logo

trugen jacn

SON DAEŞ SALDIRILARI TÜRK DÜNYASININ YÜZÜNE SÜRÜLMEK İSTENEN KARA LEKE, TÜRKİYE-TÜRKİSTAN ARASINA EKİLMEK İSTENEN FİTNE TOHUMUDUR.

Dr.Ferhat Kurban TANRIDAĞLI

2016 yılını 2017 yılına bağlayan gece -Yılbaşı gecesi İstanbul Ortaköy’de bulunan bir eğlence mekanına silahlı saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırı daha sonraları saldırının gerçekleştiği mekan adıyla ‘’Reina Saldırısı’’ olarak anıldı. Saldırıda biri o sırada görevli olan Polis memuru olmak üzere 39 kişi hayatlarını kaybetti, 4’ü ağır olmak üzere 64 kişi yaralandı. Başta şehit polis olmak üzere ölenlere Allah’tan Rahmet dilerim.
Yıl başını kana bulayan bu terör olayı toplumda huzursuzluk ve infial yarattı, hep birlikte lanetledik ve kınadık. Olay bir insanlık suçu olup, kahredici idi.
Ancak biz üzüntümüzü yaşarken olayın görsel ve yazılı basında yer alma şekli çok daha düşündürücü oldu:
Saldırıyı Terör Örgütü Daeş üstlendi. Polis birimleri saldırganı veya saldırganları yakalamaya çalışıyordu. Dosya gizliliği bile vardı. Buna rağmen bazı yayın organları saldırganın etnik kimliği üzerinde çeşitli yorumlara başladılar bile. Öyle yorumlar yapıldı ki, sanki bu saldırı sırf saldırganın etnik kimliğini deşifre etmek için düzenlenmiş ve bazı yayın organları da faillerin etnik kökenlerini bir an önce gündeme taşımak için hazır bekliyor gibiydiler.
Bu yayın organları saldırganın etnik kökenini dile getirirken Kırgız, Kazak, Özbek, Uygur gibi Türk boylarının adlarını büyük bir hevesle teker teker saydılar. Hızlarını alamayıp öyle cahilce ifadeler kullandılar ki saldırganın ‘’Doğu Türkistan Uyruklu’’ olduğunu bile söylediler ve yazdılar.
Bilindiği gibi ‘’Uyruk’’ veya ‘’tabiyet’’ sözcüğü İngilizce ‘’Nationality’’, Çincesi ‘’国籍 guo ji’’ olup. Anlamı:’’ a.huk.1.bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu, tabeaa, 2. Bir devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan kimse (Bknz: TDK Türkçe sözlük)’’ dir.
Oysa 1944 yılında milyonlarca şehidin kanı ile ikinci defa kurulan ‘’Doğu Türkistan Cumhuriyeti’’ Çin-Rus işbirliği ve emperyailst güçlerin yardımı ile 1947 yılında yıkılmış olup, o tarihten beri böyle bir uyruk yoktu. (Allah Doğu Türkistan davasını tekrar o günlere erişmeye nasip etsin, Amin).
Normal şartlarda özellikle ısrarla ‘’Xin Jiang/Sin ciang’’ tabirini kullanmaya hevesli olan bu yayın organları konu ‘’terör’’ olunca birden akılları başına gelmiş ve ‘’Doğu Türkistan’’ tabirini kullanmışlardı, Tıpkı yabancı basının konu ‘’Terör’’ ve ‘’terörist’’ olunca ‘’İslam , Müslüman’’ tabirini kullandıkları gibi.
Türk Polis teşkilatı büyük bir titizlikle özverili çalışmalar yaparak Reina saldırısının failini, yardım ve yataklık edenleri yakalayıp yargıya teslim ettiler.
Evet, ortada bir insanlık suçu işlenmişti. Faili başta olmak üzere olayla ilgili kimseler ne yazık ki Türkistan kökenli idiler.
Bu durum Türkiye’de yaşayan Türkistanlılar arasında büyük bir üzüntü ve ruhsal yıkıma sebebiyet verdi, hatta özgüven kaybına yol açtı. ‘’Terör’’ ve ‘’Terörist’’ ile anılmak Türkistanlıları kahretti.
Bununla birlikte toplumun bazı kesimlerinde Türkistanlılara karşı önyargılı bakışlar, dengesiz davranışlar ve taşkınlıklar da yaşandı.
Ne mutlu ki, Yüce Türk Milleti ve Şerefli Türk Polis teşkilatı mensupları bu olaya ‘’Suçlu kişi vardır, Suçlu toplum yoktur’’ bilinci ve olgunluğu ile yaklaşmayı başardılar. Böylece Aziz Türkiye’mizin köklü ve olgun bir devlet olarak Türk Dünyasının manevi önderi olduğu gerçeği dosta düşmana bir daha ayan oldu.
Türkistanlılar da sonuçta bir insan topluluğudur, melek topluluğu değildir. Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Hashacip, Hoca Ahmet Yesevi, İbni Sina , Uluğbeg ,Maktum Kuli, Cengiz Aytmatov gibi nice alim ve bilginleri bağrında yetiştirip Türk medeniyet tarihine armağan eden bu topluluktan günümüzde ne yazı ki karanlık güçler tarafından yönlendirilmeye , kullanılmaya müsait cahil, sütü bozuk kimseler de çıkmışlardır. Nitekim Reina saldırısı dışında dünyanın değişik yerlerinde meydana gelen ve Daeş’in üstlendiği saldırıların faillerinin de Türkistan kökenli oldukları açıklanmıştır.
‘’15 Temmuz’’ hain darbe girişiminde de bu ülkenin tuz-ekmeğini yiyip, suyunu içip büyüyen, hatta devletin sunduğu imkanlar ile yetişip çok yüksek mevki- mertebelere kadar yükselmiş kimselerin içinden de sütü bozuk hainlerin çıktığına hep birlikte esefle şahit olduk.
Olaya bu açıdan bakıldığında Reina katilinin kimliği bazı basının üzerine basa basa söylediği gibi Özbek, Kırgız, Kazak, Uygur değil, azılı bir teröristtir.
Eğer biz özellikle yönlendirildiğimiz bataklıkta yani teröristin etnik kişisel kimliği detayında debelenirken olayın görünmeyen ama asil organizatörlerini sorgulamazsak, terörü ve teröristi lanetlemek yerine teröristin kimliği üzerinden yaygara koparmakla yetinirsek karanlık odaklar muradına ermiş olurlar. Biz gene en fazla her zaman yaptığımız gibi alışık olduğumuz birkaç karanlık odağı suçlayıp bol bol küfür ve slogan üreteceğiz, havaya yumruk sallayıp duracağız ama başımıza örülen ve örülecek olan çorapları hiçbir zaman yırtamayacağız.
Önemli olan ise olayları sorgulamak, sebeplerini bulmak, ders almakla birlikte panzehirleri geliştirmek ve önleyici çözümler üretebilmektir. Yoksa Anadolu’daki bir deyimde söylendiği gibi: ‘’Her zarar bir öğüt, ne zarar biter, ne öğüt’’
Olaylara biraz geriden bakarsak, hafızamızı biraz yoklarsak , beynimizi biraz zorlarsak neyi görürüz?
Karanlık odakların 11 Eylül olayları ile başlayan ‘’Terör’’ ile ‘’İslam’’, ‘’Terörist’’ ile ‘’Müslüman’’ tabirlerini bağdaştırma ve karşılıklı olarak çağrıştırma çabaları ‘’Daeş’’in kurulması ile devam etti. Daeş’in yaptığı eylemler ise bu çabaların meyveleri idi
Daeş bünyesinde tam anlamıyla’’ yok yok’’tur. Batı ülkelerinin ’’Bir taşla iki kuş vurma’’ yeteneğini işletip hem Daeş’e elaman sağlamak hem kendi bünyesini radikal kimselerden temizlemek için gönderdikleri Müslüman vatandaşları dışında bir de ‘’Türkistan cemaati’’ var ki içinde bütün Türk boylarından, Kafkasya’dan örnekler vardır.
‘’Daeş’’ eliyle yapılan eylemler sayesinde İslamiyet’i ‘’Terörizm’’ ile, Müslümanı ‘’Terörist’’ ile harmanlama konusunda ciddi başarılar elde edilmişti.
Ve şimdi sırada, İslam dünyasında parlayan yıldız olan Türkiye’nin yükselişini önlemek, Türk-İslam Aleminin direği olan Türkiye’yi hırpalamak, Türk Dünyasını lekelemek, Türkiye ile Türkistan arasına fitne tohumları ekip büyük birliğin oluşumunu engellemek- ise Karanlık odakların Daeş’e yüklediği yeni Misyondu.
Bu misyonu gerçekleştirmek için en uygun adaylar ise Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin öğütlerinden(Kafir bile olsa hiç kimsenin kalbini kırma, kalb kırmak, Allahü Tealayı incitmek demektir) yoksun kalmış, Sahih-i Buhari hadislerinden mahrum yetişmiş, kısacası İslam’ın özünden uzaklaştırılmış, öz yurdunda Allah’a kulluk edip, vatanı için çalışmak yerine bir başka Müslüman toprağına gidip katliam yapmanın ‘’cihat’’ olduğuna inandırılıp Daeş saflarına sokulan kimseler idi.
Sonuç olarak Türkiye’de ve Dünyanın değişik bölgelerinde meydana gelen ve Daeş’in üstlendiği saldırıların failleri Türkistan Türklerinin etnik adları ile anılmaktadır.
Çin’in 11 Eylül olayları sonrası oluşan İslamifobik algıyı terörizim ile harmanlayıp, Doğu Türkistan davasının gerçek amacını gölgelemek, Doğu Türkistan davasını ‘’aşırı dinci terör harekatı’’ olarak göstermek için yaptığı sinsi planları, oynadığı korkunç oyunları, bu sayede ‘’Daeş’’ saflarında Uygurların nasıl peydahlandığının cereyanlarını daha önce yayınlanan ‘’ Doğu Türkistan Davası Milli Hak- hukuk ve Özgürlük Mücadelesidir’’ başlıklı yazımızda deşifre etmiştik. (Bknz: Haber Ajanda, Eylül 2017, Sayı:130. Sayfa:96-99).
Daeş ile mücadele günümüzde Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin önemli görevlerinden biridir.
Bu mücadele nasıl yürütülmelidir?
Son bir yıldır yapılan çalışmalardan anlaşıldığı kadarı ile , Daeş’in yapısı, ideolojisi, propaganda şekli açısından bakıldığında, Daeş ile mücadelenin çok yönlü boyutları vardır. Sadece silahlı mücadele yeterli değildir. Türkiye ve Türkistan toplumundaki potansiyel Daeş sempatizanlarını caydırmak ve geri kazanmak, sazlığı kurutmak- mücadelenin asil amacı olmalıdır. Bunun için de Dinin özüne dayalı, Türk-İslam senteziyle yoğurulmuş, insanlığın temel değerleri ile harmanlanmış, etkili bir panzehir üretilmelidir.
Öneri: Ordu mensubu, Polis Teşkilatı mensubu, İstihbarat mensubu, Din adamı, Sosyolog, Türkolog ve Orta Asya uzmanı olmak üzere, konusunda uzman, tecrübeli, bilgili kimselerden oluşan ‘’Daeş ile mücadele komisyonu’’ kurulmalı. Hatta Türk Cumhuriyetlerinden de uzmanlar davet edilmelidir.
Konu bu ciddiyetle ele alınması lazım, çünkü Türkiye’nin ve Türk Dünyasının önüne daha büyük tuzaklar kurulabilir. Türkiye-Türkistan birliğine karşı çok daha sinsi planlar karşımıza çıkabilir.

Kaynakhttp://cdn.haberajanda.com.tr/contents/files/dergiler/sayi134/index.html#68

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
2180 Kez Görüntülendi.