Son Dakika
Mustafa SARIKAYA
Giriş
Doğu Türkistan sorunu, tarihi ve sosyolojik boyutlara sahip jeopolitik bir meseledir. Sorunun tarihi ve sosyolojik boyuttaki iki tarafı Türkler ve Çinlilerdir. Türkler, bu coğrafyada günümüzde resmi olarak özerk bir devlete sahiptir. Özerklik öncesi dönemde bağımsız devletin adı Doğu Türkistan Cumhuriyeti iken, Kızıl Ordu’nun askerî desteğiyle kurulan Çin Komünist Partisi’nin 1949’da verdiği özerklik sözü ile ilhak edilmesi sonrasında devletin yeni adı Çin Sincan Uygur Özerk Bölgesi olmuştur. Mevcut sosyolojik yapı ve nüfuz nispetinde, günümüzde Doğu Türkistan Türklerinin, temel hak ve özgürlüklerine, dini ve kültürel değerlerine yönelik bir baskı ve şiddetli bir asimilasyon politikası olmaması durumunda, büyük siyasi-sosyal hareketler başlatmaları olası değildir. Fakat Çin rejimi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Doğu Türkistan üzerinde siyasi ve sosyal baskılarını arttırmaya devam etmektedir. Değişen dünya jeopolitiği perspektifinde meseleye bakıldığında bu baskıların, terörist eylemlere bir karşılık olmaktan ziyade; Çin’in Orta Asya’ya yönelik jeoekonomik ağırlıklı hedeflerinin bir parçası olarak gerçekleştirildiği görülmektedir. Baskıların bir karşılığı olarak Doğu Türkistan Türkleri, seslerini duyurmak adına çeşitli uluslararası platformların iletişim taleplerine cevap vermektedir. Bu durum da, Çin rejimi tarafından uluslararası kuruluşların örgütlediği bir hareket olması yönünde karşı propaganda aracı olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda, bu yazıda Doğu Türkistan’ın jeopolitik konumu ve kısa tarihçesi, Çin’in Doğu Türkistan politikaları, Batı’ya doğru genişleme bağlamında jeoekonomik hedefleri ve bölgenin geleceği ele alınmaktadır.
Doğu Türkistan, Asya’nın kalbinde yer almaktadır. Antik İpek Yolu üzerinde yer alan bölge, 2000 yıldan fazla bir süre boyunca ticaretin merkezi olmuştur. Doğu Türkistan’ın şu andaki karasal alanı yaklaşık 1,8 milyon kilometrekare olarak ifade edilmektedir.
Zengin bir tarihe ve kendine özgü bir coğrafyaya sahip olan Doğu Türkistan, büyük Taklamakan Çölü’ne, görkemli Tanrı Dağlarına ve coşkun nehirlere, çayırlara, ormanlara sahiptir. Kuzeyde Rusya, kuzeybatıda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, batıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan ve Tibet, doğuda Çin ve kuzeydoğuda Moğolistan ile komşudur. Günümüzde özerk bir statü taşıyan Doğu Türkistan, Çin’in toplam topraklarının altıda birini ve sınır uzunluğunun dörtte birini oluşturmaktadır. [1]
Doğu Türkistan, Türklerin en eski yerleşim alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. M.Ö. 300 yıllarından itibaren budun birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı yönetimine almıştır.
Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır. Bu dönemdeki Çin-Türk mücadelelerine dair Orhun Anıtları’nda yer alan Çinlileri milli rakip olarak gösteren ifadeler, jeopolitik mücadelenin tarihi göstergesidir.
