Son Dakika
Kırgiz Türklerinin efsanevi son hanı Hacı Rahman Kul Han’in “Dünyanın Damı” olarak bilinen 4500 metre yüksekliğindeki Pamir Yaylalarında yaşayan Kırgizların hanı ve Yolbaşçısı olarak 1980’lı yıllara kadar bu Türk topraklarını çok yüksek bir üst akıl,feraset ve politik maharetini cesurca ve ustalıkla kullanarak korumuştur. 1960 1970 yılları arasında Doğu Türkistan’dan Afganistan’a hicret etmek üzere Pamir yaylalarına gelen yaklaşık bin kişilik Uygur Türkü Kardeşlerine kucak açmıştır.Onları Pamir yaylası’nda bir müddet misafir olarak ağırlamış ve daha sonra bütün imkanlarını seferber ederek 350 km.lık tehlikeler ile dolu Vahan kordoru’ndan Afganistan’ın Bedehşan vilayetinin Merkezi Feyizabat şehrine kadar ulaşmalarını sağlamıştır. Vefatının 26.yıldönümünde kendisini bir kez rahmet ve minnet ile anıyoruz. Ruhu şad ve mekanı cennet olsun. (Uygur haber ve Araştırma Merkezi(UYHAM)
Uygur Haber ve Araştırma Merkezi(UYHAM)
2014 yılında, Kırgızistan Cumhuriyeti devletinin himayesinde başşehir Bişkek’te düzenlenen Rahmankul Han’ın , muhteşem anma törenlerine Türkiye’nin yanı sıra dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Kırgızlar ve diğer Türk boylarının temsilcileri de katılmıştır.
“Pamir Aslanı” veya “Pamir’in Sahibi” olarak tanının Hacı Rahmankul Han’ı anlatmadan önce Kırgız Türklerinin asırlarca yaşadığı Pamir Yaylası-Pamir Dağları hakkında kısa bir bilgi vermenin gerekli olduğunu hemen ifade etmemiz gerekiyor. Coğrafyacılar Pamir”i, “Dünyanın damı” olarak tanımlarlar. Yüksek tepeler ve yeşil vadilerden meydan gelen Pamir’e bu ismin verilmesi, insanın yaşadığı en yüksek tepe olmasından kaynaklanmaktadır. Pamir Yaylası’nın denizden yüksekliği 4 bin 500 metrenin altına düşmez. Dünyanın değişik bölgelerinde Pamir’den daha yüksek dağlar, tepeler elbette ki vardır; fakat bu dağlar insanların yaşamasına pek elverişli değildir. Pamir ise, asırlardır her türlü canlı ile birlikte insanlara da ev sahipliği yapar. Bu topraklar, Kırgız Türklerinin en büyük ve eski boylarından biri olan Teyitler’in ata yurdudur. Pamir yaylası, Afganistan’ın kuzeyinde yer alır Doğu Türkistan, Tacikistan ve Pakistan ile komşudur. Bölge, stratejik konumundan dolayı sık sık Rusya ve Çin’in saldırılarına maruz kalır. Tarih, Kırgız Türklerinin altı defa Pamir’den göç etmek zorunda kaldıklarını kaydetmektedir ki, böyle bir olayı başka hiçbir milletin tarihi kaydetmez.
Afganistan, Tacikistan ve Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’a yakınlığı sebebiyle de bir bakıma Asya’nın en huzursuz bölgesi. Sovyetler Birliği dağılmadan önceki yıllarda Rusya ile de komşu olduğu düşünülerse stratejik konumu daha iyi anlaşılır. Ulaşımı oldukça zordur. Büyük bölümü Afganistan sınırları içerisinde bulunmasına rağmen hiçbir yatırım ve devlet imkânlarından istifade ettiği görülmemiştir. Devletin bu ilgisizliğinin en önemli sebebi, doğal şartlarının yanı sıra burada yaşayanların tamamının Kırgız Türklerinden oluşmasıdır. Pamir Kırgızlarının böyle bir beklentileri olmadığı için devlet yöneticilerinden sadece güvenliklerinin sağlanmasını istemişlerdir.
Kırgızlar tarih boyunca hep “Hanlar” tarafından yönetilmişlerdir. Yazımızın konusu olan Hacı Rahman Kul “Han Ailesi”nden gelmektedir. 20. Yüzyılın başında Pamir Kırgızlarının lideri Hacı Çaparkul Han idi. 1942 yılında ebedî âleme göç edinceye kadar boyunu o yönetmişti.
