Son Dakika
Yavuz BAHADIROĞLU
Eskilerimiz, “Oruçlu Müslümanın evvelemirde (öncelikle) şuuru açık olacak” derlerdi: Biz şuurumuzun önemli bir kısmını sıkı sıkıya kapattık!
Kudüs’ten gelen çığlıkları kısmen duyuyoruz, ama Doğu Türkistan’dan gelen iniltileri hiç duymuyoruz!
Köşe yazarlarımız hiç söz etmiyor,Çin işgali altında yıllardır inim inim inleyen Doğu Türkistan’dan…
Doğu Türkistan’ı bilir misiniz, dostlar?..
Uygur Türkleri’ni bilir misiniz?..
Esir ülkenin yüzölçümü, 1 milyon 665.000 kilometrekare…
Nüfusu, 22 milyon civarında (2010 sayımına göre)…
Bayrakları bile bizimkinin aynısıdır: Tek farkı kızıl değil, mavi olması (mavi zemin üstüne ay ve yıldız)…Başka hiçbir fark yok. Adına da “Gökbayrak” denir.
İşte bu Doğu Türkistan, yıllardır Çin işgali altında: Uygur halkı “Çin işkencesi” diye tarihe geçen ağır zulmün envaı çeşidini yaşayarak Müslümanlıklarını devam ettirmeye çalışıyorlar.
Kanunen yasak olmasa da fiilen din yasak!..
Din âlimleri takip ediliyor. Her şeyi göze alarak İslâmiyeti genç nesillere öğretmek isteyen âlimler tutuklanıyor. Cezası idama kadar gidiyor.
İş hayatını olumsuz etkilediği gerekçesiyle çalışanların oruç tutması yasak!..
Oruç tutanların tespiti için meydanlarda bedava yemek dağıtılıyor. Almayanlar, alıp da yemeyenler görevliler tarafından tutuklanıyor. Giden bir daha geri gelmiyor. İddiaya göre yirmi milyon civarında Uygur Türk’ü kayıp!
Namaz kılmak izne tabi. Camilerin çoğu yıkılmış, bir kısmı başka amaçlarla Çin Devleti tarafından kullanılıyor. Bazıları ise sadece teravih saatlerinde açılıyor, ama namaza gidenler kayıt altına alınıp sonradan çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılıyor.
Dönem dönem Özerk Uygur Bölgesi’ne yerleştirilen Çinliler, Müslümanları taciz etmek için her yolu deniyorlar.
Uygurlar, komünist diktatör Mao’nun 1966-1976 yılları arasında gerçekleştirdiği Kültür Devrimi esnasında korkunç baskılar gördüler, büyük acılar yaşadılar. Hâlâ da baskı ve zulüm altında yaşıyorlar.
Dünya sessiz. Birleşmiş Milletler, Müslüman’ın ve Türk camiasının uğradığı diğer zulümlerle ne kadar ilgileniyorsa, Uygur Türkleriyle de ancak o kadar ilgileniyor. Bölgede yaşananlar kimsenin umurunda değil. Bu konuda da dünya “üç maymun”u oynuyor: “Duymadım, görmedim, bilmiyorum!”
Bölge üzerindeki hâkimiyetine büyük bir engel olarak gördüğü İslâm’dan Uygurları koparmak için, Çin Devleti akla-hayale gelmeyen yöntemlerini acımasızca kullanıyor.
Eğitim Çince yapılıyor. Eğitim hizmetinden faydalanabilen Müslüman oranı sadece yüzde 20 civarında. Gerisi cehalete mahkûm…
Alfabeleri otuz yıl içinde dört kez değiştirildi. Bir kez alfabesi değişen Türkiye’nin durumuna bakın, Uygur Türklerinin durumunu anlamaya çalışın.
Uygurlara tam bir asimilasyon politikası uygulanıyor!
Çin Devleti, Doğu Türkistan’ın ismini bile değiştirip “Şincan” yaptı. Dünya seyrediyor. BM seyrediyor. İşin en acı tarafı şu ki, Türkiye bile seyrediyor!
Buna rağmen Türkiye, Uygurların tek umudu olmaya devam ediyor: Dünya Uygur Kongresi BaşkanıRabia Kadir,“Türkiye Uygur Türklerine sahip çıkmalı” diyerek bu umudunu seslendiriyor.
Hadi diyelim ki, uluslararası yükümlülükler Türkiye Cumhuriyeti’nin elini kolunu bağlıyor. Peki, “bizim mahalle”nin yazar-çizerine ne oluyor? Neden mübarek günlerde bile eski yurtlarında olup bitenlere ilgisiz duruyorlar? Neden Uygur Türkleri’ni derin bir yalnızlığa mahkûm ediyorlar?
Esir Türkleri unutmak ayıptır, yazıktır, günahtır!