Doğu Türkistan coğrafyasına: Uygur Türkleri, 840 yılında yerleşmiştir. Uygur Devleti’ni ve sonrasında 880 yılında Karluk Türkleriyle birleşerek Karahanlı Devletini kurmuşlardır. Devamındaki süreçte Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Karahitaylar, Cengiz İmparatorluğu, Çağatay ve Kubilay Hanlıkları, Timur İmparatorluğu, Yarkand Hanlığı gibi çeşitli Türk ve Moğol-Türk yönetimleri bölgede hakim olmuştur. [2]
Doğu Türkistan, 1759’da Çin’in Mançu hükümdarları tarafından işgal edilmiş ve bölge Mançu İmparatorluğu’na ilhak edilmiştir. Mançular, Doğu Türkistan’ı 1759’dan 1862’ye kadar askeri bir sömürge olarak yönetmiştir. Bu dönemde Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri ve diğer Türk toplulukları; topraklarındaki yabancı yönetime karşı çıkmıştır: Bağımsızlıklarını yeniden kazanmak amacıyla Mançu yönetimine karşı 42 isyan hareketi gerçekleşmişt ve Mançular, 1863–1864 yıllarında Türk topraklarından çıkarılmıştır. [3]
1863’te Mehmed Yakup Bey, önderliğinde kurulan yeni Türk Devleti, Sultan Abdülaziz’den yardım istemiş ve istediği yardımı kısmen almıştır. Ayrıca 1876 yılında tahta çıkan 2. Abdülhamid’den de destek görmüştür. Ancak kurulan devlet uzun ömürlü olamamış ve Yakup Bey’in vefatı üzerine Çin, 1877–1878 yıllarında Doğu Türkistan’a saldırarak 8 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir ve Çin imparatorunun emriyle yeni eyalet olarak Şin-Cang (Yeni Bölge, Yeni Sınır) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır. [4]
Çin Milliyetçileri tarafından 1911–1912’de Çin İmparatorluğu’nun sona erdirilmesiyle birlikte, “Doğu Türkistan coğrafyası” taşra idaresine egemen olan Çinli savaş ağaları yönetiminde kalmıştır. Çin merkezi hükümeti, bu dönemde Doğu Türkistan’da sınırlı bir kontrol sağlayabilmiştir. Kendilerini yabancı egemenlikten kurtarmak isteyen Uygurlar, çok sayıda ayaklanma gerçekleştirmişlerdir. İki kez (1933 ve 1944) bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurmayı başarmışlardır. Ancak, bu bağımsız cumhuriyetler, Sovyetler Birliği’nin yardımı ile gerçekleştirilen askeri müdahaleler ve bürokratik süreçlerle devrilmiştir. Sonuçta 1949 Ekim’inde, Çin Halk Kurtuluş Ordusu birlikleri Doğu Türkistan üzerine yürümüştür. Çinli komünistler, özerklik statüsü sözü ile Bağımsız Doğu Türkistan topraklarını ilhak ederek Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni kurmuştur. [5]
Doğu Türkistan, tarihsel perspektifte geniş coğrafyasıyla Türkçe konuşan Uygurlar ve Kazaklar başta olmak üzere Kırgızlar, Özbekler, Tatarlar gibi Türk toplulukların ve Tacikler gibi diğer Orta Asya halklarının yaşadığı bir yerdir. Doğu Türkistan’da yaşayan insanların sayısı önemli bir tartışma konusudur. Standartlara uygun nüfus sayımları yapılmamış olmakla birlikte son Çin nüfus sayımına göre şu anki Doğu Türkistan’da 20 milyon civarında nüfus vardır. Uygur Türkleri 9 milyon, Çinliler 7 milyon, Kazak Türkleri 1.5 milyon, Kırgız Türkleri 170 bin, Hui 800 bin, Moğollar 170 bin, Mançu 22 bin, Xibe 40 bin, Tacik 40 bin, Özbek Türkleri 15 bin, Tibetliler 6 bin, Tatar Türkleri 5 bin, Dağurlar 7 bin, Ruslar 10 bin, diğer küçük gruplar 10 bin nüfusa sahiptir. Ancak Uygur Türklerinin gerçek nüfusunun daha fazla olduğuna dair iddialar bulunmaktadır. [6]
