Son Dakika
Yücel TANAY
Akıl üzerinde egemenlik kurmanın tarihi çok eskilere dayanır. Dijital devrim ile geniş yelpazeli biyolojik ve psikolojik gözetleme araçlarının sunulduğu ve bunların sürekli geliştiği yeni bir çağın eşiğindeyiz.
Güvenlik kameraları, cep telefonları ve kredi kartları ile gözlem altında yaşıyoruz. Gündelik eylemlerimiz kodlanan bilgiye ve ticari mala dönüşürken iktidar sahiplerinin ve küresel şirketlerin egemenlik araçları da çeşitleniyor. Asıl kaygı verici olan ise gözetlenmenin ötesinde teknolojik aygıtların aklı esir alma ve ona hükmetme yöntemlerinde gösterdiği hızlı kabiliyet birikimi.
Demokrasiler sancılı bir dönemden geçerken otoriter yönetimler bilişim teknolojisinin katlanarak artan neredeyse sinirsiz ölçeği sayesinde sosyal medya ve diğer araçlarla milyonlarca insan üzerinde derin ve etkili bir denetim kuruyorlar. Çin bu açıdan önemli bir örnek. Çünkü hem en üst düzey teknolojiyi üreten hem de bu araçları sosyal denetim için tek parti denetiminde bir elden uygulamaya sokan bir ülke
Dijital izleme, sınıflama ve kodlamaya ek olarak kurulan toplama kamplarında değişik tahminlere göre bir ya da bir buçuk milyon Uygur ve diğer Türk kökenli Kırgız ve Kazaklar beyin yıkamada denek olarak kullanılıyor.
Doğu Türkistan’dan göç etmiş ve kamplarda tutuklu ,yakınlarının hüzünlü öykülerini dinleyince. Onların tasvirleri ilgili haber ve analizlerle birleşince tek tip insan yaratmada ürpertici bir mühendislik projesinin yürütüldüğüne işaret ediyor. Doğu Türkistan (Uygur Özerk Bölgesi) Çin’in küresel güç inşasında ve yeni pazarlara açılmasında anahtar konumunda. 2013’de Çin diktatörü azılı Çin faşisti Xi Jinping’in şatafatla açtığı “Yol ve Kuşak” projesi bir küresel egemenlik arayışı olarak Doğu Türkistan’dan batıya uzanan ulaşım ağları ile yeni liman ve denizlere açılıyor. Böylelikle hem ticarette nakil süresini kısaltıyor hem de Güney Çin Denizi’ndeki olası çatışma ve tıkanmaya karşı alternatif ticaret yolları yaratıyor. Aynı zamanda da Türkmenistan ve Kazakistan’dan aktarılan petrol ve gaz boru hatlarına ek olarak yeni hammaddelere erişim imkânı sağlıyor. Xi batıda her anlamda at koşturacağı düz bir bozkır hayali kuruyor. Tibet’teki acımasız yönetimiyle ünlenen Komünist Parti Sekreteri Chen Quanguo’nun Uygur özerk bölgesine 2016’da atanması ile zaten uzun zamandır ağır sıkıyönetim koşulları altında olan Uygurlar ve diğer Müslümanlar için daha zor günler başladı.
Yoğun güvenlik önemleri ile donatılmış ve sayıları son zamanlarda hızla artan devasa toplama merkezlerinde zaman geçirmiş görgü tanıklarına göre mahkumlar dinî inançlarından ve kimliklerinden vazgeçirilmek için eğitiliyor, marşlar okuyup, bağlılık yeminleri ettiriliyorlar, özeleştiri yapmaları ve Başkan Xi’ye itaat edeceklerine dair söz vermeleri gerekiyor ve işkence görüyorlar.Uzun tutukluluk dönemleri gösteriyor ki ilgili eğitim bir iki hafta ya da ayla sınırlı değil ve dolayısıyla bu kamplarda başka neler olduğu ilerde açıklanmayı bekliyor olacak. Ortadoğu’daki cihatçı terör gruplarına katılanlar arasında az sayıda Uygurun olması ve görece çok az olan terör saldırılarını toplu cezalandırma için bir gerekçe gösteren Çin sömürgeciliği işkence, ölüm kamplarını abes bir şekilde “meslekî eğitim merkezleri” olarak tanıtan göstermelik fotoğraf ve videolar yayınlıyor.
Uluslararası camiada diğer otokratlardan takdir topluyor. Kamplarla ilgili söylenti ve haberler ilk yayıldığında konunun Çin’in yükselen gücüne karşı Batı’nın uyduruğu yalanlardan biri olduğunu düşününler arasında Müslümanları bir tehlike olarak görenler ve Çin’de ÇKP sadece parti olarak varken tüm politikalarının liberal kapitalizm ve Çin-Han Milliyetçiliği üzerine inşa etmişken Çin’deki sözde Komünizmin başarısına toz kondurmak istemeyen Türkiye’deki Çinin borazanı Maocular vardı. Öte yandan Sputnik gibi haber organlarında ilgili gündemi cihatçıların gasp ettiği yönünde yorumlar yer aldı. Hatta muhtemelen bu niyetle “eğitim kampları”nı masum ve gerekli görenler bile oldu. Türkiye’de bu işkence- soykırım kamplarını Köy enstitüleriyle bir tutanlar oldu. Bu merkezler ile ilgili Batı’da çıkan haberler Çin Dışişlerince “saçma yalanlar” olarak nitelendirildi ve cılız da olsa Türkiye’nin itirazına sert bir dille cevap verildi. Öte yandan hangi amaca hizmet ettiği anlaşılamayan İslâm Kalkınma Örgütü Mart 2019’da Dubai’de yaptığı toplantıda Çin’i Müslüman azınlık haklarını koruduğu gerekçesi ile takdire layık görmüştü. Çin’in bölgesel rakibi Hindistan’a karşı verdiği kredilerle paraya boğduğu Pakistan başbakanı, eski kriket oyuncusu, Imran Khan da komşu Müslüman bir halkın toplama kamplarına konmasına neden tepki göstermediği sorusu üzerine şaşırmış görünerek konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmadığını çünkü çok yoğun çalıştığını söyledi.Çin değişik bölgelerde yönetici seçkinlerle yaptığı iş bağlantıları nedeniyle eleştirileri, en azından şimdilik, bertaraf edip basın ve yayın organlarını da susturmuş durumda.
Aileler bölünmüş durumda, akrabalarının çoğu Doğu Türkistan da kalanlar için uzun bir bekleyiş devam ediyor. Sistemli cezalandırmaların büyük ölçekte 2016’da başladığını söyleyen annesi Uygur babası Kırgız Doğu Türkistanlı bir işkadını bölgeden baskılar nedeniyle yıllar önce nasıl ayrılmak zorunda kaldıklarını anlattı. Hamile bir yakınının ev hapsinde, ailedeki diğer erkeklerin de bir yıldan fazladır kampta olduğunu, kimsenin kimseyi aramadığını ve kesinlikle akraba ziyaretine gitmediklerini söyledi. Bir başka Uygur, ailesindeki tüm erkeklerin uzun süredir kamplarda tutulduğunu söyledi. Benzer örnek olaylar artarak tekrarlanan hikâyelerle sohbet içinde kedere ve utanca dönüştü. Aralarında üç ay, bir yıl kalıp çıkan da vardı ama birçok akraba hâlâ kamptaydı ve kimseden haber alınamıyordu. Kardeşler, kuzenler, amcalar, dayılar, teyzeler, tanıdıklar belirsiz bir yolculuğa çıkmışlardı. Kadınlar ve erkekler için ayrı kampların bulunduğunu, ailelerin parçalandığı ve çocukların da alınıp yatılı okullara yollandığını söylediler. Kamplardan ayrılıp Batı’ya kaçabilen az sayıda tanık gördükleri beyin yıkama eğitimini, işkence ve kötü muameleyi paylaştılar. Fakat Doğu Türkistanlı Uygurlar, Kazak ve Kırgızlar arasında bir iki küçük gösteri dışında hem geride kalanlara hem de kamptaki yakınlara zarar vermemek için şimdilik derin bir sessizlik hâkim zira Batı Türkistan’a kadar uzanan bir takip altındalar. Çin sistematik olarak suskunluğunu koruyan bölge hükümetlerine kendi vatandaşlarını iade etmesi için baskı yapıyor. Radikal İslâm ve terör tehdidi bahanesi ile bölgede Şanghay İşbirliği Örgütü destekli askerî tatbikatlar yapılıyor ve Rusya gözetiminde Çin’in bölgedeki askerî varlığı artıyor.
Toplama kamplarındaki uzun tutukluluk, hukuksuzluğa ve köklü bir insan mühendisliğine işaret ederken dışarıda günlük yaşamda olanlar da bir o kadar ürkütücü. Kapsamlı ve çok-boyutlu yüksek teknolojiye dayalı dijital gözetleme ve yaptırımlar Uygurları her an takip ediyor. Bio-metrik veri ile toplu fişleme, yapay zekâ kullanımı, genetik kodlama, telefonlara yüklenen casus programlar ve çok-boyutlu barkodları izlemede ayrıca bir milyondan fazla görevli çalışıyor. İnsanların davranışları, tükettikleri elektrikten aldıkları petrole kadar her eylemi istifleniyor ve sıradışı görünen her şey inceleniyor.DNA bilgileri toplandığı, görüntü işleme ve yüz tanıma yöntemleri ile bireylerin sınıflandığı, yollara ve binalara yerleştirilen kameraların da uzun bir süredir kullanıldığı biliniyor. Bu derin takip yetmiyormuş gibi görevli muhbirlerin düzenli olarak ahalinin evlerine gidip kaldığı İnsan Hakları İzleme Komitesi raporunda da değinilen boğucu, neredeyse çıldırtıcı, bir göz hapsi ve psikolojik teröre işaret ediyor.
Etnik bir azınlığın toplama kamplarında tecridi ve kimliğinin kurgulanmak istenmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan beri benzerini görmediğimiz bir sosyal mühendislik projesi. Mao’nun Kültür Devrimi’nden neredeyse yarım yüzyıl sonra yürürlüğe konan aklı ele geçirme, birey üzerinden topluma hiza verme emeli bir anlamda bu. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov Gün Olur Asra Bedel romanında beynin fizikî ve kimyasal bir süreçle işlevsiz hale gelmesini tarihsel düşmanlara ve mitlere bağlayarak tasvir eder. Kırgızların büyük epiği Manas’ta düşünemeyen köle Mankurt’a bağlar. Aslında Sovyetler Birliği’nde yeni insanın (Homo-Sovieticus) inşasındaki yok oluşu eleştirir. Düşmanlar esir aldıkları erkeklerin saçlarını tamamen kazır, ardından taze kesilen deve derisini başlarına sararlar, yakıcı güneş ışığında kuruyan deri kafayı sımsıkı sarar ve acı içinde kıvranan tutsağın saç telleri dışarıya değil, içeriye doğru uzayıp beyni çepçevre örer. O artık yaşayan bir robottur. Bu aklın kendi haznesinde boğulmasıdır.
Doğu Türkistan(Uygur Özerk bölgesi)indeki Çinin Nazi kampları, Tibet’teki uygulamalar, üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen hâlâ bir tabu olan Tiananmenkatliamı, muhalefete ve farklı düşünceye kesinlikle kapalı bir siyasi anlayış ve yaygın dijital izleme biçimleri Çin’in sadece dünyanın en büyük fabrikası olarak ulaştığı ekonomik ölçek ile değil e-otokrasisi ile de gelecekte örnek bir ülke olacağına dair işaretler veriyor. Tek parti, güçlü lider, fen destekli bir ülke birliği ve Komünist-Konfüçyüs tahribi ideoloji,liberal kapitalizm ,Han -Çin Milliyetçiliği ile yamalı bir model karşımızda duruyor. Çok çeşitli halkları ve bölgesel farklıları zapturapt altına almayı hedefleyen bu e-otokrasinin sürdürülebilirliği şüpheli olsa da heveslileri şimdiden sırada.Sanayi devriminin ürettiği despotları ve adaletsizliği hatırlayarak dijital devrimin devlet ya da şirket olan yeni muktedirlerini sorgulamak zamanındayız.
ÇKP,otokrasisinin Doğu Türkistan’daki politikaları gelecekte zorbalar elinde kurgulanabilecekler için de ibret verici bir durum
KAYNAK : https://www.kooplog.com/ckp-otokrasisinin-cinin-nazi-kamplari-kurbani-uygurlar/?fbclid=I
BENZER HABERLER