logo

trugen jacn
12 Ağustos 2015

TÜRKİYE – RUSYA-ÇİN EKSENİNDE TÜRKİSTAN

Afrika Asya HaritasıDerviş Ulaşhan Eraslan
Bugünkü Orta Asya ya da daha doğru ifadeyle Türkistan; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’dan ibaret beş cumhuriyeti kapsamaktadır. Tarihsel Orta Asya’da Moğolistan, Afganistan’ın kuzeyi, Doğu Türkistan ve Tibet’ten oluşmaktadır. Çin’in de Orta Asya ve Uzak Doğu ile ilişkileri bugün tarihsel olmaktan çok siyasal boyutuyla öne çıkmaktadır. Bu da politikanın arka planındaki gizli zihniyeti göstermektedir. Çin’in Orta Asya politikası da güvenlik, enerji, ekonomi ve ticaret üzerine kurulmuştur. Bu politikayı yaratan milli çıkarların etkisinin önceden tespit edilmesi gerekiyor. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin de stratejik konumu ve zenginlikleri Çin’in Orta Asya’ya ilgisini arttırıyor.

Orta Asya bölgesinin enerji kaynakları bakımından zengin olması ve dünya piyasasına pazarlanması ve işletilmesi konusundaki sıkıntıları Çin kendi lehine kullanmaya çalışması Rusya, ABD, İran ve Türkiye ile birlikte bölgeye geniş çaplı yatırım yapmaya çalışan bir büyük ülkenin daha bu pazarda olduğunu gösteriyor. Ekonomik gücü büyük olan ülkeler, kaynağa daha fazla ihtiyaç duyar. Bunda ötürü Çin’in Orta Asya’nın zengin enerjisine ihtiyacı vardır. Bu noktada en önemli kaynaklar petrol ve doğalgazdır. Özellikle SSCB’nin dağılmasıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin önemi artmış ve bölgede siyasi bir boşluğu da beraberinde getirmiştir. Bu boşlukta Orta Asya Türk Cumhuriyetleri farklı ülkelerle siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştirmiştir. Ancak Rusya’nın bölgedeki etkisi kendini hâlâ hissettirmektedir. Kültür, dil ve ekonomik anlamda Rusya’ya bir bağlılık söz konusudur. İkili işbirliklerinde de Rusya ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri daha yakın bir pozisyondadır. Bölge profili genel olarak bu durumdayken Çin’in Orta Asya politikası enerji ve ekonomi ağırlıklı kalmaktadır. Bu minvalde Çin, Asya-Avrupa köprüsünü yani, eski İpek Yolu’nu yeniden canlandırmayı amaçlıyor. Bu yeni canlandırma hareketi, Çin’in Doğu Denizi’nden Avrupa’ya kadar uzanan demiryolu, karayolu, havayolu, Orta Asya boyunca devam eden petrol boru hattını içermektedir. Çin; Orta Asya’da, İran’da, demiryolu üzerine yatırım yapmaktadır. Bu politika atılımı ABD ve çok ortaklı Avrupa dvletlerini de tedirgin etmektedir. Ancak Çin’in de kendi güvenlik meselelerinden dolayı (Kuzey Kore, Tayvan’dan ve Doğu Türkistan) gelebilecek tehditlere karşı Orta Asya’ya geniş manada açılmasını engellemektedir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle sınırını oluşturan Doğu Türkistan olarak bilinen Uygur Özerk Bölgesi Çin’in yumuşak kanadını oluşturmaktadır. Bu bölgede gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri Çin aleyhine uluslararası arenada iyi kullanılması lazımdır. Bölgede gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri kesinlikle Çin’in benimsemiş olduğu “yumuşak güç” diplomasisi ile uyuşmamaktadır. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerde bölgede yapılan zulüm dile getirilmelidir. Güçlenen bir Çin’in yayılmacı anlayışı ile aynı politikayı Orta Asya içlerinde de kullanabileceğini düşünmekte fayda vardır.

Bugün Çin, Rusya ile ilişkilerini güçlü tutmakta bölgede Rusya’nın birinci güç olmasına karşı gelmeyerek Orta Asya’da ekonomik istikrarın devamından yana olarak Rusya’ya olan bağımlılığı da kırmayı hedeflemektedir. Çin’in bu diplomasi anlayışının Çin’e uzun vadede bir başarı getirdiği ortadadır. Bunun göstergesi olarak Çin ekonomisinin, kültürünün, dilinin gitgide yayılması diplomasi anlayışının bir başarısı olarak gösterilebilir. Çin, kültür ve dilinin yaygınlaştırılması için kurulan Konfüçyüs Enstitüleri dünyanın birçok yerinde faal bir şekilde çalışmakta yıllar geçtikçe sayısını arttırmaktadır. Konfüçyüs Enstitüleri’nin üniversitelerin bünyesinde faaliyet göstermesi başarının elde edilmesinde büyük pay sahibi olmaktadır. Genç bireyleri etkilemek bir kültürü benimsetmekteki kısa ve uzun vadede en başarılı yoldur. Bu bireylerin gelecekte toplum içinde birer söz sahibi insanlar olacağını unutmamalıyız. Rus kültürünün, dilinin halen Orta Asya’da varlığını göstermesi açık örnektir. Rus genç nüfusunun azalması Rus kültürünün yavaşça kırılacağını göstermektedir. Bu boşluğu ortak Türk kültürü, tarihi ile dolduracak çalışmalar yapılmalıdır. Konfüçyüs Enstitülerinin yerini tutan bizde ki Yunus Emre Enstitülerinin sayısını özellikle Orta Asya’da arttırılmalıdır.

Çin şu an için Orta Asya’da ekonomik ve askeri güç olmasa da gelecek yıllar içerisinde hızla büyüyen ekonomisi ve kurmuş olduğu ikili iş birlikleriyle bölgede söz sahibi olabilecek konuma gelmeye çalışacaktır.

Çin’in Doğu Türkistan Uygur bölgesini bir iç tehdit olarak algılamayı bırakması bölgede insan hakları ihlallerini bırakması, çatışmasız bir ortamın önünü açması Orta Asya’da istikrarın sürmesine katkıda bulunacaktır.

Günümüzde diplomaside sert tutum artık itici bir güç olmaktadır. ABD’nin Irak ve Afganistan, Rusya’nın Osetya ve Kırım işgali bu ülkelere uluslararası çevrede bir antipati oluşturmuş ve ekonomik olarak bunun yaptırımını görmüştür. Bu büyük güçlerin tarihten bugüne geldiğimizde, Türkistan coğrafyasında ve Türkiye’nin tarih ve gönül coğrafyası diyebileceğimiz bölgelerde uyguladığı sert politikalar hatta asimilasyon ve soykırıma giden uygulamalar bölgede bu ülkeler açısından bir handikap yaratmakta ancak Türkiye gibi bölgeyle kültürel bağı olan ülkeler için ise bir fırsat doğurmaktadır. Bu aşamada Türkiye kendini bölgeye karşı doğru anlatabilmeli bölge istikrarı ve barışı için misyonuna uyabilecek ortaklarını belirlemeli ekonomik, eğitim, kültür alanında stratejik ortaklıklar geliştirerek Orta Asya’nın, Türkistan’ın kapılarını kendisine açmalıdır. Bu kapıları açabildiği ve ortaklıklar geliştirdiği takdirde Türkiye önümüzdeki dönemde bölgede söz sahibi olabilecek potansiyele ulaşabilir. Bu durum ayrıca bölgesel barışa ve istikrara da önemli katkılar sağlayacaktır.

Kaynak : Türkyurduhaber.com.tr  11.08.2015

Etiketler: » » » » »
Share
1490 Kez Görüntülendi.