Günümüzde Doğu Türkistan, hukuki zeminde bir özerk yönetim olarak görülse de, Uygurlar için demokratik bir temsiliyet söz konusu değildir. Doğu Türkistan’daki tüm önemli siyasi, idari ve ekonomik kuruluşların yüzde 90’ından fazlası etnik olarak Çinliler tarafından yürütülmektedir. Örneğin, Bölgesel Parti Komitesinin iktidar organı olan Bölgesel Parti Daimi Komitesinin 15 üyesi bulunmaktadır. Bunlardan sadece 3’ü Uygur, 10’u Çinlilerden oluşmaktadır. [7]
Çin’in nüfus dağılımının dengesizliğinden de kaynaklanan nedenlerle, bazı iddialara göre, her yıl Doğu Türkistan’a yaklaşık 250.000 Çinli etnik unsurlar yerleştirilmektedir. Uluslararası platformlarda, Çin’in genelinde uygulanan “bir çocuk” politikasının aksine, Doğu Türkistan’daki Çinli yerleşimcilerin daha fazla çocuğu olmasına izin verildiği iddiaları dile getirilmektedir. Aynı zamanda, Uygur nüfusunun büyümesini sınırlandırmak için Uygur kadınları arasında zorlayıcı doğum kontrolü yapılmaktadır. [7] [8] Çin devleti 2010 sonrası dönemde, Çinlilerle, Uygur ve diğer azınlıklar arasındaki etnik evlilikler için finansal teşvikler sunmaya başlamıştır. Bazı kaynaklara göre karışık ırklı çiftlere çocuklarına tıbbi tedavi, barınma ve eğitime ayrıcalıklı erişim sağlanacağına dair teminatlar verilmektedir. [7]
Çin’in Doğu Türkistan politikalarını, 2009–2017 arasında Çin Halk Kurtuluş Ordusu Milli Savunma Üniversitesi rektörü, emekli tuğgeneral ve jeopolitik uzmanı Liu Yazhou tarafından yazılan makaleden [9] alıntılarla daha açık bir şekilde anlamak mümkündür. Liu Yazhou aynı zamanda Çin Halk Cumhuriyeti eski Devlet Başkanı Li Xian Nian’nın damadıdır. Aynı zamanda Çin hava jeopolitiği ve deniz altı jeopolitiği konularında da önemli eserleri bulunmaktadır.
Söz konusu makalede Çin jeopolitiğinin Doğu Türkistan’a bakışı şu sözlerle ifade edilmektedir:
“Çin’in batısı mükemmel bir coğrafyadır. Batı bölgelerimize sadece stratejik yönelim değil, aynı zamanda umudumuz, neslimizin kaderi, geleceğimiz olarak bakıyoruz. Mükemmel konumu (dünya merkezine yakın) bize güçlü bir motivasyon vermektedir. Batı bölgelerimizi, bir set veya bir sınırdan ziyade ilerlememizin hinterlandı olarak görmeliyiz.”
Çin için Orta Asya’nın jeopolitik önemi:
“Çin haritasına dikkatle baktığımda, gözlerim uzun sure hep Çin’in batısına (Türkistan’a) dikilip kalıyor. Bazı insanlar Çin haritasını bir horoza benzetiyorlar ama bana göre daha çok bir kartala benziyor. Kanatlarını yayarken, doğuda Pasifik Okyanusu, batıda Ortadoğu’ya kadar kucağına alıyor. Uçarken de bütün dünyayı gagasıyla kaldırıyor. Eğer Doğu onun başı ise, Batı (Doğu Türkistan) uçuş dengesini sağlayan gövdesidir. Denge noktası olmadan o uçamaz. Bu gövde merkezinin konumu son derce mükemmeldir: Geniş arazı ve geniş yaylalar, gökyüzüne yükselen Tanrı Dağları, Altay Dağları ve Altun Dağları. Yerde uzanan Tarım ve Cungar havzaları. İşte bu bizim bildiğimiz “Üç dağ arasında iki havza”. Burası denizlere uzak, Asya’nın kalbine doğru sokulan demir mızrak gibi. Mükemmel ortama sahip bu özel coğrafi birim zaten Orta Asya’nın bir parçasıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Petro’nun geçmişte kontrol etmek istediği “Orta Asya Koridoru”nun bir bölümü işte burasıdır.”
“Bugün, Sincan (Doğu Türkistan)’nın Çin’deki konumu sadece coğrafi bakımdan önemli bir tampon bölgesi olmaktan ziyade, onun eşsiz enerji statüsü Çin’in enerji güvenliği açısından vazgeçilemez stratejik önem taşımaktadır. Özellikle, Sincan çok önemli bir stratejik sıçrama tahtası olup batı bölgesi Orta Asya ile sınırları var, güneyde komşu olan Pakistan üzerinden deniz yolu ile doğrudan Hint Okyanusu ve Hürmüz Boğazı’na ulaşabiliriz.”
“Genellikle, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Sincan (Doğu Türkistan) Orta Asya olarak adlandırılır. O (Orta Asya) Tanrının bugünkü Çinlilere lütfettiği en zengin bir parça pastadır.”
Çin jeoekonomik genişlemesi için Doğu Türkistan’ın bir üs olarak işlevselliği:
“Eğer Sincan’ın (Doğu Türkistan) coğrafi avantajlarından en iyi şekilde yararlanarak, Ortadoğu ve Orta Asya-Hazar bölgesindeki petrol ve doğal gazı Sincan (Doğu Türkistan) üzerinden Çin’in iç bölgelerine taşıyabilirsek, geleneksel deniz nakliye rotasında mecburi geçiş noktası olan ve başkalarının kontrolü altındaki Malacca Boğazı’na muhtaç kalmaktan kaçınabiliriz. Avrasya kıtasının merkezi konumunda yer alan Sincan (Doğu Türkistan) yeni “Avrasya Kıtasal Köprüsü”nün boğaz rolünü oynamaktadır. Orta Asya ve Ortadoğu ile Çin’i bağlayan en elverişli karayollarından biridir ve aynı zamanda komşu ülkelerin kaynaklarını ve pazarlarını kullanmak için en uygun bölgedir. Bu kadar önemli coğrafi avantajlı bir bölgeye, çağdaş dünyadaki tüm büyük ülkelerde çok nadir rastlanır.”
Çin jeopolitiğinin genişlemesi için önceliğin -doğu değil- batı sınırları olması gerektiğine yönelik:
“Çin sorunlarını çözmek için, tersinden hareket etmemiz gerekiyor, yani öncelikle batı sınır bölgesine (Orta Asya) ağırlık vermeliyiz, ardından Doğu Çin denizi bölgesi (Doğu ve Güney Doğu Asıya) sorunlarımızı çözeriz. Elbette, Batı bölge ve Doğu deniz bölge meseleleri birbirini etkiliyor, ancak Tayvan’da bir sorun çıkarsa, batı bölgeyi (Orta Asya) etkilemez. Orta Asya da bir olay çıkarsa Tayvan’da mutlaka sorun çıkar. Tayvan ile Çin ana kıta aynı ırk ve aynı kültürü paylaşıyor, sorun çıksa( kaybetsek) bile gelecekte nasılsa geri alabiliriz. Fakat, Sincan (Doğu Türkistan) ve Tibet çok ayrı ırklardan oluştuğu için Çin toprağından giderse geri alma şansımız nerede ise hiç yoktur. Zuo Zongtang (1884 yılında Doğu Türkistan’ı işgal eden Mançu Çin Generali) zamanında, “Çin‘in güçlenmesi Kuzeybatı (Doğu Türkistan) olmadan olmaz.’ demişti.”
Orta Asya (Türkistan) Türk Devletleri’nin doğal kaynakları:
“Enerji ve maden kaynakları bakımından çok zengin ve tehlikeli olmayan, vatandaşlarımızın kaçırılma ve terör saldırısına uğrama ihtimalleri olmayan, daha da önemlisi, ulaşım kanalının başka bir büyük ülkenin kontrol altında olmayan tek bir yer var, burası da Sincan (Doğu Türkistan)’ın hemen yanı başındaki Orta Asya ülkeleridir. Eski Sovyetler Birliği’nin arka bahçesinde bulunan bu bölge petrol ve doğalgaz açısından zengin olmakla kalmayıp, aynı zamanda uranyum gibi önemli stratejik maden kaynaklarına sahiptir, dahası Sincan’ın petrol ve doğal gaz rafine tesislerine ve nakliye boru hatlarına yakındır. Biraz daha boru hatları döşersek Sincan’dan Çin’in iç bölgelerine uzanan mevcut boru hatlarımızı bu bölgeye ulaştırabiliriz. En önemlisi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bölgedeki Rus etkisinin zayıflaması nedeniyle, buraya ilk gelenler için inanılmaz değerli bir topraktır. Avrasya kıtasının tam ortasında yer alan Orta Asya ülkeleri, denizden uzak olduğu için petrol ve doğal gaz kaynakların ihracatı sadece kara yolu üzerinden boru hatıla gerçekleştirebilir. Teoride, Orta Asya ülkelerindeki petrol ve doğal gazın ihracatı boru hattıyla en yakın deniz limanına ulaştırılmalıdır, bu durumda, ya batıya doğru İran üzerinden denize ulaşacak veya güneye doğru Pakistan üzerinden Hint Okyanusu kıyısına taşınmalıdır. Petrol ve doğal gazın en yakın deniz limanından ihracat yapılmasında, mesafenin kısalmasının yanı sıra, daha önemli bir avantaj ise belirli bir müşteriye bağlı kalmamasıdır.”
“Bugün Orta Asya’daki durum, Çin için son derece elverişlidir: Orta Asya, Rusya, NATO, İslam dünyası ve Hindistan tarafından kuşatılmış olsa da, geniş bir alana sahiptir ve tek bir gücün etkisi altına girme ihtimali azdır. Şu anda, Orta Asya’yı kapışma sürecinde, her taraf kendi etkisini göstermeye çalışıyor, henüz tek başına Orta Asya’yı kontrol eden bir güç yok, Orta Asya, belli bir gücün kucağına oturmuş değil ve bölgedeki durum nispeten kendi dengesinde belirsizliğini koruyor.”
Doğu Türkistan’da asimilasyon gerektiğine dair:
“Başlıca sorun Sincan (Doğu Türkistan)’daki etnik sorundur. Orta Asya ve Sincan’daki 10 etnik gurup sınırının her iki tarafında yaşıyorlar. Orta Asya halkı ve Sincanlıların çoğunluğu İslam dinine inanırlar, çoğunlukla Türk halkları olup gelenekleri birbirine benzer, yaşam alışkanlıkları benzer, ortak milli kimlik duyguları çok kuvvetlidir iki taraf halkları arasındaki iletişim çok kolaydır. Bunun Avantajları Çin ve Orta Asya arasındaki bölgesel ekonomik işbirliği için büyük kolaylık sağlamasıdır, olumsuz yönü ise, ülke içi etnik meselelerimizi iyi bir şekilde çözemesek, haberler ve sorunlar doğrudan sınırın öbür tarafına hızla yayılacak. Eğer etnik sorunumuzu doğru biçimde halledemezsek, ülkemizdeki etnik problemimiz komşu ülke halklarının Çin’e karşı duygusal meselesi haline gelmesine yol açar.”
Çin’in Orta Asya’da jeopolitik kaos beklediği ve fırsat kolladığına dair:
“Tarih boyunca, Orta Asya Türk halkları etnik isim kavramı açısından çok karmaşık ve kökenlerinin anlaşılması zor niteliğe sahiptirler, zamanla bir birine karışmışlar. Ayırt etmek de zor. Sovyetler Birliği’nin etnik kimlik tespit ve etniğe dayalı ülke sınır ayrımı politikasının uygulanması, Orta Asya ülkelerinde ulusal ve toprak anlaşmazlıklara yol açacak tohum bırakmıştır. Dolayısıyla, herhangi bir ülkedeki etnik mesele iki veya daha fazla ülke arasında ilişkileri sıkıntıya sokabilir. Orta Asya ülkelerinin mevcut rejimleri çoğunlukla Sovyet döneminden kalan iktidarların devamı olduğu için, diktatörlük yöntemle kısa vadeli siyasi istikrarı sağlayabilecek olsa da, uzun vadeli bakarsak siyasi kargaşalar kaçınılmaz gözüküyor. Orta Asya, yasemin devriminin ortaya çıkmasının en muhtemel yeridir. Son zamanlarda sıklıkla siyasi kargaşa yaşayan Kırgızistan, Orta Asya’nın kamusal istikrarsızlığının tipik bir örneğidir: yani, kuzeydeki Kırgızlar ile güneydeki Özbekler arasındaki patlak veren çatışma, rejimin meşruiyeti ve hükümetin temsil eksikliğini gösteriyor. Kırgızistan’daki benzer sorun neredeyse her Orta Asya ülkesinde mevcuttur. Bir bakımdan, demokratik olmayan siyasi recimle etnik meseleler bir araya geldiğinde, Orta Asya’daki barut kukusu (90 yıllardaki) Balkanlardan az değildir.”
Çin-Türkiye arasındaki rekabete dair:
“Orta Asya’ya gelince, bizim gözlerimiz ilk önce Rusya ve Amerika gibi rakiplerin üzerinde olacak, ancak geniş açıdan bakarsak korkarız ki en büyük rakibimiz Amerika ve ya Rusya değil, Türkiye’dir!”
“Rusya, askeri güce sahip ama ekonomik gücü zayıf, ayrıca ahlak ve kültürel cazibesinden yoksun, ABD’nin her şeyi var, Orta Asya onun için sadece “özgürlük ve demokrasi mücadelesi” ve büyük güçlerin stratejik rekabet meydanı, Orta Asya’yı elinde tutmak gibi bir niyeti yok, hevesi de yok. Türkiye ise tam tersine, askeri güce, ya da yeterli ekonomik güce sahip olmasa da, Türk halkları arasında eşsiz değerlere ve kültürel çekiciliğe sahiptir.”
“Siyasi ve ideolojik olarak Türkiye, İslam dünyasında ve Türk dünyasında laikleşme ve demokratikleşmenin en iyi örneğidir; kültürel açıdan Türkiye, tüm Türk milletlerinin anavatanı olduğunu iddia etmektedir. Zengin bir ülke olmamasına rağmen o Orta Asya’da büyük ölçüde kültürel yatırımlar yaptı, birçok üniversitelerin, kütüphanelerin ve diğer kültürel ve eğitim kurumlarının inşasına yardım etti, Türk alfabe sistemini buralara ihraç etti, Türkiye’nin laik kültürünü yaydı ve Türk dünyasından gelen öğrencilere devlet bursları sağladı.”
“20 yıldan kısa bir sürede, Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar uzanan Türk koridorunun her yerinde Türkiye müziği, Türkiye filmi ve televizyon programları popüler oldu, genç öğrenciler ya gelişmiş batılı ülkeleri seçiyor veya Türkiye’yi tercih ediyorlar.”
Çin’in Jeoekonomik Amaçları ve ABD’nin Medeniyetler Çatışması Projesi
Görüldüğü gibi bir yandan Çin devleti jeoekonomik maksatlarla söz konusu girişimlerde bulunurken, bir yandan da Amerikalı jeopolitikçi ve siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un fikir babalığını yaptığı “medeniyetler çatışması projesi” devreye girmektedir. “Medeniyetler çatışması projesi”, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Doğu Türkistan coğrafyalarında dinler-mezhepler-etnik farklılıklar temelinde bir topluluklar çatışması kurgulamaktadır.[12]
Çin rejimi, bir Amerika projesi olarak “medeniyetler çatışması projesi” kapsamında Doğu Türkistan’da çıkacak bir karışıklığın, Çin Devleti’ne zarar vereceğinin görebilecek birikime sahiptir. Doğu Türkistan Türklerinin, herhangi bir şekilde asimilasyon politikalarına ve baskılara maruz kalmaması durumunda geniş katılımlı ayaklanmalar olmayacağının da farkındadır.
