Son Dakika
Prof.Dr.Ekrem Barak ARIKOĞLU
Hayatta şanslı olduğumu düşünmeme sebep olan olaylardan biri Doğu Türkistan’ı boydan boya, neredeyse köy köy gezmem olmuştur.
21 günlük gezide her uğrak yerinde, misafir olduğumuz her evde, sohbet imkânı bulduğumuz her insanda derin bir İstanbul aşkı, bir gün İstanbul’u görme arzusu gördük. Orta yaşlılar Hacca giden babalarından, gençler dedelerinden İstanbul hikâyeleri dinlemişler. Çünkü eskiden Hacca giden Doğu Türkistanlıların bazıları İstanbul’a da uğrarmış. Hatta Uygur Türklerinde ” Deresaadeti(Hilafet Merkezi İstanbul’u) ziyaret etmeden yapılan hav ibadeti tam olmaz söylemi varmış.
Bana, Hac hikâyeleri unutulmuş İstanbul yaşanmışlıkları akılda kalmış gibi geldi her duyulmuş, ayrıntısına kadar hiçbir şeyin unutulmadığı canlı hikâyelerde. İnsan hiç görmediği, sadece hikâyelerden dinlediği bir ile, ülkeye nasıl bu kadar hasret duyar ve sevgiyle bakardı?
Arafat İle Buluşma
Turfan’dan Aksu’ya gidiyorduk. Korla’da Türkiye’den geldiğimiz için bizimle tanışmak isteyen arkadaşlarımızın bir arkadaşı varmış. Buluşma yerine vardık. Biraz bekleyince çelimsiz, deri montlu, seyrek bıyıklı otuz yaşına henüz ulaşmamış bir delikanlı geldi yanımıza. Mahcup bir hâli vardı. Tebessüm eden yüzüyle samimi şekilde sarıldı bizlere. Kendimi tuhaf hissettim. Sanki çok uzun zamandır karşılaşmadığım çok yakın bir akrabamı görmüş gibiydim. Adı Arafat imiş. Adını duyunca şaşkınlığımız daha da arttı. İlk kez Arafat adında bir Uygur’la karşılaşmıştık. Büyükleri, Filistin bağımsızlık mücadelesinin sembolü olduğu için ona Yaser Arafat’ın adını vermişler. Arafat’la iki saat kadar sohbet etme şansımız oldu. İki saatte sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi candan bir dostluk oluştu aramızda. Arafat sık sık ” iyi ki geldiniz ve hasret giderdik” anlamında duygu dolu bir gözle yüzüme bakıyor tebessüm ediyordu. Karşılaştığı sıkıntıları anlatırken aniden Türkiye sevgisine, hasretine atlıyordu konu. Yaşadığı Doğu Türkistan elbet bir gün Çin esaretinden kurtulacaktı, buna imanı tamdı, bunu kendi görmese torunları mutlaka görecekti. Diğer yandan gençlerin yok edilmeden ülke dışına kaçıp dışarıdan Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele etmesi de bir yoldu. Çin çeşitli bahanelerle gençleri topluyor, hapse atıyor, uyduruk suçlarla işkenceye tabii tutuyordu. Geçici bir süre ülke dışına gidip hayatta kalarak dünya kamuoyunda Doğu Türkistan davasını canlı tutmak da bir nevi bağımsızlık mücadelesine katkı olacaktı.
Ayrılık ve Göz Yaşı Seli İçinde Vedalaşma
İki saatlik sohbetin sonunda ayrılık vakti geldi. Şehrin çıkışına kadar bizi yolcu etti Arafat. Araçlardan indik, sarıldık birbirimize. Arafat’ın gözlerinden domur domur yaşlar indiğini gördüm. Ben de ağlamaya başladım. İki saat önce tanıştığım bir adam ayrılıyoruz diye niçin ağlıyordu ki? Ben iki saat önce tanıştığımız biriyle ayrılıyorum diye niçin ağlıyordum. Ben Arafat ağladı diye ağlıyordum, duygusal bir meseleyi görmeden gözlerim dolardı. Arafat niye ağlıyordu? İstanbul hasretini, Türkiye sevgisini benim şahsımda yeniden yaşamış, yaşadığı sıkıntılarının umuduna sarılmanın duygusuyla gözyaşlarını tutamamıştı. Arafat ağladı ama Doğu Türkistan’da milyonlarca sevgiyle dolan, ağlamaklı olan göz de vardı. Duygularını Arafat kadar açık etmiyorlardı ama onlar da ağlamak üzereydi.
Korku İçindeki Türkiye Sevgisi
Şahit oldum, tanık oldum binlerce ağlamaklı yüze, hasretle sevgiyle bakan göze. “Benden uzak durun, takip ediliyorum” diyen cami imamı da müthiş bir sevgi ve özlem dolu gözlerle bakıyordu bize. Bu kadar uzak mesafede, binlerce yıllık hasretlik nasıl aramızı açmamıştı, gözden çok çok ırak olan nasıl olmuştu da bu kadar gönüllerin içinde, en derin yerinde saklanıp kalmıştı ?
Birincisi çok uzaklarda da olsa, bir gün Anadolu’dan doğacak bir umut ışığının onların yüzünü de aydınlatacağını, Doğu Türkistan’ın özgürlüğünün Anadolu’dan yakılacak özgürlük ateşiyle, Turan ülküsüyle gerçekleşeceğini hayal ediyorlardı. Osmanlı onlara yardım göndermişti. Torunları da gönderirdi. Türkiye bağımsız, zengin ve güzel bir ülkeydi. Asırlar önce akrabaları da gitmiş Anadolu’ya Eratna devletini kurmuştu. Anadolu’daki herkes kardeşti Doğu Türkistanlı için
İkincisi dedeleri Anadolu’da yaşayan Türklerin kendilerine çok benzediğini söylemişti. Nasıl olduysa olmuş araya bin yıllar girmesine karşılık Doğu Türkistan’daki Uygur Türküyle Anadolu’daki Türklerin kültürleri, dilleri, adetleri diğer Türklerden daha fazla birbirine benzer kalmıştı. Uzaktakinin uzaklaşması beklenirken Uygurlar uzaklaştıkça yakınlaşmıştı. Semah dönmesinden, davul zurnasına kadar ortaktı Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya Türklerin…
Bütün bunlar mıydı Arafat’la benim yaşadığımızın sebebi? Yoksa Türk oluşumuz muydu?
Diğer Türklerle bu duygu yoğunluğu niçin yaşanmıyordu o halde?
Esaret altında olmak duygusallaştırmış mıydı Uygur Türklerini?
Belki daha fazla bunu duyup hissedip yaşıyor oluşumuzdu. Belki de duygularımızla o ana hazır oluşumuzdu!?
Arafat’ın zayıf ak yanaklarından ince bıyıklarına doğru yuvarlanan damlacıklar hayatım boyunca yuvarlanmaya devam edecek.
Ben ölmeden Doğu Türkistan özgür olursa gözyaşları durur belki.
Arafat’ı tarif ettim ama resmini buraya koyamıyorum. Umarım sağlıkta ve esenliktedir.
Doğu Türkistan Özgür Olunca Turan Gelecek…
Gelecek Turan’dır…
BENZER HABERLER