylemde bulunduğunu iddia etmiştir (Çelik, 2019). Bu iddialar karşısında Türk resmi makamlardan bir açıklama yapılmamış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “Uygur sorununu istismar eden yaklaşımların duygusal bazı hareketler içine girerek bedelini kendisoydaşlarına ve Türkiye’ye ödettiklerini” belirtmiştir (Çelik, 2019).

Ekim 2020’de Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aksoy, BM Genel Kurulu’nda Doğu Türkistan ile ilgili soruya “hassasiyetle takip ediyoruz, temel hak ve hürriyet özgürlüklerine karşı dikkatli davranılmasının gerekliliğini sürekli olarak gündeme taşıyoruz” sözleriyle Türkiye’nin politikasını açıklamıştır (T.C Dışişleri Bakanlığı, 2020). Ömer Kul
(2019: 103) “100 Soruda Doğu Türkistan” kitabında kendisine yöneltilen Doğu Türkistan-Türkiye ilişkileri nasıldır? sorusuna yönelik, “Mesut Yılmaz döneminde gizli bir genelge ile Doğu Türkistan derneklerinin faaliyetleri yasaklanmış, AK Parti döneminde ise ilişkiler resmi makamlar aracılığıyla iyileştirilmeye çalıştırılmıştır” cevabı ile Türk dış politikasındaki dönüşümleri özetlemektedir.

Kaynak : Uşak Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dergisi 2024; 4(1); ss.41-65

Share
295 Kez Görüntülendi.