Asırlarca, takriben 4 bin 500 metre yüksekliğindeki, Pamir Yaylası’nda yaşayan Kırgız Türkleri’nin son yüz yıllık tarihi Çin ve Rusya ile mücadele ile geçti. Sonunda vatan topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. 1978’li yılların başında başlayan “son” yolculukları 08 Ağustos 1982 yılında Adana’da noktalandı. 1982 yılında Van Karagündüz Köyünde geçici iskana tabi olan kırgızlar,1987 yılında Van’ın Erciş ilçesinde kalıcı konutlarına nakledildiler. Pamir Kırgızlarından yaklaşık 3950 kişi günümüzde Erciş’teki Ulupamir köyünde yaşamaktadır. Gelenekleri, görenekleri, töreleriyle Erciş’e renk katan Kırgızlar, tam anlamıyla çevreye uyum sağlamış durumdadırlar. Ulupamir’de “suç” sayılabilecek hiçbir olaya rastlamak mümkün değildir. Kırgız gençlerini ya işinin başında veya eğitim-öğretim kurumlarında görmek mümkündür. Siyasî olaylara asla karışmazlar, “vatan” edindikleri, “vatan” bildikleri Türkiye’ye zarar verecek hiçbir olayın içinde bulunmazlar. Kıt imkânlarına rağmen, asırların birikimi olan misafirperverliklerini asla elden bırakmazlar. Kısacası Ulupamir örnek bir köy, Ulupamirliler örnek vatandaşlardır. Çevre ile ilişkileri ihtiyaçlarla sınırlıdır. Dostlukları kavidir. Güvendiklerine tam güvenir; kalben teslim olurlar.
LİDER VE SANATKÂR
Biz Hacı Rahmankul Han ve akrabalarını 1987’de Erciş’e yerleşmeleri üzerine tanıdık, sevdik, saygı duyduk. Gerçekten saygı duyulacak bir insan olduğu her halinden belli idi. Kendi kendini yetiştirmesine rağmen ressam, şair, çok iyi coğrafya ve ekoloji bilgisine sahip, edebiyata büyük önem veren, doğaya büyük ilgi duyan, evcil hayvanlara olduğu kadar vahşi hayvanlara karşı da duyarlı olan ve bu vasıflarını çocukları ve çevresiyle de paylaşan, onları bu konularda eğiten bir liderdi.
Hayatının son dört yılını Erciş’te geçiren Hacı Rahmankul Han, en zor şartlar altında bile karamsarlığa kapılmadan geleceğe ümitle bakan ve çevresine de ümit veren, moral aşılayan, tevekkül sahibi bir şahsiyetti. Konuşurken kelimeleri dikkatle seçer, muhataplarına nazikçe hitap eder, kimseyi kırmayan, kucaklayan kadife kalpli bir yapısı vardı. Ömrü mücadele ile geçmiş bir insanın nasıl bu kadar munis olabileceğini her fani kestiremez. Yaşadığı çileli hayata bakılırsa sinirlerinin törpülenmiş olduğu düşünülebilir. Her şeyin Allah’dan geldiğine olan sarsılmaz imanı sayesinde dünya meseleleri sebebiyle asla şikâyetçi olmazdı. Şükretmesini bilen bir kul’du.
Çok okuyan, İslâmî tam anlamıyla yaşayan, takva ehli, okuduklarını ve bildiklerini çocukları ve çevresiyle paylaşan, Kur’an-ı Kerim’i ve dinî bilgileri çocukları ve çevresine bizzat öğreten inançlı bir Müslümandı. Manevi değerlerle mücehhez olan bu büyük şahsiyet, aynı zamanda Türklük şuuru son derece yüksekti.
Hiçbir eğitim almadan Arapça, Farsça, Latince ve Türkçe’nin bütün lehçelerini öğrenen Rahmankul Han, yaşadığı zor şartlarda bile dünya siyasetini yakından takip eden birisiydi. Pamir yaylalarında, Afganistan dağlarında, Pakistan yollarında bile radyoyu elinden düşürmez; Türk dünyası, İslâm âlemi ve hatta bütün dünyadaki gelişmelerden haberdar olur, şartlara göre yönettiği kitleyi yönlendirirdi.
Pamir Yaylasında, imkânsızlıklar içinde sanata, edebiyata, resim yapmaya ve öğrenmeye büyük önem veren Rahmankul Han, oğulları Ekber Kutlu ve merhum Malik Kutlu’nun heykeltıraş ve ressam olmalarını teşvik etmiş ve bu arzusunu da gerçekleştirmiştir. Ekber Kutlu halen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde güzel sanatlar bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Rahmankul Han, sadece Kırgız Türklerini değil, bütün Türk boyları ve çevre halkları da korumuş ve onların hürriyeti için mücadele etmiştir. Doğumunun lOO.yılı münasebetiyle Kırgızistan’ın başşehri Bişkek’te düzenlenen törenlere katılan Türk boylarının temsilcileri ve bilhassa Doğu Türkistan Türklerinin yakın ilgisi, bu sevginin açık bir göstergesi idi. Çin işgaline kadar Doğu Türkistan’da yaşayan Rahmankul Han’ı eski dostları, komşuların unutmamış olduğuna bizzat şahit olduk. Bütün baskılara rağmen Bişkek’e gelen Doğu Türkistanlıların gözleri Rahmankul Hanı arıyordu.
