Son Dakika
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 günlük Çin ziyaretinde Uygurlar açısından tarihte bir ilk yaşanmıştır. Doğu Türkistan kızıl Çin’in işgali altına geçtiği 66 seneden bu yana Cumhurbaşkanı seviyesindeki görüşmede ilk defa ana gündem maddesi halinde müzakere masasına geldi. Bu durum, Uygur meselesi açısından tarihte bir ilk’ti.
Bir Doğu Türkistanlı olarak bu sadece bana göre değil, belki bütün Uygurlara göre, özellikle dünyanın ilgisizliği ve Uluslararası medya kuruluşlarının umursamazlığından yakınan ve her vesile ile seslerini duyurmaya gayreti içinde olan Uygur diasporasına göre başlı başına bir ivme, büyük bir başarı, büyük bir adımdı. Ben daha 10-15 sene önce ‘hangi gazetede Uygurlar hakkında bir haber vardır acaba?’ diye gazeteleri taradığım ve 2-3 ayda bir, çok nadir gazetelerin arka sayfalarında bulabildiğim küçücük haberleri keserek sakladığım ve arkadaşlar arasında ‘bakınız gazetede Uygurlar hakkında haber çıkmış’ diye heyecandan kendimi tutamadığım günleri hatırlıyorum. Evet şimdi ise Uygurların her gün neredeyse bir tv yada gazetede yer almaya başlıyor olması ve hatta Cumhurbaşkanı seviyesinde görüşülüyor olması beni gerçekten sevindiriyor ve duygulandırıyor. Doğu Türkistan meselesinde bir çok ilklere imza atan ve şimdi ise,Çin ziyaretinde yine bir ilk’i gerçekleştiren sayın Cumhurbaşkanı’mıza kutsal Ramazan’ın o muhteşem manevi atmosferinde ellerim duaya açılıyordu. Elbette ki bu büyük başarının arkasında diasporadaki Uygur STK ların gayertli çalışmaları ile özellikle mazlum Uygurlara destek olmak ve onların seslerini duyurmak için gayret sarfeden,Mubarek Ramazan günlerinin aşırı sıcaklarında sokak ve caddelerde protestolara katılan isteyen her kesimden gönül dostlarımızın halisane emekleri için ne ekadar teşekkür etsek azdır,diye düşünüyorum. Allah hepsinden razı olsun!
1971 yılında kurulan Türkiye-Çin diplomatik ilişkilerinden bu yana uluslararası kurallara göre Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duyulacağına dair, her Çin’i resmi iziyaret eden Türk ve diğer ülke Liderelerinin rutin olarak tekrarladığı diplomatik söylem, Erdoğan tarafından da dile getirildi. Ama normal olmayan ve aşırı beklenti içerisinde olan kardeşlerimizi büyük üzüntüye sokan şey , Cumhurbaşkanınin sözde ”Doğu Türkistan İslam partisinin” terör faaliyetlerine ve her yerde teröre karşı olduğu yönündeki açıklaması oldu. Halbuki bu yeni bir şey değildi.11 Eylul saldırılarından sonra 2001 de Çin tarafından Terör örgütü olarak ilan edilen ve 2002 yılında ise ABD.ve diğer NATO müttefikleri tarafından de terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Aynı yılda ise, NATO üyesi Türkiye’nin de listesinde yer almış ve 2003’te BM tarafından Terör Listesine alınmıştır. Pakistan’da yaşayan örgütün Lideri Hasan Mahdum ABD insansız hava araçlarının saldırısı sonucunda şehit edilmişti. Bundan sonra çözülüp dağıldığı ve varlığı ise, tartışmalı ve belirsiz hale gelen örgütün sonraki süreçlerini Suriye’de Esad’a karşı savaşan Türkistan İslam Partisi askeri komutanı İbrahim Mansur şöyle tanımlıyor:
”1996 yılının sonrası emirimiz Hasan Mahsum Rahimeullah rehberliğinde bir kısım mücahitlerle beraber Afganistan İslam İmaratı’na katıldı. 1997 yılında Cemaat Afganistan İslam Emirliği altında toparlandı. 2001 yılında kâfirler tarafından Afganistan İslam Emirliği’ne büyük saldırı başladıktan sonra cemaat Veziristan topraklarına çekildi. 2012 yılında cemaat Suriye’ye bir kısım mücahitleri göndererek cihada iştirak etti.”
Daha çok sosyal medya da varlık gösteren bu örgütün kurulduğu 18 seneden bu yana Doğu Türkistan’da Çin’e karşı yaptığı kayda değer hiçbir faaliyeti olmamıştır. Varsa yoksa sadece silahlar ile çekilen fotoğraflarını, okul yaşındaki çocuklara silah eğitimi verdiklerini gösteren video kayıtlarını, Afganistan ve Suriye savaşına davet eden dini vaazlarını sosyal medyada yayınlamaktan başka bir etkinliğine rastlanılmamaktadır. Aksine bu ve benzer sanal ortamda yapılan duygusal yayınları, Çin yönetimi bu kanıtları büyük ustalıkla Uygurları dünyaya terörist göstererek Doğu Türkistan’daki zulüm ve katliamlarını meşrulaştırmak için kullanılmış ve kullanılmaya de devam etmektedir. Çin İşgal yönetimi, on binlerce Doğu Türkistanlı gençlerini bu yayınları görmek ve saklamakla suçlayarak tutuklamış ve Çin işkencelerinden geçirmektedir. Çin, Doğu Türkistan’da yaşanan bütün bu tepki amaçlı olayları bu sanal örgütle ilişkilendirmesinde ve ” Uygurlar terörist” tezini dünya’ya lansa etmesinde güçlü argüman haline getirmektedir. Öyle ki bu büyük ustalıkla sağ soldan derleyip oluşturulan Çin’in terör tezi ABD, BM ve NATO müttefiklerini Doğu Türkistan İslam Partisi’ni terör listesine almaya ikna edebilecek çapa ulaşmıştır.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesinde 2002 den bu yana bu örgütün Türkiye’nin terör listesinde olduğunu dile getirmesi aslında örgütün NATO‘nun terör listesine alındığı tarihi hatırlatmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan terörizm ile mücadele eden bir ülkenin devlet cumhurbaşkanı olarak da Doğu Türkistan’daki sözde terörist faaliyetlere karşı olduğunu ortaya koyarken, DEAŞ ve IŞID örneğini vermeyi de özen göstermiştir.
Ne acıdır ki, Uygur meselesini Türkiye’nin iç siyasetine malzeme yapmak ve kişisel düşünce ve görüşlerine göre yorumlamak veya alet etmek isteyenler sarfedilen bu ifadeleri “Cumhurbaşkanı Erdoğan Uygurları terörist ilan etti’ yolunda yorumlamak suretiyle başka bir algı operasyonuna start vermiştir. Hatta bu odaklar Çin’in insanlık dışı hak ve hukuk ihlallerini onlarca senedir görmemezlikten gelen ve ziyarete aylar kala Türkiye’yi karalamak maksadıyla Uygurları DEAŞ ve IŞID’çı ilan ederek Çin’in terör tezine Türkiye’yi köşeye sıkıştırabilecek derecede güçlü kanıt ve koz hazırlamaktan asla çekinmemiştir. Mazlumları kendi kişisel görüş ve siyasi çıkar, nefret ve kinlerine alet etmekten utanmayan paralel medya ve Maocu sarı medyanın aniden Uygurların fedailiğine soyunması çok manidardır.
Bu arada ‘İsrail’e “one minute” çeken Erdoğan, aynı tavrını Çin’de neden sergilemedi! Oysa her ikisi de aynı şekilde toprakları işgal edilen ve özgürlük mücadelesi veren kardeşlerimiz değil miydi? tarzında real politik temelden yoksun ve duygusal yorumlar piyasaya sürülmeye başlandı. Halbuki Filistin ile Doğu Türkistan’ın kaderi aynı olsa da uluslararası statüsünün aynı olmadığı herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Filistin BM ve üye ülkeler nezdinde işgal edilmiş toprak olarak yasal kayda geçmiştir.Buna karşılık Doğu Türkistan Çin‘in iblise taş çıkartacak kurnazlığı ile BM ve üye ülkeler nezdinde Çinin toprağı olarak yasal olarak kayda geçmiştir. Dolayısıyla iki ayrı statüye sahip mesele için aynı şeyi söylemek ve bakmak, mantıksel ve real olarak mümkün değildir. Ama vicdan ve İslam açısından söylenmesi halinde ise tamamen doğru bir algılamadır. Ben bir Doğu Türkistanlı olarak Erdoğan’ın Çin’e sadece “one minute” ayarı vermesini değil, belki daha fazlasını, tıpkı Davus’taki gibi ”bir daha gelmem” diye masadan kalkmasını senelerdir büyük bir umut ve heyecanla hayal etmişimdir, Bu ve benzeri umut ve hayallar şuan sadece benimle sınırlı olmayıp, Türkiye’den beklentisi büyük bütün Doğu Türkistanlıların tefekküründe hala canlılığını korumaktadır. Maalesef şu da bir gerçek ki, realitede böyle olması şimdilik, yanı Türkiye sadece Çin’e değil, BM’ye de söz geçirebilecek güçlü bir konuma gelmeden ve BM nezdinde de Doğu Türkistan işgal edilmiş toprak olarak kayıta geçmeden pek mümkün görünmüyor. Işte bu yanlış kıyaslamadan doğan aşırı duygusal beklentiler yüzünden dünya genelindeki bütün Uygurlar kendilerini büyük hayal kırıklığına uğramış hissetmektedir. Üstelik Çin ,Türkiye’deki Çin sarı medyası ile paralel medya kaynaklı art niyet kokan haberlerin sadece muhalefet olsun diye klavye kahramanları tarafından sosyal medyada dolaştırılması, Doğu Türkistan Türklerinin bu konudaki hassasiyetlerini olumsuz yönde etkileyecek yorumlarla tahrik etmesi ve yanıltması mazlum Doğu Türkistanlıların Allah’tan sonra yegane dayanağı, güç ve ümit kaynağı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı samimi duygularını sarsmak, ümitlerini kırmak ve ortadan kaldırmak gibi Çin’in rezil ve sinsi planlarına açıktan destek anlamına gelmektedir. Dolaysıyla bir Doğu Türkistanlı olarak Türkiye’deki bütün partilere, gurup, cemaat, tarikat ve STK lara tek bir çağrım ve ricam vardır.
Ne olur Doğu Türkistan meselesini partiler üstü ve siyaset üstü insanlık davası yapmaya ve böyle görmeye lütfen samimiyetle özen gösterelim. İHH Genel başkanı Bülent YILDIRIM beyin de dedigi gibi, Doğu Türkistan konusunda bütün siyabi Partiler,Sivil Toplum Kuruluşları,Kanaat önderleri ve diğer tüm kesimlerin ortak görüş ve ortak inisiyatifini belirlemek için acil olarak Uluslar arası Doğu Türkistan konferansı düzenleyelim ki, Doğu Türkistan sorunu konusunda bir birimizi kınamak ve eleştirmek yerine müşterek ve daha uzun vadeli çözüm yolları tesbit edebilelim ve bunun yollarını arayalım.
Son olarak Doğu Türkistanlı kardeşlerime çağrım şudur ; Cumhurbaşkanımızın bu çok önemli ve tarihi girişim olarak ortaya koyduğu ve ilk olma niteliği taşıyan Uygurlar konusunu müzakere edilecek gündem maddesi olarak belirleyen bu girişimi son girişim veya son görüşme değildir. Bu bir ilk başlangıçtır ne de son görüşmedir. Erdoğan bu ilk görüşmede son sözünü daha söylememiştir. Uygur Türkleri meselesi tek bir görüşmede çözülecek basit bir konu hiç değildir. Sadece görüşmelere ve diyaloga kapa aralamak, Cumhurbaşkanı seviyesindeki görüşmelerin ana gündem maddesi haline getirmek suretiyle hem dünyanın dikkatini çekmek hem de daha kalıcı uzun soluklu etkili görüşmelerle Uygurların maruz kaldığı baskıları bir nebze olsun hafifletmeyi sağlayabilmeyi amaçlamaktadır. Uygurlar konusunda Çin’i suçlayıcı ve eleştirel üslupta değil, teklif ve tavsiye niteliğinde atılan ilk adımdır. Ümitsiz olmayalım, oyuna gelmeyelim, bize iyi niyetle destek vermek isteyen kardeşlerimizde Vefasızılık, Kadirbilmezlik ve takdir duygusundan yoksun” algısı yaratacak olumsuz yorum ve paylaşımlarda bulunmayalım, Önümüzde daha nice görüşmeler vardır. Söylenmeyenleri söyleyebilecek nice ve sayısız fırsatlar bizi beklemektedir. Unutmayalım ki bizim daha çok dost kazanmaya daha çok destekçi edinmeye ihtiyacımız vardır. En azından İslam’ın ilk o meşhur ” Görünüşte eşitsizlik ve Müslümanların aleyhine olarak görünen bir hususun Kur’an-i Kerim’de Peygamber Efendimiz ve Müslümanlar açısından büyük başarı olarak nitelendirilen Hudeybiye Antlaşması”’nın önemini hatırlayalayım.
Biz Müslüman Doğu Türkistan Türkleri, onlarca yıldır, İşgalcı Çin’in katı ve taviz vermeden acımasızca yürütmekte olduğu ‘’Ya benim gibi Çinli ve Ateist olacaksın yada terörize ve radakalize çukuruna düşerek daha kolay yoldan yok olacaksın.’ tarzında sunduğu assimilasyon ve soykırım uygulamasının kurbanları ve bu iki yoldan birini seçmeye zorla itilen imha siyasetinin ortasında varlık mücadelesi vermekteyiz. Bu durumda konuşacaklarımız şu ana kadar yaptıklarımız konusunda özeleştiri yapmak ve bundan sonra yapabileceklerimizi daha kalıcı,uzun soluklu ve etkili planlara dönüştürmek için masaya yatırmaktan ibaret olmalıdır,diye düşünüyorum.
“Çalışmak Bizden,Tevfik Allah Taala’dandır.”
Kaynaklar:
1.- http://www.haberburada.net/turkistan-islam-partisi-mi-yoksa-dogu-turkistan-islam-hareketi-mi-310yy.htm
2.-http://www.gazetevahdet.com/dogu-turkistan-dengeler-adina-kurban-edildi-3063yy.htm
http://www.uyghurnet.org/22825/
BENZER HABERLER