Son Dakika
Orta Asya’nın en yoksul ülkeleri Kırgızistan ve Tacikistan’da ticaret anlaşmalarıyla etkisini artıran Rusya, bölgenin en zenginleri olan Kazakistan ve Özbekistan nezdinde ise hem Kremlin’in bu ülkeler üzerinde denetim sağlama hırsının yol açtığı kaygı, hem de rakipleri Çin ve Türkiye’nin ekonomik hamleleri sebebiyle nüfuz kaybediyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin referandumdan sonra Kırım’ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanımıştı.
Rusya’nın eski Sovyet bloğu üzerindeki kontrolünü gevşetmeye hiç niyeti olmadığı, son birkaç yılda iyice anlaşıldı. Ukrayna da bunun en son örneği. Moskova, her şeyden önce batı sınırlarını ve buradaki jeopolitik çıkarlarını güvende tutmaya ağırlık verse de, doğuyu da unutmuş değil.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerini Gümrük Birliği vasıtasıyla Kremlin’in yörüngesine çekme yönündeki siyasi projesi, Rusya’yı yeniden dünyanın en büyük kara parçasının beşte birinin yöneticisi konumuna getirmeyi amaçlayan daha büyük bir planın parçası. Rusya, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana çeşitli ekonomik anlaşmalar vasıtasıyla Orta Asya üzerindeki denetimini yeniden tesis etmeye çalışıyor.
Bu anlaşmaların ilk ve en bilineni, 1991 yılı sonlarına doğru kurulan, bağımsızlığını yeni ilan etmiş 12 ülkenin oluşturduğu Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) idi. 1993’te Ekonomik Birlik fikrini ortaya atan Rusya, iki yıl sonra Ocak 1995’te Belarus ve Kazakistan ile beraber Avrasya Gümrük Birliği’ni kurdu; bu ülkelere daha sonra Kırgızistan ve Tacikistan da katıldı.
Putin iktidara geldiğinde, eski Sovyet bölgesinin yeniden entegrasyonunu pekiştirmek istedi ve böylece birlik, beş ülke arasında imzalanan bir anlaşma ile Ekim 2000’de Avrasya Ekonomik Topluluğu’na dönüştürüldü. En nihayetinde gümrük engellerinin kaldırılması fikri doğdu ve 2007 yılında Rusya, Belarus ve Kazakistan, Gümrük Birliği’nin kurulması için anlaşma imzaladı.
O tarihten itibaren birlik fikri gelişti ve 2013 itibarıyla, kapılarını Orta Asya sınırları dışındaki ülkelere de açması düşünülen Avrasya Ekonomik Birliği’nin kurulması konuşulur oldu.
Kremlin’in ekonomik hamlesi, giderek bağımsızlaşan Orta Asyalı liderleri dizginleme amacı taşıyor. Rusya, Orta Asya’nın en yoksul ülkeleri Kırgızistan ve Tacikistan’da etkisini artırırken, en zenginler (Kazakistan ve Özbekistan) nezdinde nüfuz kaybediyor. Doğuda Çin ve güneyde Türkiye’nin rakip olarak ortaya çıkıp Moskova’nın bölgedeki gücüne meydan okuması da, Rusya’nın Orta Asya’ya ilişkin jeopolitik projesini zora sokuyor.
İki devin kapışması
Putin’in bölgesel entegrasyon projesi, muhtemelen Çin’in ekonomi alanındaki genişlemesini önlemek yerine buna zemin hazırlayacaktır. Rusya’nın jeopolitik varlığını sürdürmek için Gümrük Birliği’nde Orta Asya devletlerine ihtiyacı varken, Çin, ekonomik menfaatlerinin peşinden gidiyor. Rusya, askeri kudretine ve bölgedeki geleneksel yumuşak gücüne güvenirken, Çin, finansal gücünü ortaya koyuyor.
Yani Pekin (Doğu ve Güneydoğu Asya’daki komşularına karşı benimsediği şahince yaklaşımın aksine), Rusya’nın çıkarları ile topyekun çatışmaktan kaçınırken, Kremlin’in yanlış adımları ve sınırlı kabiliyetleri, hiç şüphesiz Çinli politika belirleyicilerin işine yarıyor.
Bölgede giderek pozisyon kaybeden durgun Rus ekonomisi, Çin’in dikkatinden kaçmıyor. Rusya ve Orta Asya’nın toplam ticaret hacmi 2011 yılında 27,3 milyar dolara ulaşırken, Çin’in Orta Asya ile ticareti 2012’de 46 milyar doların üzerindeydi. Pekin, tek başına, Orta Asya’daki tüm eski Sovyet devletlerinin ana ticaret ortağı olmuş durumda. Bunun tek istisnası ise, ikinci sırada yer aldığı Özbekistan.
Rusya’nın büyük ölçüde korktuğu üzere, Çin’in “ticaret devrimi” halen sürüyor. Putin’in Avrasya ekonomik entegrasyon girişiminde Pekin’in büyük menfaati söz konusu; zira Orta Asya’da serbest ticaret rejimi demek, Çin menşeli mal ve yatırımların dolaşımı için daha iyi koşullar demek. Keza Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Avrasya ile “İpek Yolu” ekonomi kuşağını kurma önerisi de yatırım fırsatlarını destekleme amacı taşıyor. Geçtiğimiz yıl Çin, petrol ve doğal gaz sondajından Orta Asya genelinde altyapı projelerine kadar pek çok farklı sektörde olmak üzere, Kazakistan ile 30 milyar dolar, Özbekistan ile 15 milyar dolar, Kırgızistan ile ise 3 milyar dolarlık anlaşmalar imzaladı.
Rusya, her ne kadar Çin’in enerji zengini Orta Asya’daki fırsatlardan bolca yararlanmasına alışmakta zorlansa da, olan olmuş durumda. Çinliler tarafından döşenen doğal gaz boru hatları, Orta Asya’nın bölgesel entegrasyonunu desteklerken, buradaki devletlerin hiçbirinin egemenliğini baltalamadı. Kazakistan ve Türkmenistan, Çin’in petrol ve doğal gaz boru hatları sayesinde enerji kaynaklarının rotasını Rusya’dan uzak şekilde yeniden belirleyerek Moskova’ya olan bağımlılıklarını azaltmış oldu. 2020 yılı itibarıyla Çin, Orta Asya bölgesinden çıkan petrol ve doğal gazın en büyük müşterisi haline gelecek. Benzer şekilde, Kırgızistan’da Çin finansmanı ile kurulacak petrol rafinerisi de Kremlin’in yakıt arzındaki tekelini kıracak.
Zayıf olanın üzerinde hakimiyet, güçlünün üzerinde denetim
Moskova karşısında daha bağımsız olma ihtimalini sezen bazı Orta Asya ülkeleri, Rusya’nın entegrasyon girişimlerine giderek daha fazla direnmeye başladı. Rusya’nın siyasi projelerinden daima kaygı duyan Özbek siyasi eliti, 2012 yılında Kremlin liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO) isimli güvenlik bloğuna üyeliğini askıya aldı. CSTO, aslen 1992 yılında Rusya, Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın katılımıyla bölgesel bir karşılıklı savunma ittifakı olarak kurulmuştu.
CSTO’nun amacı, barışı desteklemek, uluslararası ve bölgesel güvenlik ve istikrarı pekiştirmek ve üye devletlerin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin kolektif olarak savunulmasını sağlamaktı. Özbekistan’ın GSYİH’sinin yüzde 16,3’ünü Rusya’dan gönderilen paralar oluştursa da, Taşkent, Rusya’nın sürekli işine karışmasını önlemek için böyle cesur bir hamlede bulundu. Cesaretinin kaynağı ise, Çin’in şu anda Özbekistan’daki en büyük yabancı yatırımcı olması olabilir.
Ancak Kremlin kolay pes etmeyecek. Orta Asya’nın en zayıf ülkeleri Kırgızistan ve Tacikistan’da iddialı bir şekilde yeniden sahneye çıkan Rusya, buralardaki askeri varlığını artırıp, her iki ülkede de ordunun yeniden silahlandırılması için 1,5 milyar dolara yakın kaynak ayırdı. Kremlin’in Kırgızistan ve Tacikistan’daki konumu şu ana dek sağlam görünüyor. Kırgızistan Cumhuriyeti, Rusya’daki Kırgız göçmenlere iyi koşullar sağlar umuduyla 2011 yılında Gümrük Birliği üyeliğine başvurdu. Kırgızistan Çalışma Bakanı, 2013 yılında 500 binden fazla Kırgız vatandaşın Rusya’ya gittiğini açıklamıştı.
Rusya’dan aktarılan paralara muhtaç ve nakit sıkışıklığı içinde olan Kırgızistan ve Tacikistan ekonomileri, Rus kentlerinde çalışan göçmenlerden gelecek paralara bel bağlıyor. Dünya Bankası raporuna göre, yurtdışından gönderilen bu paralar, 2013 yılında Kırgızistan GSYİH’sinin yüzde 31’ine, Tacikistan GSYİH’sinin ise yüzde 48’ine tekabül ediyor.
Kırgızistan ve Tacikistan aynı zamanda su kaynaklarından yana zengin bir bölgede “yukarı-kıyıdaş” (yani suyun kaynağına yakın) ülkeler konumunda. Rusya, Tacikistan’ın güneyindeki Amu Derya (Ceyhun) Nehri’nin Vahş bölgesi ile Siri Derya (Seyhun) Nehri’nin bir kolu olan Kırgızistan’ın orta kesmindeki Narın suyu üzerinde hidro enerji projelerine yatırım yapıyor. Su kaynakları üzerinde stratejik denetim sahibi olmak, Rusya için “aşağı-kıyıdaş” konumdaki inatçı Kazakistan ve Türkmenistan ile Kremlin’e sonradan sırt çeviren Özbekistan üzerinde nüfuz sağlama fırsatı demek.
