Son Dakika
Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı ve Eskişehir Osmangazi(ESOGÜ) Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi, Prof.Dr. Sayın Hilmi Özden Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’in merkezi Urumçi kentinde 26 Kasım 2022’de meydana gelen yangın felaketinde en az 44 Uygur Türkü’nün yanarak can vermesi faciası ve sonraki gelişen olaylarla ilgili görüşlerini bir yazı ile aynı zamanda bu düşüncelerini video olarak sosyal medya üzerinden de paylaşmıştır. Doğu Türkistan meselesi ile ilgili bir çok değerli yazıları bulunan Sayın Prof.Dr.Hilmi Özden Hocamızın bu Doğu Türkistan hassasiyeti ve katkısı için minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.(UYHAM)
Prof.Dr.Hilmi ÖZDEN(ESGO Ün.Tıp Fak.Öğretim Üyesi)
Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da 24 Kasım 2022’de Urumçi’deki yangında Uygur Türkleri Kovid 19 karantinasında apartman binasının dışarıdan kilitlenmesi sonucu yanarak ve dumandan boğularak can vermişlerdir. Toplama kampları dahil insan haklarına aykırı her tutumu yıllardır Çin Hükümetleri Türklere ve diğer azınlıklara uygulamaktadır.
“Türkiye Cumhuriyet Dış İşleri Bakanlığı” kurumsal internet sayfasından yangın olayıyla ilgili: ” …Bu elim hadise nedeniyle taziyelerimizi iletiyor, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Yangının çıkış nedenine ilişkin kamuoyunun aydınlatılmasını bekliyoruz” yazmaktadır. Türkiye’de yaşayan Uygur Türü aktivistler 26 Kasım 2022 günü İstanbul’daki Çin Konsolosluğu önünde toplanmış yangında vefat eden aile ve yakınları hakkında bilgi vermesi talebi ile oturma eylemi yapmak istemişler ancak fakat polis müdahalesiyle karşılaşmışlardır. Hatta bir memur (Sarıyer İlçe Emniyet Müdürü olduğu söylenen) tarafından Uygur Türkleri sınır dışı edilmekle tehdit ve korkutulmak suretiyle dağıtılmak istenmiştir.
İç işleri Bakanı Süleyman Soylu Tv.dan da yayınlanan bir açıklaması ile : “………. Bu üzüntü olay vesileyle üzüntümüzü ve özrümüzü tekrar belirtiyor, konuyla ilgili tahkikatın başladığını ifade etmek istiyoruz.” (Gazeteler)demiştir.
Türkiye her Türk’ün ana vatanıdır.
Çin büyük elçisi Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığına çağrılarak uyarılmalıdır. Çin işgalindeki Doğu Türkistan topraklarındaki Türklerin insan hakları her zaman korunmalıdır. Türkiye “Tek Çin” politikasını yeniden gözden geçirmelidir. Aksi halde bu tutum tarih önünde kadim Türk yurdu Doğu Türkistan’ın varlığını inkâr anlamına gelecektedir. Mustafa Kemal Atatürk hem SSCB ile diplomatik ilişkilerini yürütmüş hem de Stalin Kars, Ardahan ve Boğazları istediğinde anlayacağı dilden çok sert bir cevap vermiştir.
Çin Türkiye’ye ve Türk Dünyasına muhtaçtır. Balkanlar, Avrupa, Orta Doğu, Batı Türkistan, Kafkasya ve Afrika’nın kapısı Türkiye’dir. Fakat Çin ile yapılan ekonomik ilişkilerde kaybeden taraf daima Türkiye olmaktadır. Dış ticaret açığı verdiğimiz ülkelerden Çin üst sıralardadır. Çin’den ithal edilen ürünler sadece marketlerin raflarını işgal edecek sıradan ürünlerdir. Raflardaki Çin’den ithal edilen basit sanayii ürünleri Türk sanayisinin çöküşünü hazırlamaktadır.
Çin’in bir rüyası vardır. Bu rüya diğer emperyalistlerin rüyaları gibi dünya için kâbus olmaya doğru gitmektedir. Bu kâbusa dur diyecek Türk Milleti ve Mazlum Milletlerin işbirliği ülküsüdür.
Üzücü olan ve Türkiye’de ısrarla sürdürülen ve gerçek amacı bir türlü anlaşılmayan gerçek şudur: Uygur, Kazak, Kırgız ve Çin istilası altında yaşayan Türklerden bahsedildiğinde bu gerçek Çin’in içişlerine karışmak olarak kabul edilmektedir.
Hâlbuki Çin Doğu Türkistan’daki Türkleri yok etmekte ve onları asimilasyona çalışmaktadır. Doğu Türkistan’da Türk nüfusu Çin’den getirilen Çinli yerleşimcilerle azınlığa düşürülmüştür. Önce bunun anlaşılması gerekir. Doğu Türkistan binlerce yıllık Türk Yurdudur.
Özellikle Uygur Türkleri insanlığı uygarlıkla tanıştıran kadim bir Türk boyudur. Tüm insanlığın onlara borcu vardır. Uygurlar yok edildiği an insanlığın hafızası silinecektir.
Bunu Çin başta olmak üzere İsrail, ABD, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer emperyalist devletler bilmektedir. Türk milliyetçileri Türk ulusalcıları bunu unutmamalıdır. Bu hususu bir hatıramla aydınlatmak isterim: Türk Ulusalcısı bir gençle konuşuyordum. Çin’e hayrandı. Hâlbuki Çin’in ekonomik mucizesinin altında sömürdüğü Doğu Türkistan’ın yer üstü ve yeraltı zenginlikleri vardır.
Türkiye sevdalısı olduğunu düşündüğüm bu genç arkadaş maalesef: “Hocam Uygur Türkleri de asimile oluversinler” dedi.
Şahsım o an şu cevabı vermiştir: “Evladım sen Atatürk’ü ve onun fikirlerini sevdiğini ve temsil ettiğini söylüyorsun. Hepimiz seviyoruz. Düşün Atatürk Osmanlı coğrafyasında değil Türkistan coğrafyasında doğsaydı bir hürriyet savaşçısı olarak, Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin ve Osman Batur ve diğer nice kahramanlar gibi mutlaka Çin’e karşı mücadele eder gerekirse şehit olurdu. Asla asimile edilmeyi kabul etmezdi.
Eğer Atatürk ve silah arkadaşları özümüzü, benliğimizi kaybetmeyi kabul etselerdi; şu an bizler çok farklı uluslar olmuştuk ve Türk doğmamıştık”.
Doğu Türkistan’ın Çin işgalindeki durumunu 1918 yılındaki Anadolu coğrafyasının işgali durumu ile karşılaştırmayan insanlarımız gerçekleri görmüyor yahut gösterilmiyor demektir. Türk milletinin tarihten beri ısrarla sürdürdüğü istikrarlı bir Türklük, İslam ve insanlık çizgisi vardır. Çağlar boyu insanların inançlarına ve milliyetlerine saygı çerçevesinde bunu başarmış yüksek medeniyetler kurmuştur.
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk gelecek binlerce yıl insanlığa ve Türk Milletine ışık olacaktır. Dünya dengelerini “yüksek bir strateji” içinde yürüten Atatürk yeryüzünde hangi inançta nerede olursa olsun Türklerle ilgilenmiş, haklarını ve kültürlerinin korunmasına çalışmıştır.
Yüce Türk Milleti Aziz Türk Gençliği Afrika’dan Kutuplara, gün doğumundan gün batımına kadar yeryüzü mazlumları Türk’ün adaletini çalışkanlığını, barışını beklemektedir.
Siz geleceğe huzur ve can suyu olacaksınız.
Unutulmamalıdır ki:
Uygur yanar yürek kanar- Mezar ağlar kürek kazar. Hani Türkler Türk’ü arar ?
GELİR GÜNÜ GELİR GÜNÜ
Sayın Prof.Dr.Hilmi Özden Kimdir ?
İlk ve orta öğrenimini Konya ve Eskişehir’de tamamladı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. İki yıl mecburi hizmet ve 16 ay askerlik yaptı. Takiben Sağlık Ocaklarında ve Köy Hizmetleri 14. Bölge Müdürlüğü’nde doktor olarak çalıştı.
1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda anatomi doktoru unvanı aldı. 2002 yılında ESOGÜ Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’nda “Kutadgu Bilig’de Ahlâk Kavramı ve Tıp Etiğine Katkısı” isimli tezini tamamladı.
2005 yılında ESOGÜ tarafından Nottingham Üniversitesine gönderildi ve Dr. Lopa Leach’in yanında angiogenesis üzerine çalıştı. ESTÜDAM (ESOGÜ Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi) müdürü olarak görev yapmaktadır.
Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Felsefe Bölümü’nü de bitirdi. ESOGÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde “Türk Romanında Zorunlu Göç” isimli tezine devam etmektedir.
Anatomi, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği üzerine yurt içi ve yurt dışı çalışmaları bulunmaktadır.
BENZER HABERLER