PAMIR; RUSYA İLE ÇİN ARASINDA
Kırgız Türklerinin yaşadığı Pamir Yaylasının büyük bir bölümü, günümüzün siyasi haritasına göre, Afganistan sınırları içerisinde kalmaktadır. Çin ve Rusya (1917-1990 yılları arasında Sovyetler Birliği) bu bölgeyi ele geçirmek için mücadele ederken karşılarında her zaman Kırgız Türklerini ve liderleri Çaparkul ve Hacı Rahmankul’u bulmuşlardır. Babası Hacı Çaparkul’dan sonra “Han” seçilen Rahmankul Han’ın hayatı zamanın iki komünist devleti, Sovyetler Birliği ve Çin ile mücadele ile geçmiştir. Devamlı Sovyetler Birliği’nin takibi ve baskısı altında yaşamak zorunda kalan Rahmankul Han, birkaç defa Ruslara esir düşmüş, ancak Allah’ın takdiri ve keskin zekâsı sayesinde kurtulmayı başarmıştır.
Pamir yaylasını ele geçirmek için saldırılarını aralıksız sürdüren Rusların ilk hedefinin Hacı Çaparkul Han ve oğlu Rahmankul olduğunu daha önce ifade etmiştik. Sömürgeciler, lidersiz kalacak halkın daha kolay esir edileceğinin bilincindedir. Ancak emperyalist Çin ve Rus yöneticileri, hiçbir zaman bu hedeflerine ulaşamamıştır.
Hacı Rahmankul Han ve Babası Çaparkul Han’ın Entersan hayat Hikayeleri
Hacı Rahmankul ve babası Çaparkul Han’ın Rus esaretine düşmesi ve kurtulmalarının çok ilgi çekici bir hikâyesi vardır:
Bir gün bir davet dönüşü Çaparkul Han ile oğlu Rahmankul’u Rus casusları tuzağa düşürür ve öldürmeye karar verirler. Bu insanlık dışı eylemlerini zevkli bir eğlenceye çevirmek isteyen Rus casusları, baba-oğula bir teklifte bulunurlar; mermi ile mi, yoksa zehirlenerek mi ölmek istediklerini sorarlar. Zehirden kurtulma ihtimali bulunduğunu düşünen Hacı Çaparkul Han, zehiri tercih ettiğini söyler. Rus casusların zehiri tercih etmelerinin bir sebebi de silah sesinin çevreden duyulması ihtimalidir. Türkler için ise, zehir içerek ölmek Rus kurşunu ile ölmekten daha çok tercihe şayandır. Rus casusların verdiği zehiri içerler. Ruslar ise “nasıl olsa öldüler” diyerek Çaparkul ve oğlunu bırakıp giderler. Rusların uzaklaştığını gören Çaparkul yakınlarında bulunan bir eve giderek “kurut” denilen kurutulmuş yoğurt alır, ezerek hem kendisi yer hem de oğluna yedirir. Kurutulmuş yoğurt, Rus zehirini etkisiz hale getirir ve böylece kurtulurlar.Rahmankul Han ’in zehirin etkisiyle bütün dişleri dökülür.
Rahmankul ile birlikte abisi Muhammed Kabil, Aksakallardan Melgenbay ve Törekul Tacikistan Pamir’inde esir edilerek önce Murgan, daha sonra Duşenbe (Tacikistan)cezaevinde hapis kalmıştı.
Zeki ve cesur bir lider olan Rahmankul Han, bir yolunu bulup buradan kurtulmuş ve yeniden mücadeleye atılmıştır. Bu dönemde birkaç defa daha halkın desteğiyle kurtulmayı başarmış.
Afganistan Pamirindeki yoğun baskı ve çatışmaların sonunda, Tacikistan Pamiri yolu ile tekrar Kırgızistan Pamirindeki Vahan’a yakın bölgeye geçerken tekrar Rusların baskınına uğramasına rağmen yine kurtulmayı başarır. Çaparkul Han da oğlu Rahmankul Han da sadece kendilerini düşünecek olsalar mesele yoktur. Her zaman kaçıp kurtulma imkânları vardır. Fakat, korumaları altındaki soydaşlarını bırakıp kendi geleceklerini düşünmek hiçbir zaman akıllarına gelmemiş, her zaman halkıyla birlikte hareket etmişlerdir.