Eskilerimiz, “Oruçlu Müslümanın evvelemirde (öncelikle) şuuru açık olacak” derlerdi: Biz şuurumuzun önemli bir kısmını sıkı sıkıya kapattık!
Kudüs’ten gelen çığlıkları kısmen duyuyoruz, ama Doğu Türkistan’dan gelen iniltileri hiç duymuyoruz!
Köşe yazarlarımız hiç söz etmiyor,Çin işgali altında yıllardır inim inim inleyen Doğu Türkistan’dan…
Doğu Türkistan’ı bilir misiniz, dostlar?..
Uygur Türkleri’ni bilir misiniz?..
Esir ülkenin yüzölçümü, 1 milyon 665.000 kilometrekare…
Nüfusu, 22 milyon civarında (2010 sayımına göre)…
Bayrakları bile bizimkinin aynısıdır: Tek farkı kızıl değil, mavi olması (mavi zemin üstüne ay ve yıldız)…Başka hiçbir fark yok. Adına da “Gökbayrak” denir.
İşte bu Doğu Türkistan, yıllardır Çin işgali altında: Uygur halkı “Çin işkencesi” diye tarihe geçen ağır zulmün envaı çeşidini yaşayarak Müslümanlıklarını devam ettirmeye çalışıyorlar.
Kanunen yasak olmasa da fiilen din yasak!..
Din âlimleri takip ediliyor. Her şeyi göze alarak İslâmiyeti genç nesillere öğretmek isteyen âlimler tutuklanıyor. Cezası idama kadar gidiyor.
İş hayatını olumsuz etkilediği gerekçesiyle çalışanların oruç tutması yasak!..
Oruç tutanların tespiti için meydanlarda bedava yemek dağıtılıyor. Almayanlar, alıp da yemeyenler görevliler tarafından tutuklanıyor. Giden bir daha geri gelmiyor. İddiaya göre yirmi milyon civarında Uygur Türk’ü kayıp!
Namaz kılmak izne tabi. Camilerin çoğu yıkılmış, bir kısmı başka amaçlarla Çin Devleti tarafından kullanılıyor. Bazıları ise sadece teravih saatlerinde açılıyor, ama namaza gidenler kayıt altına alınıp sonradan çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılıyor.
Dönem dönem Özerk Uygur Bölgesi’ne yerleştirilen Çinliler, Müslümanları taciz etmek için her yolu deniyorlar.
Uygurlar, komünist diktatör Mao’nun 1966-1976 yılları arasında gerçekleştirdiği Kültür Devrimi esnasında korkunç baskılar gördüler, büyük acılar yaşadılar. Hâlâ da baskı ve zulüm altında yaşıyorlar.
Dünya sessiz. Birleşmiş Milletler, Müslüman’ın ve Türk camiasının uğradığı diğer zulümlerle ne kadar ilgileniyorsa, Uygur Türkleriyle de ancak o kadar ilgileniyor. Bölgede yaşananlar kimsenin umurunda değil. Bu konuda da dünya “üç maymun”u oynuyor: “Duymadım, görmedim, bilmiyorum!”
Bölge üzerindeki hâkimiyetine büyük bir engel olarak gördüğü İslâm’dan Uygurları koparmak için, Çin Devleti akla-hayale gelmeyen yöntemlerini acımasızca kullanıyor.
Eğitim Çince yapılıyor. Eğitim hizmetinden faydalanabilen Müslüman oranı sadece yüzde 20 civarında. Gerisi cehalete mahkûm…
Alfabeleri otuz yıl içinde dört kez değiştirildi. Bir kez alfabesi değişen Türkiye’nin durumuna bakın, Uygur Türklerinin durumunu anlamaya çalışın.
Uygurlara tam bir asimilasyon politikası uygulanıyor!
Çin Devleti, Doğu Türkistan’ın ismini bile değiştirip “Şincan” yaptı. Dünya seyrediyor. BM seyrediyor. İşin en acı tarafı şu ki, Türkiye bile seyrediyor!
Buna rağmen Türkiye, Uygurların tek umudu olmaya devam ediyor: Dünya Uygur Kongresi BaşkanıRabia Kadir,“Türkiye Uygur Türklerine sahip çıkmalı” diyerek bu umudunu seslendiriyor.
Hadi diyelim ki, uluslararası yükümlülükler Türkiye Cumhuriyeti’nin elini kolunu bağlıyor. Peki, “bizim mahalle”nin yazar-çizerine ne oluyor? Neden mübarek günlerde bile eski yurtlarında olup bitenlere ilgisiz duruyorlar? Neden Uygur Türkleri’ni derin bir yalnızlığa mahkûm ediyorlar?
Esir Türkleri unutmak ayıptır, yazıktır, günahtır!
Kaynak : Yeni Akit Gazetesi-Köşe yazısı
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER