logo

trugen jacn
06 Ağustos 2015

CUMHURBAŞKANI’NİN ÇİN ZİYARETİ VE “DOĞU TÜRKİSTAN İSLAM PARTİSİ “

e.DOĞAN şİMirkamilcan KAŞGARLI

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 günlük Çin ziyaretinde Uygurlar açısından tarihte bir ilk yaşanmıştır. Doğu Türkistan kızıl Çin’in işgali altına geçtiği 66 seneden bu yana Cumhurbaşkanı seviyesindeki görüşmede ilk defa ana gündem maddesi halinde müzakere masasına geldi. Bu durum, Uygur meselesi açısından tarihte bir ilk’ti.
Bir Doğu Türkistanlı olarak bu sadece bana göre değil, belki bütün Uygurlara göre, özellikle dünyanın ilgisizliği ve Uluslararası medya kuruluşlarının umursamazlığından yakınan ve her vesile ile seslerini duyurmaya gayreti içinde olan Uygur diasporasına göre başlı başına bir ivme, büyük bir başarı, büyük bir adımdı. Ben daha 10-15 sene önce ‘hangi gazetede Uygurlar hakkında bir haber vardır acaba?’ diye gazeteleri taradığım ve 2-3 ayda bir, çok nadir gazetelerin arka sayfalarında bulabildiğim küçücük haberleri keserek sakladığım ve arkadaşlar arasında ‘bakınız gazetede Uygurlar hakkında haber çıkmış’ diye heyecandan kendimi tutamadığım günleri hatırlıyorum. Evet şimdi ise Uygurların her gün neredeyse bir tv yada gazetede yer almaya başlıyor olması ve hatta Cumhurbaşkanı seviyesinde görüşülüyor olması beni gerçekten sevindiriyor ve duygulandırıyor. Doğu Türkistan meselesinde bir çok ilklere imza atan ve şimdi ise,Çin ziyaretinde yine bir ilk’i gerçekleştiren sayın Cumhurbaşkanı’mıza kutsal Ramazan’ın o muhteşem manevi atmosferinde ellerim duaya açılıyordu. Elbette ki bu büyük başarının arkasında diasporadaki Uygur STK ların gayertli çalışmaları ile özellikle mazlum Uygurlara destek olmak ve onların seslerini duyurmak için gayret sarfeden,Mubarek Ramazan günlerinin aşırı sıcaklarında sokak ve caddelerde protestolara katılan isteyen her kesimden gönül dostlarımızın halisane emekleri için ne ekadar teşekkür etsek azdır,diye düşünüyorum. Allah hepsinden razı olsun!

1971 yılında kurulan Türkiye-Çin diplomatik ilişkilerinden bu yana uluslararası kurallara göre Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duyulacağına dair, her Çin’i resmi iziyaret eden Türk ve diğer ülke Liderelerinin rutin olarak tekrarladığı diplomatik söylem, Erdoğan tarafından da dile getirildi. Ama normal olmayan ve aşırı beklenti içerisinde olan kardeşlerimizi büyük üzüntüye sokan şey , Cumhurbaşkanınin sözde ”Doğu Türkistan İslam partisinin” terör faaliyetlerine ve her yerde teröre karşı olduğu yönündeki açıklaması oldu. Halbuki bu yeni bir şey değildi.11 Eylul saldırılarından sonra 2001 de Çin tarafından Terör örgütü olarak ilan edilen ve 2002 yılında ise ABD.ve diğer NATO müttefikleri tarafından de terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Aynı yılda ise, NATO üyesi Türkiye’nin de listesinde yer almış ve 2003’te BM tarafından Terör Listesine alınmıştır. Pakistan’da yaşayan örgütün Lideri Hasan Mahdum ABD insansız hava araçlarının saldırısı sonucunda şehit edilmişti. Bundan sonra  çözülüp dağıldığı ve   varlığı ise,   tartışmalı ve belirsiz hale gelen örgütün sonraki süreçlerini Suriye’de Esad’a karşı savaşan Türkistan İslam Partisi askeri komutanı İbrahim Mansur şöyle tanımlıyor:
”1996 yılının sonrası emirimiz Hasan Mahsum Rahimeullah rehberliğinde bir kısım mücahitlerle beraber Afganistan İslam İmaratı’na katıldı. 1997 yılında Cemaat Afganistan İslam Emirliği altında toparlandı. 2001 yılında kâfirler tarafından Afganistan İslam Emirliği’ne büyük saldırı başladıktan sonra cemaat Veziristan topraklarına çekildi. 2012 yılında cemaat Suriye’ye bir kısım mücahitleri göndererek cihada iştirak etti.”

Mirkamil Kaşgarlı

Daha çok sosyal medya da varlık gösteren bu örgütün kurulduğu 18 seneden bu yana Doğu Türkistan’da Çin’e karşı yaptığı kayda değer hiçbir faaliyeti olmamıştır. Varsa yoksa sadece silahlar ile çekilen fotoğraflarını, okul yaşındaki çocuklara silah eğitimi verdiklerini gösteren video kayıtlarını, Afganistan ve Suriye savaşına davet eden dini vaazlarını sosyal medyada yayınlamaktan başka  bir etkinliğine rastlanılmamaktadır.  Aksine bu ve benzer sanal ortamda yapılan duygusal yayınları,  Çin yönetimi   bu kanıtları  büyük ustalıkla Uygurları dünyaya terörist göstererek Doğu Türkistan’daki zulüm ve katliamlarını meşrulaştırmak için kullanılmış ve  kullanılmaya de devam etmektedir. Çin İşgal yönetimi, on binlerce Doğu Türkistanlı gençlerini bu yayınları görmek ve saklamakla suçlayarak tutuklamış ve Çin işkencelerinden geçirmektedir. Çin,  Doğu Türkistan’da yaşanan bütün bu tepki amaçlı olayları   bu sanal örgütle ilişkilendirmesinde ve  ” Uygurlar terörist” tezini  dünya’ya lansa etmesinde güçlü argüman haline getirmektedir. Öyle ki bu büyük ustalıkla sağ soldan derleyip oluşturulan Çin’in terör tezi ABD, BM ve NATO müttefiklerini Doğu Türkistan İslam Partisi’ni terör listesine almaya ikna edebilecek çapa  ulaşmıştır.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesinde 2002 den bu yana bu örgütün Türkiye’nin terör listesinde olduğunu dile getirmesi aslında örgütün NATO‘nun terör listesine alındığı tarihi hatırlatmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan terörizm ile mücadele eden bir ülkenin devlet cumhurbaşkanı olarak da Doğu Türkistan’daki sözde terörist faaliyetlere karşı olduğunu ortaya koyarken, DEAŞ  ve IŞID  örneğini vermeyi de özen göstermiştir.
Ne acıdır ki, Uygur meselesini Türkiye’nin iç siyasetine malzeme yapmak ve kişisel  düşünce ve görüşlerine  göre yorumlamak veya  alet etmek isteyenler   sarfedilen bu ifadeleri  “Cumhurbaşkanı  Erdoğan Uygurları terörist ilan etti’ yolunda yorumlamak suretiyle   başka bir  algı operasyonuna start vermiştir. Hatta  bu odaklar Çin’in insanlık dışı hak ve hukuk ihlallerini onlarca senedir görmemezlikten gelen ve ziyarete aylar kala Türkiye’yi karalamak maksadıyla Uygurları DEAŞ  ve IŞID’çı ilan ederek Çin’in terör tezine Türkiye’yi köşeye sıkıştırabilecek derecede güçlü kanıt ve koz hazırlamaktan  asla  çekinmemiştir. Mazlumları kendi  kişisel görüş ve siyasi  çıkar, nefret ve  kinlerine  alet etmekten  utanmayan paralel medya ve Maocu  sarı  medyanın aniden Uygurların fedailiğine soyunması çok manidardır.
Bu arada ‘İsrail’e “one minute” çeken Erdoğan, aynı tavrını Çin’de neden sergilemedi! Oysa her ikisi de aynı şekilde toprakları işgal edilen ve özgürlük mücadelesi veren kardeşlerimiz değil miydi? tarzında real politik  temelden yoksun ve  duygusal yorumlar piyasaya sürülmeye başlandı. Halbuki Filistin ile Doğu Türkistan’ın kaderi aynı olsa da uluslararası statüsünün aynı olmadığı herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçektir.  Filistin BM ve üye ülkeler nezdinde işgal edilmiş toprak olarak yasal kayda geçmiştir.Buna karşılık  Doğu Türkistan Çin‘in iblise taş çıkartacak kurnazlığı ile BM ve üye ülkeler nezdinde Çinin toprağı olarak yasal olarak  kayda geçmiştir. Dolayısıyla iki ayrı statüye sahip mesele için aynı şeyi söylemek ve bakmak,  mantıksel ve real olarak  mümkün değildir. Ama vicdan ve İslam açısından söylenmesi  halinde ise tamamen doğru bir algılamadır.  Ben bir Doğu Türkistanlı olarak Erdoğan’ın Çin’e sadece “one minute” ayarı vermesini değil, belki daha fazlasını, tıpkı Davus’taki gibi ”bir daha gelmem” diye masadan kalkmasını senelerdir büyük bir umut ve heyecanla hayal etmişimdir, Bu  ve benzeri umut ve  hayallar  şuan sadece benimle sınırlı olmayıp, Türkiye’den beklentisi büyük bütün Doğu Türkistanlıların tefekküründe hala canlılığını korumaktadır. Maalesef şu da bir gerçek ki, realitede böyle olması şimdilik, yanı Türkiye sadece Çin’e değil, BM’ye de söz geçirebilecek güçlü bir konuma gelmeden ve BM nezdinde de Doğu Türkistan işgal edilmiş toprak olarak kayıta geçmeden pek mümkün görünmüyor. Işte bu yanlış kıyaslamadan doğan aşırı duygusal beklentiler  yüzünden dünya genelindeki bütün Uygurlar kendilerini büyük hayal kırıklığına uğramış hissetmektedir. Üstelik Çin ,Türkiye’deki Çin sarı medyası ile   paralel medya kaynaklı art niyet kokan haberlerin sadece muhalefet olsun diye klavye kahramanları tarafından sosyal medyada dolaştırılması, Doğu Türkistan Türklerinin bu konudaki hassasiyetlerini olumsuz yönde etkileyecek yorumlarla tahrik etmesi ve yanıltması mazlum Doğu Türkistanlıların Allah’tan sonra yegane dayanağı, güç ve ümit kaynağı olan   Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı samimi duygularını sarsmak, ümitlerini kırmak ve ortadan kaldırmak gibi Çin’in rezil ve  sinsi planlarına açıktan destek anlamına gelmektedir. Dolaysıyla bir Doğu Türkistanlı olarak Türkiye’deki bütün partilere, gurup, cemaat, tarikat ve STK lara tek bir çağrım ve ricam vardır.

      Ne olur Doğu Türkistan meselesini partiler üstü ve siyaset üstü insanlık davası yapmaya ve böyle görmeye lütfen samimiyetle özen gösterelim. İHH Genel başkanı Bülent YILDIRIM beyin de dedigi gibi, Doğu Türkistan konusunda bütün siyabi Partiler,Sivil Toplum Kuruluşları,Kanaat önderleri ve diğer tüm kesimlerin ortak  görüş ve ortak inisiyatifini belirlemek için acil  olarak Uluslar arası Doğu Türkistan konferansı düzenleyelim ki, Doğu Türkistan sorunu konusunda bir birimizi  kınamak ve eleştirmek yerine müşterek ve  daha uzun vadeli çözüm  yolları tesbit edebilelim ve bunun yollarını arayalım.

Son olarak Doğu Türkistanlı kardeşlerime çağrım şudur ;  Cumhurbaşkanımızın bu çok önemli ve tarihi girişim olarak ortaya koyduğu  ve  ilk olma niteliği taşıyan Uygurlar konusunu müzakere edilecek  gündem maddesi olarak  belirleyen  bu girişimi son girişim veya son  görüşme değildir. Bu bir ilk  başlangıçtır ne de son görüşmedir. Erdoğan bu ilk görüşmede son sözünü daha söylememiştir. Uygur Türkleri  meselesi tek bir görüşmede çözülecek basit bir konu hiç değildir. Sadece görüşmelere ve diyaloga kapa aralamak, Cumhurbaşkanı seviyesindeki görüşmelerin ana gündem maddesi  haline getirmek suretiyle hem dünyanın dikkatini çekmek hem de daha kalıcı uzun soluklu etkili görüşmelerle Uygurların maruz kaldığı baskıları bir nebze olsun  hafifletmeyi  sağlayabilmeyi amaçlamaktadır.  Uygurlar konusunda Çin’i suçlayıcı  ve eleştirel  üslupta değil, teklif ve tavsiye niteliğinde atılan ilk adımdır. Ümitsiz olmayalım, oyuna gelmeyelim, bize iyi niyetle destek vermek isteyen kardeşlerimizde  Vefasızılık, Kadirbilmezlik ve takdir duygusundan yoksun” algısı yaratacak olumsuz yorum ve paylaşımlarda bulunmayalım, Önümüzde daha nice görüşmeler vardır. Söylenmeyenleri söyleyebilecek nice ve  sayısız fırsatlar bizi beklemektedir. Unutmayalım ki bizim daha çok dost kazanmaya daha çok destekçi edinmeye ihtiyacımız vardır. En azından İslam’ın ilk o meşhur ” Görünüşte eşitsizlik ve  Müslümanların aleyhine olarak görünen bir hususun  Kur’an-i Kerim’de Peygamber Efendimiz ve Müslümanlar açısından  büyük başarı olarak nitelendirilen  Hudeybiye Antlaşması”’nın önemini hatırlayalayım.

    Biz Müslüman Doğu Türkistan Türkleri, onlarca yıldır, İşgalcı  Çin’in katı ve taviz vermeden acımasızca yürütmekte olduğu ‘’Ya benim gibi Çinli ve Ateist olacaksın yada   terörize ve radakalize çukuruna düşerek  daha kolay yoldan yok olacaksın.’ tarzında sunduğu assimilasyon ve soykırım uygulamasının  kurbanları ve bu iki yoldan birini seçmeye zorla itilen  imha  siyasetinin ortasında varlık mücadelesi vermekteyiz. Bu durumda konuşacaklarımız şu ana kadar yaptıklarımız konusunda özeleştiri yapmak ve bundan sonra yapabileceklerimizi daha kalıcı,uzun  soluklu ve etkili planlara dönüştürmek için masaya yatırmaktan ibaret olmalıdır,diye düşünüyorum.

                                   “Çalışmak Bizden,Tevfik Allah Taala’dandır.”

Kaynaklar:
1.- http://www.haberburada.net/turkistan-islam-partisi-mi-yoksa-dogu-turkistan-islam-hareketi-mi-310yy.htm
2.-http://www.gazetevahdet.com/dogu-turkistan-dengeler-adina-kurban-edildi-3063yy.htm
http://www.uyghurnet.org/22825/

Etiketler: » » » » » »
Share
3842 Kez Görüntülendi.