Son Dakika
Mehmet Emin HAZRET
Reina Terör saldırısı Türkiye’ni derinden sarstı. Tüm dünya medyası Saldırı hakkında geniş çapta haber yayınladı. Reina saldırısı ile ilgili konularda Uygur ve Doğu Türkistan kelimeleri birlikte ve beraber gezdi. Uygur Türkleri muhaceret tarihlerinde ilk defa büyük bir kötülük ve katliamla anılmak istendi ve suçlanmaya çalışıldı. Kendisini çok iyi anlayan din, dil ve can kardeşi olan Türk halkına İŞİD adına yapılan saldırının katili Uygur Türkü olduğu suçlaması kuvvetle iddia ediliyordu. Tüm dünyadaki Uygurlar şoka girdi. Türk polisleri 3 gün içinde İstanbul Zeytinburnu, Silivri, Konya, İzmir’de saldırı ile ilgili 38 sanığı yakaladığını duyurdu. 38 kişinin hepsi Uygur idi.
Türkiye’de yaşayan Uygurlar kendilerine yakın hissettiği ve gördüğü bazı TV, gazeteler koru halinde İŞİD’li teröristin ” Doğu Türkistan Uyruklu Uygur Türkü ” olduğu yolundaki suçlayıcı yayın ve yorumları geçtiğimiz haftadan itibaren aralıksız devam ettirdiler. Reina saldırısı konusunda soruşturma yapan savcı, polis tarafından saldırganın kimliği, uyruğu hakkında henüz her hangi bir açıklama yapılmamışken, Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak başta bazı politikacılar dahi TV’de teröristin büyük ihtimalle Uygur olduğunu açıklıyordu. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan defalarca “ Teröristin dini, milleti yoktur.” Diye haykırmıştı. Türkiye’de daha önce yapılan İŞİD saldırılarında İŞİD sorumlu tutuluyordu. “Türk İŞİD, Arap İŞİD, Kürt İŞİD..” denmiyordu. Bu defa İŞİD kelimesinin önüne Uygur kelimesi konuldu, Uygur İŞİD oldu. Tarihten buyan Türkiye’de Doğu Türkistanlı olmak sevilmek anlamına geliyordu. Bir hafta içinde Doğu Türkistanlı terör şüphelisine ve bazılarınca bilinçli olarak nefret ögesine dönüştürülmek istendi.
İstanbul’un Pendik sokaklarında teröriste benzeyen çekik gözlü birsi öfkeli kalabalık tarafından linç edilerek dövüldü ve polis tarafından kurtarıldı ve Polis Merkezi’ne götürüldü. Sonradan medyada dövülenin Türkmenistanlı bir vatandaş olduğu duyuruldu. Çekik gözlü Türklere karşı Türkiye çapında mevzii de olsa öfke patlaması yaşandı. İŞİD amacına ulaşmış gibi idi. Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri bir taraftan Reina’da yaşamını yitirenlerin yasını tutarken, diğer taraftan “kardeş katili” ithamı altına kahroluyor ve eziliyordu.
Gerçek Ortaya çıkınca
06 ocak “New York Times” gazetezinde ABD’li bir Generalin bir açıklaması yer aldı,General , Reina’da 39 kişinin katledildiği saldırının tetikçisi Kırgızistan vatandaşı Özbek olduğunu açıkladı. 08 Ocak’ta Türk medyası ilgili mercilerin verdiği bilgiye dayanarak, teröristin Kırgız pasaportu taşıyan Özbek asıllı Abdulgadır Masharipov olduğunu bildirdi. Gerçekleri ise Uygurların kendilerine mesafeli gördüğü TV ve gazeteler haber yaptı. Ancak,sürekli olarak Doğu Türkistan’dan ısrarla Sincan-Xinjiang olarak bahseden söz konusu medya,bu kez saldırgan terörist’in ” Doğu Türkistan Uyruklu Uygur Türkü ” iftirası ile linç kampanyası yapan medya her nedense suskundu.
Reina Terörüne Bulaşan Doğu Türkistanlı Uygur Terörist var mıdır?
Medya’da katil zanlısı tetikçi Abdulgadır Masharipov’a yardım ve yataklık yapan Hoshorkare Abilizi ( Hoşurkari Abdulaziz) adı geçmeye devam etmektedir. Abdulaziz 21 yaşında, nisan 2016 de Çin pasaportu ile Türkiye’ye giriş yapan Doğu Türkistanlı, Reina katliamını organizatörü ve kilit isim olarak olarak suçlanmaktadır. Medyada Abdulaziz, Konya’da Abdulgadır Masharipov için ev kiralayan, silah temin eden, İstanbul’a kargo ile silah gönderen İŞİD’li terörist olduğu ifade edilmektedir. Savcı, soruşturma sırasında Abdulgadır Masharipov ile Abdulaziz’in yoğun telefon trafiğini tespit ettiği de haberler arasında yer almaktadır.
Ancak, Konya’dan İzmir’e kaçan Doğu Türkistanlı olduğu iddia edilen 20 si çocuk toplam 40 kişi İzmir polis ekiplerince tutuklanmış olsa da, 21 yaşındaki terör organizatörü olduğu iddia edilen Abduaziz ile İstanbul’da ise Reina katiliamını gerçekleştirdiği iddia edilen Abdulgadır Masharipov hala ele geçirilemedi ve halen kayıptır. Aradan 10 gün geçmesine rağmen her ikisinin izi bulunamıyor. Bu iki zanlı bulunamadıkça olayın üzerindeki sis perde örtülü kalacaktır. Ancak, Katliamdan sağ kurtulan Suudi vatandaşı Hassan Khashoggi, saldırıda birden fazla terörist olduğunu, saldırganlardan birinin kadın olduğunu söyledi.
Reina Katliamı Kimin İşine yarayacaktır?
Reina katliamı, 39 masum insanın hayatının söndürülmesine yol açmasının çok ötesinde, Türk milletinin sosyal yapısına, Türkiye ekonomisine, turizmine, istikrarına büyük darbe vurmuştur. Öte yandan Özbek, Uygur, Kırgız gibi Türkistan Türkleri ile Anadolu Türklerinin kardeşliğine gölge düşürülmesi amaçlanmıştır. Bu terör eylemi kimin işine yaramıştır? Bu saldırıdan Kimler çıkar sağlamaktadır ?
Reina katliamından kar devşirecek ve pay alacak ülkelerin başında Çin gelmektedir. Çin, Türkiye’yi ” Doğu Türkistan Teröristler”ne yataklık yapmakla suçlamıyor muydu? Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini yatırımlar ve ekonomik destekleri ile , baskı, şantaj yolu ile kontrol altına almak için tüm devlet argümanlarını harekete geçiren Çin değil mi? Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde faaliyet gösteren Çin şirketlerinin yöneticilerinin mutlak çoğunluğu Çin istihbarat elemanları olduğu artık bir sır değildir. Kırgızistan’ın eski Cumhurbaşkanı Askar Akayev’in devrilmesinde Çin faktörü belirleyici rol oynamıştır. Akayev’in oğluna verilen büyük miktardaki rüşvet karşılığında Çin, Kırgızistan’da sebze üretiminde kullanacağız diye aldığı araziyi tel örgüler ile kapatıp bir casuslum merkezi kurmuştur. Binanın içine yerleştirdiği gelişmiş elektronik dinleme ve gözetleme cihazlarıyla ABD ve Rusya’nın bu ülkedeki askeri faaliyetlerinin istihbaratını topladığı için, Rusya düğmeye bastmış ve Kırgızistan’da kitlesel isyan başlatarak Akayev’ı devirmiştir.
Bu ayaklanma sonrası iktidara gelen Cumhurbaşkanı Bakiyev hakkında da Çin ile ilgili önemli iddialar ortaya atılmıştır. Bakiev de daha sonra aynı şekilde bir halk ayaklanması ile ülkeden kaçırıldı. Bugünde Türk Cumhuriyetlerinde Çine çalışan bu devletlerin görevlisi istihbarat elemanları, bürokratlar, üst düzey yöneticilerın bulunduğu yaygın bir söylentidir. Kazakistan’da 2014 yılında yakalanan iki Çin ajanı mahkemede yargılanarak mahkum edildi. Eğer Reina katliamını yapan katil Abdulgadır Masharipov ve organizatör denilen Abdulaziz yakalanırsa bağlantıları ve arkasındaki güçler mutlaka ortaya çıkacaktır. Kırgızistan’da en etkili olan ülkelerin başında Çin gelmektedir. En etkili olan örgüt ise, Türkiye’den başka her kese çalışan Vatan haini FETÖ’dur. Bu hususun çok önemli olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Katliamın arkasındaki Devlete Ulaşılırsa Asıl Organizatörün Kim Olduğu aydınlanacaktır
10 Ocak 2017 tarihli star gazetesi “Reina Katliamından FETÖ’nün izi çıktı” başlıklı haberinde “… eldeki somut bulgulara göre saldırıda bir değil, üç tetikçi vardı ve gözcülerle birlikte terörist sayısı en az yedi kişiydiler.… teröristlerin saldırıda kullandığı bu mühimmatın dünyada iki ülke istihbaratı ve ordusunda bulunduğu öğrenildi.” Diye yazmaktadır. İŞİD süsü verilen katillerin arkasında kesinlikle bir devlet vardır. Bu katliamda eğer bir devlet eli olmazsa, Türkiye’de yabancı iki caninin katliamı gerçekleştirip ve ardından kayıplara karışması ve adeta bir “Süpermen” olması mümkün değildir. Katil veya katillere bu modern Silahları kim temin etti? Ön keşfi kim yaptı? Katil ve organizatörü kim ve nerede saklıyor? Bu sorular şimdilik cevapsızdır.
Reina Katliamının En büyük Mağduru Uygurlardır
İŞİD tarafından üstlendığı söylenen bu katliamdan en karlı çıkacak ülke hangisidir?
Bu katliamdan karlı çıkan ülkelerin en başında Doğu Türkistan’da işgalcı durumda olan Çin’dir. Olayın ilk gününden başlayarak bir kısım haber ajansı, TV, gazetelerin “Reina katilinin Doğu Türkistan Uyruklu Uygur Türkü ” olduğu iddiasını sürekli pompalamışlarndır. Bu durum ve sonuç ise, Çin’in Türkiye’de bir kısım medyanın köşe başlarını tutan etkili ve yetkili kişileri ele geçirdiği anlaşılmakatadır. Çin bu elde ettiği bu köşe ebaşlarındaki işbirlikçileri eli ile “Doğu Türkistan Uyruklu Uygur Türkleri” tanımlamasını çok bilinçli bir şekilde kullanamıştır. Bu durum ve sonuç ise, yanı Uygur Türklerine yönelttiği çirkin ve alçakça iftiraları ile, Çin’in bir kısım medyada çok önemli işbirlikçiler elde ettiği ve küçümsenmeyecek kadar kök saldığını göstermektedir. Türkistanlıların yoğun olarak yaşadığı Zeytinburnu semti ve Uygurlara yapıştırılan lekenin etkisi yalnız Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlıların değil, Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur toplumunun hayatını da sıkıntıya sokmaktadır. Türkiye’nin Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki elçilikleri, bu ülkelerden Türkiye’ye gelecek genç erkeklerin savcılıktan sicil belgesi getirme zorunluluğu getirmiştir. Aynı uygulamanın Doğu Türkistan’da da icra edilmeye başlandığı söyleniyor. Her zaman kimliksiz, ikamet’siz sokaklarda rahat gezen Uygurları polis çevirdiğinde “Ben Doğu Türkistanlıyım abi” dendiğinde, “tamam. Yoluna devam et Kardeşim.” algısı yok olmuş ve güven duygusu sarsılmıştır. Bütün bunların böyle olmasını ve böyle sonuçlanmasını yanı bu olumsuz algı openasayonlarının hepsini Çin istemiyor muydu?
Uygur Türklerinin Türkiye ve Dünya diasporası toplumu asla hak etmediği çok iyi ve sinsice planlanmış alçakça bir iftira ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.
İşgalcı Çin Amacına Nasıl Ulaştı?
2013 – 2014 yılları Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin Çin işgal yönetime karşı sert tepki ve direniş hareketinin tüm ülkede genelinde çok geniş çapta yayıldığı ve zirve yaptığı yıllardır. Çin komünist parti kontrolündeki cami imamlar ÇKP.Siyası Kengeşi ve “İslam Cemiyeti” ‘nın kesin talimatları ile aniden şu “İslam dini Tebliği ve Eğitimine” başlamışlardır. Bu Tebliği ve eğitimde işlenen ana tema şu olmuştur ; “ Bu topraklarda(Çin’de) cihat yapmak caiz değildir. Suriye ve Irak gibi ülkelerde Müslümanlar öldürülmektedir.Bu Müslüman Kardeşlerinize yardım etmek sizler için farzdır. Buralara gidip cihat yapanlar ölürse şehitlik mertebesine yükselecektir.” Diye açıkçan açığa tebliğ yapmaya başlamışlardır. Bu sinsi planı gerçekleştirmek için de Çin istihbarat Örgütü (En Çüeng Tung) kendisine bağlı ve tamamen Çinli Ajanlardan kurulu Çin insan Kaçakçı Şebekelerini kurarak bunları bu iş için devreye sokmuştur. Dini baskılara dayanamayan bir çok köylü ev barkını oluruna satarak aldığı bu paraların tamamını daha Doğu Türkistan’da iken, Çinli İnsan Kaçakçısı Şebekelerine teslim ettiler. Bu organizatörlerin yönlendirmesi ile çoluk – çocuklarını de yanına alarak güney Çin’ın Vientam ve Laos sınırına kadar getirilerek Çin Sınır Muhafizlarının de yönlendirmesi ile uzun ve sonu karanlık bir “Hicret” yolculuğuna sürüklendiler. Çin İşgal yönetiminin kar ortakları olan Çinli İnsan Kaçakçıları Doğu Türkistan’ın en geri bıraktırılmış, işsizlik,aşsızlık ve fakirliğin pencesinde kenedilerince çıkış yolu arayan Hoten, Kaşgar, Yarkent ve Aksu gibi yoksul bölgelerden topladığı insanları kafileler halinde Doğu Türkistan’dan yaklaşık 3500 -4000 kilometre uzaktaki güney doğu Çin deniz limanlarına götürdüler ve Onları yük konteynerine doldurup Vietnam, Malezya’nın sahillerindeki ormanlıklara bırakmaya başladılar. Çin’den sağ –salım kurtulup çıkan bu Uygur “HİCREÇİLER” Çin sınırını kaçak olarak geçtikten hemen sonra memleketlerinde kalan dost ve akrabalarına telefonla “müjde” yi verdiler. Çin’den nasıl kurtulacaklarının yol ve yöntemini onlara hemen söyleyip öğrettiler. Bundan sonra “Hicret” yolcuları dalga, dalga arttı ve topyekün Çine yöneldiler. Nereden geldiği belli olmayan, ancak Uygurca konuşan, elinde çanta dolusu para olan “becerikli” kişiler Vietnam, Malezya, Tayland, Miyammar ormanlarında perişan ve şaşkın Uygurları kurtarıcı olarak ortaya çıktılar. Ellerine sahte pasaport tutuşturulan bu insanlar Türkiye, İran, Suriye gibi ülkelere gönderilmeye başladı. Türkiye’ye gelenlerin mutlak çoğunluğu bu hür ülkede korkusuzca camilere gidebilmenin, ibadetlerini yapabilmenin mutluluğu içinde çocuklarını okutmaya, kendileri çalışmaya konuldu. Ancak, Suriye’de Müslümanı Arapların bir birlerini boğazlayacak yaptığı acımasız iç savaşı Çin İstihbaratının elemanı Uygur Mollaların öğretisi ve yönlendirmesi “cihat” olarak kabul ettiler. Bu “cihat” a katılarak savaşmanın farz olduğunu