Üçüncüsü ise, Kazakistan’ın artan sabırsızlığının, Kremlin’in arzularını hayata geçirmesi önünde engel teşkil etmiş olması. Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, Kırgızistan’ın Gümrük Birliği’ne giriş konusundaki ekonomik taviz ve özel imtiyaz taleplerinin Rusya tarafından onaylanmasına karşı çıktı. Kazak lider, Gümrük Birliği’ndeki ortakları olan Rusya ve Belarus’a, Gümrük Birliği’ne katılmaya aday bir diğer ülke olan Ermenistan’ın da eski Sovyet cumhuriyetlerinden Azerbaycan ile arasındaki toprak anlaşmazlığını henüz çözmediğini incelikli bir şekilde hatırlattı.
Ardından Azerbaycan, Rusya’nın Ermenistan’ı Gümrük Birliği’ne alma niyetine ilişkin kaygısını açıkladı. Devlet Başkanı Nazarbayev ayrıca, Türkiye’nin de Gümrük Birliği’ne katılmasını önererek, Moskova’nın üstünlük kurma isteğine meydan okudu.
Türk faktörü
Açıkça görülüyor ki, Kazak liderin bu düşüncesi bir tesadüf değil; aslında Kremlin’in gücü karşısında, Türki cumhuriyetlerin çıkarlarını dengelemek için yapılmış bir manevra. Elbette Orta Asya’daki Türki cumhuriyetler ile Türkiye arasında kapsamlı ilişkiler geliştirilmesini öngören Pantürkçü görüş de, bölge çapındaki büyük jeopolitik oyuna etki eden bir faktör.
Bugün dünyanın en büyük onaltıncı ekonomisi olan ve en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer alan Türkiye ve enerji zengini Orta Asya, birbirlerini daha büyük bir hevesle dinliyor. Türkiye’nin bölge ile olan ticaret hacmi, 2010 yılında 6,5 milyar doları bulurken, Türkiye’den yapılan doğrudan yabancı yatırımların toplamı 4,7 milyar doları aşıyordu. İki bine yakın Türk şirketin faaliyet gösterdiği bölgede Türk müteahhitlerin projelerinin değeri 50 milyar dolar düzeyindeydi. Türkiye’nin yumuşak gücü, Orta Asya’daki kültürel hayatı da yavaş yavaş değiştiriyor. 2009 yılında kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi vasıtasıyla gelişmeye başlayan ortaöğretim kurumları, meslek yüksekokulları ve üniversiteler sayesinde, Ankara, bir zamanlar sadece sınırlı bir etkiye sahip olduğu bölgenin önemli oyuncularından biri haline geldi.
Kazak Devlet Başkanı Nazarbayev’in, Türkiye’nin Rusya’nın entegrasyon planındaki rolüne dair sözleri son derece net: “Batı’da gittiğim her yerde bana ‘Sovyetler Birliği’ni mi kuruyorsunuz? Rusya’nın isteklerine uygun bir oluşuma mı gidiyorsunuz?’ diye soruluyor ve ben de böyle bir şey yapmadığımızı açıklamak mecburiyetinde kalıyorum. Türkiye’yi aramıza alırsak, bu soruların önünün kesilmesi mümkün olabilir.”
Kremlin’in son yıllardaki kazanımlarına rağmen, Rusya’nın Orta Asya’nın diğer bölgelerindeki kültürel etkisi ciddi şekilde azalıyor. Özbekistan’ın 10 yıl önce yaptığı gibi, Kazakistan da 2025 yılı itibarıyla resmi olarak Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçilmesini öngören yasal düzenlemelerin temelini attı. Moskova’nın kültürel nüfuzunun yıllar içinde azalmasında, Orta Asya cumhuriyetlerindeki etnik Rus sayısının net bir şekilde düşmesi ve Türk okulları ve üniversitelerinden mezun olanların sayısının artmasının da payı büyük.
Kremlin, Orta Asya’daki geleneksel nüfuz kaynaklarını kaybederken, bölgeye dair arzuları da muhtemelen buradaki ekonomik faaliyetine bağlı olacaktır. Öte yandan, Çin de bölgede nispeten sahip olduğu ekonomik gücünü azami seviyeye çıkarmak için ekonomik hamlelerini sürdürecektir. Petrol zengini Orta Asya ülkeleri, Çin ve Rusya arasındaki rekabetten yararlanmak ve hatta Türkiye’yi de bu rekabetin içine çekmek suretiyle kendi oyun planlarını giderek daha fazla öne çıkarmayı başarmaktadır.
Baktıbek Beşimov, Northeastern Üniversitesi Mesleki Araştırmalar Fakültesi ve MIT Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Ryskeldi Satke, Orta Asya, Kafkasya, Türkiye ve ABD’deki araştırma kurumları ve haber kuruluşları için serbest yazar olarak çalışmaktadır.
Kaynak : www.aljazeera.com.tr/gorus/orta-asyada-rusya-cin-mucadelesi
Etiketler: Ekonomi » Görüş Yorum » Makale Analiz » Siyaset » Tabii KaynaklarBENZER HABERLER