Fakat Lio Yazhou’nun görüşleri bağlamında; Çin jeostratejisinin, Orta Asya’nın doğal enerji kaynaklarına ve “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamındaki jeopolitik önemine odaklanarak, “Medeniyetler Çatışması” projesi kapsamında çıkması olası risklerinden doğacak fırsatlardan yararlanmak istediği görülmektedir. Bu nedenle, söz konusu sürece; daha güçlü, otoriter, baskın bir güç olarak girmeyi planlamaktadır.
Sonuç
ABD; “medeniyetler çatışması” projesinin temellerini atmıştır; Hint Okyanusu merkezli olarak Yeni Zelanda ve Sri Lanka’da yaşanan hadiseler bunun göstergesidir. Liu Yazhou’nun görüşleri çerçevesinde, Çin jeostratejistleri, bu çatışmayı bir fırsata dönüştürebileceklerine inanmaktadır. ABD projesinin Çin jeostratejistleri tarafından Orta Asya’daki Çin nüfuzunu arttırmak için bir fırsat olarak görülmesi, Doğu Türkistan’daki politik baskıların ve insan hakları ihlallerinin artışındaki temel tetikleyici etkendir. Çin’in, uzun vadeli emperyalist emelleri doğrultusunda, çatışma ve kaostan fırsat doğacağına inanan jeostratejik görüşünden vazgeçmesi, baskı ve asimilasyon politikasını terk etmesi, Çin’deki farklı etnik gruplar arasındaki ayrımlara son vermesi, Orta Asya’ya yayılmacı bir pencereden değil Türk jeopolitiğine saygılı bir üslupla yaklaşması, Doğu Türkistan sorununun en kansız, en makul ve istikrarlı çözüm yoludur.
[1] İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan Davası, Otağ Yay., 1975, sf.19–24.
[2] (http://www.etaa.org.au/who-are-the-uyghurs/geopolitics-of-east-turkistan/, Erişim: 05.02.2019)
[3] İklil Kurban, Doğu Türkistan İçin Savaş, TTK Basımevi, 1995, sf. 41–95
[4] Doğu Türkistan’da Yakub Han Dönemi ve Osmanlı Devleti İle İlişkileri (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1153/13570.pdf, Erişim: 05.02.2019)
[5] Şahzada Daulitova, Çin’in Doğu Türkistan Politikası, (Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2007), sf.26–30
[6] (http://www.dogu-turkistan.net/2012/04/26/dogu-turkistanin-bugunku-nufusu/, Erişim: 05.02.2019)
[7] (https://unpo.org/members/7872, Erişim: 20.02.2019)
[8] Ahmet Türköz, Doğu Türkistan’da İnsan Hakları, (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1998) sf. 43–62
[9] (http://cn.rfi.fr/首页/20100809-刘亚洲中将的西部论, Erişim: 05.02.2019) (Çeviri: http://www.sinoturknews.org/bati-bolge-teorisi-cinin-buyuk-turkistan-politikasi/ ve https://www.turkulkusu.com/turkiyenin-dogu-turkistan-politikasi/)
[10] (https://www.csoonline.com/article/3228444/security/skynet-in-china-real-life-person-of-interest-spying-in-real-time.html, Erişim: 05.02.2019)
[11] (https://www.vox.com/2018/8/15/17684226/uighur-china-camps-united-nations/ Erişim: 05.02.2019)
[12] (https://www.beyondintractability.org/bksum/huntington-clash, Erişim: 05.02.2019)
Not : Bu yazı ilk olarak AkademikKaynak.com’da yayınlanmıştır.
BENZER HABERLER