inandırılıp ikna edilen bu saf ve biraz da ahmek bu inanan insanların arasına karışarak gelen Çin ajanları de vardı. İstanbul’da hayırsever görünümünde aniden ortaya çıkan bazıları Türkçe, bazıları Arapça konuşan kimliği belirsiz bu “Takva Sahibi ” insanlar, her geleni kendileri karşılayıp kiraladıkları evlere yerleştirdiler. Onları kaldıkları evlerde adeta hepsettiler. Dışarıya çıkmalarını engelleyerek tecrit ettiler.Bir süre sonra bunları Uygurlardan uzak tutup direkt olarak Suriye’ye yolladılar. Türkiye’de yaşayan Uygurlar bu durumdan çok rahatsız oldular ve onları kurtarmaya çalıştılar. Ancak, bu Çin Ajanlarına göre “Türkiye’de yaşayan Uygurların çoğu dinsiz ve birer Çin ajanıdır” öğretisi ve terbiyesi kulağına küpe yapılan bu dindar ama din cahili kardeşlerimiz, İstanbul’da yaşayan Uygurlarla görüşmeyi reddetti ve onlara güvenmediler. Hatta bu yolla getirilenler bazı gençler İstanbul’da yaşayan Amca,Dayı gibi en yakın akrabaları ile dahi görüştürkmediler. Görünmeyen eller, “cihatçı” Uygurları “ Türk Hükümetinden maaş alan imamların arkasında namaz kılmak haramdır ve kafir olmakla eş değerdir.” Fetvasını verdiler. Buna inanan bu kanadırılmış ve aklını ve ferasetlerini bu Uygur görünümlü bu aşağılık Çin Ajanlarına kiralayan zavallılar onların kiralayıp mescit haline getirdikleri bodrumlarda toplu namaz kılarken, bazıları Cuma namazını Türk imamların arkasında kılmamak için dışarda bekleyip, cemaat Cuma namazından çıktıktan sora camide kendileri toplu Cuma namazı kıldılar. Böylece sakallı, sakalsız, siyah gözlü, mavi gözlü, Arapça, Türkçe, İngilizce … konuşan bol paralı, “Takva Sahibi ” Çin ajanları, saf, ama Ateist Çin’e öfkeli Uygurlar İstanbul’dan engelsiz Suriye sınırları içine götürdüler. Suriye iç savaşında ölenlerin veya kaybolan Uygurlar arasında eğer doğru eğitim verilirse ve yönlendiririlirse ulu vatanımız Doğu Türkistan’ın geleceği için büyük katkı sağlayabilecek çok değerli gençlerimiz vardı. Bugün İstanbul’da eşlerini, çocuklarını, babalarını Suriye’de kaybeden dul Uygur kadınlar, yetim kalmış Uygur çocuklar, gözü yaşlı bakıcısı yok anneler zor ve perişan durumdadırlar. Ancak, onları bol vaatlerle Suriye’ye götüren görünmez eller ise ortalıkta yok. Çin bütün bu çalışımalarının sonucunda sayıları az da olsa bir kısım Uygurları İŞİD,DİŞ ve El- NUSRA GİBİ ÖRGÜTLERİN saflarına katmaya başarmıştır. Çin bu suretle tüm Uygur Türkleri toplumunu, Çin ve Dünya kamuoyu karşısında “ uluslararası teröre bulaşan, terörist üreten sorunlu bir toplum” olduğu konusunda yürüttüğü sinsi ve derin çalışma ve büyük propagandalarında belirli oranda başarı kazanmış oldu. Doğu Türkistan’da sadece namaz kıldığı, çocuklarına namaz sürelerini öğrettiği veya vefat edenlerin yakınlarının kabirlerinde Kur’an okuyan Müslüman Uygurları “Yasadışı ve aşırı Dini eylem” yaptıkları suçlaması ile tutuklamakta,hepsetmekte ve öldürmektedir.Çin’in bu insanlık dışı baskı,zulüm ve işkenceleri sokakta,cadde’de işyerlerinde ve evlerinde de hiç bir kayda tabi olmakasızın sürdürmektedir. Onlar ve onların hayat kalan dost, akrabalarını “ uluslararası terör örgütü militanları” olarak ilan etmektedir.
Çin, İŞİD içinde satın aldıkları kiralık katilleri kanalı ile, (eğer iddialar ve bilgiler gerçek ise) Abduaziz gibi beyni yıkanmış Uygur suratlı hain maşaları, mazlum ve mahkum Uygur toplumunun Allahtan sonra yer yüzündeki yegane hamisi olan Anadolu Türkünün kalbine hançer gibi saplamıştır. Bu cinayeti Çin çok sinsice ve dolaylı olarak, bilinçli ve kasıtlı bir şekilde Türkiye Cumhuriyetine yönelik olarak maşalarına ve kiralık katillerine yaptırmıştır.
Soruşturma henüz sonuçlanmadan Çin, Türkiye’de tutuklanan ve suç ile alakası olmayan bir çok Doğu Türkistanlının listesini Türk yönetimine vererek, onların iadesini istedikleri yolunda haberler de gelmektedir.
Uygur Türkleri Olarak Anadolu’lu Kardeşlerimizin Sağ Duyusuna Yürekten Güveniyoruz
Ben Türkiye’de yaşayan bir Uygur Türkü aydını bir fert olarak, aramızda saklanan Çin maşası, Uygur suratlı İŞİD’li katillerin Reina katliamına bulaşmasını engelleyemediğimiz için, Türkiye Cumhuriyeti devletinden ve Türk Halkından özür diliyor. bu olaydan dolayı çok büyük bir mehcubiyet ve üzüntü ve içinde olduğumu ifade etmek istiyorum.
Katliamda hayatını kaybeden 39 Masuma Allah’tan rahmet ve mağfiret, aile ve yakınılarına başbaslığı ve sabir nhiyaz ediyorum. Bu menfur katliamdan yaralı kurtulanlarımıza ise, geçmiş olsur dileklerimi sunuyor ve yaralılara acil şifalar diliyorum.
Pasifikten Baltık denizine kadar uzanan topraklarda yaşayan halklar içinde nüfusu 10 milyondan fazla olup, hürriyetine kavuşamayan tek halk Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleridir. Uygurlar 21. Asırda bile çok, ama çok büyük acı çekmektedir. Doğu Türkistan’daki yer altı ve yer üstü eşsiz zengin doğal kaynaklar, bu topraklar üzerinde yaşayan Uygurların toplu ölüme götürülmesine sebep olmaktadır. Uygur toplumu yaşam hakkını elde etmek, soyunu devam ettirebilmesi için ne pahasına olursa olsun tekrar hürriyetine ve ardından bağımsız devletine kavuşması bir mecburiyet ve olmazsa olmaz bir şarttır. Ecdatalarımız gibi bizlerin de hür ve bağımsız yaşamak, Birleşmiş Milletler İnsan hakları Beyannamesinde belirtildiği gibi diğer insanlar gibi bizlerin de en doğal ve asla vazgeçemeyeceğimiz bir haktır.
Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri Çin istilasından beri geçen yaklaşık 68 yılıdan beri İşgalcı Çin yönetiminin baskısı ile şiddetli bir toplumsal bunalım ve ağır depresyon içerisindedir.Bu durumdan bütün çabalarına rağmen bir türlü çıkamayı hala başarabilmiş değildir.
Bütün bu açıklamalar ve sebeplerden dolayı Anadolu Türklerinin, Uygur Türkü Kardeşlerini anlayacaklarını ve onlara hak vereceklerini ve anlayışla karşılayacaklarına inanıyorum.
Konu hakkında Uygurlara yönelik söyleyeceklerimi ayrı bir yazı olarak Uygur Türkçesinde kaleme alacağım.
11.01. 2017 İstanbul
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Ekonomi » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER