Son Dakika
Ümit YILDIRIM
Türk dış politikasının içinde bulunduğu durum, sadece son yılların değil, muhtemelen genel Cumhuriyet dönemi itibariyle de en zorlu, ağır ve sorunlu dönemlerinden birisini teşkil ediyor. Dağılan bir imparatorluğun ağır mirasını üstlenmiş bulunmanın ve yeni bir Cumhuriyet olmanın doğal sonuçlarının da etkisiyle neredeyse bir yüzyıla yakındır dış politikada sorunsuz ve sıkıntısız bir dönemimiz aslında hiç olmadı. İki dünya savaşının öncesi ve sonrası, soğuk savaşın tam anlamıyla soğuk ortamı, bunun sonrasındaki yeni, dengeli ve sağlıkla bir uluslararası düzenin henüz tam anlamıyla oluşmamışlığının da sonucu olarak görülen çatlak ve patlamalar, ikili, bölgesel sorunlar, gerginlikler vb. Türk dış politikasını doğrudan etkileyen siyasi ortam ve faktörlerin sadece bazıları.
İçinden geçmekte olduğumuz zor dönem de bunlardan biri. Hatta en ağırları arasında bile görülebilir. Yakın çevremizdeki gelişmelerin karmaşık, çoğu kez öngörülemeyen ve çok boyutlu mahiyeti, bunlara uygun ve gerekli cevabı verebilme yeteneğinin çoğu kez gösterilemeyişi ve bunlara bakışın, bırakalım stratejik yaklaşımları, neredeyse sadece günlük tepkilerle sınırlı olması vb. bütün bu tablonun ağırlığını artıyor, daha da vahim ve kritik hale getiriyor.
Bu değerlendirmelerimizi destekleyecek konu ve sorun başlıkları ise fazlasıyla mevcut. Sadece son bir haftalık zaman diliminde yaşananlar bile bunu anlayabilmek için yeterli.
*************
Ülkemiz iktidarını bilemeyiz ama halkımızı çok yakından ilgilendiren ve büyük hassasiyet duyduğu, Çin’in Doğu Türkistan’daki ihlal ve baskıları kesintisiz devam ediyor.
Geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’ne üye 22 ülke, Çin’in Uygur Bölgesi’ndeki Uygur Türklerine ve diğer akraba topluluklara yönelik muamelesini eleştiren ve kitlesel gözaltıların durdurulması çağrısında bulunan bir mektup imzalamış ancak Türkiye imzacılar arasında yer almamıştı.
Bu yıl da, yine BM III. Komite genel oturumunda 39 ülke Çin’in Doğu Türkistan, Tibet ve H.Kong’daki ağır insan hakları ihlallerini kınayan ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri dahil gözlemcilerin Çin’e serbestçe girerek incelemelerde bulunabilmeleri talep eden bir ortak mektubu 6 Ekim’de imzalamışlardır.
Ve ne yazık ki imzacı ülkeler arasında Türkiye yine yer almamıştır. Her ne kadar Türkiye bu konuda ulusal beyanda bulunduysa da tepkilerinin güçlü ve olması gerektiği ölçüde olmadığını düşünüyoruz.
Buna karşı Çin’in mezalim politikalarını savunma görevini bu yıl Küba’ya düştü ve Çin’i adeta iyilik meleği ilan edercesine beyanlarda bulundu. Bu görevi geçtiğimiz yıl ise, bugünlerde halkının demokrasi ve özgürlük talebine kulaklarını tıkayan Belarus üstlenmişti.
Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini önemli görmesi normal. Ama yıllık 200 milyar avro civarında ticaret hacmine sahip Almanya Uygurların insan hakları konusunda Çin’e karşı 38 ülkeye öncülük yapabilirken, Türkiye de kardeş Uygurlar ve diğer akraba toplulukların maruz kaldıkları büyük mezalime karşı daha girişken ve cesur olmalı, bazı uluslararası çevrelerde zaman zaman ileri sürülen Çin’in Türkiye’nin sessizliğini mi sağladığı tarzında ima ve iddiaların doğru olmadığını söylem ve eylemleriyle açıkça ortaya koymalı.
*
ABD’de birkaç hafta sonra, 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık seçimlerinin sonucu Türk dış politikası bakımından önemli sınamaları da beraberinde getirecek. Cumhuriyetçi Trump tekrar seçilse de, Demokrat Biden yeni başkan olsa da bu durum değişmeyecek. ABD ile ilişkiler yepyeni stratejik anlayış ve vizyonla baştan sona yeniden ele alınmadıkça, kimin Başkan olacağı şüphesiz önemli olsa da, sorunların ağırlığı karşısında nisbeten daha geri planda kalıyor.
Trump’ın yerine Biden’in seçilmesi bir takım farklı meseleleri de gündeme getirecek ve Trump yönetimi de en başta ülkemize yönelik hakaretleriyle tarihteki yerini alacak. Bu anlamda, Başkan Trump’ın son hamlesi, 8 ekim 2020’de imzaladığı Başkanlık kararıyla ‘’Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik harekatlar düzenleme eylemlerinin Irak ve Suriye’de radikallerle mücadeleye zarar verdiği, sivilleri tehlikeye attığı ve bölgede barış, istikrar ve güvenlik çabalarına zarar verdiği ve bütün bu nedenlerle de ABD’ nin ulusal güvenlik ve dış politikasına olağanüstü tehdit teşkil ettiği” gerekçesiyle ulusal acil durum uygulamasını bir yıl daha uzatması oldu.Ülke yönetimimizin bu konudaki tepkisini ise henüz göremedik.
Sadece komşularımız veya bölgemizdeki gelişme ve sorunlar değil, neredeyse küresel ölçekli meseleler de doğrudan veya dolaylı şekilde artık Türkiye’yi etkiliyor.
Bu sorunların aşılması, yıkıcı etkileri ve sonuçlarından kaçınılabilmesi ve karşı hamlelerle Türkiye’nin bölgesinde ve uluslararası sistemde layık olduğu yeri alabilmesi için de her zamankinden çok daha fazla büyük devlet adamlığı, vizyon ve strateji ihtiyacımız bunuyor. Bütün bunların da rasyonel, istikrarlı ve hedefleri iyi tespit edilmiş bir diplomasiyi harekete geçirmesi gerekiyor. Dış politikada güzel bir gelecek ancak bütün bunlarla mümkün olabilecek. Ve bu güzel geleceğe ülkemizin hak ettiğine, er geç de kavuşacağına şüphesiz inanıyoruz.
Kaynak : https://www.enpolitik.com/dis-politikada-zor-donem-zor-meseleler-makale,4371.html