Son Dakika
Hasan ERYILMAZ
Uygur Türkleri , Türk tarihinde ilk yerleşik hayata geçen, Türk Milletinin ilk kültür ve medeniyetini şekillendiren ve çağdaş anlamda Uygur – Türk devletini kuran oldukça kadim Türk boylarındandır. Türk tarihinde ilk şehircilik, Mimarlık, din ve kültürünün temellerini atmışlar bununla birlikte çağdaş tarım yapmışlar ve zamanı iqem yolunun ilk Kervancıları ve tüccarları olarak tarihe geçmişlerdir. Türk tarihinde ilk kere kent ve kasabalar kurmuş ve ilk Türk mimari eserlerini inşa etmişlerdir. Şehir hayıtı ve kültürünü başlatmışlar ve 18 harften oluşan ilk Türk alfabesi olan Uygur alfabesini buluş etmişlerdir. Uygur Türklerinde tahsilli payı fazlaca yüksekti, Türeyiş ve Göç destanları Uygurlara ilişkin olup, “Orta Oyunu” Uygurlardan gelmektedir. Gök Tanrı inancını terk edip yabancıların dinine kanan ilk Türk topluluğudur , Bögü Kağan zamanında Mani dinine girmişler ve sonrasında Karahanlılar zamanında islam dinini kabul ederek Türk tarihinin en en kuvvetli ve en görkemli devrini Türk Milletine hediye etmişlerdir.
Turfan Karizler ; Uygurların buluşu Olan Bir Su Mühendislik Harikası Olan
Uygur Türkleri, Doğu Türkistan’ın Turfan bölgesinde ‘Kariz’ ismi verilen günümüzde de büyük bir ilgi ile karşılanan ve hala insanların temel su ihtiyacını karşılayan bir su mühendislik harikası olan yer altı su yayınlarını inşa etmişlerdir. ‘Turfan Karızları!’ diye adlandırılan bu yer altı su kanalları Uygur Türklerinin dünya medeniyetine oldukça önemli ve en büyük hediyesidir . Uygur-Turfan Karız Su Kanalları Doğu Türkistan’da Turfan bölgesinde inşa edilmiş bir yeraltı su şebekesi sistemidir. Uygur/Turfan karizleri dünya medeniyet tarihinin en mühim buluşlarından biridir. Uygurlar, bugün ekstansif yanı Modern teknikler kullanılarak tarım yapmışlardır.
Akupunktür : Uygur Türklerinin Buluşu Olan Önemli Bir Tedavi Yöntemidir
Uygurlar, ilmi anlamda tıpta birçok yeniliğe imza atmıştır. Akupunkturu tarihte ilk kez bulan ve tedavide kullanan yine UYGUR TÜRKLERİ’dir. Çinliler ise sonrasında bu tıbbı tedavi yöntemini Uygurlardan öğrenerek geliştirmişler ve bugünkü çağdaş tedavi yöntemi haline getirmişlerdir. Akupunktur, ortalama 5 bin 300 senelik bir geçmişe sahiptir. İç Moğolistan’da Duo Lun Qi harabelerinde, 1963 senesinde yapılan arkeolojik kazılarda, taştan yapılma Aküpunktür iğnesi bulunmuştur. Arkeologlar ve tıp zamanı uzmanları, günümüzden 4 bin sene öncelerine ilişkin olduğu kabul edilen, yeşim(kaş) taşından yontulmuş ve uçları sivriltilmiş bu taş iğnenin ilk akupunktur iğnesi”Bianshi” olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır.
Yapılan araştırmalarda bu taş iğne üstünde bulunan yazıların, eski Uygur alfabası ile olduğu ve Uygur Türklerine ait olduğu tespit edilmiştir. Doğu Türkistan’da Turfan Şehrinin civarlarındaki Eski Uygur başkenti olan İdikut’da, Uygur harfleriyle yazılmış, vücuttaki akupunktur noktalarını gösteren/belirleyen resimlerin yer almış olduğu yazıtlar bulunmuştur. Ayrıca M.S. 50. yıllara ait olduğu kabul edilen 2 bronz heykel de bu konudaki görüşleri desteklemektedir. Bu 2 bronz heykelin, Çinlilerden daha çok, oldukça Uygur Türklerine benzemesi ve o dönemde bronza biçim verilebilen tek medeniyetin sahibinin Uygur Türkleri olması, akupunkturun evvela Uygur Türklerince uygulandığını ve eğitiminin verildiğinin kanıtıdır. Geleneksel ve tarihsel Uygur Tıbbı(Ananevi Uygur Tıbbı) Uygur Tababetinde Dört Etken, Dört Durum, Dört Mizac ve Dört Sıvı (Kan, Balgam, Safra ve Sevda) nazariyesi vardır. İşte bu Dört Tadu (Madde) ‘dan ibaret olan ilkel materyalizm düşüncesi temelinde oluşturularak rahatsızlıkların teşhisi ve tedavisi için dayanak sağlanmıştır. Günümüzde Uygur Tababeti, batı tıbbından değişik bir felsefe yardımıyla Vitiligo (Samyeli) hastalığı benzer biçimde tedavisi zor birçok hastalıkta büyük yeniliklere damgasını vurarak tıp dünyasının dikkatini çekmektedir. Kursi İmsak, Kursi İpar benzer biçimde müessir ilaçları 1997’den itibaren Amerika, Japonya ve Singapur piyasasında yerini almıştır. Uygur tababetine ilişkin 202 çeşit deva Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Farmakopisince (İlaç Rehberi) resmen onaylanmıştır .
Hastalıkların Müzikle Tedavi Yöntemi Bir Uygur Türkleri Buluşudur
Uygurlar, rahatsızlıkların tedavisinde müzikle terapi yöntemini de kullanmışlar. 3 bin yıl önce Gök Tanrı dinine mensup olduğu çağlarda Kam, Pirhon(Pir Ahun) ve Bahşılar kapalı bir mekanda yakılan büyük bir ateş kümesinin çevresinde hastaları diğer insanların desteğiyle ateşin çevresinde döndürerek ilahiler ve şarkılar söylemek ve dans etmek sureti ile hasta tedavi seansları ve merasimleri icra etmişlerdir.
Uygurlar islamiyeti kabul ettikten sonrasında Bakşilar aynı şekilde hastaları ateşin çevresinde döndürerek yüksek sesle Kur’ani Kerimden ayetler kıraat ederek, Naat Şerifler, Mevlütler ve çeşitli Kasideler okuyarak ve Ahmet Yesevi Hazretlerinden Hikmetler okuyarak (Hikmeti Ezbere Okuyanlara Hikmet Han deniyor ve daha çok kadınlar arasında ibadet niyetine okunur) tedavi etmeyi sürdürmüşlerdir. Bu hastaları tedavi yöntemine ise,”Pir Oynatmak” ismini vermişilerdir.
Uygurlar , Müslüman olduktan sonrasında İmam Buhari, İmam Tirmizi, İbn-i Sina, EbuNasır Farabi, Fergani, Zimahşeri, Sekkaki benzer o devrin önde gelen büyük Türk İslam bilginlerinin eserleri ile İslam Dünyasının kütüphanelerini zenginleştirerek bilim dünyasının ve alimlerin dünya bilim adamlarının ufkunu ve zihnini açmış ve onlara doğru ve bilim yolunu göstermişlerdir.
Uygur Türklerinde Din
Uygurlar, tarih boyunca çeşitli denlere inanmışlardır. En eski Türk dini ise, Göktangrıcılıktır. Daha sonraları ise sırası ile Manizm, Budizm, Nesturi Hristiyanlık ve son olarak İslam dinini kabul etmişlerdir. İnanç ve din mevzusunda fazlaca hoş görülü olan Uygurların , Budizm ve Maniheizmin yanı sıra Nesturi Hristiyanlığı benimsemiş oldukları bilinmektedir. Hatta bugün Diyarbakır Keldanileri Piskoposluğu kütüphanesinde Garatu-Uriyang (Hristiyan Uygurlar) padişahının kız kardeşi Orangul Sultan için yazılmış Süryanice el yazması İncil sayfaları bulunmaktadır. Uygurların tarih içinde inandıkları ve kabul ettikleri dinler ise şunlardır :
Mani Dini(Manheizm) : Uygur Türkleri, Bögü Kağan zamanında Manihaizm dinini kabul etmişlerdir. Bu din, çok iyi ata binen, ok atmada çok mahir olan ve aynı zamanda Mücadele/Savaş ruhu yüksek olan Uygur Türklerini yozlaştırmıştır. Mani dini Uygurların ulusal ve tinsel değerlerini çökertmekten başka hiç bir işe yaramamıştır. Mani Dini: Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindi. Aynı zamanda Mani dini şehirli ve bir tüccarların dini idi. Bu yüzden Maniheizm Uygurları yerleşik hayata alıştırmış ve savaşçı özelliklerini kaybettirmiştir. Uygurlar içinde Mani rahiplerine «MOÇAK» adı verilmiştir. Mani dininin birtakım rahipleri zaman zaman birkaç yıl asla yerlerinden hareket etmezlerdi. Bazıları ise bu dini yaymak için durmadan geziyorlardı. Uygurların Mani dini terimlerini Uygur Türkçesine çevirmeleri onlarda yüksek bir millet bilincinin bulunduğunun göstergesi olmuştur.
Buda Dini(Budizm) : Uygurlar Manihezım dininden sonra Buda dinini kabul etmişlerdir. Uygur Devleti Kağanları Budizm(Burkancılık)l dini kabul etmek suretiyle Buda’nın köhne akideleri ile Uygur Türk boylarına yeni bir soluk vermek istiyorlardı. Bu Uygurlar için iman anarşisine giden yolu bütünüyle açmış ve beklenen dini refah ve barış bir türlü temin edememiştir.
Nesturi Hristiyanlık : Uygur Türklerinin Nasturi Hristiyanlığa girmesinde Büyük Türkistan’da bu dini daha önce kabul eden ilk göçebe Türk kabileleri Kereitler ve Öngütler etkili olmuşlardır. Uygur Türkleri arasında Nasturiliğin yayılmasında Kereit ve Öngütlerin (bu 2 Türk kabilelerinin) büyük tesiri olmuştur. Hatta Kereitler, Hristiyanlığı Moğol Kağanının Sarayına ve ailesine kadar yaymayı başarmışlardır. Mangu, Kubilay ve Hülegü Hanların anası Kereit prensesi olup bununla birlikte inanmış ve çok gayretli bir Nasturi Hristiyan müridi idi . M.S.6 .yüzyıl ortalarında eski Uygurlar içinde Nasturî Hristiyanlık dinine mensup olanların sayısının bir hayli fazla olduğu bilinmektedir. Çin’in Tang sülalesi döneminde (635’te) Nasturi rahibi Alopen, İran ve Doğu Türkistan üzerinden Çin’in eski başkenti Chang’an şehrine gelmiş , Nasturilik Doğu Türkistan topraklarında yayılmaya başlamıştır. Daha sonraki yıllarda ise, Nasturilik Koço (bugünkü Turfan) bölgesinde de müessir olmuş ve Yüen sülalesi döneminde genişleyerek Kaşgar, Yarkent, Kumul, Turfan, Urumçi, Hoten, Kuça ve Bariköl benzer biçimde bölgelerine kadar de yayılmıştır.
Nasturilik, Uygurlar içinde uzun bir müddet müessir olmuştur. Nitekim 13. yüzyılda ipek Yolu’yla merkezi Asya’ya gezen İtalyan Marco Polo, ziyaret ettiği uğramış olduğu Kaşgar, Kuçar ve Yarkent başta olmak üzere Uygur kentlerinde de Nasturilere rastladığını belirtmektedir.
Nasturilik ,Uygur resim sanatını da derinden etkilemiştir. Nasturiliğin bölgede yayılmasıyla beraber, batının resim sanatı Uygurlar arasında yaygın ve bir sanat haline gelmiştir.
Uygurların İslam Dinini Kabul Etmeleri
Uygurların, İslamla tanışması 9.yüzyılın başlarında 840 yılında olmuştur. O zaman Karahanlı Hükümdarı olan Satuk Buğra Han 932 senesinde islamiyeti kabul ederek Müslüman olmuştur. Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han’ın islamiyeti kabul etmesi ile ile ilgili çeşitli mankibeler bulunmaktadır. Bunların içinde en dikkat çekici hikaye şudur : ” Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han bir gece rüyasında peygamberimiz Hz.Muhammed(SAV.’ıi görür ; Peygamber Efendimiz kendisini İslamdinine girmesini söyler. Sabah uyandığında de Müslüman olur ve Abdülkerim adını alan Satuk Buğra Han, Kaşgar’da bulunan 300 Budist tapınağını Camiye çevirir. Daha sonrasında Tarım bölgesindeki Uygur şehirlerine fetih seferler düzenler ve bu bölgelerin de Müslüman olmalarını sağlar. Bu dönemde Türkistan’daki’ Türk kavimlerinin büyük bir bölümü İslam dinini kabul ederek “İslam Medeniyeti” içinde bütünleşmişlerdir. Bununla birlikte Uygurları kendi kültür ve medeniyetlerini İslam Medeniyeti ile harmanlayıp birleştirerek “Uygur İslam Medeniyeti” ismi adı ile an parlak gelişimini yakalar. Bu dönemde başkent Kaşgar şehri Karahanlıların ve tüm Türkistan bölgelerinin sosyal, dini, siyasi ve kültürel bir merkezi olmuştur.
Abdulkenim Satuk Buğra’nın İslamiyeti devletin resmi dini olarak kabul etmesinin ardından 932 -1216 yılları arasındaki devre Doğu Türkistan’ın altın dönemi olarak bilinir. Yüzlerce Medrese, bir birinden güzel ve görkemli Camiler ve diğer eğitim ve hayır kurumları bir kısmı günümüze kadar gelebilen bu devrin en önemli eserleridir. Kaşgar başta karahanlı ülkesinin diğer kentlerinde bulunan Medreseler ve diğer eğitim kurumlarına Türk-İslam dünyasının dört bir yanından gelen öğrenciler öğrenim görmekte ve islam ülkelerini aydınlatıyordu. Bu medreselerde Türk islam dünyasının en önemli bilginleri yetişmiştir.
Uygur Türkleri Eğitim ve Bilimde de Öncü Rol Oynamışlardır
Karahanlılar döneminde başkent Kaşgar “İkinci Buhara” olarak anılmıştır. Başkent Kaşgar’daki “Hanlık Medrese, Saciye Medereseleri, Eydgah Medresesi”, “Orda Aldı Medresesi”, “Beglik Medresesi”, “Çarsu/Çarşı Medresesi” ve “Meyve Pazarı Medresesi” başta olmak üzere onlarca yüksek bilim ve öğrenim kurumları bu devirde kurulmuş ve günümüze kadar gelen bilim kurumlarıdır. Bunlardan Kaşgar’daki yüksek tedris konumunda olan “Saçiye Medresesi”, ”Hamidiye Medresesi”, “Mahmudiye Medresesi” benzer biçimde medreseler, yalnız Uygur Türkleri’nin değil, Türk-İslam aleminin de mühim kültür ve öğrenim merkezlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Uygurlarda Dil, Edebiyat ve Kültür
Uygur Türkçesi Türkçenin Altay dil grubunun “Hakaniye” kolundandır. İslamiyet öncesi Uygur edebiyatı Mani dini ve Budizmin etkisinde kalan eserler vermiştir. Manizm sürecinda Uygur edebiyatının en mühim eserleri Huastuanift: Maniheizm’in öğretileri çerçevesinde yazılmış bir tövbe ve yakarış kitabıyla Irk Bitig: isimli 930 senesinde ve Köktürk harfleriyle kaleme yazılmış olan(Fal Kitabı), Manizm tesirinde yazılmış mühim bir metindir. İçinde dine ilişkin unsurlar bulunmakla birlikte tamamen dinî bir yapıt değildir; bir fal kitabıdır. Budizm süreci(Burkancılık) süreci yazılan Kalyanamkara Papamkara, Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek isimli eserler, Budizm’i özetleyen dinî metinlerdir.
İslami dönemde Uygur edebiyatının en önemli eserlerinin başında Kaşgarlı Mahmut’in yazdığı Divanû Lûgat-it Türk ile Yusuf Has Hacip’in kaleme aldığı Kutadgu-Bilig, Ahmet Yükneki’nin Atabet-ül Hakayık… benzer eserler gelmektedir. Bu çok değerli altın kitaplar Türkçe’nin Karahanlı lehçesi ve çoğu Uygur alfabası ile yazılmıştır.Daha sonraları yazılan eserler Türk tarihinin en önemli Edip ve şairlerden Alî Şîr Nevâyî’nin Çahardivan’ı, Hemse’si, İmam-ı Ebü’l-Fütuh Abdülgafur’un Tarih-i Kaşgar(Kaşgar’ın Tarihi) isimli eser Uygur Türkleri ile Türkistan ülkesinin ortak baş yapıtlarıdır. Uygur Türklerinin tarihte yarattığı parlak medeniyetler ve dünya uygarlık hazinesine yapmış olduğu katkıların tamamı Uygur Türkçesi’nin kuvvetiyle olmuştur.
Uygur Türklerinde Yazı ve Alfabe
Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabe Uygur alfabesidir. Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler çoğu zaman birbirleriyle bitiştirilir. Uygur Alfabası VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, kısa sürede diğer Türk kavimleri içinde da yayılmıştır. Uygur alfabası yerine X. yüzyıldan itibaren Arap alfabesine bırakmakla beraber yine de kullanılmış ve önemini devam ettirmiştir. Uygur yazısı Moğol hakimiyetinin kurulmasıyla (XIII. çağ) tekrar canlanmış ve Moğolların resmî yazısı olmuştur.
Matbaa : Uygur Türklerinin Buluşudur
Çok eski çağlardan beri Kağıt yapımı ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullanıcıların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk olarak Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler. Uygurlar hareketli harfleri bulmuş ve ağaç/tahta harfli matbaayı kullanmışlardır. Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük etkisi olmuştur. ( Avrupalılar, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyıldan sonra matbaa ve Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Alman Gutenberg matbaanın mucidi değil, ancak matbaanın geliştiricisidir.
Uygurlar, Avrupa’dan yüzyıllar önce kağıt yapımını biliyorlardı. Araplar ise, 752 Talas savaşından sonra VIII. yüzyılda ele geçirdikleri Çinli esirlerden öğrenmiş ve onlardan yararlanarak Semerkant’ ta bir kağıt imalathanesi kurmuştur. Kağıt yapımı ve matbaa, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya’ya, oradan da Avrupa’ya yayılmıştır.
İslam öncesi Uygur Türkleri Tarihine Genel Bir Bakış
Uygurlar, Göktürkler devrinde Orhon bölgesinin yukarı Selenge ırmağı dolaylarında yaşamışlardır. Uygur Türkleri On boydan meydana gelmiş olup, onun için Dokuz Oğuz/On Uygur benzer biçimde de anılmışlardır. Uygurların başlarındaki idareciler, elteber (İltebir) unvanını taşıyorlardı .Tarihçi Jean Paul Rouxa gore Uygurların soyları, Hiong-Nular’ın [Hunlar] ardılları olan Kao-Kiu Ting-Lingler’e (yahut Tö-Lolar, Tie-Lolar) kadar dayanmaktadır. Bilinen ilk Uygur Devleti, 744’te Kutluk Kül Bilge Kağan tarafınca Orhon Vadisinde kurulmuştur. 840 yılına kadar (yaklaşık 100 sene) devam eden Uygur Devleti’nin sınırları; kuzeyde Baykal Gölü’nün kuzeyinden güneyde Tibet ve Çin Seddi’nin güneyine, batıda Seyhun (Siri Derya) Nehri’nden doğuda Mançurya’ya kadar uzanmaktaydı. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsu üstünde bulunan ve tarihte kurulmuş on altı Türk devletini temsil eden onaltı yıldızdan birisi de Uygur Devleti’ne aittir. Bu ilk Uygur Devleti, 840 senesinde Kırgızlar tarafınca yıkılmıştır.Uygur evletinin dağılmasından sonra bu devletin bünyesinden üç ayrı Uygur devlet çıkmıştır: Bunlar İdikut (Turfan) Uygur Devleti (840 – 1275)Gansu/ Kengsu Uygur Devleti ve Dunghuang Uygur devletleridir.
Uygur Türklerinin İslamiyet Dönemindeki Tarihi
Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek (840 – 1213) ’de Karahanlı Devletini kurdular. Bu devletin sınırları Batı Türkistan’ın Yedisu, Seyhun Fergana bölgeleriyle, Doğu Türkistan’ın Cungarya, Yarkent, Taklamakan çölü, Talas, Çu, Kaşgar bölgelerini kapsıyordu. Daha sonrasında şark ve batı diye ikiye ayrılan Karahanlılar devletinin batı kolu 1133’te, Doğu kolu da 1221’de Karahıtaylar tarafınca yıkıldı.
Uygurlar, Moğollar, Kartuklar ve Türkeşler birleşerek 1209’da Karahıtay’ların hakimiyetine son verdiler. Bu kere ismen Cengiz Han’a tabi, ama hakikatte müstakil olmak suretiyle Doğu Türkistan’ın şimal bölgesinde Uygurlar, cenup bölgesinde Doğlatlar ismiyle, birer devlet kuruldu. 1514 yılında Doğu Türkistan’da egemenlik Doğlatlar’a mensup Saidiye’lere intikal etti. Merkezi Yarkent olan Kaşgar ve Hoten bölgesi başta Doğu Türkistan ve civarındaki bölgeleri içine alan topraklarda Yarkent-Saidiye devletini, 1679’dan itibaren merkezi Kaşgar olan Orta şark orjinli sözde Hocaların Mezhep ağırlıklı saltanatı takip etmiştir. Seidiye Devleti, kurulmasından itibaren Hocalar’ın tesiri altında kalmıştır. 1674’e gelindiğinde ise Aktaglık ve Karataglık Hocaları’nın çekişmeleri doruğa ulaşmış ve Aktaglık Appak Hoca’nın V. Dalay Lama ve Kalmuklar ile yapmış olduğu ittifak sonucunda Seidiye Devleti yıkılmıştır.(1680) Seidiye Devleti’nin Kalmuklar tarafınca yıkılmasından sonrasında, 1759’daki Mançu-Çin istilasına kadar sürecek olan Hocalar Dönemi başlamıştır. Bu devrin günümüze yönelik en büyük tesiri, Aktaglık ve Karataglık Hocalar arasındaki taht catışmalar ara sıra birbirlerine karşı Çin ve/yada Kalmuklarla ittifak meydana getirecek kadar ileriye giden iktidar çekişmesinin, Doğu Türkistan’ı zayıflatması ve ülkeyi Çin’in istilasına açık bir hale getirmesidir.
Uygurların Anadolu’da Kurduğu devlet : Eretna Beyliği
Anadolu Büyük Selçuklu Devletinin zayıflayarak dağılması sürecinde İlhanlı Devletinde bir Üst rütbeli komutan olan Uygur Türkü, Alaattin Eretna Bey Kayseri Merkezli olarak Beyliklern döneminde Anadolu’da en geniş sınırlara sahip olan Eratna Beyliğini kurmuştur. (1326-1382)Alaattin Eretna Bey’in Türbesi halen Kayseri’de kendisinin inşa ettirdiği Köşk Medresesi içinde bulunmaktadır.
Doğu Türkistan’a Yönelik İlk Mançur-Çin İstilası
Doğu Türkistan’da çıkan dahili kargaşalıklardan faydalanan Mançu sülalesi idaresindeki Çinliler 1757-1759 içinde Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki Cungar bölgesini 1760 yılında ise güneydeki Tarım bölgesini işgal etmiştir. 1759’de başlayan Çin işgali 1862 yılına kadar süren 101 yıl boyunca Doğu Türkistan’da Çinli işgalcilere karşı büyük çapta 42 kez bağımsızlık savaşı meydana gelmiştir.
Osmanlı Devletine Bağlı Kaşgariya İslam Devleti
1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak suretiyle devlet oluşturmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den istedikleri yardımı almışlardır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafınca görmüştür.
Desteğe karşın kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 senesinde vefat etmesi üstüne Çin derhal Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun direktifiyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla direkt İmparatorluğa bağlanmıştır.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933-1937)
1931 senesinde Kumul kentinde istiklal mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur.Hoca Hacı Niyaz cumhurbaşkanı duyuru edilmiştir.
Rus-Çin rekabetinden ötürü isyana yardımcı veren Rusya sonrasında kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) fena misal olacağı korkusuyla başkaldırı hemen sonra Çin’e yardımcı vererek kurulan devletin yıkılmasına destek olmuştur.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949)
Mücadele devam etmiş, 1944 senesinde Gulca’da Çinlilere karşı yeniden galip gelinmiştir. Ayaklanmaya destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına destek olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içerisine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir. Ancak Rusya bu süratli gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 senesinde iki hükümet içinde 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın negatif tutumu neticesinde ortadan kalkmıştır.
Doğu Türkistan Mao Önderliğindeki ÇKP.Ordusu Tarafından İşgal Ediliyor
Bu arada Mao Çin’e egemen olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmelerine üstüne Çin hiç bir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.
Çin’in isim değişikliği yaparak bölgenin Türklüğünü inkâr etmektir. ‘Böl ve yönet!’ taktiği çerçevesinde Doğu Türkistan’da yaşayan halkı 13 millete ayırarak bunlar için 10 ayrı muhtar bölge gerçekleştiren Çin; Uygur, Kazak, Kırgız, Tatar ve Özbekleri ayrı milletler olarak tanımlamıştır. Bölgeye ‘Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ denmesine mukabil Doğu Türkistan kendi kaynaklarının Çin anakarasına taşınmasına mani olamamaktadır. Uygur Özerk Bölgesi Komünist Parti komitesinin yürütme organı sürekli komitesinin 15 üyesinden ancak 3’ü Uygurken bu üyelerin idarî yetkileri yoktur.
Çin sömürgeciliğine karşı Uygurlar 60 den fazla ayaklanma çıkarmışlardır,Kaşgar,Turfan.Barın Gulca Urumçi ayaklanmaları Çin emperyalizmine karşı meydana getirilen ayaklanmalardır. Hem listeyi uzatmak aynı zamanda ayaklanmaların tarihini daha geriye götürmek mümkündür.
Günümüzde Doğu Türkistan Ve Uygur Türklerinin Durumu
Uygurların,bugün nüfusları büyük Çin kırım ve soykırımlarına karşın 35 milyonu geçmektedir,büyük çoğunluğu �’dan fazlası Sünni Müslümandır,yalnızca Çinin Kansu bölgesinde yaşayan’’ Sarı Uygurlar’’ Budisttir, rakamları 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.Ulusal başlıkları ‘’Doppadır’’ Geleneksel yemeklerinin başlangıcında tandır ekmeği “Nan”gelir. Uygur erkeklerinin bayıla bayıla yediği Legmen de bu hamur harcı işlerindendir. Anavatanları Doğu Türkistan(Uygur özerk bölgesi) haricinde Batı Türkistanda,Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistanda…mühim sayıda Uygur kökenli Türk vardır.Ayrıca Türkiye,Suudi Arabistan,Pakistan,Afganistan,Avrupa ülkeleri,Avustralya,Kanada ABD’de Uygur nufüsu bulunmaktadır.
Dünya ve Türk geçmişine büyük katkıları olan Uygur Türklerinin İlk tarih sahnesine çıkışlarıyla, Çin esaretine düşüşlerini özetlemek gerekirse söylemeye çalıştım. Tabii ki Uygur Türklerinin tarihten günümüze tarihleri ile alakalı sayfalarca kitap yazılır.Bu mevzu bir kitaba sığmaz.Bugün Doğu Türkistanın bağımsızlığı ideali Uygur Türkleri için istiklal ölüme seve seve gidecekleri mübarek bir davadır.Bunu eniyi Türkleri tanıdığı olan Çinliler bilir. Bu Türklerin sönmeyen ateşidir.Bu Ateş Doğu Türkistan bağımsız oluncaya kadar sönmeyecektir.
KAYNAKLAR:
1. Mehmet Atıf, Kaşgar Tarihi, 1911, s.11
2. BAO. Yıldız Evrakı, Kısım 33,Evrak No :1638
3. Hızırbek Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İst.,1996 4. China Year Book 1935. s.106
5. Mao Ze Dung, Seçme Eserler, C.5 ”Tibet deki Orduya Talimatlar.” 6. Mirza Hayıt, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi
7. Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi, c.8,İst, 1993, s.327 8. Meydan Larouse Ansiklopedisi C.21,s.212
9 .Hee-Soo Lee, İslâm ve Türk Kültürünün uzak Doğuya Y ayılması, T.D.V Yay.~ara1991 s.190-194
10. Türk Dünyası El Kitabı, C.l,T.K.A.E Yay, Ankara, 1992, s.61
11. Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 15, Mayıs-Haziran 1997, s.1026
12. Lester R.Brown, Haal Kane, (Çev. Nilgün Karaşağı), Yannı Düşünmek, s.36 13. Lester R.Brown, Haal Kane, a.g:e. ,s.29
14. Lester R.Brown, Haal Kane, a.g.e. ,s.27-28
15. Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 15, Mayıs-Haziran 1997, s.143
16)Uygur tababetinin kısca Tarihi Materyaller Toplamı: Çin Büyük Ansiklopedisi “Uygurlar Bölümü “hazırlama Kurumunun makalesi (29 Eylül,Pekin Sağlık Gazetesi)
17) “Şincang Uygur Tababetinin Kısaca Tarihi” – Wang Jende, Urumçi Sağlık Başkanlığı yayını I.kısım (Çinceden Uygur Türkçesine çeviren Veli Kurban).
KAYNAK : https://hascoding.com/makale/tarih/tarihten-gunumuze-uygur-turkleri-ve-dogu-turkistan-in-bugunku-durumu-hakkinda-bir-yazi?fbclid
BENZER HABERLER