Rusların ardı arkası kesilmeyen baskınları sebebiyle burada da uzun müddet kalamayacağını anlayınca Çin sınırları içerisindeki Doğu Türkistan Pamir bölgesine göç eder. İki yıl burada kalırlar. Rahmankul Han, bu süre içerisinde, sık sık Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrine giderek faaliyetlerine devam eder. Komünist Rusya’nın baskılarından kurtulan Rahmankul Han ve akrabaları, bu sefer, Mao’nun kızıl kuvvetleriyle karşı karşıya gelir; Maocu milisler Doğu Türkistan’ı işgal ederler. Yerli Müslüman Türklerle bir süre önce bölgeye gelmiş olan Kırgız Türkleri Maocularla vuruşmaya başlarsa da başarılı olamayınca yeniden Afganistan sınırları içerisindeki Pamir’e dönme kararı alır. Doğudan kızıl Çin, Batıdan Kızıl Rus baskısı altında kalan Rahmankul Han, Afganistan Kralı Zahir Şah’dan bir mektup alır. Zahir Şah mektubunda Afganistan Pamir’ine dönmeleri halinde her türlü yardımı ve desteği sağlayacağını belirtmesi sevindirici bir haber olur. Rahmankul Han ise, verdiği cevapta hiçbir Afgan kralından zarar görmediklerini, Rus baskıları sonucu ülkeyi terk edip Çin’e gitmek zorunda kaldıklarını, Afgan Pamirine döndükleri takdirde Rusların yeniden saldırma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, bu konuda destek ve garanti vermeleri halinde hemen döneceklerini ifade eder. Bu cevabi mektubu ile Rahmankul Han, hem kendi geleceklerini garanti altına almak ve hem de Afganistan’a zarar vermek istemediklerini anlatmak istemiştir.
Afganistan Kralı Zahir Şah, Rahmankul Han’ın mektubunu alır almaz, çok güvendiği Badehşan vilayetinin ileri gelen aksakallarından bir heyet oluşturarak Rahmankul’a gönderir. Heyetin başında Latif Hacı isimli bir Tacik vardır. Letif Hacı başkanlığındaki heyetin asıl görevi, Pamir’de nasıl bir tedbir alınırsa bölgenin saldırılardan muhafaza edeceğini araştırmaktır. Rahmankul Han, durumu Zahir Şah’ın heyeti ile uzun uzun müzakere eder. Sonunda şu karara varılır: Afganistan Ruslara karşı o bölgeyi savunamaz. Zira Pamir merkezden çok uzaktadır. Coğrafi yapı savunmaya elverişli değildir. Afganistan askerleri, bölgenin doğal yapısını bilmemekte ve stratejik ehemmiyet hakkında yeterli bilgi donanıma sahip değillerdir. Geçici görevle gelmiş askerlerin bölgede hâkimiyet kurması mümkün değildir. Tek çare, Pamir’in Kırgız Türklerinin kontrolüne teslim etmektir. Karar, bir mektupla Zahir Şah’a bildirilir.
Letif Hacı başkanlığındaki heyet Kabil’e dönüp, Rahmankul Han’ın mektubunu ve şahsi tespitlerini Zahir Şah’a bildirirler. Bunun üzerine zahir Şah, Rahmankul Han’a yeni bir heyet yollar. Şahın mesajı ümit vericidir. Zahir Şah, Ruslarla anlaştıklarını, bundan sonra Pamir’e herhangi bir saldırının söz konusu olmayacağının garanti edildiğini bildirir. Rahmankul Han’ın stratejisi çok zekicedir. Halkını korumak için iki devlet arasında bir anlaşmanın imzalanmasını sağlamayı başarmıştır. “Afganistan Pamiri” artık Kırgız Türkleri’nindir. Açıkçası bölge, yeni bir “statü” kazanmıştır. Rahmankul Han’ın adı da “Pamir Aslanı” olmuştur.
Afganistan ile Rusya arasında varılan anlaşmaya rağmen, Rahmankul Han tedbiri elden bırakmaz. Bir yıl daha Çin Pamirinde bekler. Bu bekleyişin bir başka sebebi de o tarihte Doğu Türkistan’ın Çin işgali altında bulunuyor olmasıdır. Her an bir Çin saldırısı beklenmektedir. Nihayet bölgeyi terk etmeye hazırlanan Kırgız Türkleri, saldırıya uğrarsa da Çin birliklerini püskürtmekle kalmaz ellerindeki silah ve cephaneyi de ele geçirirler. Saldırılar birkaç kez tekrarlanır. Rahmankul Han ve arkadaşları vuruşa vuruşa Çin Doğu Türkistan Pamirinden Afganistan Pamir’ine çekilirler.
Afganistan Kralı Zahir Şah, sözünde durur. Badehşan Valisine emir vererek, Rahmankul Hanın büyük bir törenle karşılanmasını ister. Vali, bölgedeki bütün kuvvetlerin Vahan ilçesinde toplanmasını, en üst seviyede güvenlik tedbirlerinin alınmasını sağlar. Rahmankul Han, “Devlet Başkanı” protokolü ile karşılanır. Badehşan Valisi, misafirlerinin her türlü ihtiyaçları ile ilgilenir, göçmenlerin yerleştirilmesi için hiçbir fedakârlıktan çekinmez. Kısacası Şah’ından aldığı emri harfiyen yerine getirir. Kırgızlar, yeni durumdan oldukça memnundur.
Kırgız Türkleri’nin Çin Pamir’in Afganistan Pamirine göçünü sağlayan Zahir Şah, Rahmankul Han’ı Kabil’e davet eder. Şahın Sarayında yapılan kabul töreninde büyük bir misafirperverlik örneği sergilenir. Rahmankul Han ve Aksakallılar Heyeti, Şaha minnet duygularını ifade ederler. Zahir Şah daRahmankul Han’a “Pamir Pasivanı” ( Pamir’in Sahibi) unvanını verir. Halkı tarafından “Han” seçilen Rahmankul’un Afganistan Devlet Başkanı tarafından da bir bölgenin sahibi ilan edilmiş olması onun bölge insanı üzerindeki etkisinin açık bir göstergesidir.
ALPARSLAN TÜRKEŞ’LE GÖRÜŞMESİ
Zahir Şah’ın davetlisi olarak Kabil’de bulunan Rahmankul Hanı, burada, çok mutlu olacağı bir sürpriz beklemektedir. 13 Kasım 1960 günü Hindistan’ın başşehri Yeni Delhi’de sürgün edilen merhum Alparslan Türkeş, sık sık Afganistan’a geçerek oradaki Türklerle görüşmekte, meseleleri hakkında bilgi almaktadır. Pamir Kırgızlarının çilesini de yakından bilen merhum Türkeş, Rahmankul Hanı bulur ve onunla uzun bir görüşme yapar. Bu görüşme ile başlayan dostluk, Rahmankul Hanın ebedî âleme göçtüğü 1990 yılına kadar, yaklaşık otuz yıl devam eder.
Rahmankul Han-Alparslan Türkeş görüşmesi, elbette ki, Sovyet gizli servisi KGB’nin gözünden kaçmaz. KGB, Türkçü-Turancı görüşleriyle tanının Türkeş’i de, asırlardır Kırgız Türklerinin bağımsızlığı için mücadele eden Hanlar silsilesinin son temsilcisi olan Rahmankul Hanı çok iyi tanımaktadır. Sovyet basını ve bilhassa Moskova Radyosu, bu görüşmeden sonra Rahmankul Han’dan hep “iflah olmaz bir Pantürkist” şeklinde bahsederek suçlar. Pamir Kırgızlarının Türkiye’ye göç etmek istediklerinin duyulması ve birkaç yıl sonra bu talebin kabul edildiğinin açıklanması, Sovyetleri adeta çileden çıkarır. Resmi ağızlardan bile “Rahmankul, Türkiye’de, Alparslan Türkeş’le birleşerek yeni bir Pantürkist hareket başlatacaktır” şeklinde beyanatlar yayınlanır. Bilindiği gibi 1970’li yıllarda Moskova’nın hedefinde iki ülke vardır: Türkiye ve Afganistan…Moskova, Türkiye üzerinden Akdeniz’i, Afganistan üzerinden Okyanusu kontrol altına almak istemektedir.
Sovyet Rusya’nın bu planını ilk gören de yine Alparslan Türkeş olmuştur. İngilizlerin tasallutundan kurtulmak için Rusya’ya yanaşan Afganistan, yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağının farkında değildir. Uzman ve danışman adı altında yüzlerce KGB ajanı Afganistan’ın her tarafına dağılmıştır. Karayolları işçilerini denetleyen çavuşlar bile Rus’tur. Bir ziyareti sırasında bu durumu gören Türkeş, “Eyvah, 20 yıla kalmaz Afganistan Rus işgaline düşer” der. Afganistan’ın yarınlarından habersiz yöneticilerini uyarır, fakat tedbir alınmasını sağlayamaz. Rusya’nın Afganistan politikasını, müşaviri olduğu T.C. Yeni Delhi Büyükelçiliği vasıtasıyla Ankara’ya rapor eder.
Alparslan Türkeş’in sürgün hayatı bitip, Türkiye’ye döndükten sonra siyasi hayata atılması, Sovyet yayılmacılığı konusunda Türk ve komşu milletleri de açıktan uyarmaya başlaması da çare olmaz.
Tedbir alınmadığı için Afganistan bugünkü duruma gelmiştir…
Afganistan’da huzura kavuşacaklarına inanan Kırgız Türkleri yeniden yollara düşürecek gelişmeler birbiri arkasını takip eder. Zahir Şah sözünde durmuş, onlara kol kanat germiş, Afgan Pamirini bir nevi karşılıksız olarak Kırgızlara vermiştir ama Sovyetler Birliği, Türkiye üzerinden Akdeniz’e, Afganistan yolu ile de Okyanuslara inme planından vazgeçmemiştir. 1977’li yılların sonunda Babrak Karmal adındaki bir Sovyet maşası komünist, bir darbe ile Afganistan yönetimini ele geçirmiş ve hiç zaman kaybetmeden Sovyetler Birliği’nden yardım talebinde bulunmuştur. Karmal, kendi halkını kıracak, öldürecek, yok edecek olan Rus-Sovyet askerini ülkesine davet etmiştir.
PAKİSTAN’DA YAŞADIKLARI HÜSRAN
Kısa bir süre de olsa huzura kavuşan Kırgız Türkleri için ata yurtları Pamir’den yeniden göç etme zamanı gelmiştir. Yıllarca Sovyet-Rus birliklerini karşı savaşan, hürriyetlerine düşkün bu insanların artık o topraklarda barınma şansları kalmamıştır. Kabil’de bir Rus kuklası devlet yönetimini ele geçirmiştir. Ülkede, yıllarca devam edecek olan kardeşin kardeşi boğazlama devri başlamıştır. Hacı Rahmankul Han ve akrabalarının hayatta kalmak için tek çareleri kalmıştır: Göç…Fakat nereye? Çin Pamirine dönemezler; orası 1949 yılından bu yana komünist yönetimin işgali altındadır. Doğu Türkistan hakeza…Takriben 1500 kişi civarında bir nüfusu yöneten Rahmankul Han, Aksakallılar Heyetini toplar ve Pakistana göç kararı alır. Bu, uzun ve çileli bir yolculuk olacaktır. “Yolculuk” derken sakın bir yoldan bahsettiğimiz zannedilmesin; ortada yol falan yoktur. Dağlardan, taşlardan, uçurumlardan , tepelerden, kayalardan, geçit vermez sulardan aşılarak Pakistan’a ulaşılacaktır. Bu uzun yolu sağ salim katetmek oldukça zordur. Nihayet 1500 kişilik aile Pakistan’ın Gilgit şehrine ulaştıklarında her beş kişiden birini, yani en az 300 kişinin hayatını kaybettiği anlaşılır. O tarihte Pakistan Devletinin başında merhum Ziya ül Hak bulunmaktadır. Türkleri çok seven, İslâm dinine son derece bağlı bir devlet adamı olan Ziya ül Hak, Kırgız Türkleri için bir çadır kent kurulmasını emreder. Uzun ve çileli bir yolculuktan sonra Pakistan’a ulaşan Kırgızları burada da büyük bir sürpriz beklemektedir. Takriben 4 bin 500 metre yüksekliğindeki Pamir Yaylasının iklimine alışmış olan Kırgızlar için hava şartları oldukça olumsuzdur. Zira bölge son derece sıcak bir iklim kuşağındadır. Ayrıca Pakistan toplumu ile aralarında büyük bir kültür farklılığı vardır. Gelenek ve göreneklerine son derece bağlı olan Kırgızların bir başka önemli sıkıntıları ise eğitim meselesidir. Türkçeden başka dil bilmeyen Kırgız çocuklarının eğitimine çare bulunamaz. Ekonomik imkânlar da oldukça sınırlıdır. Tarihleri boyunca hayvancılıkla geçinmiş, ekmeklerini bu yolla kazanmış olan bu insanların geniş otlaklara ihtiyacı vardır. Pakistan devletinin sağlayabildiği imkânlar, ancak günlük ihtiyaçları karşılamakla sınırlıdır. Ufukta yeni bir göç gözükmektedir. Rahmankul Han, yeniden heyetini toplar ve Türkiye’ye göç etme kararı alır. Zaman kaybetmeden Türkiye’nin Pakistan Büyükelçiliğine müracaat ederek göçmen olarak kabul edilmeleri talebinde bulunur. Ancak Türkiye’nin nasıl bir tavır takınacağı bilinmemektedir. Afganistan’da olduğu gibi Türkiye’de de bir askerî yönetim vardır. Anayasa rafa kaldırılmış, devleti yöneten Askeri Konsey her şeye, her yere hâkimdir. Kenan Evren başkanlığındaki 5 kişilik Konsey’in kararları “kanun” yerine geçmektedir. Tabiî Kırgızlar için Türkiye’deki yönetimin şekli önemli değildir; onlar için bir Türkiye vardır. Soydaşlarına sahip çıkacak, çıkması gereken bir Türkiye…Aradan tam dört uzun yıl geçer… Türkiye’den ses seda yoktur. Bu arada ABD’den bir misyoner heyeti Kırgız obasını ziyaret ederek Alaska eyaletine kabul edilebileceklerini ifade ederler. Misyonerlerin çok cazip teklifleri vardır. Devlet tarafından bütün ailelere toprak verileceğini, evlerinin kendi teşkilatlarınca yapılacağını, çocuklarının eğitim sıkıntısının söz konusu olmayacağını belirtirler. Davetçi heyetin bir “misyoner” gurubu olduğu bütün hal ve hareketlerinden anlaşılmaktadır. Törelerine, gelenek ve göreneklerine olduğu kadar dinlerine de son derece bağlı olan Kırgız Türkleri, nazik bir şekilde Amerikan heyetinin teklifini reddederek Türkiye’den gelecek kararı beklemeyi sürdürürler. Çok geçmeden Türkiye’den müspet cevap gelir. Bir Müslüman ve Türk ülkesinden gelen müjde, kampta bayram havası estirir. Zaman kaybetmeden göç hazırlıkları başlar. Pakistan’daki 4 yıllık misafirlik Karaçi Havaalanından kalkan uçaklarla son bulur. Yıllardır oradan oraya savrulan, Çin, Rusya (Sovyetler) ve Afganistan arasında sıkışan Kırgızlar, yeni vatanlarına doğru yol alırlar. Yıl 1982’dir. Adana Havaalanında törenle karşılanıp bir müddet misafir edilirler. Pamir’den gelen bu “bizden” misafirlere en büyük desteğini Adana’da merhum Sakıp Sabancı tarafından verildiği biliniyor. Nitekim Rahmankulhan’ ın doğumunun 100. Yılı anma toplantılarında ve bişkekte yayınlanan gazetelerde 30 yıl öncesi adanada yapılan bu yardım kadirşinas Kırgızlar tarafından hep minnet ve şükranla anılmıştır. Pamir Kırgızları, Adana’da iki hafta kaldıktan sonra Ankara’dan gelen emirle Malatya ve Van’a gönderilirler. Önceki yıllarda bu illerde yapılan afet evleri boş olduğu için Malatya’nın Yeşiltepe, Van’ın Karagündüz köyüne yerleştirilirler. İktidarda Anavatan Partisi vardır. Başbakan Turgut Özal’dır. Özal, Van’ın şirin ilçesi Erciş’in Altındere mevkiinde 350 ev inşa ettirir ve Kırgızlar, afet evlerinden alınarak yeni meskenlerine yerleştirilirler. Köyün adı değiştirilerek “Ulupamir” olur. Artık Hacı Rahmankul Han ve akrabaları Pamirli değil, Ulupamirli olmuşlardır.
Hacı Rahmankul Han, ömrünün son dört yılını Ulupamir’de geçirir. 1913 yılında Pamir yaylasında dünyaya gelen bu arif ve âkil insan 06 Ağustos 1990 yılında burada hayata gözlerini yumar.
Çocuklarına ve akrabalarına çok düşkün olan, en zor şartlarda bile başkalarına yardım etmekten geri durmayan bu büyük kahramanın tek cümlelik vasiyeti şöyledir:
“İslâmdan ayrılmayın, namazını tam zamanında kılın, Türklüğünüzü unutmayın. Birbirinize düşmeyin. Unutmayın ki, kartallar vuruşursa kargalara yem olur.”
-KIRGIZ TÜRKLERİ-
Türk boyları arasında adı en çok bilinenlerden birisi de Kırgız Türkleridir. Tarihleri M. Ö. 2800’lü yıllara dayandığı belirtilmektedir. Oğuz Han’ın torunlarından birinin adının”Kırgız” olduğu ve torunlarının binlerce yıldır dedelerinin adıyla anıldıkları tarihlerde kayıtlıdır. Çin kaynaklarına göre Kırgız Türkleri, ilk devletlerini M.Ö. III. Yüzyılda kurmuşlardır. Kırgızlar, Büyük Hun İmparatorluğu’nu kuran Türk boylarından biri olduğu gibi, tarihte ilk defa “Türk” adını alan Göktürk devletinin de kurucularındandırlar. Göktürk devleti yıkıldıktan sonra bugünkü vatanlarına yerleşmişlerdir. Vatan topraklarının kendilerine Tanrı’nın hediyesi olduğuna inandıkları için ülkelerine “Altın beşik” adını vermişlerdir.
Kırgız Türklerinin en eski yerleşim yerleri Yenisey nehri çevresi, Altay, Savaş, Ala Too( Uludağ), Pamir ve Koton dağları arasındaki bölgelerdir.
Pamir Kırgızları, Kırgız Türklerinin adı bilinen eski boylarından biri olan Teyit boyuna mensupturlar. Teyitlerin adı, Hun İmparatorluğundan bu yana, yaklaşık 2400 yıldır biliniyor. Teyit boyu, kendi aralarında Arık Teyit, Kara Teyit, Sarı Teyit, Bay Teyit, Uygur Teyit ve Çal Teyit olarak çeşitli alt boylara ayrılmaktadır. Teyitler, Kırgızistan’ın dışında Özbekistan, Tacikistan ve Doğu Türkistan’ın Aktu İlçesi’nde (Şimdiki adı Artuş merekezli Kızılsu Kırgız Özerk Vilayeti) ‘ de yaşamaktadır.
Kırgızların çoğunluğu, bugün bağımsız bir ülke olan Kırgızistan’da yaşamakla birlikte, Uluğ Türkistan’ın orta ve doğu kesiminde de yaşarlar. Kırgızların büyük kesimi yüksek yerlerde yaşamayı tercih ederler.
Tarihi değerlerine, kültür ve medeniyet miraslarına, örf, adet ve geleneklerine son derece bağlı olan Kırgızlar’ın tamamı Müslümandır. Mezhep olarak Sünni-Hanefidirler. İslâma ters düşmeyen binlerce yıllık geleneklerini ısrarla sürdürürler. Bir Kırgız için at, komuz (kopuz) ve kımız vazgeçilmezdir.
Efsanelerini nesilden nesile aktarırlar. Kırgız Türkleri Hz.İbrahim’in Kâbe’den sonra Oş’da da bir mescit yaptığına hatta Hz.Muhammed’in’in Oş’u ziyaret ettiğine inanırlar. Peygamberlerin, din büyüklerinin ziyaret ettiklerine inandıkları mekânları kutsal kabul ederler. Hacca gitme imkânı bulamayan Kırgızlar, din büyüklerinin türbe ve makamlarını ziyaret ederler.
MANAS DESTANI
Kırgız Türk kültürünü asırlardın yaşatan millî değerlerin başında Manas Destanı gelir. Manas, Kırgızların, dolayısıyla Türklerin millî destanıdır. Türk, hatta dünya kavimleri arasındaki en eski ve en uzun destan Manas Destanı’dır. Tarihçiler, Manas Destanı’nı “Kırgızların ansiklopedisi” şeklinde değerlendirmektedir. Binlerce yıldır nesilden nesile aktarılan Manas Destanını ortadan kaldırmak, Kırgızların hafızalarından silmek mümkün olmamış, olamamıştır. Sovyet komünizminin koyduğu yasakların hiçbiri Kırgızları Manas’tan vazgeçirememiştir. Zira Manas, Kırgızların tarih ve hayat kaynağıdır. Her Kırgız, Manas’tan gurur duyar. 19. Yüzyılda yazıya aktarılan Manas Destanı, 40 bin mısradan fazladır. Manas Destanının Türklerin İslâmla şereflenmelerinden önce de var olduğu, ancak İslâmdan sonra İslâmî esaslara uyarlandığı tahmin edilmektedir.
MANAS KİMDİR?
Manas efsanevî bir halk kahramanıdır. Ezilen Kırgız halkının haklarını savunan, onu dış tehlikelere karşı koruyan, uyaran ve birlik içinde bulunulmasını öğütleyen bir şahsiyet olarak anlatılmaktadır. İslamın Türkistan’a yayılmasıyla daha da geliştirilen Manas, Azerbaycan Türkleri’nin Babek’i ve bütün Türk dünyasının Köroğlu’su gibi unutulmaz bir halk kahramanıdır.
Manas’ın tarihî ehemmiyetinin yanı sıra Kırgız Türkçesini yaşatan bir metin olması bakımından da büyük ehemmiyet taşımaktadır. Zira yerleşik bir kültüre sahip olmayan, göçebe olarak yüksek yerlerde (Pamir gibi) yaşayan Kırgızların dil ve edebiyatının kaybolmasını Manas Destanı’nın önlediğini çok rahatça ifade edebiliriz.
Manas Destanı, bir bakıma Oğuz destanının iptidai şekli olarak da kabul edilebilir. Büyük âlim merhum Prof. Dr. Bahaeddin Ögel bu görüşü savunur. Manas ile Oğuz destanı arasındaki önemli fark, birinin mahallî (Kırgız Türklerine mahsus) kalmış olmasına karşılık Oğuz Destanının bütün Türk dünyasının ortak ürünü olmasıdır, diyebiliriz.
Destanda Manas’ın adı bazen “Manas”, bazen “Er Manas” ve kısmen de “Manas Han” olarak geçmektedir. Bu küçük ayrıntıların bölgesel farklılıklardan kaynaklandığını düşünmek, ifade etmek mümkündür.
Kabilesini koruyan bir Halk Kahramanı olan Manas ile Hacı Rahmankul Han arasında bir benzerlik kurulabilir. Hacı Rahmankul Han da, Çin ve Rus saldırılarına karşı kardeşlerini korumuş ve onlar için yeni bir vatan bulmuştur. Rahmankulhanın büyük mücadelesi MANAS destanının son halkasıdır.
Kaynak : Turan Dergisi sayı 21, 2013 ( Sayın Gültekin Çavuşoğlu’nun yazısı.)
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER